17. Bölüm

GEÇMİŞİN GÖLGESİNDE

lavinia
laviskoo7

 

Beni eğiten ilk kişi o olmuştu. Babam.

Henüz on yaşındaydım. Dizlerim kan içinde, nefesim düzensizdi. Ellerim titreyerek yumruklarımı sıkıyordum. Babam, karşımdan bana doğru bakıyordu; gözleri her zamanki gibi sert ve ifadesizdi.

“Kalk,” dedi, hiç tereddüt etmeden.

Canım yanıyordu, ama itiraz edemezdim. Burada acının bir anlamı yoktu. Acı, sadece zayıfların bahanesiydi.

Dişlerimi sıkarak ayağa kalktım. Babam bana yaklaştı, omuzlarımı kavradı ve gözlerimin içine baktı.

“Dora,” dedi, sesi soğuk ama içten bir sertlikle doluydu. “Sana her zaman söyledim. Dövüşmek sadece yumruk savurmak değildir. Dövüşmek, rakibinin nefesini hissetmek, onun düşüncelerini okuyabilmektir. Zihnin savaşı kazanmazsa, bedenin de kazanamaz.”

Başımı salladım. Ama o an, bunu gerçekten anlayabiliyor muydum?

Babam derin bir nefes aldı ve arkasını dönerek ahşap eğitim kukalarına doğru yürüdü. Elini kaldırdı ve hızla bir darbeyle tahta kukayı yerle bir etti. Gözlerim büyüdü.

“Gücün,” dedi, “sadece fiziksel değil, zihinseldir de. Korkarsan kaybedersin. Tereddüt edersen ölürsün.”

Sonra bana döndü, gözlerimdeki korkuyu okudu. Yüzünde beliren hayal kırıklığı, içime bıçak gibi saplandı.

“Şimdi,” dedi. “Beni yere sermeye çalış.”

Kalbim hızla çarptı. Babama saldırmak mı? Onu yenmek mümkün müydü?

Ama tereddüt edemezdim. Hızla ileri atıldım. Yumruğum havayı yardı ve ona ulaşmadan önce bile, bir anda kendimi yerde buldum. Hızını bile görememiştim.

Babam başımda dikildi, gözleri sertti ama bu kez hafifçe gülümsedi.

“Daha çok yolun var, Dora,” dedi. “Ama bir gün… bir gün gerçekten güçlü olacaksın.”

Babamın yüzündeki hafif gülümseme, birkaç saniye içinde kaybolmuştu. O, zaferi kutlayan biri değildi. Öğretmek, eğitmek ve beni daha güçlü yapmak onun tek önceliğiydi.

Yavaşça geriye çekildi ve beni baştan aşağı süzdü. “Ayağa kalk,” dedi, sesi her zamanki gibi sertti.

Dişlerimi sıktım ve hızla ayağa kalktım. Düşmek, bir yenilgiydi. Ve babamın gözünde yenilgiye yer yoktu.

Tam önümde durdu ve derin bir nefes aldı. “Bugün sana dört temel kuralı öğreteceğim, Dora,” dedi. “Bunları unutursan, ölürsün.”

Yutkundum. Gözlerimi ondan ayırmadan başımı salladım.

Babam sağ elini kaldırdı ve bir parmağını havaya dikti.

“Birinci kural: Asla düşme.”

O an, yere serildiğim sayısız dövüşü düşündüm. Babamla her antrenmanda yere düşüyordum. Her defasında ayağa kalkmamı bekliyordu. Ama şimdi… Şimdi bunun nedenini gerçekten anlıyordum.

“Yere düştüğünde, savunmasızsın,” dedi. “Rakibin nefes almaya devam ederken, sen dizlerinin üzerinde kalamazsın. Yerde olan, ölüdür.”

Sertçe başımı salladım.

Babam ikinci parmağını kaldırdı.

“İkinci kural: Tereddüt etme.”

Gözlerimi kıstım. Bu, en çok zorlandığım şeylerden biriydi.

“Düşünmek önemlidir,” dedi babam. “Ama savaş alanında düşünmeye zaman yoktur. Eğer bir hamle yapmadan önce yüz kere düşünüyorsan, doksan dokuzuncusunda zaten ölmüşsündür.”

Tereddüt etmek… Kaybetmek demekti.

Babam üçüncü parmağını kaldırdı.

“Üçüncü kural: Rakibinin nefesini hisset.”

Bu kuralı daha önce duymuştum. Ama anlamam zaman almıştı.

“Sadece gözlerinle görme,” dedi babam. “Kulakların, kasların, içgüdülerin… Rakibin nefes alışını, kaslarının gerginliğini hisset. O saldırmadan önce bile nereye vuracağını bil.”

Onun bu sözleri üzerine, dikkatimi sadece gözlerimle değil, tüm bedenimle toplamaya çalıştım.

Sonunda babam dördüncü ve son parmağını kaldırdı.

“Dördüncü kural: Asla korkma.”

Bu, en zoruydu.

Korku… İçimde hep vardı. Dövüşürken, düşerken, acıyı hissederken… Ama babam bana korkunun sadece bir illüzyon olduğunu söylemişti.

“Korku seni zincirler,” derdi. “Ve zincirlenen bir savaşçı, ölü bir savaşçıdır.”

Bir an sessizlik oldu. Babam elini indirdi, gözlerimi yakaladı ve son kez konuştu:

“Bu dört kuralı ezberle, Dora. Onları unuttuğun an… hayatın sona ermiş demektir.”

---

Babamın gözleri, sanki içimi görebiliyormuş gibi üzerimdeydi.

Dört temel kuralı söyledikten sonra bir adım geriye çekildi ve kollarını bağladı. “Şimdi, bu kuralları ne kadar anladığını göreceğiz,” dedi. “Bana saldır.”

Bu defa tereddüt etmedim.

Hızla öne atıldım, yumruğumu doğrudan babamın göğsüne yönelttim. Ama o neredeyse zahmetsizce yana çekildi. Yumruğum havayı yardı, dengesizliğimi fark ettiğim anda sol ayağımla destek aldım ve anında geri çekildim.

Babam başını salladı. “Düşmedin. Güzel.”

Ama bir anda üzerime atıldı. Saldırısı o kadar hızlıydı ki, nefes alışını bile duyacak vaktim yoktu. Ancak, üçüncü kuralı hatırlayarak reflekslerime odaklandım.

Rakibinin nefesini hisset.

Onun hareketini tahmin etmek için gözlerimi değil, sezgilerimi kullandım. Ve o tam yumruğunu savururken, başımı yana eğerek saldırısından kaçtım.

Fakat bu bir yanıltmacaydı.

Babam aniden yön değiştirdi ve tam karnıma vurdu. Darbenin gücüyle geriye savruldum. Nefesim kesildi, gözlerim karardı. Midemde yükselen acıyı bastırmaya çalıştım.

Ama yere düşmemeliydim.

Asla düşme.

Ayaklarımı yere sabitleyip sendelememi engelledim. Babamın yüzünde belli belirsiz bir gülümseme gördüm. Ama bu bir onay gülümsemesi değil, yeni bir dersin habercisiydi.

“Dayanıklılığın iyi,” dedi. “Ama sadece dayanıklı olmak yetmez. Eğer bana gerçekten vuramazsan, hiçbir anlamı yok.”

Yumruklarımı sıktım.

Bu kez, onu sadece savunmaya zorlamayacaktım.

Derin bir nefes aldım ve hızla öne atıldım. Ama bu sefer farklı bir şey deneyecektim. İkinci kuralı hatırlayarak, tereddüt etmeden saldırdım.

Önce sağ yumruğumu savurdum. Babam bunu kolayca engelledi. Ama tam o anda, sol dizimi hızla kaldırarak onun karnına yönelttim.

Ve işte o an…

İlk kez, babamın kaşları hafifçe çatıldı.

Ayağımla karnına vurduğumda, çok kısa bir anlığına da olsa dengesini bozmuştum.

Bu fırsatı kaçırmadım. Hızla geriye çekilip yeni bir saldırıya hazırlandım.

Babam başını salladı. “Fena değil.”

Ama cümlesini bitirir bitirmez üzerime saldırdı.

Önce yumruk, sonra tekme, sonra tekrar yumruk…

Saldırıları aralıksızdı.

Ter dökülüyordu. Nefesim düzensizleşiyordu. Ama dördüncü kuralı hatırladım: Asla korkma.

Yere düşmeyecektim. Tereddüt etmeyecektim. Rakibimin nefesini hissedecektim. Ve korkmayacaktım.

Ama babamın darbesi bu kez göğsüme indiğinde, acıyı iliklerime kadar hissettim. Bir an gözlerim karardı.

Yine mi düşecektim?

Hayır.

Tam yere kapaklanacağımı düşündüğüm anda, son bir hamleyle ayaklarımı sabitledim ve eğilerek dengesini bozacak bir hareket yaptım.

Ve o an…

Babamın adımları bir anlığına kaydı.

İlk kez, onun dengesini bozmayı başarmıştım.

Ayakta kalmıştım.

Ve bu, benim için zaferden bile daha büyüktü.

Babam bir süre bana baktı. Derin bir nefes aldı, sonra yavaşça başını salladı.

“Öğreniyorsun,” dedi. “Ama daha çok yolun var, Dora.”

Gözlerimi kapadım, nefesimi düzenledim. İçimde bir his vardı.

Bir gün gerçekten güçlü olacağım.

Ama bugün değil.

Henüz değil.

 

Bölüm : 24.02.2025 20:43 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...