
Herkese merhaba.
Yavaş yavaş ortalığın karıştığı bölümle karşınızdayım.
Sizin için tüm günümü yazmaya ayırdım. Sizler de beni kırmayıp bol bol yorum yapıp oyunuzu verirseniz çok mutlu olurum.
Satır arası yorumlarınızı okumak çok hoşuma gidiyor, beni yazmak için gaza getiriyor.
Hadi fazla uzatmadan bölümü size emanet ediyorum.
♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡
Sabah mutsuz bir şekilde uyandım. Tüm gece düşünmekten uyuyamamış, gözlerim şişmişti.
Bir an önce gitme işini babamla konuşmalıydım.
Banyoya girip duş aldım, aynanın karşısına geçtim. Yüzüme renk gelmesi için renk eşitleyici BB krem, hafif allık ve dudağımın renginde ruj sürdüm.
Kıyafetlerimi giydim.
Havluya sardığım saçlarımın ıslaklığını alıp fön makinesiyle kuruttum, sıkıca at kuyruğu yaptım.
Aynadan kendime son kez baktım. Kapıdan çıkarken geceden hazırladığım valiz gözüme çarptı. Derin bir nefes çekip aşağı indim. Avludan sesler gelince mutfağa uğramadan direkt dışarı çıktım. Babamlar ve babaannem çardakta oturmuş kahvaltının hazırlanmasını bekliyordu. Onların yanına doğru yürüdüm.
“Sabah şerifleriniz hayır olsun.”
Hepsi yüzlerindeki sıcacık ifadeyle bana baktı.
“Sana da hayırlı sabahlar, güzel kızım.” dedi babam.
Hemen yanına oturdum, kolunun altına girdim. Buraya geldiğimizden beri doğru dürüst konuşamıyorduk babamla.
“Nasılsın Asya kızım?” diye sordu Nihat amcam.
Nihat amcam evin küçük oğluydu ama Kalender amcama ve babama tezat, daha sert yüzlü, konuşmayı pek sevmeyen bir yapıdaydı. Ağır başlılığıyla Cavit abi babasına benziyordu.
“İyiyim amca, sizler nasılsınız? Oteldeki durum ne oldu?”
“Allah bu günümüzü aratmasın.” dedi. “Otelde durumlar toparlandı. Küçük bir elektrik kaçağından çıkan yangınmış. Şükür hemen fark edilmiş de büyümeden müdahale edildi.”
“Kurban keseydin Nihat.” dedi babaannem.
“Fakiri fukaraya sadakamız olsun oğul. Kazanın belanın önüne geçer.” diye devam etti.
“Sen merak etmeyesin ana, köye haber saldık. On koyun kesip dağıtacaklar.” dedi Kalender amcam.
Babam sessizce onları dinliyordu. Babaannemle arasındaki soğukluğu sezebiliyordum.
“Babaanne, sen niye hiç İstanbul’a gelmedin?” diye sordum. Babam oturduğu yerde dikleşti.
“Benden kaçan evladın kapısına mı gidecektim torunum?” dedi.
“Ana, yapma.” dedi Kalender amcam.
“Ne yapmayacakmışım Kalender? Yalan mı derim ben?”
“Sahi babaanne, neden kaçtı babam sizden?” Kaç gündür içimde tuttuğum soruyu pat diye sordum.
“ASYA!” dedi babam uyarıcı bir ses tonuyla.
“Ne var baba? Merak ettim, neden kaçtın buralardan? Bu yaşıma kadar beni bile getirmedin Mardin’e.”
“Asya, lütfen kızım. Bilmeni gerektirecek bir şey olsaydı bilirdin zaten. İrdeleme.” dedi.
Sustum. Babam tarafından susturuldum.
Kahvaltı masasını hazırlayan annelerimin seslenmesiyle ayaklandık. Babaannemin koluna girdim, masaya kadar ona eşlik ettim. Elimi tutup yavaş yavaş vurdu:
“Güzel torunum. Yüzün gibi bahtın da güzel olsun.”
Dudaklarımı iki yana kıvırdım.
“Amin babaannem.”
Hepimiz masanın etrafına oturduk.
Babam “Oğlanlar nerede?” diye sordu. O esnada konağın kapısından Mustafa abi ve Cavit abi art arda girdi. Gelip masadaki yerlerine oturdular.
“Hayırdır, sabah sabah nereden gelirsiniz böyle? Hem Cahit nerede?” diye sordu Nihat amcam.
İkisi de başını salladı.
“Biz görmedik, evde değil mi?” dedi Cavit abi.
“Sabah odasına girdiğimde yoktu.” Fatma yengem konuştu.
“Girmiştir bir deliğe, gelir birazdan.” Nihat amcam söylendi.
Kalender amcam, “O zaman, haydi başlayalım biz.” deyince kahvaltımıza başladık.
Dün geceden sonra Mustafa abiye nasıl davranacağımı bilmiyordum. Onun olduğu tarafa bakmamak için büyük çaba sarf ettim.
Tabağıma koyduğum kahvaltılıklarla çatalımın ucuyla oynamaya dalmıştım. Zehra’nın “Asya” diye seslenmesiyle irkildim.
Anlık şaşkınlıkla, “Efendim?”
“Tuzu diyorum, uzatır mısın?”
Yanımdaki tuzluğa gözüm ilişti, hemen ona uzattım. Annem bana bakarak, “Hayırdır kızım, dalgınsın, bir şey mi oldu?” diye sordu.
Masadaki tüm gözler bana çevrildi.
Bir an Mustafa abiyle göz göze geldim. Bakışlarımı ondan çekip annemle babama döndüm. Söylemenin tam zamanıydı.
“Ben gidiyorum.” Pat diye söyledim.
Mustafa abi elindeki çatalı sertçe masaya koydu. Bakışlarımı ona çevirdim, çatmış kaşlarıyla bana bakıyordu.
Masadaki sessizliği babam bozdu:
“Nereye gidiyorsun Asya?”
Annem yüzüme kenetlenmiş bakıyordu.
“İstanbul’a.”
“Kızım, düğüne gelmedin mi? Ne bu acele?” diye sordu Kalender amcam.
“Öyle de amca, düğün ertelenince...” Gözlerimi önümdeki tabağa çevirdim. “Benim İstanbul’da işlerim vardı, gitmem gerek.”
“Olmaz öyle şey, düğünü edek öyle gidersin.” Babaannem karşı çıktı.
“Ben biletimi aldım babaanne. Gitmem lazım.”
Sessizliği bozan annem oldu:
“Ne bileti Asya? Tek başına nereye gidiyorsun? Nereden çıktı şimdi bu?”
“Bu akşam saat ona aldım biletimi. Gidiyorum.”
“Asyaaaa!” Babam sesini yükseltip elindeki çatalı sertçe masaya vurdu. “Ne oluyor kızım? Sen bana danışmadan bir şey yapmazdın. Bir derdin mi var, ha söyle kızım?”
O esnada başımı istem dışı Mustafa abiye döndürdüm. Masadaki elini yumruk yapmıştı, çene kasları gerilmiş, başını önüne eğmişti.
Gözlerim anlamsız şekilde dolmaya başladı, alt dudağımı dişlerimin arasında eziyordum.
“Gitmeyin kızın üzerine.” Meryem yengem yumuşacık sesiyle konuştu. “Güzelim, rahat ettiremedik mi seni? Bilmeden canını sıkacak, kalbini kıracak bir şey mi yaptık?”
“Yenge, gerçekten öyle bir şey değil. Sadece gitmem gerek, o kadar.”
Başımı babama çevirdim.
“Baba, lütfen anla beni.” Dolu gözlerimle gözlerine baktım.
Babam başını olumlu şekilde aşağı yukarı salladı.
“Tamam.”
“Nasıl tamam Salih? Tek başına nasıl gönderirsin?” Annem çıkıştı.
“Anne, tek başıma olmayacağım. Siz gelene kadar kızlarla kalırım.”
Mustafa abi ayağa kalktı, sinirle sandalyesini geri itti. "Asya" dedi.
(Yapma Mustafa abi, yapma şunu. Herkesin içinde bir şey deyip ikimiz için de durumu zorlaştırma.)
"Kahvaltını yaptıktan sonra seninle biraz dışarı çıkalım." Gözlerini gözlerimden çekip babama doğru baktı. "Rızan var mıdır amca" dedi.
Babam başını bana döndürüp gözlerime baktı.
(Hayır de baba, lütfen hayır de.)
"Olur oğlum, bir de sen sor bakalım bize anlatmadığı derdi neymiş."
"Baba" dedim kısık çıkan sesimle.
Babam bana cevap vermeden masadan kalktı. Kırılmıştı bana. Şimdiye kadar ondan hiçbir şey saklamadığımı bilen babam bu tavrıma kırılmıştı.
Mustafa abi bana bakmadan "Ben arabada bekliyorum, hazır olunca gelirsin" dedi ve konağın kapısına doğru yürümeye başladı.
Masadaki herkesin gözü bendeydi. Annem sorgulayıcı gözlerini hâlâ üzerimden çekmiyordu. Daha fazla bir şey yiyemeyeceğim için masadan kalktım. "Kahvaltınızı mahvettiğim için özür dilerim. Afiyet olsun size." Kimseden cevap beklemeden hızla merdivenleri çıkıp odama girdim. Yatağımın kenarına oturdum, gözlerimi bir noktaya dikmiş oraya bakıyordum.
Gözlerim doluyordu. Neden benim gözlerim doluyor? Deli gibi ağlamak istiyordum.
Kapım tıklatıldı. "Müsait misin Asya" diyerek Zehra içeri girdi. Başımı olumlu anlamda salladım.
Yanıma gelip oturdu. Bir elini dizlerimin üzerindeki elimin üstüne koyup "Ne oldu" diye sordu.
"Zehraaa" deyip boynuna sarıldım. Tutamadığım gözyaşlarım ardı arkasına akmaya başladı. Zehra sırtımı sıvazlıyor, tamam canım diyerek destek oluyordu.
Bir süre sonra kendime gelerek Zehra’dan ayrıldım. Ellerimle gözyaşlarımı silip ayağa kalktım. Askılıktaki çantamı omzuma takıp komodinin üzerindeki telefonumu içine koydum. Zehra sorgulayıcı gözlerle bana bakıyordu.
Merakını gidermek için "Mustafa abiyle konuşup geleyim, her şeyi anlatacağım sana" dedim ve odadan çıktım.
Merdivenleri hızla inip avluya çıktım. Kahvaltı masasındaki herkes çardağa geçmiş aralarında konuşuyorlardı. Kalender amcamla göz göze geldik. Duygu dolu gözlerle bana bakıyordu. Tahmin edebiliyordu galiba şu anki durumu.
Hiçbir şey söylemeden konağın kapısından çıktım.
Mustafa abi arabanın içinde gözlerini kapatmış, başını geriye doğru koltuğa yaslamış beni bekliyordu. Arabanın sağ kapısını açıp içine bindim. Kapının açılma sesiyle oturduğu yerden dikleşip bana doğru baktı.
Emniyet kemerimi takıp sessizce beklemeye başladım. Mustafa abinin gözleri benim üzerimdeydi ama ona bakmamak için arabanın camından dışarıyı izliyor, o tarafa hiç bakmıyordum.
Derin bir nefes çekip arabayı çalıştırdı. Sessizlik içinde nereye gittiğimizi bilmeden arabayla ilerliyorduk.
Yarım saatlik yolculuğun ardından arabayı durdurdu. Nereye geldik diye gözlerimi etrafımda gezdirmeye başladım. Arabadan inen Mustafa abi benim kapımı açıp başını yana eğdi. "Gel hadi" dedi.
Emniyet kemerimi çıkartıp arabadan indim. Burası şehirden uzak sakin, kafe tarzı bir yerdi. Mustafa abi önde, ben arkada mekâna girdik. İçeride birkaç çiftin dışında başka kimse yoktu. Pencere tarafında bir yere oturduk. Yanımıza gelen garson kızın "Ne alırdınız efendim" sorusuyla Mustafa abi gözlerime bakıp "Ne içersin" dedi.
"Kahve. Kahve alayım ben" dedim.
Mustafa abi de kahve söyledikten sonra kız yanımızdan uzaklaştı.
İkimiz de konuşmuyorduk. Pencereden dışarı bakıyor, onun yüzüne hiç dönmüyordum. Beş dakika sonra kahvelerimizi getiren kız afiyet olsun deyip yanımızdan ayrıldı.
Kahvesinden bir yudum alan Mustafa abi.
"Asya" diyerek söze girdi. "Benim yüzümden mi gidiyorsun" diye sordu.
Başımı eğmiş önümdeki kahveye bakıyordum. Sessizliğimi evet olarak algılamış olacak ki.
"Özür dilerim. Maksadım seni korkutmak değildi. Ben sadece duygularımı bilmeni, görmeni istedim."
Derin bir nefes aldı.
"Gitme" dedi. "Ben susarım. Ama yeter ki böyle ani gitme. Hem görmedin mi herkes seni ne kadar çok seviyor, onları üzme."
Başımı kaldırıp yüzüne baktım.
Yapma der gibi "Mustafa abii" dedim.
Gözlerini yumdu, masadaki elini yumruk yaptı. Görüyordum, ona abi demem canını yakıyordu. Canının yanmasına rağmen gitme diyordu. Gitme.
"Gitmem gerek. Şu an bile acı çektiğini görebiliyorum. Bunu ne sana ne de kendime yapamam. Bazı şeyler derinleşmeden önünü kesmek gerek." Başımı tekrar öne eğdim. "Gitmem ikimiz için de en hayırlısı" dedim ve sustum.
Bir daha ikimiz de konuşmadık. Kahvelerimiz önümüzde soğudu. Ne o içebildi ne de ben.
Arabayı konağın kapısının önünde durdurdu. Ben emniyet kemerimi çıkartıp inmek için kapıyı açtım.
İneceğim esnada. "Akşam seni ben bırakayım" dedi.
Başımı olumlu anlamda sallayıp arabadan indim. O inmedi arkamdan. Arabasının gazına basıp hızla uzaklaştı konağın önünden.
Kimseye görünmeden odama girip yatağıma yatmak istiyordum. Avluya girdiğimde kimse yoktu. Hızla merdivenlerden çıkıp eve girdim. Odama gitmek için salonun önünden geçtiğim esnada annem "Asya" diye seslendi.
Salonun kapısında durup içeriye doğru yönümü çevirdim. "Gel kızım, biraz konuşalım" dedi. İçeride yengemler ve babaannem oturuyordu.
"Anne lütfen. Başım ağrıyor, sonra" dedim.
Annem, yengelerimin yanında bozuntuya vermemek için "Sende bir haller var ya, hadi neyse" deyip konuyu kapattı.
Meryem yengeme bakarak "Zehra nerede yenge" diye sordum. "O Ali’yle buluşmaya gitti. Mobilyalarda sorun mu çıkmış ne" dedi.
"Tamam yenge, gelince odama gelsin. Ben biraz dinleneceğim" deyip odama çıktım.
Üstümdekileri çıkartıp rahat bir şeyler giyip yatağıma girdim. Elime telefonumu alıp Selin'i görüntülü aradım.
"Aşkımmm" diyerek telefonu açtı.
"Ne yapıyorsun Selin."
"İyiyim canım, sen ne yapıyorsun. Hayırdır, bu saatte yataktasın. Kız yoksa hasretimden yataklara mı düştün."
"Dalga geçme Selin ya" diyerek gözlerimi devirdim.
"Kızım, Mardin havası sana hiç yaramamış, ne bu hal."
"Akşam geliyorum ben" dedim.
"Neee! Hani düğüne kadar duracaktın."
"Duracaktım ama planlar değişti. Akşam uçağa biniyorum. Gece 1-2 gibi evde olurum. Sen bize geçsen de birlikte kalsak olur mu. Anahtar da var sende."
"Geçerim geçmesine ama hiç beğenmedim bu halini."
"Gelince anlatacağım Selin. Şimdi kapatıyorum. Kendine iyi bak."
"Tamam aşkım, byyy."
Selinle konuştuktan sonra uykuya dalmıştım. Kapının tıklama sesiyle uyanmıştım. Zehra "Asya hadi uyan canım, yemeğe bekliyorlar aşağıda" diye yanıma geldi.
Uyku mahmuru gözlerimle.
"Saat kaç ki" diye sordum.
"Saat akşam 7’yi geçiyor. Dışarıdan geldikten sonra yanına geldim ama uyuyordun. Ben de rahatsız etmek istemedim. Hazırlan hadi, gel" deyip odadan çıktı.
O kadar saat uyuduğuma şok olmuştum. Hemen kalkıp tuvalete gittim, işlerimi halledip elimi yüzümü yıkadım. Üzerime normal bir şeyler giyip çıkardığım kıyafetleri valize koydum.
Avluya indiğimde herkes masanın etrafında beni bekliyordu. Herkese bakarak “İyi akşamlar” deyip sofraya oturdum.
Kalender amcam bana dönüp “Nasıl oldun kızım? Başın ağrıyormuş” diye sordu.
“İyiyim şimdi amca, bir şeyim yok.”
“Gitmekte hâlâ kararlı mısın kızım?”
Derin bir nefes aldım.
“Evet amca, kararlıyım. Gideceğim.”
Babam ne bana bakıyordu ne de bir şey söylüyordu. Sonrasında kimse bir daha konuşmadı.
Sofraya göz gezdirdiğimde Cahit’in olmayışı dikkatimi çekti. Fatma yengeme dönüp “Cahit yok mu yenge? Gitmeden onu da görseydim” dedim.
“Yok kızım yok. Arıyorum ama açmıyor telefonunu.”
“Kim bilir hangi itin kopuğun arkasında dolanıyordur” dedi Cavit abi. Ardından ekledi. “Bu arada Asya, Berfin de çok üzüldü gitmene. Keşke kalsaydın düğüne.”
“Nasip Cavit abi. Siz gelirsiniz düğünden sonra” diyerek yemeğimi yemeye devam ettim.
Yemekler bitince çardağın oraya geçtik. Zeynep de gideceğimi öğrenmiş, veda etmek için gelmişti. Onunla da bir süre sohbet ettik.
Gitme vaktim yaklaştıkça içimi bir huzursuzluk kaplıyor, ruhum daralıyordu. Kimse bana “Vaktin geldi hazırlan” demiyordu, diyemiyorlardı.
Yanımda oturan Meryem yenge dizime elini koyup şefkatle gözlerime baktı. “Hadi kızım hazırlan, geç kalma” dedi. Başımı onaylarcasına sallayıp oturduğum yerden kalktım, odama gittim. Arkamdan gelen Zehra yatağa oturmuş beni izliyordu.
“Beni gidince ara olur mu? Koparmayalım aramızdaki bağı.”
“Tabii Zehra, ararım. Aramaz olur muyum hiç.”
Zehra bir anda “Abim yüzünden mi gidiyorsun Asya?” diye sordu.
Elimdeki saç fırçasıyla ona bakakaldım.
Dışarıdan art arda gelen araba fren sesleriyle ne olduğunu anlayamayıp ikimiz de pencereye doğru yöneldik. Birden fazla arabanın farları sokağı aydınlatıyordu.
Konağın kapısı şiddetle açıldı, içeri birden fazla adam girdi.
Zehra’yla “Ne oluyor?” diye sorarak odadan çıkıp aşağıya inerken içeride olan Mustafa abiyle göz göze geldik. Elindeki silahı beline koydu.
“Burada bekleyin, inmeyin avluya.”
Zehra panikle, “Ne oluyor abi?” diye sordu.
“Bilmiyorum Zehra, kalın burada” deyip hışımla konağın dış merdivenlerinden indi.
Biz Zehra’yla balkonda onlara bakıyorduk. Çardaktakiler ayaklanmış, babamlar adamlara doğru yürüyordu.
O esnada konağın kapısından Cahit’i sürükleyerek içeri sokan adam, elindeki silahı havaya kaldırıp ateşledi. Konakta çığlık sesleri yankılandı, biz de olduğumuz yere çökmüştük.
“KALENDERRR AĞAAA!” diye bağırdı adam.
Ayağa kalkıp onlara doğru bakıyordum. Adamların önüne doğru giden amcamların ayaklarının dibine Cahit’i ittirerek bıraktı. Elindeki silahı ona doğrulttu.
Mustafa abi ve Cavit abi de bellerinden silahlarını çıkarıp karşıdaki adama doğrulttular. Bir anda diğer adamlar da silahlarını çıkardı, herkes birbirine silah çekti.
Korku ve panik tüm vücudumu sarmıştı. Aşağı inmeye yeltendiğim sırada Zehra kolumu tuttu.
“Hayır Asya, şimdi değil. Şimdi inersen her şey sarpa sarar.”
“Kim bunlar Zehra?” diye sordum.
Zehra derin bir nefes aldı.
“Karabeyli aşireti” dedi.
Cahit’in başına silah tutan adam bağırdı:
“Sen yeğenine sahip çıkmaz mısın Kalender Ağa!”
Oğlunu gören Fatma yenge çığlık çığlığa ağlıyor, annem ve Meryem yenge kollarından tutuyordu.
“Sen ne dersin Karabeyli!” diye bağırdı Kalender amcam.
“Ne mi derim... Senin bu it yeğenin kız kardeşimi kaçırmış, onu derim” dedi adam.
Bir anda tüm gözler yerde yatan Cahit’e döndü.
Cahit kız kaçırmıştı. Şok olmuş gözlerle Zehra’yla birbirimize baktık.
“Ne diyor lan bu, Cahit?” dedi Cavit abi kardeşine bakarak.
Cahit başını kaldırmadan öylece duruyordu.
“Şimdi sen söyle Kalender Ağa. Zorla kız kaçıranın sonu ne olur, de hele” dedi adam.
Fatma yengemin çığlığı tüm konağı inletiyordu.
Yerde yatan Cahit başını olumsuz şekilde sallayıp bir babasına, bir Kalender amcama bakıyordu.
“Sen mi sıkarsın kafasına, yoksa ben mi?” diye sordu amcama.
Kimseden ses çıkmıyordu. Amcamlar şok içinde Cahit’e bakıyor, bir cevap bekliyorlardı.
“Anlaşıldı” dedi adam.
Silahın şarjörünü çekip “Ben hallederim” diyerek Cahit’in kafasına doğrulttu.
Avlunun kapısından çığlık çığlığa “Abi!” diye bağıran bir kız girdi. Kollarını tutan adamları ittirerek Cahit’in önüne geçti.
“Yapmaaa!” diye bağırdı.
“Kulun kurbanın olayım abi, yapma” dedi.
Adam karşısındaki kızı kolundan tutup “Çekil kenara” diye itmeye çalıştı.
Kız, abisinin elindeki silaha sarıldı.
“Yalvarırım abi yapmaaa!” diye çığlık attı.
“Senin de hesabını keseceğim, merak etme” diye bağırdı kardeşine.
Kız son gücüyle Cahit’in önüne geçti.
“Abi yalvarırım yapma... Yapma abi, ben hamileyim!” diye bağırdı.
Adam şok olmuş gözlerle kız kardeşine baktı.
“Ne diyorsun lan sen?” diye kardeşinin kolunu tutup kendine doğru çekti.
Kız başını eğdi.
“Doğruyu derim abi, hamileyim ben” dedi.
Adam bir adım geriye sendeledi. Bağırarak elindeki silahı yukarı kaldırıp art arda ateşledi.
Korkuyla çığlık atıp kulaklarımı kapattım. Kimse ne yapacağını bilemez haldeydi.
Babam, amcamların arasından geçip adama doğru birkaç adım attı.
“Sakin ol. Gel, oturup konuşalım” dedi.
Adam şok olmuş gözlerle babama baktı. Histerik bir gülüş atıp:
“Vayy, vayyy, vayyy... Kimler de buradaymış. Demek geçmişin hesabını da sormak bana düştü” deyip elindeki silahı babama doğrulttu.
Gözlerim yerinden çıkacakmış gibi açıldı. Tüm vücudum karıncalanmaya başladı. Panikle atan kalbim, yerinden çıkmak istercesine göğsüme çarpıyordu.
Gözlerimi babamdan ayırmadan adımlarımı merdivenlere doğru yönelttim. Yavaş başlayan adımlarım gittikçe hızlanıyordu.
Bacaklarım titriyordu. Ciğerlerime sığmayan nefesimle boğazım yırtılırcasına:
“BABAAAAA!”
●●●●●●BÖLÜM SONU●●●●●●
Sizce yeni bölümümüz nasıldı?
Ortalık ne denli karışacak ben de sizler kadar merak ediyorum açıkçası 🤫🤫
Buraya kadar gelip ufak da olsa hislerinizi yazarsanız çok sevinirim.
Bunu ayrı bölüm olarak düzenledim, diğerine eklemedim 👍 Bundan sonraki bölümleri de aynı şekilde düzenleyeyim mi?
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 56.3k Okunma |
4.68k Oy |
0 Takip |
31 Bölümlü Kitap |