
Merhabaaa!
Nasılsınızzz?
Bol keyifli, güzel okumalar diliyorum.
Bölüm sonunda görüşelim, bebeklerim!🖤
-
---🪷🫶🏼
3 saat boyunca sadece düşünmüştüm. Ne yapacağımı, ne yapacaklarını.
Onur'un, Meyra'nın babasıyla bir sorunu vardı.
Onur, kuzenimdi. Nefret ettiğim kuzenim.
Uçaktan inmiştik, arabadaydık. Oflaz sorgulamadan her hareketimde yanımda duruyordu.
Arabayı ben sürüyordum, bacağımı tamamen unutmuştum. Ezbere bildiğim yollardan geçerken çevreye bakmamaya özen gösteriyordum. Aksi hâlde canımın acıdığını hissediyordum. Yolda kadınlar, adamlar, çocuklar... Sefil hâldeydiler. Savaş burada daha çok etkiliydi. Yer yer harap olmuş binalar varken bazı yerler sapasağlamdı.
Ve nihayetinde korktuğum yere geldik.
Meyra'nın evi.
Arabayı park etme zahmetine girmedim, anahtarı bir korumaya attım. Oflaz'ı yanımdan göndermek istesem de başarısız olacağımın bilincindeydim.
Kapıdaki adamların arasından sıyrıldım, büyük yeni binaya girdim. Bina onlara aitti.
Kapılarının önünde durduğumda sertçe yutkundum. Bunu kaldırabilecek miydim? Zile bastım, derin bir nefes aldım.
"Vina," dedi kapıyı açan Kutay. Sıkıca bedenime sarıldı, beni içeri çekiştirdi. Oflaz'ın bakışları kontrol etmek ister gibi bacağıma kaydı.
"Nerede?" Sesim duygusuzdu.
"İçeride. Az önce uyudu." Tökezleyen adımlarla salona girdim, küçük bedeniyle karşılaştım. Henüz 5 yaşındaydı. Yaşadıklarını kaldıramayacak kadar minikti. Sarı, hafif kıvırcık saçları omuzlarından aşağı sarkıyordu. Yüzü huzursuzdu. Küçücük elini kalbinin üzerine koymuştu, hafif bir uykudaydı.
Helin de bana sıkıca sarıldığında karşılık verdim. "İyiyim," dedim fısıldayarak. Oflaz ve Kutay birbirine ters ters bakarak salona girdi; ikisi de en uzak koltuğa oturdu.
"Anne," diye mırıldandı Meyra. Kabus görüyor olmalıydı.
"Helin, Kutay." İkisi de bana döndü. "Annesini bulmaya gidin. Onunla ben ilgileneceğim." Bir şey söylemediler, eşyalarını alıp odadan çıktılar.
Meyra yerinde sıçradı, ağlayarak gözlerini araladı. "Anne," sesi güçsüzdü. Beni gördüğünde yerinde doğruldu, hızlıca bana sarıldı. Minik bedeni kollarımın arasında kaybolurken saçlarına bir sürü öpücük kondurdum. Hıçkırıklarla ağlamaya başladı. "Vina," dedi. Abla demeyi tercih etmiyordu. "Babam yok, annem yok! Ben tek mi kaldım?"
"Şş," bedenini bedenimden uzaklaştırdım, gözlerine baktım. "Annenin bir sebepten dolayı gitmesi gerekti," babasından bahsetmedim. Yalan söylemek istemiyordun. "Ama geri gelecek, güzelim." Yanaklarını sildim. "Hem sen beni özlemedin mi?"
"Annem gelecek değil mi?"
"Elbette gelecek," dedim koltuğa oturarak. Gelecekti. Gelmeliydi. Aksini düşünmek bile kötüydü.
"Anneler ve babalar çocuklarını bırakmazlarmış." Gülümsedi, bana güveniyordu. "Bir masalda okumuştu annem. Anne kuş, yavru kuşu hiç bırakmıyordu!"
"Evet güzelim." Başını dizime yasladı, koltuğa uzandı.
"Ama senin annen gitmiş, Vina." Kalbimde birçok yer yanmış gibi hissettim. Gözlerim Oflaz ile buluştu, yüzü ifadesizdi fakat gözleri düşünceliydi. "Benimkiler gitmez değil mi?"
"Uyu, Meyra," dedim ve elimi saçlarına koydum. Geçen 5 dakikanın ardından tekrar uyumuştu. Koltuğun üzerindeki battaniyeyi aldım, üstüne örttüm. Telefonumu aldım, Kutay'ı aradım.
"Bir gelişme var mı?" İçten içe olmasını diliyordum.
"Toprak abiden alınan haberler öldüğü yönünde." Babasıydı. "Elif abladan haber yok, Vina."
"Tamam." Telefonu kapattım, başka bir numarayı tuşladım.
"Ares."
"Sen iyi misin?" Sesimden anlayabilecek kadar tanıyordu aslında beni. "Vina?"
"Sana göndereceğim ismi araştırabilir misin? Birazdan ben gidip bakacağım ama-," cümlemi böldü.
"Bacağın yaralı, Vina. Hiçbir yere gitmiyorsun!"
"Ares," dedim katı bir sesle. "Bakacak mısın, bakmayacak mısın?"
"Bakacağım." İsmi mesaj olarak attım, gelecek haberi beklemeye başladım.
"Nereden tanışıyorsunuz?" Oflaz'a döndüm.
"İçsavaş ilk başladığında, sokakta tanışmıştık. Meyra daha küçücüktü, kıyafetleri incecikti; Aralık ayının sonlarındaydık."
"Komşun?"
"Sayılabilir. Kıyafet istemişlerdi, o şekilde tanışmıştık." Alayla gülümsedim. "O zamanlar başkanın safındaydım, ama yine de o aileye kıyafet verdim." Gözlerimi elime çevirdim. "Sonra da temiz bir dayak yedim." Çenesi kasıldı, kaşları çatıldı. "Yine olsa yine yaparım, tekrar dayak yerim." Annem bu durumdan mutluluk duyardı.
"Ailesinden ne istiyor?"
"Onur mu?" Kafasını salladı. "Onun çevremdeki herkesle bir derdi var. Meyra'nın ailesi ile de tartışmışlardı." Derin bir nefes aldım. "Olay kapanmıştı ama aramızdaki bağı öğrenmiş." Sıkıntıyla nefesimi verdim. "Benim yüzümden sayılabilir."
"Sayılamaz." Sesi netti. "Senin bir suçun yok." Telefonuna bir mesaj geldi, çabucak baktı. "Alvina."
"Oflaz?"
"Onur'u yakalamışlar." Her hücreme yayılan duygu şaşkınlık ve minnetti. "Buraya yakın bir yerdeler. İstersen gidebiliriz." Gözlerim Meyra'ya takıldı. Helin yanında durabilirdi.
"Helin," dedim çağrıyı açtığında. "Eve gelir misiniz?"
"Geliyoruz." Birkaç dakika sonra gelmişlerdi. Meyra'nın kafasının altına bir yastık koydum, Elif ablanın kaldığı odaya ilerledim. Aramızda 6 yaş vardı. Kıyafet dolabını açtım, rastgele bir pantolon ve tişört giydim. Mutfaktan bir şişe şarabı aldım, içeri döndüm.
"Oflaz çıktı mı?"
"Evet." Aşağı indim. Adımlarım hafif sekiyordu fakat yürümeme engel değildi. Oflaz'ı arabanın kaputuna yaslanmış gördüm, beni fark ettiğinde arabanın sürücü koltuğuna bindi. Yolcu koltuğuna oturdum.
"Bacağını yormak yok, Alvina." Gözlerimi kıstım, yüzüne baktım. Bu da ne demekti? "Dikişlerin daha çok yeni," dedi umursamazca.
"Umarım buna gerek kalmaz, Oflaz." Sinsice gülümsedim, şaraptan büyük bir yudum aldım. "Aksi taktirde bacağıma tekrar dikiş atılacaktır." Olumlamayan birkaç mırıltı çıkardı, şarap şişesini elimden aldı. Tereddüt etmeden dudaklarına yasladığında yutkundum. Şişeyi geri aldım, büyük bir yudum içtim.
Araba tenha yerlerden geçiyordu, kuş uçmaz kervan uğramaz denilebilirdi. Arabadan indi, benim inmeme zaman tanımadan kapımı açtı. Elini belime yerleştirip yürümemde yardımcı olurken taşlı yolda yürümeye başladık.
"Teşekkür ederim," bana birçok yardımı dokunmuştu, es geçemezdim.
"Etme."
"Edeceğim," dedim ısrarla.
"Peki." Kısa bir an duraksadık. Niye böyle konuşuyorduk?
Harabe bir yapı vardı, oraya girdik. Eski bir hastane gibiydi. Duvarlarda yer yer kan izleri vardı ve tek katlı bir yerdi.
"Oo, Alvina." Onur'u sandalyeye bağlanmış bir şekilde gördüm. Gülümsedim, sinir doluydu. "Yaklaşsana bebeğim. Özlemişim seni."
"Onur," ciddi bir tavır takındım, yanına doğru adım attım. "Senin derdin de, takıntın da benim."
"Aşkım da sensin," dedi. İğrenç bir adamdı.
"Yerinde olsam," Oflaz'ın sesi tehditkardı. "Alvina ile konuşmaya teşebbüs bile etmezdim, Onur." Yanıma geldi, omzu omzuma değdi. "Biliyorsun, kendisi benim sevgilim."
"Hadi ama, Alvina'yı sevdiğini söyleyemezsin!" Alayla güldü. "Ne çıkarın var, Oflaz Rajova?" Yanıt vereceği sırada sözü ben devraldım.
"Ah, Onur," dedim üzülmüş gibi. "Tabii sen nereden bileceksin sevgiyi..." Dudaklarımı büzdüm. "Sevdiğin kadın ne yapmıştı?" Kaşlarımı çatıp hatırlamaya çalışıyormuş gibi yaptım. Çenesinin kasıldığını görebiliyordum.
"Sevdiğim kadın sensin, Alvina."
"Ben takıntılı olduğun kadınım, Onur." Kafamı iki yana salladım. "Her neyse. Elif Tufan nerede?"
"Söyleyeceğimi mi düşünüyorsun?"
"Düşünmüyor," dedi Oflaz sert bir sesle. "Biliyor."
"Hadi, Onur." Elimi omzuna koydum, dostane bir şekilde sıktım. "Utandır babanı!" Gülümsedim, onun yüzünde ise yenilmişliğin umutsuzluğu vardı. "Annenin üzülmesini istemezsin, değil mi?"
"Alvina!" diye bağırdı.
"Bir daha sevgilime bağırırsan," dedi Oflaz onun tam önünde dururken. "Konuşabileceğin bir dilin olmayacak." Bana gösterdiği yüzü bambaşkaydı. Bu yüzüyle karşılaşmak istemezdim, korkunçtu.
"Beyler," dedim ellerimi çarparken. "Konumuza dönelim." Onur'un beti benzi atmıştı. Annesinin yerini bilen tek kişi oydu ve ben buna ortak çıkmıştım. "Almanya'daki evde şu an... Hatta odasında uyuyor."
"Alvina! Öyle bir şey yapmayacağını biliyorum." Emin olmamalıydı.
"Onur, aptal bir kadın değilim. Tamam, bazı konularda bazı pürüzleri yok sayabiliyorum." Kafamı iki yana salladım. "Fakat bir takıntı yüzünden Lera'nın babasını öldürmen... Affı olan bir şey değil benim nezdimde."
"Annemin ne suçu var?!" Duygu sömürüsü yapmaya çalışıyordu.
"Böyle bir çocuk yetiştirmesi," dedim hiç düşünmeden. Acıyla yutkundum, ekledim. "Söylesene Onur. Benim annemin ne suçu vardı?"
"Alvina, annen de masum değildi. Hiç olmadı." Sinirle soludum. Onu öldürmememin tek sebebi çıkarlarımdı.
"Annem masumdu, Onur. Siz olaya sadece kendi pencerenizden baktığınız için tek haklı sizsiniz." Elimle saçlarımı düzelttim. "Onur. Elif Tufan nerede?"
"Muğla'da." Gülümsedi. Aynı şekilde karşışık verdim. Muğla'da, Eif ablanın kardeşi yaşıyordu. "Her zaman başardığını düşünüyorsun, Alvina. Ki kazanıyorsun da. Ama bir gün öyle bir yenileceksinki." Oflaz'ın sinirle soluduğunu hissettim. "İçindeki şeyler seni bitirmeye başlamış bile. Hadi ama, inkar edemezsin! 6 yıl önceki Alvina ile şimdiki Alvina aynı mı sence?!"
"6 yıl önceki Alvina ve şimdiki Vina farklı elbette." Ona yaklaşıp gülümsedim. "İyi olmamı mı bekliyordun, Onur?" Yutkundu. "Ama yine de gerçekten teşekkür ederim."
"Ne için?"
"İstemeyerek de olsa bana yardım ediyorsun ve bunu anlayamayacak kadar aptal bir adamsın. Çıkarlarım olmasa hayatta kalabileceğini mi düşünüyorsun?"
"Oflaz Rajova, kendi ağzınla duydun." Alayla sırıttı. "Öyledir, Alvina. Çıkarı yoksa yanında kimseyi tutmaz."
"Sevgi de bir çıkardır, Onur." Gülümseyerek bana baktı Oflaz. "Benimle sevgisini paylaşıyor, aynı şekilde karşılığını da alıyor. Alacak da."
"Sen anlamayabilirsin," başımı Oflaz'ın omzuna yasladım; kolunu belime doladı. "Toprak Tufan?" dedim duyacaklarımdan korkarken.
"Ölmek üzereydi." Aldığım yanıtla arkamı döndüm, binadan çıktım.
"Muğla'ya gidecek misin?" dedi Oflaz sigarasını yakarken. Teklif etmesini beklemeden paketten bir dal izmarit aldım, kaşları çatılsa da sigaranın ucunu yaktı.
"Gideceğim." İçimde tuhaf bir güven vardı. Kalçamı arabanın kaputuna yasladım, yeri izledim. "Meyra'yı da almam gerekiyor."
"Onur'a ne yapacaksın?"
"Dediğim gibi, bana bir faydası vardı." Geçmiş zaman eki kullanmıştım. "Ama artık yok." Gülümsedim, göz kırptım. "Paket olarak bizimkilere göndersen?"
"Sizinkiler?"
"Pera ve Ares. Şimdilik onlar idare edebilirler." Her koşulda bana destek çıkmak, yardımcı olmak istiyorlardı. "Eve gidebilir miyiz?" Kafasını salladı, arabaya bindi.
Ana caddelerden ilerlediğimizden dolayı eve varmamız daha uzun sürmüştü. Yavaşça arabadan indim, Oflaz'ı beklemeye başladım
"Oflaz," dedim gerçek bir minnetle. "Her şey için teşekkür ederim. Bundan sonrasını ben halledebilirim."
"Bu hâldeyken seni yalnız bırakamam, Alvina." Hâlimde bir şey yoktu ki?
"İyiyim." İnanmıyormuş gibi baktı, gözleriyle bacağımı işaret etti. "Hem tek başıma olmayacağım. Kutay da benimle gelecek." Kaşları daha çok çatıldı, kafasını iki yana salladı.
"Rol partnerimi kimseye emanet edemem." Arkasını dönmeden evvel konuştu. "Önemli bir husus bu." Bıkkınca nefesimi verdim, korumaları yararak içeri girdim.
Evden ağlama sesi geliyordu, Meyra'ya ait olmalıydı. Kapıyı çaldım, Kutay hızlıca açtı. Gözleri kısa bir an Oflaz'a kaydı, dudaklarını araladı.
"Bizi gördüğünde daha çok ağlamaya başladı." Burukça gülümsedi. "Seni istiyor."
"Meyra," diye seslenerek içeri girdim. Annesinin yerini bilmenin verdiği rahatlık vardı içimde. Her ne kadar babasının kötü olduğu söylense de ben öldüğüne inanmıyordum.
"Vina!" Gözlerinden akan yaşlar çoğalmaya başlamıştı. "Uyandım! Seni göremedim!" dedi büyük bir sitemle. Dizlerimin üzerine oturdum, boyumuz aynı hizzaya geldi.
"Geldim," elimle karışan saçlarını düzelttim. "Meyra?"
"Hı?" Burnunu çekti, elleriyle gözyaşlarını kuruladı.
"Annenin yanına gideceğiz, Muğla'ya." gözleri kocaman açıldı, ellerini hevesle birbirine çarptı.
"Güzel elbiselerimden giyebilir miyim? Teyzem de beni görünce çok sevinir." Kafamı sallayarak onayladım.
"Vina!" Elimi tuttu, çekiştirerek arkasından gitmemi sağladı. Her yeri pembe olan odasına girdiğimizde büyük dolabını açtı. "İçerideki abi kim?"
"Hangisi?" Bir elbise seçtim, beğenmiş gibi kafasını salladı.
"Hani şu kocaman olan var ya!" Sanırım Oflaz'dan bahsediyordu. Ares de büyük cüsseli bir adamdı fakat Oflaz'ın yanından geçemezdi.
"Oflaz ismi." Elbisesini giydi, hevesle toka seçmeye gitti. "Benim nişanlım."
"Nişanlın mı?" Seçtiği tokayı avucuma bıraktı, yanıma oturdu. "Annem ve babam gibi mi?"
"Evet." Aksini söylersem işleri riske atmış olurdum.
"Annem neredeymiş ki?" Kısa bir an düşündü. "Babam yanındaysa annemi korur, değil mi Vina?!"
"Elbette," dedim saçlarını toplarken. "Fakat annenin korunmaya ihtiyacı yok, o güçlü bir kadın."
"Annemin üzülmesini istemiyorum. Babam o konuda onu koruyor." Kıkırdadı. "Ama bence annem babamdan daha güçlü!" Gülümsedim, ayağa kalkıp elinden tuttum.
"Oflaz," diyerek seslendim, benimle geleceğini söylemişti. "Çıkabiliriz."
"Vina," dedi Helin yanıma gelirken. "Bazı olayları kontrol edemezsin. Kendini oradan oraya hırpalayıp yıpratmanın gereği yok." Samimice gülümsedi. "Zaten olan olacağına varıyor. Üzülmenin, yorulmanın manâsı ne?"
"Helin, kendimi yormama gibi bir şansım ya da seçeneğim yok." Kutay'a döndüm. "Ve siz her seferinde bana böyle bir şey varmış gibi konuşuyorsunuz." Kafamı iki yana salladım. "Ben de her şeyin farkındayım fakat bazen insanların elinden bir şey gelmez. Bunu yüzlerine vurmanın da bir faydası yok."
"Vina," dedi Kutay. Yine suçlu hissediyordu. İstediğim bu değildi.
"Hayır, Kutay. Senin bir suçun yok. Ve, evet. Bu hayatı ben seçtim ki mutluyum da."
"Biliyorum." Gülümsedim, kırgınlıktan ibaretti. Meyra küçük adımlarla beni takip etti, ayakkabılarını giydi. Oflaz da arkamızdan geliyordu, düşünceli olduğu aşikardı.
"Ben eniştemin elini mi tutayım, Vina?" Meyra'nın sesiyle aniden ona dönüm. Eniştem mi demişti o? Oflaz'ın yüzünde eğlenen bir ifade belirdi.
"Evet, Meyra; Oflaz abinin elini tutabilirsin."
"Ama..."
"Gel enişteciğim," Meyra'nın elini tuttu, bana bakarak göz kırptı. "Alvina biraz utandı sanırım."
"Vina utanmaz ki," dedi kıkırdayarak.
"Meyra, beni gömüp duruyorsun." Kaşlarını çattı, ne demek istediğimi anlamamıştı.
"Enişte, Vina'yı seviyor musun?" Gülümseyerek bana döndü. 'Enişte' kelimesini öyle hevesle söylüyordu ki... "Ben çok seviyorum, çok!" Diğer eliyle de benim elimi tuttu.
Hiçbir şey söyleyemedi Oflaz.
Arabaya bindik, karşılıklı arka koltuklara oturduk. Uçakla gitmeyi düşünmemiştik bile.
Yola çıkalı yarım saat olmuştu, Meyra direkt uykuya dalmıştı. Yaralı olmayan bacağıma başını yaslamıştı.
"Onun yanında bambaşka birisi oluyorsun," dedi Oflaz düşünceyle.
"Diğer yüzümle tanışmak onu rahatsız edecektir. Bırak, böyle tanısın."
"Seninle konuşurken sanki karşımda farklı karakteler sözü devralıyor."
"Nasıl yani?" Arabanın camından gözlerini ayırdı, bana çevirdi.
"Sanki farklı bir sürü karaktere sahipsin ve moduna göre değişiyor." Gözlerini kıstı. "Mesela Kutay'ın yanında daha sitem dolu, kırgın bir karakterin oluşuyor." Öyleydi. "Pera'nın yanında daha hayat dolusun, neşelisin ve coşkulusun."
"Herkese aynı tutumu gösteremem." O gibi gözlerimi kıstım. "Sana karşı nasıl bir tutumum, karakterim var?"
"Tuhaf," dedi düşünmeden. "Soğuk diyemem ama samimi de değilsin." Gözlerime baktı. "Stabil bir insan olmadığın da belli."
"Hayatta bir kere yaşıyoruz. Bir duyguyu çok fazla yaşayıp bıkmaktansa her duyguyu yeterince, sevebilecek kadar yaşamayı tercih ediyorum." Gülümsedim, gözlerim ifadesizdi. "Ruh hâlimi değiştiren etkenler de çevremdeki kişilerin tutumları."
"Peki, sence benim yanımda nasıl bir kişiliğin ortaya çıkıyor?"
"Böyle bir şeyi hiç düşünmedim..." Tüm dikkati yoldaydı fakat beni dinlediğine emindim. "Dediğin gibi, soğuk ya da sıcak değil." Derin bir nefes aldım. "Belki de olması gerektiği gibi."
"Değil." Kendi kendine konuşurken söylemişti.
"Başkan bir hamlede bulunmadı?" Kafasını sallayarak onayladı. Başkanın bir şeyleri düşündüğü kesindi. Oflaz'ın neden aniden ortaya çıktığı, sevgilisini neden herkese duyurduğu ve daha nicesi.
"Bulunmadı." Gözleri Meyra'ya ilişti. "Sana güveniyor," dedi yalın bir sesle.
"Güvenebileceği başka bir kişi yoktu." Oflaz'a döndüm. "Yoksa onun da bana güvenemeyeceğine eminim."
"Yanlış düşünüyorsun," sesi serrti; uyarır gibiydi. Kaşlarımı çattım.
"Yanlış düşünmüyorum."
"Alvina." Yine sabır dileniyordu...
"Bak, bazen inatçı olabiliyorum fakat yalnızca haklı olduğum konularda." Gülümsedim hafifçe. "Her neyse. Ne önemi var?" Gözlerimi kapattım, başımı cama yasladım.
"Büyük bir önem..." Uykuya dalmadan önce son duyduğum şey bu olmuştu.
"Alvina," diye ismimin seslenilmesiyle gözlerimi araladım. Uyusam 6 saat daha uyuyabilirdim. "Meyra ile konuşacak mısın?" Yarı açık gözlerimle etrafa baktım. Arabada yalnızca ikimiz vardık. 3'lü koltuğa uzanmış bir pozisyonda duruyordum.
"Konuşmalı mıyım?" Kafasını salladı. "Konuşayım." Ayağa kalktım, birkaç saniye öyle bekledim. "Oflaz, bence kahve içebilirim."
"Karnın aç değil mi?" Kaşlarımı kaldırdım. "Meyra dışarıda. Teyzesinin evinin önündeyiz."
Sarsak adımlarla araçtan indim, gözlerimle Meyra'yı aradım. Oflaz düşmemden korkuyormuş gibi peşimde dolanıyordu.
"Vina!" Koşarak yanıma geldi, bacağıma sarıldı. Yaranın olduğu kısma geldiğinde yüzümü buruşturmamak için zor durmuştum. Yaralandığımı açıklama gibi bir ihtimalim yoktu çünkü çok soru sorar, sorgulardı.
"Meyra, şimdi ben gideceğim."
"Oflaz abi anlattı." Gülümseyerek ona el salladı fakat Oflaz bunu fark etmemişti. Çatık kaşlarıyla bacağıma bakıyordu, Meyra'nın bir kolu hâlâ oradaydı.
"Peki," dedim i harfini uzatarak. "Teyzen ile güzel vakit geçir. Annenle beraber seni almaya gelene kadar bekleyebilirsin değil mi?"
"Evet." Eliyle elbisesini düzeltti, kolunu bacağımdan çekti; bununla beraber derin bir nefes aldım.
"Pekâlâ," geri çekildim, el sallayıp arkamı döndüm. Canımın acıması sanki tüm uykumu dağıtmıştı.
"İyi misin?" diye sordu Oflaz arabaya bindiğimizde.
"Sanırım," elimle bacağımı yokladım, kanamıyor gibiydi.
"Bakmamı ister misin?" Elime bulaşan dilik kan iziyle kaşlarım çatıldı. "Alvina," derken gözleri elimdeydi. "Bacağına bakabilir miyim?"
"Acımıyor," diye mırıldandım. "Sorun yok, tüm dikişlerin açılması imkansız."
"Sorun var," son derece ciddiydi. "Önce bacağına baktıralım." Kafamı iki yana salladım direkt.
"Bandaj yapıştırsak?" Sinirli bir şekilde gözlerime baktı. Neye kızmıştı? "İdareten. Sonra dikişlere bakarız," derin bir nefes verip koltuğun yanındaki dolabı açtı. Sargı bezi, gazlı bez ve batikon çıkardı. Arabanın kapısını kilitledikten sonra ayağa kalkmam için nazikçe kolumu kavradı. Ayağa kalktım, yeri izlemeye başladım. Başına sürekli bela mı olacaktım?
"Pantolonunu çıkartman gerekecek," dedi gözlerimde oyalanırken. Kafamı sallayarak onu onayladım, üstümdeki bol pantolonu yavaşça aşağı sıvadım.
İç çamaşırımla onun karşısında kalmıştım fakat rahatsız bile olmamıştım, bakışları ve ilgisi yalnızca bacağımdaydı.
"4 dikişin yenilenmesi gerekiyor." Sesi huysuzdu.
"Daha sonra hallederim," gazlı beze bir miktar batikon sürdü. Yavaşça yaranın üzerine bastırdı. Darbeleri yumuşacıktı, öyle ki 'canım acıdı' demeye utanabilirdim. Sargı bezini aldı, tıbbi bant ile bacağıma yapıştırdı.
"İyisin değil mi?" Bacağıma dikkat ederek pantolonu giydim. Hafif bir kan izi kalmıştı fakat birazdan yenileri de eklenebilirdi.
"Sanırım." Koltuğa oturdum, telefonuma gelen adrese baktım. Elif abla oradaydı.
Araba Oflaz'ın komutuyla harekete geçmişti. Gideceğimiz yere yarım saat kadar uzaktaydık.
Dikkatimi çeken şey Oflaz'ın hareketliliği oldu. Telefonunu cebinden çıkardı, bir numara tuşladı.
"Evet," dedi. Tahminimce çağrı yanıtlanmıştı. "Oflaz Rajova," derken sesi ürkütücü bir soğukluğa sahipti. "Merhaba başkan." Konuşmalarını duyabilmek adına Oflaz'a yaklaştım, telefonunun hoparlörünü açtı.
"Merhaba, lider." Başkanın sesinde yalın bir nefret vardı. "Sıradaki vurgunu nereye yapacaksın? Banka? Alışveriş merkezi? Devlet binaları?" Bunların haberini gerek magazinden gerek haberlerden öğrenmiştim. Oflaz bu konu hakkında konuşmayı tercih etmiyordu.
"Cık," gibi bir ses çıkardı Oflaz. "Oralar artık çok sıradan."
"Sevgiline sor sıradan olmayan yerleri," dedi başkan alayla. "E malum, bir zamanlar bizim tarafımızdandı. Çoktur görüştüğü, buluştuğu kişi. İyi bilir o." Gözlerimi devirme isteğime karşı koyamadım.
"Selam, başkan!" diye şakıdım. "Elbette çok yer, kişi biliyorum." Ses yoktu. "Ama bildiğim şeyler bununla sınırlı değil."
"Blöfün kraliçesi." Gülümsedim başkanın söylediğiyle. "Şam Şeytanı derken abartmıyorlarmış..." Derin bir nefes aldı. "Anlat, ne biliyorsun."
"Emir cümlelerinden nefret ederim." Telefonu elime aldım, dudaklarıma yaklaştırdım beni daha net duyabilmesi için. "Ve sen de bunu biliyorsun, başkan."
"O başkan diyen ağzını öperim." Dişlerimi sıktım, vücuduma sinirin her bir hücresi yerleşti. Bunları istemememe rağmen yapması, üstelik bununla övünmesi... Ne kadar da adiceydi. "Hoş daha önce yapmadığım şey değil."
"Ben senin ağzını bir sikerim!" diye bağırdı Oflaz sinirle. En az benim kadar sinirlenmiş gibiydi. "Görürsün o zaman öpmeyi!"
"Sakin ol şampiyon." Bir kahkaha attı. "Onun geçmişini silemezsin! Annesini, babasını," iğrenç bir sesle konuştu. "Çok sevdiği, biricik amcasını... Değiştiremezsin." Gözlerimin sinirden dolduğunu hissediyordum.
"Bak, başkan. Bir insanı seversen onu değiştirmek istemezsin zaten." Ne olduğunu bilmiyordu, buna rağmen bu denli sinirlenmişti. "Ancak, bilirsin ki seni hiç sevmem. O yüzden herbir parçanı büyük bir zevkle değiştirebilirim." Gözleri bana döndü. Muhtemelen üzüldüğümden dolayı sanmıştı biriken yaşları.
"Sinirden," diye mırıldandım. Sadece o duymuştu. "Başkan, sevgiline selamını da iletirim," dedikten sonra telefonu kapattım. Zaten bundan sonra konuşamazdı.
"Anlatacak mısın?" dedi Oflaz geçmişi kast ederek. Kafamı salladım.
"Şu an değil," başımı koltuğa yasladım, birkaç dakika öylece gözlerim kapalı bekledim. Oflaz'a anlatmam bir sorun teşkil etmeyebilirdi ancak ben bu olayları Pera'ya bile tamamen anlatmamıştım. Göz önünde tutmam gereken bir gerçek de vardı, Oflaz'a hepsini anlatmazsam başkandan dinleyebilirdi. Üstelik başkanın her suçu benim üstüme yıkacağından emindim.
"Alvina." Geldiğimizi söyleyecekti. Gözlerimi açtım, Oflaz'ın ardından arabadan indim. Üzerimde herhangi bir silah yoktu, gerek olduğu da söylenemezdi. Oflaz'a tamamen güvenmiyordum, bu da doğruydu.
Ancak babamın peşime taktığı -güvenliğim için- adamlar yüzünden silah taşımama gerek kalmıyordu. Çoğu kez reddettmiştim bunu ama benim fikirlerimi asla dikkate almıyordu. Hoş, bu da benim teorimdi. Ne yanıt, tepki verdiğini hiçbir zaman bilemiyordum. Öğrenme gibi bir çabada bulunduğum da yoktu. O beni silmeyi istemişti, ben de isteğine yardımcı oluyordum.
Bizden önce birkaç koruma içeri girdi, elleri tetikteydi. Başını sallayarak Oflaz'a baktıklarında hızlı adımlarla harabe binaya girdim. İçerisi rutubet kokuyordu. Duvarlar küflenmeye, parkeler sökülmeye başlamıştı.
"Elif," diye seslendim cevap alabilme ümidiyle. Kısık inleme sesleri duymamla adımlarımı oraya yönelttim. Önümde iki adam, yanımda Oflaz, arkamda iki adam vardı.
Odanın eski kapısını koruma açtı, geri çekilip geçmemi bekledi. Vakit kaybetmeden odaya girdim, gözlerimle etrafı taradım. Elif'in ellerini ve ayaklarını bağlayıp yere oturtmuşlardı. Yanına gittim, elimle düğümleri çözmeyi denemedim bile. Sıkı gözüküyorlardı.
"Bıçağın var mı?" dedim Oflaz'a. Cebinden küçük bir bıçak çıkardı, elime verdi. İpleri kestim, ağzındaki bantı söktüm.
"Vina," diye ağlayarak boynuma atıldı. Ellerimi sırtına koyup sıvazladım. Hıçkırarak ağlıyordu. "Meyra nerede?"
"Burada, kardeşinde." Derin, rahatlamış bir nefes aldı. "Toprak abi?" diye sordum alacağım cevaptan korkarken.
"Yaralıydı. Benim önüme geçti." Gözlerime baktı. Herhangi bir hasar almamıştı. Yalnızca dudağının kenarı aldığı darbe ile patlamış, gözleri hafifçe morarmıştı. "Onu bul, Vina. Lütfen..." İnsanların bana yalvarmasınsan nefret ediyordum. Bir suçum olsa da olmasa da bu bana göre kötüydü.
"Bulurum." Ayağa kalkıp elini tuttum, onu da kaldırmaya yeltendim. Oflaz'ın bakışları yine bacağımdaydı, zorlayıp zorlamadığımı kontrol ediyordu. "Meyra ile konuşabilir misin?"
"Evet." Sarsak adımlarla yürümeye başladı, destek olmak adına kolumu beline doladım. "İyi ki varsın, Vina. Varlığın için ne kadar şükretsem az kalıyor... Kızımın yanında olduğun için de ayrıca teşekkür ederim."
"Yapmam gereken dışında hiçbir hamlede bulunmadım, bir önemi yok." Aslında vardı.
"Yine de sağol." Büyük araca bindik, yanına oturdum. "Meyra nasıl?" Elif abla iyi değildi. Hâli yoktu, dermanı yoktu. Kocasından haber alamıyordu, belki de ölmüştü. Kızıyla konuşması sağlıklı mıydı, bilmiyordum. Ama Meyra için en iyisini düşünsüğüne emindim.
"Meyra sizi soruyor sadece." Hafifçe gülümsedim içini rahatlatmak ister gibi. "Yemek yemeyi reddetmişti fakat benimle konuştuktan sonra yemeyi kabul etti."
"Çok güveniyor sana, ayrı bir sevgisi var." Burukça gülümsedi.
"Elif," dedim elini kavrarken. "Helin diye bir arkadaşım vardı ya," anladığını belli etmek için kafasını salladı. "Ona başından geçen her şeyi anlat. Size ne dediklerini, ne yaptıklarını... Mutlaka bir sonuca ulaşılır." Helin psikoloji mezunuydu. Elif ile en iyi o konuşabilirdi. "Meyra ile konuşmadan önce ona anlatsan işler daha çok kolaylaşır."
"Peki." Araba daha hızlı ilerlediğinde kısa bir sürede eve varmıştık. Oflaz yol boyunca hiç konuşmamış, diyaloglara dahil olmamıştı.
"Elif," arabadan indiğimizde sıkıca bana sarılmıştı. "Güçlü olmaya çalış. Toprak abiyi de bulacağız." Gülümsedi sadece.
"Umarım, Vina." Helin yanımıza geldi, Elif'in yanında durdu.
"İleride bir kafe var. Orada konuşabiliriz," diye konuştu sıcak bir tonla. Burada da savaşın izleri daha azdı.
"En ufak bir detayı bile bana haber ver lütfen..." Kafamı salladım, Helin'e döndüm.
"Helin, haberleşiriz." Arabaya geri döndüm, bir şey söylemeden Oflaz'ın bitişiğindeki koltuğa oturdum.
"Aç mısın?" Kahvaltı etmemiştim, gece de yemek yememiştim ama canım istemiyordu.
"Bilmiyorum."
"Bir şeyler yemek ister misin?" İlgiyle bana bakıyordu. Kaşlarımı kaldırdım.
"Hiçbir şey istemiyorum." Gözlerimi kapattım. "Yalnızca biraz uyku." Başım koltuğa yaslıydı, uyku direkt bedenimi ele geçirmişti.
Nefes alamıyordum.
Nefes almamı engelleyen pis dudaklar vardı.
"Hayır!" diye bağırdım durması adına. Durmadı, dudaklarını yüzümde gezdirmeye başladı. "Lütfen..."
"Sus, minik kız!" Gülümsedi pis pis. "Susarsan canın acımaz!" Çırpınıyordum, nafileydi.
"Seni öldürürüm!"
"Bir bok yapamazsın! Daha kendini koruyamıyorsun sen!"
"Amca," diye fısıldadım güçsüzce.
"Amcaymış," dedi öfkeyle. "Kocan olacağım haberin yok!" Elini karnıma koydu. "Burada benim bebeğimi taşıyacaksın! Çok istiyorsun ya, seni anne yapacağım!"
Nefes alamıyordum. Gördüğüm rüyanın etkisiyle nefes alamıyordum.
"Alvina," diye mırıldandı biri. Güven veriyordu. "Alvina," dedi tekrar.
Sımsıkı kapattığım gözlerimi açtım. Bedenim titriyordu, gözlerimde yaşlar birikmişti. Nefes almamı engelleyen hızlı kalp atışlarım varlığını belli etmek ister gibi göğsümü dövüyordu.
"Şştt," başımı göğsüne bastırdı, elini saçlarıma koydu yavaşça. "Geçti."
"Rüyaydı, rüyaydı, rüyaydı," dedim kendi kendime tekrar ederek. Sakinleşmeye, gerçeğe dönmeye çalışıyordum.
"Evet," dedi beni onaylarak. "Rüyaydı." Eli saçlarımın üzerindeydi. Okşamıyordu ama geri de çekmiyordu. Uzun bir süredir bu hissi tatmamıştım. Arkadaşlarım da saçımla ilgileniyordu fakat sanki Oflaz'ın parmaklarından şefkat akıyordu. "Anlatmak ister misin?" Kafamı iki yana salladım.
Derin nefesler alırken hiçbir şey söylemedi, sessizliğime ortak oldu. Elim istemsizce karnıma yol almak istiyordu. Fakat engel oldum. Engel olmazsam kaldıramayabilirdim.
"Oflaz," dedim çatallı çıkan sesimle. Ağlamıyordum bile. Sadece kendime gelmeye çalışıyordum.
"Efendim?"
"Geçmiş ne demek?" Kafamı göğsünden kaldırdım, saçımdaki eli yavaşça kucağına düştü.
"Geride kalmış olan." Neden sorduğumu anlamamış gibi bana baktı.
"Fakat geçmişin izleri geçmiyor. Geride de kalmıyor." Kaşları çatıldı, saçmalıyor muydum? "Yani geçmiş demek saçma bence." Elimle saçlarımı düzelttim. Araba hareket hâlindeydi. "Mazi demek daha doğru..."
"Biz mazi deriz o hâlde, sen hangisini istiyorsan." Her dediğimi yapacak mıydı? Hayır demeyecek miydi?
"Reddetmedin?" diye sordum ciddi ciddi.
"Niye reddetme gereği duyayım?"
Camı açmaya yeltendi. Son anda vazgeçmesini sağlayan şey bedenimi süzmesiydi. Üzerimdeki tişört kısakolluydu... Üşüyebilme ihtimalimi mi düşünmüştü o?
"Oflaz," dedim şaşkınca. Umarım bu teori yalnızca benim uydurmamdan ibaret olurdu.
"Efendim?"
"Nereye gidiyoruz?" diğerini sormam saçma olabilirdi.
"Senin evine." Ne? "Burada bir evin varmış."
"Var," dedim onaylayarak. "Ama neden evime gidiyoruz?"
"Hep ben mi seni misafir edecektim?" dedi bana takılarak. Gülümseyerek göz kırptım.
"İki oldu bu," sinsice sırıttım. "Elbette, farklı bir sebeple seni misafir etmeyi isterdim..." Derin bir iç çektim. "Ama kader ya, iplerini böyle ördü. Bir dahaki sefere artık." Bedenini süzdüm, beğeniyle gözlerine baktım.
"Alvina," dedi. Çenesi kaskatı kesilmişti. "Aklından neler geçiyor, az çok tahmin edebiliyorum." Bana doğru eğildi. "Dudaklarından duymak için de sabırsızlıkla bekliyorum. Ama... Dediğin gibi, bir dahaki sefere."
Başka bir konunun açılmamasıyla beraber araba evimin ezbere bildiğim yollarında ilerlemeye başladı. Ormanlık alana girdiğinde camı hafifçe araladım. Güneş tamamen batmış sayılabilirdi.
"Hamburger yemek ister misin?" Kafamı sallayıp onayladım. "Bacağındaki dikişler için doktor gelecek," dedi. İzin istiyor gibi değildi, haber cümlesi gibiydi.
"Ben halledebilirim," kaşlarını çattı. "Bir dönem eğitim almıştım," alayla güldüm. "Gerçi sen biliyorsundur zaten."
"Doktorun yapması daha doğru olacaktır."
"Ama ben de yapabilirim," dedim inatla.
"Yapamazsın demedim, Alvina. Doktor daha iyisini yapacaktır." Oflayarak nefesimi verdim, camdan dışarı seyretmeye başladım.
Geçen 5 dakikanın ardından evimin önünde durduk. 2 katlı, fazla büyük sayılmayan mütevazi bir evdi. Ben almamıştım, ailemden kalmıştı. Zaman zaman beraber buraya gelirdik.
Oflaz'ı beklemeden korumanın açtığı kapıdan indim, eve yürümeye başladım. Buraya gelmeyeli çok uzun süre olmuştu. Eve yaklaştıkça içimdeki burukluk büyüdü, hüzünle beraber sevinç de arttı.
Gülümsedim her şeye rağmen. Annem bana bunu yakıştırıyordu.
Evin anahtarını yanımda taşımaktansa şifre yaptırmıştım. Aceleci davranarak şifreyi tuşladım, Oflaz da yanıma geldi.
Kapı mekanik bir sesle açıldı, içeri adım attım. Fakat girmemle beraber kaşlarım çatıldı. Ev niye sıcaktı? Isıtıcı bir şeyin çalıştığı kesindi. Niyeydi?
"Oflaz?" dedim sorgulayarak ona dönerken.
"Alvina?" dedi ciddiyetle. Yavaşça içeri girdim, onun da girmesiyle kapıyı kapattım.
"Ev niye sıcak?" Alayla konuştu.
"Soğuk mu olsun?"
"Oflaz, evim niye sıcak?" Kafamı uzatıp salona baktım. Hiç kimse yoktu.
"Üşüme diye, Alvina. Üşüme diye."
"Hı," gözlerim kocaman açılmıştı.
"Duydun," kollarını sıvadı, salonla birleşik mutfağa ilerledi.
Evime nasıl girmişti?
Beni niye düşünüyordu?
Neler oluyordu?
---🪷🫶🏼
Selaaam, bölüm sonuu!
Bölümü sevdiniz mi bebeklerimmm?
Gelecek bölümde öyle bir bomba olacak kiii🥹😔
Neyse no spoiler:)
Öptüm hepiniziii! :) 💋
Instagram: LeddyAsteria
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.45k Okunma |
109 Oy |
0 Takip |
22 Bölümlü Kitap |