18. Bölüm

Bölüm 11

ALEYSYAAA
lesyamm

Herkese merhabalar yeni bölümle karşınızdayım.

Yorum ve oylamayı unutmayın.

İyi okumalar.

Bölüm size emanet.

●●●●11. Bölüm~●●●~●

Adımlarım bir bir merdivenleri çıkarken, avuç içlerime batan tırnaklarımın acısını umursamadım bile. Kalbim öfkeden göğüs kafesimi delercesine atıyordu.

“Gerizekalı herif, bir iki parça altına tav olacağımı mı sanıyor? Aptal! Git sen o altınları parmağına yüzüğünü taktığın kıza al!”

Söylene söylene odamın kapısına kadar geldim. Kapıyı açıp gireceğim esnada kapanmasına engel olan Zehra, “Kız dur, ben geldim!” diyerek durdurdu beni. Kapıyı araladım, içeri girmesini bekledim. Nefes nefese giren Zehrayla birlikte kapattım kapıyı.

Zehra yatağın üzerine otururken ben banyoya ilerledim. Kapıyı kapatmadan çeşmeyi açtım. Sinirden alev gibi yanan yüzümü ferahlatmak için art arda suyu çarptım. Askılıktan havluyu alıp odaya geçtim.

Zehra yüzüme bakıp konuşup konuşamamak arasında gidip geliyordu.

Yüzümü kurularken sıkıntılı bir nefes alıp, “Söyle Zehra. Ne diyeceksen de.” dedim.

Zehra dudaklarını iki yana kıvırdı.
“Kızım, sen aşağıda ne yaptın öyle? Sen farkında mısın, Aslan ağanın hediyelerini resmen başına çaldın.”

Onun devam etmesine fırsat vermeden, “Ne Aslan ağa­ymış arkadaş! Kim bu adam ya? Asarım, keserim… Neden bu kadar korkuyorsunuz? Amcamlar, babam, kimse onun karşısında ağzını açamıyor.” diye çıkıştım.

Sözlerim karşısında Zehranın dudakları düz bir hâl aldı.
“Aslında Aslan ağadan kimse korkmaz Asya. Dünkü Aslan ağa kardeşini korumaya çalışan Aslan ağaydı.”

Kaşlarımı çatıp, “Eee yani kardeşini korumak için herkesi vurması mı gerekiyordu? Görmedin mi, deli gibi önüne geçene silah tutup ‘vururum da vururum’ deyip durdu.” dedim sinirle.

“Asya inan orasını ben de anlamadım. Bizim aramız iyi olmasa da biliriz. Normalde Aslan ağa böyle değildir. Herkesin yardımına koşan, merhametli, mert bir adamdır. Zaten o yüzden aşiret ağası ya. Dün gece ne oldu, anlamadık. Adam sana gözlerini ok gibi sapladı, tutuldu kaldı. Hem bir insan ilk defa gördüğü kişiye nasıl böyle bakar, anlamadım. Kız, yoksa ilk görüşte aşık mı oldu sana?” diyerek gözlerini kocaman açıp yüzümde gezdirdi.

Sıkıntılı bir nefes verip ayağa kalktım. “İlk defa görmedi Zehra.”

Zehra anlamaz şekilde baktı. “Nasıl ilk defa görmedi?”

“İlk defa görmedi işte. Hani alışverişe çıktığımız gün çantamı unutup geri dönmüştüm ya. Kapıdan çıkarken çarpıştığım adam oydu.”

Zehra şokla açılmış gözlerle ayağa kalktı. “Ne diyorsun kızım sen? Bunu bana şimdi mi anlatıyorsun!” diye bağırdı.

“Neyini anlatacağım Zehra? Anlatacak ne vardı da anlatacaktım.” dedim, gardırobun önüne geçip kapağını açtım.

“Kızım sen manyak mısın? Adam seni ilk gördüğü gün tutulmuş demek ki. Dün de seni görünce… Demek o yüzden öyle davrandı.” Elini çenesine götürdü, başını ağır ağır salladı.

“Zehra, tamam kapat konuyu. Hazırlanmam lazım.” Gözlerimi devirerek, “Akşama istemem var.” dedim ve birkaç parça elbiseyi yatağın üzerine koydum.

“Tamam tamam, çıkıyorum ben.” diyerek kapıya ilerledi.

Kapının kolunu tuttuğu esnada, “Zehra.” dedim.

“Efendim?” diye bana döndü.

Derin bir nefes aldım. “Mustafa abiler nerede?”

Zehra düşen yüzüyle gözlerime baktı. “Abim dün gece seni odaya getirdikten sonra kimseye bir şey demeden gitti. Kaç kere aradık ama kapalı telefonu.”

Anladım dercesine başımı ağır ağır salladım.
“Peki diğerleri?”

“Cavit abi de, Cahiti ve Narini alıp çiftlik evine götürdü. Büyük ihtimal imam nikahlarıyla ilgileniyordur.” Derin bir nefes aldı. “Gerizekalı Cahitin yüzünden alt üst oldu her şey.” diyerek sinirle çıktı odadan.

Dün gece olanlar boğazımı sıkmaya başladığında gözlerim doldu. Cahitin hatalarını düşündükçe ona olan öfkem gün yüzüne çıkıyordu.

Komodinin üzerindeki telefon çalınca kendime geldim. Dünden beri elime almadığım telefonu açtım. Ekranda Selin’in adı göründü. Dün onu aradığım aklıma geldi. Aptal kafam, nasıl unuturdum ben onu? Hemen açtım. Daha alo bile dememe fırsat vermeden bağırmaya başladı.

“Kızım sen manyak mısın? Dünden beri seni arıyorum! Sabaha kadar bekledim, meraktan öldüm burada!”

“Selin, güzelim, bir sakin olsan.” dedim sözünü keserek.

“Ne sakini Asya! Sabah Salih amca da telefonu açmasaydı, ilk uçakla Mardin’e geliyordum.” Derin bir nefes aldı. “İyi misin şimdi? Dün rahatsızlanmışsın, bileti iptal etmişsin.”

Demek babam Selin’e hastalandığımı söylemişti. Ben bile ne diyeceğimi bilmiyordum ki babam ne desin. En yakın arkadaşım da olsa böyle bir durumu nasıl anlatacaktım ona?

Babamın söylediği yalana devam ettim.
“Evet, rahatsızlandım. O yüzden biraz daha buradayım.” diyebildim.

“Neyse, sen iyi ol da önemli değil.” Sitemli bir ses tonuyla, “Bir daha da beni habersiz bırakma!” diye ekledi.

Selin’le biraz daha konuştuktan sonra telefonu kapattım.

Saat akşam yediye geliyordu. Zaten yemek yediğim için aşağıya inmedi. Elbisemi giymek üzere üzerimdekileri çıkardım. Elbiseyi başımdan geçirip çekiştire çekiştire giydim. Kolları ve göğüs kısmı dantelden oluşan, bedenimi bir bütün gibi saran, diz kapağım ile ayak bileğim arasında boyu olan ara bir elbiseydi.

 

 

 

 

Makyaj masasının sandalyesine oturup saçlarımı enseden tokayla tutturdum, topuz yaptım.

Aynadaki yansımama bakıp, “Ben niçin hazırlanıyom böyle?” dedim. Dolan gözlerimden bir bir aktı yaşlar. Ben hiçbir zaman evlilik hayali, düğün hayali kuran biri olmamıştım. Bir gece… sadece bir gecede değişen hayatıma aktı gözyaşlarım.

Gözlerimden akan damlaların son kez rahatça akmasına müsaade ettim.

Elimin tersiyle sildim yanağımdaki yaşları. Elime aldığım makyaj malzemeleriyle göz altlarımdaki koyu halkaları kapattım, yüzüme renk eşitleyici BB krem sürdüm. Gözlerime ince bir eyeliner çekip kapaklarıma koyu tonlarda far sürdüm, kirpiklerime rimel uyguladım. Dudağıma bordo rujumu sürüp makyajımı tamamladım.

Aynadaki yansımam düşman karşısına çıkmam için ateş ediyordu resmen. Son olarak dolabın üstündeki kutuya uzanıp önü parlak taşlı stiletto ayakkabılarımı aldım, ayağıma geçirdim.

Alışverişe çıktığımız gün aldığım ne varsa burada bırakmak için hiçbirini valize koymamıştım. Onları ertesi gün giyeceğimi bile tahmin etmezken şimdi üzerimdeki duruşlarına bakıyordum.

Kapının çalınmasıyla Zehra içeri girdi. Gözlerini kocaman açıp beni baştan aşağı süzdü. Anlaşılan bu gece için böyle hazırlanacağımı beklemiyordu.
“Asyaaaa, çok güzel olmuşsun!” dedi ağzını bir karış açarak. Başımı salladım, onayladım. Kendine gelip,
“Misafirler gelmeye başladı. Babaannem, Asya’ya söyle karşılamaya gelsin dedi.”

Derin bir nefes alıp, “Hadi karşılayalım o zaman” deyip kapıyı açtım.

Önden Zehra, arkasından ben konağın balkonuna çıktık. Karşımdakileri görünce gözlerim şokla açıldı. Bu kadar kalabalık beklemiyordum doğrusu.

Konağın kapısının önünde bekleyen kalabalığa Kalender amcam “Hoşgelmişsiniz” deyip yaşlı adamları çardağın oraya doğru yönlendirdi.

Ben de derin bir nefes alıp ağır adımlarla merdivenlerden inmeye başladım. Topuklu ayakkabılarımın çıkardığı tok ses yüzünden herkes bana dönüp bakmaya başladı. Terleyen ellerimi elbiseme silip, gerginliğimi yansıtmamak için başım dik bir şekilde inmeye devam ettim.

Karşımdaki adamın kömür karası gözleri baştan aşağı beni süzüp gözlerime kilitlendi. Bakışlarımı hızla ondan kaçırıp avlunun kapısına ilerledim. “Hoşgeldiniz” dedim. Babaannem uyarıcı şekilde boğazını temizledi, gözleriyle ellerimi işaret etti.

Babaannemin bakışından sonra yaşlı adamların elini öptüm, kadınlarla da maşallah nidaları arasında sarıldım. Tutan yanaklarımı sulu sulu öpüp sıkı sıkı bağırlarına bastılar.

Son olarak elini öptüğüm kadın, “Ben Aslan’ın annesi Sultan” deyip beni baştan aşağı süzdü. Dudaklarına memnun bir gülüş bırakıp gözlerimin içine baktı. Ardından yanındaki kız sarıldı:
“Ben de Gülfem, evin en küçük kızıyım” dedi, sevecen şekilde güldü.

Furkan da çekingen bir baş selamı verip önüne eğildi. Bugünkü tavrımdan mı korkmuştu o?

“Memnun oldum” deyip başımı yandaki adama çevirdim. Merdivenden beri gözlerini yüzüme dikmişti. Öfkeli gözlerimi gözlerine dikip ben de ona baktım. Babaannemin öksürükle yaptığı uyarıya dişlerimin arasından,
“Siz de hoşgelmişsiniz Aslan Ağa” dedim.

Elindeki çiçek buketini uzatıp, “Hoşbulmuşum” dedi, dudağını kıvırıp gözlerime bakmaya devam etti. İçimden, “Gözün çıksın inşallah” deyip annemlerin yanına yürüdüm. Onların üzgün yüzlerine bakıp sorun yok dercesine gülümsedim.

 

Emine abla önden, ben arkadan avluya çıktık. Zehra’ya arkamı dönüp ağzımın içinden,
“Çekmeye başla,” dedim.

Emine abla kadınların kahvesini dağıtırken ben de erkeklerin kahvesini vermeye başladım. İlk önce Hasan ağa’dan başlayıp yanındaki birkaç adama kahvesini verdim. Kalender amcam ile Nihat amcaya da uzatıp, en son babamın gözlerine bakarak onun kahvesini önüne bıraktım.

Aslan’ın önüne geldiğimde dudaklarımı iki yana kıvırıp gülümseyerek kahvesini verdim. Gözlerimin içine bakarak fincana uzandı. İçimde bir yerin titrediğini hissettim ama anında yok ettim.

Yüzümdeki tebessümle,
“Afiyet olsun,” deyip kenara çekildim.

Herkes pür dikkat bizi izliyordu.

Aslan’ın gözleri gözlerimden bir an bile ayrılmıyordu. Benim gözlerimse elindeki fincana gidiyor, “İçsene artık,” der gibi bakıyordum. Kaşının birini yukarı kaldırıp çarpık bir gülümsemeyle fincanı ağzına götürdü.

Nefesimi tutup yudumunu almasını bekledim. Ağzına götürdüğü fincandan koca bir yudum aldı. Stresten alt dudağımı kemirip gözlerimi hiç ayırmadan onu izliyordum.

Ama kahveyi yutmadan öylece bekledi. Kaşlarını çatıp gözlerini yumdu. Yutmaya çalıştığı esnada istem dışı ağzından püskürtüp öksürmeye başladı.

Dudaklarımı iyice kıvırıp tek kaşımı kaldırdım. Yanımda kameraya çeken Zehra’ya dönüp,
“Aaaa görüyorsun değil mi Zehra, Aslan ağa yaptığım kahveyi beğenmedi,” dedim. Dudaklarımı iki yana kıvırıp Aslan’ın yüzüne gülerek baktım.

Zehra korku dolu gözlerle bana bakıp,
“Az koy dedim sana Asya,” dedi.

Aslan öksürük krizine girmiş su arıyordu. Furkan’ın önündeki suyu almaya yeltendiğinde, ben de Furkan’a kızgın gözlerle baktım. O an telaşla abisinin uzandığı suyu kaptı, kafasına dikti. Aferin der gibi başımı salladım. Aslan bir bana, bir kardeşine baktı.

Herkes ayaklanmıştı. Sultan Hanım oğlunun yanına gelmişti. Adam galiba öksürük krizinden gidiciydi.

Oğlunun sırtına vuran Sultan Hanım,
“Kızım ne koydun sen bu kahveye?” diye Zehra’yla bana baktı.

Zehra “Ben bir şey koymadım” dercesine başını sağa sola salladı. Sultan Hanım’ın gözleri beni bulduğunda,
“Bir şey koymadım ki. Sadece bir yemek kaşığı isot,” dedim, sevimli gözlerimi kısarak ona baktım.

Aslan kaşlarını çatmış bana bakıyordu. Gözlerimi hemen ondan kaçırdım. Fazla mı ileri gittim diye düşünmedim değil.

Furkan bana bakarak,
“Yenge, aman abla, abim acı yiyemez ki. Nefret eder,” dedi. Dudaklarını kıvırdı. Onun da abisinin kıvranması hoşuna gidiyordu belli ki.

“İyi, bundan sonra alışır acıya,” deyip çatık kaşlarımla Aslan’ın gözlerine baktım.

Aslan hiç beklemediğim anda masanın üzerindeki fincanı eline aldı. Ağzına götürdüğü kahveyi tek yudumda içti. Gözlerimin içine bakarak,
“Alışırım,” dedi.

Şok olmuş gözlerimle ona baktım. Alt dudağımı ağzıma alıp sinirle ısırmaya başladım. Aslan’ın gözleri önce dudaklarıma, sonra gözlerime kaydı. Dudağını iki yana kıvırdı.

Sinirle annemin yanına geçip oturdum. Halime halam da gözleriyle beni parçalayacakmış gibi bakıyordu. Ben de ona sinirle bakıp önüme döndüm.

Aslan sakinleşmiş, herkes yerine oturmuştu. Gözleri sürekli üzerimdeydi ama ben dönüp de bakmadım o tarafa.

Hasan ağa boğazını temizleyince herkes ona baktı. Kalbim delice çarpmaya başladı. Sakin olmak için tırnak etlerimle parçalarcasına oynuyordum. Hasan ağa derin bir nefes alıp,
“Kahvelerimizi de içtiğimize göre gelelim sebebi ziyaretimize,” dedi.

Nefes alışverişim hızlanmış, göğsüm kalkıp iniyordu. Son bir umutla başımı kaldırıp babama baktım. Babam başını öne eğmiş öylece bekliyordu. Gözlerim dolmuştu. İçimden bağıra çağıra ağlamak geliyordu.

“Çaresizliğim sonum oldu babam…”

Bütün hıçkırıklarımı içime attım, başımı önüme eğdim. Kanayan tırnaklarıma rağmen oynamaya devam ettim.

“Allah’ın emri peygamberin kavliyle kızımız Asya’yı oğlumuz Aslan’a istiyoruz.”

Dolan gözlerimden yaşlar ellerime aktı. Annemin iç çekişlerine, sessiz ağlayışlarına dönüp bakamadım yine.

Herkes suspus olmuştu. Başımı kaldırdım, gözümdeki yaşlarla babama baktım. Ama babam bakmadı yine yüzüme. Hasan ağa babamdaki bakışlarını çevirip Kalender amcama baktı. O da başını eğip cevap veremedi.

Babaannem elindeki bastonu yere vurdu.
“Cevap veresin Salih,” dedi sert çıkan sesiyle.

Babam başını yerden kaldırıp önce annesine, sonra bana baktı. Gözlerindeki çaresizlik işledi yüreğime.

Gözümdeki yaşlarla hafif kıvırdım dudağımı. Gözlerimi yumup açtım babama.

Babam gözlerini benden çekip Aslan’a baktı. Derin bir nefes alıp,
“Üzmeyesin kızımı Aslan ağa,” dedi üzgün ve sert sesiyle.

Aslan başını bana çevirip kömür karası gözleriyle derinliklerime baktı. Sonra babama dönüp başını salladı.
“Üzmem Salih ağa. Emanetin, emanetimdir,” dedi.

Yaşlarım ardı ardına aktı.

Hasan ağa elini dizine vurdu.
“De haydi, takalım yüzükleri,” deyip ayağa kalktı. Onunla birlikte herkes ayaklandı. Ben de oturduğum yerden yavaşça kalktım. Ne yapacağımı bilemez halde kala kaldım. Koluma giren Gülfem’le birlikte Aslan’ın yanına yürümeye başladım.

Bacaklarım titriyor, nefes alışverişim hızlanıyordu. Bayılsam da şu an bitse diye geçiriyordum içimden. Kolumdan çıkan Gülfem gülümseyerek yan tarafıma geçti.

Aslan da bana birkaç adım atıp önümde bekledi. Zehra elindeki nişan tepsisiyle içeriden çıkıp geldi. Aslan yanıma geçmişti. Kolu koluma değiyor, kokusu ciğerlerime doluyordu. İçimdeki ürpertiyle yüzümü Aslan’a doğru kaldırıp gözlerine baktım. Gözlerinin gözlerime bakmasıyla başımı öne eğip kenara doğru bir adım attım.

Aslan elini cebine attı, yüzük kutusunu çıkarıp kapağını açarak Zehra’nın elindeki tepsiye bıraktı. Kendimi sakinleştirmek adına derin nefesler alıp veriyordum.

Hasan ağa karşımıza geçip kadife kutunun içindeki yüzüğü eline aldı.
“Rabbim iki cihanda da daim etsin,” deyip yüzüğü bana uzattı.

Titreyen ellerimi ona doğru uzattım. Hasan ağa yüzüğü parmağıma taktı. Diğer yüzüğü de eline alıp Aslan’a uzattı.

Aslan’ın elini uzatmasıyla gözlerim parmağındaki söz yüzüğüne takıldı. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. “Ben ne yapıyordum burada böyle? Parmağında başka kadının yüzüğü olan adamla nasıl söz kesiyordum?”

Gözlerimi açıp nefretle baktım Aslan’ın gözlerine.

Aslan parmağındaki yüzüğü diğer eliyle çıkarıp cebine attı. Kömür karası gözlerini gözlerime kenetleyip uzun uzun baktı.

Hasan ağa bir bana, bir de Aslan’a bakıp elindeki yüzüğü Aslan’ın parmağına taktı. Ortadaki kurdeleyi kesip,
“İki aile için de hayırlı uğurlu olsun,” dedi.

Elini Aslan’a uzattı. Aslan, Hasan Ağa’nın elini öpüp alnına koydu. Ardından elini bana uzattı. Ben de elini öpüp alnıma koydum. Sırayla herkesin elini öpüp sarıldık. En son babamın elini öptüm, gözlerine baktım.

Herkes yerine oturmuş tatlılarını ve çaylarını içiyordu. Masanın üzerine koyduğum ellerimle parmağımdaki yüzüğün kurdelesiyle uğraşırken Aslan ağa oturduğu yerden yavaşça kalktı.

“Müsaadenizle ben bir lavaboya gideyim,” dedi.

Gözlerini bana dikmişti. İki elini ceplerine koyup kalktığı yerde öylece bekledi. Herkes elindeki çatalı bırakmış bir bana, bir Aslan’a bakıyordu. Herkesin gözü benim üzerimdeydi.

Babaannem,
“Asya, gösteresin Aslan ağa’ya yerini,” deyip bana baktı.

Anlamsız gözlerle baktım karşımdaki adama, sonra babaanneme dönüp,
“Koca adam bulamıyo mu yerini?” dedim kısık sesle.

Babaannem kızgın gözlerle,
“Asyaaa!” dedi.

İçimden sabır çekerek kalktım ayağa, içeri yürümeye başladım. Topuklu ayakkabılarımın sesine Aslan’ın adımları eklendi. Konağın merdivenlerinden çıkıp içeri girdik.

Koridordan sağa döndüğümüzde tuvaletin olduğu bölüme doğru gidiyorduk ki, saçlarımdan tokamın çekilmesiyle olduğum yerde kala kaldım.

Serbest kalan saçlarım belime doğru akarken şokla açılmış gözlerimle yavaşça döndüm arkama.

“Asya… Günışığı gibi parlayan saçlarını bir tokaya hapsetmek… Yazık değil mi onlara?”

●●●●● Bölüm Sonu ●●●●●

 

Bölüm : 20.10.2024 20:02 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...