
Herkese merhabalar.
Bu bölümde biraz da olsa Aslan KARABEYLİ’yi tanıyacağız. Bölüm çok uzun olduğu için iki parça halinde paylaşacağım.
Yorum ve oylamalarınızı eksik etmeyin.
Yazım yanlışları için kusura bakmayın.
Bölüm size emanet.
●●●●●●●●●
Yeni doğan güneşin ışıkları yüzüne vurunca gözlerini aralayan Aslan Ağa, başındaki keskin ağrı yüzünden huzursuzca kıpırdandı.
Yatağın sağ tarafından gelen ağlama sesiyle irkilip hızla o yöne döndü.
Yatakta, bedeninin ön tarafı çarşafla örtülü, sırtı çıplak bir şekilde oturup ağlayan Elif’i görünce gözleri fal taşı gibi açıldı.
Tarazlı, kısık bir sesle:
“Elif…” diyebildi.
Aslan’ın adını duyan Elif, kendini tutamayıp daha da hıçkırarak ağlamaya başladı.
Aslan öfkeyle yataktan kalktı. Altında sadece boxer vardı. Yerdeki dağılmış kıyafetleri görünce eli ensesine gitti.
Dün gece bu odada ne olmuştu? Elif’in onun yatağında ne işi vardı?
Elif’in ağlaması arttıkça Aslan’ın sinirleri daha da geriliyor, nefes alışverişi hızlanıyordu.
Elif, üstündeki örtüyle birlikte ayağa kalktı.
Aslan’ın gözü yatağın üzerindeki lekelere ilişince hızla arkasını döndü. Komodinin üzerindeki ilk gördüğü eşyayı öfkeyle kavrayıp duvara fırlattı.
O dün gece Elif’e ne yapmıştı böyle?
Yerinde korkuyla titreyen kadına baktı. Bir şeyler söylemesini istedi ama Elif yalnızca ağlıyor, dudakları titreyerek susuyordu.
Aslan birkaç adım attı kadına doğru…
"Elif, ne oldu dün gece?"
Elif korkudan cevap veremedi.
Yanaştı Aslan kadına doğru. Omuzlarından tutup sarstı.
"Sana diyorum Elif! Ne oldu dün gece?"
"Sen" dedi Elif hıçkırıkları arasında. "Sen dün gece eve geldiğinde ben mutfakta su içiyordum. Sonra sen geldin... Çok sar-sarhoştun... Direnemedim ben... Tuttun kolumdan, odana getirdin." Başını hafifçe yatağa doğru döndürdü. "Sonra..."
"Sus!" diye bağırdı Aslan ağa. "Sus, anlatma daha fazla!"
Aslan kafayı yiyecek duruma geldi. Nasıl böyle bir şey yapabilirdi? Kardeşi gibi gördüğü teyzesinin kızına nasıl el sürebilirdi? Başındaki ağrı, kulaklarının çınlamasına neden oluyor, onu gittikçe çıldırtıyordu.
"Elif, ben seni kardeşim gibi görürken nasıl dokunmuş olurum sana?"
Elif hıçkırıklarının ardından fısıldadı: "Çok sarhoştun..."
"Lan ben sarhoştum da sen de mi sarhoştun? Nasıl engel olamadın, nasıl yıkıp dökmedin ortalığı? Nasıl izin verirsin buna!" Sinirden gözü dönmüştü Aslan’ın. Karşısındaki kıza bakıp cevap versin istiyordu.
"Sen benimle evleneceğini söyledin Aslan."
Aslan sinirden erkeksi bir kahkaha bıraktı dudaklarının arasından.
"Ben mi sana evleneceğim dedim?"
Elif başını olumlu yönde aşağı yukarı salladı.
Aslan gözlerinden ateşler fışkırtırcasına baktı kızın gözlerine.
"Yıllardır anamın, teyzemin lafıyla evleneceğim demedim de dün mü dedim Elif!"
Elif içine kaçan sesiyle sadece, "Sarhoştun," diyebildi.
Aslan’ın beyni almıyordu. İnanmak istemiyordu ama yatağın üzerinde gördüğü şeyler ona aksini söylüyordu.
Aslan hızla yerdeki pantolonunu eline aldı. Bacaklarından geçirip kemerinin tokasını taktı. Gömleğini de aceleyle kolundan geçirip, düğmelerini bile iliklemeden odanın kapısından çıkmak istedi.
Kapıyı açtığı esnada onu uyandırmaya gelen annesiyle burun buruna geldi.
"Ne oldu oğlum, bu halin ne?" diye soran Sultan Hanım, odadan gelen ağlama sesiyle birlikte içeriye birkaç adım attı.
Yeğeni, oğlunun odasındaydı. Kadın şaşkın gözlerle karşısındaki kıza baktı. O da görmüştü yatağın üzerindeki, dün geceye ait izleri...
Döndü oğluna Sultan Hanım. Elini kaldırıp yanağına okkalı bir tokat attı.
Elif korkuyla yerinden sıçradı. Ağlamaklı sesiyle, "Teyze... Özür dilerim," dedi.
Aslan annesinin gözlerine baktı. Bilirdi hatasını ama şimdiye kadar bir tokat vurmayan anasının yaptığı ağrına gitmişti.
Hızla uzaklaşmaya başladı.
Annesi ağlamaklı sesiyle arkasından bağırdı:
"Temizleyeceksin bu işi Aslan! Yoksa hakkım helal değildir sana!"
Sultan Hanım gitti yeğeninin yanına. Kollarını açıp sarıldı ona. İnanmak istemedi oğlunun böyle bir şey yapacağına. Şimdiye kadar başını öne eğecek bir şey yapmayan oğlu nasıl böyle bir hata yapardı?
"Ağlamayasın kızım. Aslan yediği haltın sorumluluğunu alacak."
Elif içini çeke çeke, "Nasıl bakacağım ben annemin, abimin yüzüne," diye konuştu.
"Kimseye bir şey demeyesin, ben halledeceğim. Hadi silesin gözünün yaşını, giyinip gel aşağıya."
Elif başını olumlu yönde sallayıp, "Tamam," diye karşılık verdi teyzesinin yüzüne bakarak.
Tüm aile kahvaltı masasına oturmuş kahvaltı yapmaya başlamışlardı. Sofraya en son Elif’in gelmesiyle, annesi Nigar kızına bakıp, "Hayırdır, ne bu elinin yüzünün hali?" diye sordu.
Elif bir şey diyemedi, öylece başını çevirip teyzesinin gözlerine baktı. Teyzesi korkma dercesine gözlerini kapatıp açtı. Sonra kardeşine dönüp, "Bir şeyi yoktur Nigar, sevinç gözyaşları döktü ondandır."
Sofradaki herkes Sultan Hanım’a baktı.
Aslan Ağa’nın halası Halime, "Hayırdır, ne sevincidir bu sabah sabah?" diye sordu.
"Hayırdır hayır. Aslanım Elif’le evlenmek istediğini söyledi. Ben de sabah Elif’e söyleyince akıttı sevinç gözyaşlarını."
Herkes şokla açtı gözlerini, kimse inanamadı duyduklarına. Elif’in annesi Nigar kıvırdı iki dudağını kenara.
"Sahi mi dersin kızım?" diye sordu Nigar. Elif başını olumlu yönde sallamakla yetindi.
Aslan’ın kardeşleri Narin ve Gülfem birbirinin yüzüne baktı.
"Nasıl yani? Abim Elif’le mi evlenmek istedi?" Narin inanamadı abisinin Elif’le evlenmek istemesine.
"Hayatta inanmam ben. Abim demez öyle şey. Yıllardır teyzem ne imalarda bulundu da istemedi yine." Gülfem pat pat söyledi. Zaten oldum olası sevmezdi teyzesini de Elif’i de.
İki elini birbirine şaplatarak Furkan, "Çok şükür, abim de evleneceğine göre sıra bana geldi," dedi.
"Kesin zevzekliği!" diye çıkıştı Sultan Hanım.
"Furkan, amcanlara haber veresin. Akşama gelsinler buraya, söz keselim."
Halime hala cin gibi bakışlarını dikti, "Hayırdır Sultan, yangından mal mı kaçırırsın?"
"Beklemenin manası yok abla. Oğlan bizim, kız bizim. Keselim sözü, duyuralım aşirete."
Aslan Ağa sabah sinirle çıktığı konaktan direkt şirketteki odasına gitti. Aklı hâlâ almıyordu olanları. Elini alnına koyup şakaklarını ovmaya başladı.
Masanın üzerindeki telefonu eline alıp, "Begüm, ağrı kesici ve takım elbise gönder odama, acil!" deyip kapattı telefonu.
Sıkıntıyla oflayıp başını sandalyeye yasladığı esnada Metin içeri girdi: "Günaydınn! Kükreyen Aslanımın başı mı ağrıyormuş?" Elindeki ilaç kutusunu pis pis sırıtıp Aslan’a doğru fırlattı.
İlaç kutusunu havada yakalayan Aslan, "Siktirtme belanı Metin, asabımı bozma benim!" diye bağırdı.
Onu takmayan Metin karşısındaki koltuğa çoktan yerleşmiş, bacak bacak üstüne atmıştı.
Kapı tıklatılıp tekrar açıldığında Begüm elindeki takım elbiseyle içeri girdi.
"Askılığa asıp çıkabilirsin. Bu arada bugünkü toplantıları iptal et. Son kontroller için mekâna gideceğim." dedi Aslan Ağa.
"Tamamdır Aslan Bey." deyip odadan çıktı Begüm.
Metin kızın arkasından bakıp, "Bu da yüz vermiyor bana." diye mırıldandı. Elini yüzüne götürüp, "Bebek gibi de adamım aslında..."
Aslan takım elbisesini giyerken Metin’e dönüp, "Mekândaki son durum nedir?"
"Her şey tamam. Gelen şarapların tadımıyla bizzat ben ilgilendim." Dudağının bir kenarını yukarı kaldırdı.
Metin, Aslan’ın hem arkadaşı hem de yeni açacağı mekânın ortağıydı.
İki arkadaş, korumalarla birlikte şirketten çıkıp mekâna gitmek için arabaya bindiler.
Metin sıkıntılı bir nefes verip, "Abi sormayayım sormayayım diyorum ama ne bu halin? Suratın çarşamba pazarı gibi."
Aslan, olanları arkadaşına anlatıp anlatmamak arasında kaldı. Kendi bile inanamıyordu ki olanlara.
Ciğerlerine derin bir nefes aldı. "Sabah uyandığımda Elif odamdaydı."
Boş gözlerle araba süren Metin, "Eee yani? Ne olmuş odandaysa?"
Aslan sustu.
Metin bir anda aydınlandı. "Siktir! İnanmam! Lan oğlum senin üzerine çıplak kadın çıksa ‘evlenmeden olmaz’ der indirirsin kucağından. Demek Aslan Ağa da kadın becerebiliyormuş."
"Metin! Söylediğime pişman etme beni. Elif’ten bahsediyorum oğlum. Ben kardeşlerimden ayırmadım onu, nasıl el sürerim?" Direksiyona hızla vurdu. "Yeminle kafayı yiyeceğim!"
"Elif ne diyor abi bu işe?"
"Ne diyecek... Sarhoşmuşum, ‘evleneceğim seninle’ demişim."
Metin pis pis sırıttı. "Belki de doğruyu söylüyordur. Ağaların baskısı, Sultan Ana’nın baskısı... Hem Elif de güzel kız, Allah var."
Aslan arkadaşına ölümcül bir bakış atıp arabanın gazını kökledi.
Mekâna geldiklerinde Aslan Ağa, Metin’le birlikte eksikleri konuşup masaya oturdular.
"Yarın akşama açalım mekânı." dedi Aslan.
Şaşırmış şekilde, "Büyük açılış yapmadan mı?" diye sordu Metin.
"Büyük açılış sonra. Hem abim de İngiltere’den gelmiş olur. Yurt dışına ihracat yapacağımız ortaklarımızın da katıldığı bir davet düzenlemiş oluruz."
"Bu gidişle Karabeyli Şarabı dünya üzerinde ilk sırayı alacak." dedi Metin, gururla arkadaşına bakarak.
Elindeki dosyaları inceleyen Aslan’ın telefonu çaldı. Elini cebine atıp çıkardı. Annesinden gelen aramayı açtı.
"Efendim anne."
.........
Aslan elini masaya öyle bir hızla vurdu ki masanın üzerindeki dosyalar yerinden sıçradı.
"Anne! Konuşsaydık önce!" diye gürledi. Telefon yüzüne kapanınca, öfkeyle cihazı masaya çarptı.
Metin kaşlarını kaldırıp, "Hayırdır lan, kim çileden çıkardı seni?" dedi.
Aslan dişlerini sıkarak, "Akşama sözüm varmış!" diye tısladı.
Metin kahkaha atıp başını iki yana salladı. "Yandın oğlum sen! Sultan Ana bu işe el attıysa, haftaya düğününü de yapar, ertesi gün torun ister vallahi."
Omzuna sertçe vurup, "Geçmiş olsun Aslan Ağa, kurtuluşun yok," dedi.
●●●●●●●●●●●●●●●●●●●●
Aslan o gece evine gitmeyip mekanda sabaha kadar Metinle birlikte takıldılar. Ne annesinden gelen aramalara ne de amcasının aramalarına cevap vermedi.
Sabah eve gidip üstünü değiştireceği sırada annesi odasının kapısını açıp içeri girdi. Elindeki kutuyu komidinin üzerine sertce vurarak koydu.
"Sen ne yapacağını bilirsin Aslan. Dün akşam söz var dedim gelmedin. Yediğin haltı böyle mi temizleyeceksin! Sen Aslan KARABEYLİ’sin, aşiretine leke sürmek yakışmaz sana. Sözlendiğini duyurduk aşiret ağalarına, ona göre davranasın."
Oğlundan bir cevap beklemeden çıktı odasından.
Aslan komidinin üzerindeki kutuyu açıp baktı içine. İçindeki alyansı almadan sinirle fırlattı duvara.
Takım elbisesini giyip indi aşağıya. Kahvaltı masasında oturanlara bile bakmadan çıkıp gitti konaktan.
Aslan ağanın bu tavrını gören evdekiler şaşırıp kalmışlardı.
Elife bakarak, "Abimde çok mutlu bu sabah. Malum dün sözü vardı ama abim yoktu," dedi alaycı bir şekilde Gülfem.
Elif üzgün ama kızgın bakışlarla karşısında oturan kıza baktı. Dün Aslanın söze gelmemesini çok üzülmüş, sabaha kadar odasında ağlamış durmuştu.
"Acil işleri vardı dedik ya Gülfem," dedi Sultan hanım, kızına sus diye bakan gözlerle.
Gülfem gözlerini bayarak, "Hı hı kesin öyledir," dedi.
Narin elindeki telefondan başını kaldırmadan onları dinliyordu. Halime halasının öksürüğüyle başını kaldırıp ona baktı. Halası elindekini bırak dercesine kaşlarını kaldırıp indirdi.
Sultan hanım elini, masanın üzerindeki Elifin elinin üzerine koyup, "Hadi hazırlanasınız, nişan çarşısına çıkıyoruz," dedi.
Elif yüzündeki gülümsemeyle başını sallayıp masadan kalktı.
Sultan hanım masadakilere dönüp, "De haydi siz de hazırlanın, hep birlikte gidelim. Furkan, Asıma söyle hazırlasın arabayı," dedi.
Halime hala hariç tüm kadınlar çıktı çarşıya. Nigar hanım salına salına gururla yürüdü çarşıda. Bugüne bugün kızını vermişti Aslan ağaya. Ondan mutlusu yoktu. Tüm Mardin dün geceden duymuştu sözlendiğini Aslan ağanın.
Her mağzaya girdiklerinde bir dediğini iki etmeden aldı gelinine en pahalısından, en kalitelisinden Sultan hanım. En son girdikleri iç çamaşırı magzasında aradı oğlunu Sultan hanım. "Gelip alasın bizi," dedi. Aslan ağa işim var dese de, "Analık hakkımı helal etmem," deyip mecbur bıraktı oğlunu.
İstiyordu, oğluyla gelini yan yana çarşıda yürüyüp göstersinler kendilerini.
~~~~~~~~~~~~~~~
Aslan sıkıntılı bir nefes verip bir hışımla çıktı şirketten. Anasının onu zorlaması sinirlerini bozuyordu. Annesinden çok kendine kızıyordu aslında nasıl böyle bir hata yapardı.
Sürdü sinirle arabasını kardeşinin atmış olduğu konuma gitmek için.
Bir süre sonra park edip indi arabasından. Gelmiş olduğu yer bir iç çamaşırı dükkanıydı. İçeri girmemek için bekledi kapının önünde. Bir dal sigara içmek istedi, tam elini cebine atıp sigarasını çıkartacağı sırada bedenine çarpan kadınla kala kaldı olduğu yerde. Elleri iki yana düştü bir an, burnuna gelen kokuyla baka kaldı yukardan, kendisini sıkı sıkıya tutan kadının sarı saçlarına.
Çok sert çarpmıştı göğsüne, omuzlarından tutup çekti karşısına. Tutuldu kaldı Aslan Ağa, iki mavi renk göze. Cam gibi parlayan gözlerde kayboldu kömür karası gözleri. Çarpmanın etkisiyle mi bu kadar hızlı çarpıyordu kalbi bilemedi o an.
O mavilere baktı, maviler ona.
Kızın alnındaki kızarıklığa ilişti gözleri. Sert çarpmıştı anlaşılan. Kız bir anda Aslan’ın üzerinden, utançla çekti ellerini, yanakları kızaran kıza baktı iki dudağını yukarı kıvırarak.
Elini hafifçe koydu kızın alnına. Elinden başlayan ateş sardı tüm bedenini. Daha önce hissetmediği bu şey de neydi, afalladı Aslan Ağa.
Eczaneden krem almayı teklif etti ama istemedi kız. Keşke isteseydi, dedi, kremi sürer iyileştirirdim onu, diye geçirdi içinden.
Kızın panikle baktığı yere baktı o da. Gördükleri karşısında tüm bedeni karıncalanmaya başlamıştı Aslan Ağa’nın. Önce etrafına baktı başka gören oldu mu diye, sonra eğildi yardım etti panik yapan kıza. Eline gelen kumaş parçalarıyla karşısındaki kadını hayal etmemek için salladı başını iki yana.
Yerdekileri toplayıp kalktıklarında yanakları iyice kızaran kıza baktı öylece.
Kimdi bu kız, neyin nesiydi merak etti. "İsmin ne?" diye soruverdi karşısındaki kıza. Bir cevap beklediği sırada panikle uzaklaştı kız yanından. Arkasından baktığı kızın kaldı kokusu ardında. İçinden geçirdikleri çıkıverdi arsızca dudaklarından:
"Kırmızııı." Dedi.
"Güzel seçim..."
●●●●●●● bölüm sonu ●●●●●●●
Buraya kadar gelip okuduysan lütfen yorum ve düşüncelerini yazabilir misin?
Sizi seven yazarınız
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 56.3k Okunma |
4.68k Oy |
0 Takip |
31 Bölümlü Kitap |