10. Bölüm

10 - Bir Anlık Cesaret

Valzevan
letter_magic

BÖLÜM 10

“Bir Anlık Cesaret”

“Aşk değildi bu ama yanmayı seçtim yine de.

ZİŞAN’DAN

Korhan, üstü başı ıslak saçlarının arası karlar içindeydi. Muhtemelen bu anlamsız konuşmaları duymuştu. Ben bile daha neler dediğimi hatırlayamazken sorsa cevap veremezdim.

“Ne oluyor burada?” sesi, hiç iyi gelmiyordu. İstemsizce bir adım daha yaklaştım ona. Dudakları soğuktan mosmor, üstündeki ince ıslak kazaktan ötürü bedeni titriyordu.

“Asıl sana ne oldu, dışarıda ne işin var hem de bu halde?” diye kızarak sordum. Ama o ısrarla cevap vermek yerine bana bakıyordu, gözlerimin içine bakıyordu. Bu amansız ve gereksiz sessizliği ben bozdum.

“Hemen odaya çıkıp sıcak duşa girmelisin yoksa hasta olacaksın.” Diye hemen koluna girip onu hızlıca odaya çıkardım. Boran ise arkamızda kalmıştı.

Odaya varana kadar saçlarının her telinden yağmur suyu akıyordu. Odaya vardığımızda hemen yerdeki ince halıyı gelişigüzel kaldırıp Korhan’ı boş parkenin üzerine durulttum. Üstündeki ince kazak sırılsıklam olduğundan zar zor ses etmeden üstünden çıkardım.

“Ne kadarda inatçı bir kazak bu böyle, ay!” kazak değil sanki zırh.

“Tutun bana ayakkabılarını ve çoraplarını çıkar.” Dediğimde kendini hemen bana bıraktı ve dediklerimi yaptı. Teni buz gibiydi ve içi arada bir hırıltılı sesler çıkarıyordu. Sıra pantolonuna geldiğinde ilk baş ne yapacağımı bilemedim. Ama Korhan’ın hali iyi olmadığından her şeyi ama her şeyi bir kenara bırakıp ellerim kemerine gitti.

“Korhan, kendindesin değil mi?” dediğimde mırıltılı sesini duydum. İyi değildi, hem de hiç. Pantolonun fermuarını açtığımda mahremine dokunmadan ellerimi ellerine koyup çıkarttım. Boxerı ile hemen duşa sürükledim. Banyoda sadece duşa kabin olduğundan mecbur Korhan içerde ben dışında kalmıştım.

Sıcak suyu açtığımda önce omuzlarına tuttum ardından karnına ve bacaklarına en sonunda bana baksın biraz da kendine gelsin diye başına tutup yüzünü yıkadım. Sıcak suya alıştıkça Korhan’ın titremeleri azaldı. Ben yanındaydım ama hala bana bakmıyordu. Yere bakıp dalmıştı. Sıcak su ellerimi cehennem ateşi gibi yakarken Korhan’ın tepkisizliğinden korkuyordum.

Ellerim, sıcaktan daha fazla dayanamadı ve suyu kapattım. Titremeleri geçmişti. Ama hala konuşmuyordu. Duş başlığını yerine koyup kapıya döndüm. Bir anda belimden tutulmamla sırtım duvara çarptı. Korhan, beni duvarla arasına sıkıştırıp gözlerimin içine bakıyordu. Kalbim göğsümden fırlayacak gibiydi. Fakat sırtım ve kafam çarpmanın etkisiyle canım acıyordu.

Bir şey söylemek istedim ama öyle derin bakıyordu ki bana nefesi nefesimdeydi. Sanki gözlerimden her şeyi görüyordu. Yutkunuşum bile aramızdaki sessizliğin gürültülü haliydi. Dudaklarımı birbirine bastırdım. Konuşsam dudaklarım dudaklarına değecekti.

Gözlerimi kaçırmak istedim ama içimdeki ses bunu engelledi. Karşımda yarı çıplaktı ama ben sanki tamamen öyleydim. Islanan elbisemin uzun modeli yüzünden onu itip hemen kaçamazdım. Kandırma kendini Zişan, itsem bile gücüm yetmezdi ona.

“Beni neden sevmek istedin?” dediğinde dondum. Korhan’a bakarken zaman yavaşladı sanki. Gözlerindeki merak ve duymak istediklerine karşılık ne cevap verebilirim bilmiyorum. Bir yanım o bu hasta haliyle bile cevap vermek isterken bir yanım hasta muamelesi yapıp geçiştirmek istedim.

“Hastasın, sonra konuşalım.” Dedim ılımlıca. Ellerim omuzlarını tutup geriye ittiğimde tepki vermedi sadece bana bakıyordu. Elleri belimi daha da sıktı. Beni duvarla arasına aldı. “Sevmiyorsun beni, ben varken ölmek daha cazip gelmiyor mu?” dediğinde nefesi bırak tükürüğümü bile yutamadım.

Senin yanında ölmektense sevdiğimin yanında gülerim zannettim. Meğer ölecek kadar çok sevdiğim adam yaşarken öldürmüş beni.

Bu banyo çok sıcaktı ama buz tutmuştum. Ona bakmadan yanından geçip gitmek isterken elleri belimi kavradı ama sıkıca tutmadı bu sefer hızlıca kapı arkasında ki bornozu alıp ona giydirdim. Altındaki çamaşırını da çıkarttırdığımda tekrar odaya döndük.

Kapı tıklatılıp açıldığında gelene baktım. Boran, elindeki tepsiyle yanımıza gelmişti. Önce halimize baktı ardından bana baktı. “Sen odanda giyin ben kardeşimle ilgilenirim.” Dediğinde daha fazla durmak istemediğimden hemen odadan çıktım.

Koşar adım odama girdiğimde yatağın ucunda oturur halde buldum kendimi. Biraz önce bu yaşananlar normal değildi, bir sorun vardı. Korhan neden bir anda bana bu soruyu sordu bilmiyorum ama buna kafa yormak ta istemedim. Benim kafaya taktığım aralarında ne geçti de Boran rahatça gezerken Korhan kendini soğuğa atmıştı. En son Boran ile ikisi çalışma odasındalardı orada bir şey olmuş ki Korhan kendini dışarıya atmıştı.

“Ne oldu acaba?” stresten oturduğum yerden kalktım. Acaba Boran ile geçmişimizi öğrenmiş olabilir mi?

“Hayır, bunu yapmış olamaz. Kardeşine bunu yapamaz.” Başka bir şey olmalı, bambaşka bir şey. Hem olsa bile neden böyle bir tepki versin ki, beni sevmiyor sadece soyadının aldığı ağırlıkla benimle ilgileniyor hepsi bu.

Dur, belki benimle alakası yoktur. Belki aile içi bir meseledir belki de Boran’ın öldü süsü vermenin nedenini öğrenmiştir.

“Evet, evet bence bu. Gündemimiz, Boran neden yıllar sonra çıkageldi öyle değil mi?” daha fazla keçilerimi kaçırmadan üstümdeki elbiseyi kirli sepetine atıp pantolon kazak kombini yaptım. Korhan’ın odasına gelince kapıda durdum.

Sakin ol Zişan, bu benimle alakalı bir şey değil. Kendime çeki düzen verip kapıyı tıklatıp içeriye girdim. Korhan yatağın içinde çorbasını içiyordu. Boran’da yatağın ucuna oturmuş kardeşine bakıyordu. Beni gördüklerine kısa bir bakıştık.

“Daha iyi misin?” diye yanına varıp yatağın diğer ucuna oturdum. Kokudan anladığım kadarıyla tarhana çorbası içiyordu. Elimin içini alnına dokundurup ateşine baktım. “Yanıyorsun, doktora gitmemiz lazım.”

“Aradım ama yollar nedeniyle biraz gecikecekmiş.” Dediğinde Boran’a yandan baktım. “İstemiyorum.” Diye tepsiyi ittiğinde Korhan, Boran tepsiyi kucağına alıp uzaktaki sehpaya koydu. Yatmak için yorgana girdiğinde bunu yapmaması gerektiğini hatırladım.

“Hayır, battaniyeyle yatamazsın yarım dursun.”

“Üşüyorum.” Diye battaniyeyi kendine çekti. Ben de ucundan tutup kendime çektim. “Asıl üşüdüğün için örtünmemen gerek hatta o kazağı da çıkar hemen.” Diye baskıcı anne moduna girdim.

“Üşüyor işte bırak kalsın öyle Zişan.”

“Beni delirtmeyin asıl böyle sarıp sarmalanırsa daha çok ateşi çıkacak.” Dediğimde hala battaniyesini çekiyordum. Boran bir anda diğer tarafa geçip battaniyeyi bir hışımla çekip kapıya attı. Ardında yatağın kenarına çıkıp kazak için Korhan’la boğuştu.

“Ya bırak üşüyorum ben.”

“Ateşin çıkacak! Çıkar şu kazağı!” diye ikili bir süre boğuştu. En sonunda kazağını çıkarttı Boran.

“Üşüyorum çok soğuk.” Diye titreye titreye yanındaki yastığa sıkı sıkı sarıldı. “Şimdi ne yapacağız?”

“Daha da çok üşümesini.”

“Nasıl yani?” dediğinde O’na baktım. Gerçekten de biri hasta olduğunda ne yapılması gerek bilmiyor mu cidden. “Bekle beni, sakın battaniyeyi bak sakın.” Diye işaret parmağımı ona doğrultup uyararak kapıya kadar gittim ve çıktım. Aşağıya inip çalışanlarla karşılaştım.

“Korhan beyim hasta dediler iyi mi hanımım?” diye bana yaklaştı yaşlı çalışan. “İyi değil, doktor bekliyoruz. Leğenler ne tarafta?” dediğimde ne yapacağımı anlamış olacak ki ardından bir kaç parça bez havlu verdi. Tekrar odaya döndüğümde hala yastığa sarılmış yatıyordu.

Banyodan soğuk su doldurup başucundaki komodine koydum. Korhan’ı yastıktan kurtardıktan sonra bezi ıslatıp alnına koydum. Uzun uğraşlar sonucunda Korhan artık kendine geliyordu ama doktor muayenesi şarttı. Vücudunun üst kısmına sürekli soğuk bez koyarak geçmişti vaktim. Boran ilk zamanlar yanımda kalıp Korhan’la ilgilense de daha sonra yanımızdan ayrılmıştı. Bu süre zarfında sadece Korhan için iletişime geçmiştik.

Hava karardığında doktor gelmişti. Ateş düşürücü, serum ve ağrı kesici vermişti. Yollar nedeniyle geri dönmesi zor olacağından Boran misafir odasına Doktor için hazırlatmıştı.

Kapı tıklatıldığında gelene baktım. Boran, sessiz adımlarla odaya girdi. Gözleri beni bulduğunda derin bir nefes alıp verdi. Elindeki tepsiyle, sanki savaş meydanına girer gibi dikkatliydi.

“Akşam yemeğini getirdim.” Masaya bıraktığı çorbanın buharı, odadaki soğuk havaya karışırken göz göze geldik. Bir an karşımdaki sandalyeye oturacak sanırken benden uzaklaşıp yatağın kenarına oturup Korhan’ın ateşine baktı. “Düşmüş.”

Ben hala getirdiği tepsiye bakıyor gibi görünsem de bu odadaki Boran ile aramızdaki görünmeyen iplere bakıyordum. Ortamdaki sessizlikten çok rahatsız oldum. Kaşığı alıp çorbanın buharı çıksın diye yavaşça karıştırmaya başladım.

Korhan neden bu halde, diye sormak istiyorum ama korkuyorum. Ne yaparsam ne dersem diyeyim her an egosundan ya da kıskançlığından Korhan’a her şeyi anlatır korkusundan konuşmaktan çekiniyordum. Ama dışımdan asla böyle bir duygu hissettirmiyordum. Bir şey olmamış havası vardı bende. Bu yüzden, bu taktığım maske yüzünden sormak zorundaydım. Kaçamazdım.

“Ne konuştunuz siz?” dedim karıştırdığım çorbama bakarak. Boran ise bu anı bekliyormuş gibi arkasına yaslandı. “Hiç,” dedi. “Kardeşimle uzun zamandır dertleşmiyordum. Eski hesapları açtık.” Dediğinde keyif alır gibi güldü.

Sözleri, masanın üzerine birer bıçak gibi düştü. Kalbim hızla çarpmaya başladı. Eski hesap kelimesi, bu evde kanla ölçülecek cinstendi sanki. Ve o kan, genelde Korhan demekti. Kanlı gömleği hala aklımdan çıkmıyor.

“Ne mesela?” öylesine sordum. Göz göze geldik. Benim normaliteme karşılık onun keskin bakışları.

“Mesela neden öldüm, neden yalan söyledim.” Dediğinde nefes alamadım. Ben sustukça daha da konuştu. “Daha neler var neler. Ama galiba en önemli olayı anlatmış olabilirim.” Dediğinde nefesimi tuttuğumu fark ettim. Kısasa kısas öyle mi, peki?

“Beni kurtararak hata yaptın. Belki o zaman kardeşin böyle yatak döşek yatmazdı.” Dediğimde hafiften gülümsedim. Önüme dönüp çorbadan bir kaşık aldım. Ardından bir tane daha ve bir tane daha. Bir hışımla kalkıp terk etti odayı Boran.

“Hıh, sanki üste çıkabilecekmiş gibi bir de beni tehdit ediyor. Pislik.” Diyerek elimdeki kaşığı gelişi güzel bıraktım. Banyoya gidip elimi yüzümü yıkadıktan sonra dolabına baktım Korhan’ın.

“Of, odama gitmeye çok üşeniyorum. Artık senden giyineceğiz.” Derken arkamdaki dolabı açtığımda kadın kıyafetleri vardı. Daha doğrusu çekmecesinde bir sürü gecelik vardı.

“Gerçekten mi, ya. Nedir bu gecelik sevdası.” Derken elimle yüzümü yelpaze ediyordum. “Koca evi yakmış resmen ne bu sıcak.” Diye söylene söylene o geceliklerden birini alıp banyoda giydim. Otururken bile sicim sicim terliyordum. Acaba bir ara bende mi hasta oldum diye birkaç kez elimle kontrol ettim. Ama hayır, Boran ve onun kömür parası sayesinde ev yanıyordu.

Yatağa girdiğimde kafamın içindeki sessizlik, öyle yoğun ki, sanki tenime dokunuyordu. Korhan, hala uyuyordu. İçimde bir belirsizlik oluştu. Ne zaman kafamı yastığa koysam, gözlerimi kapatsam Korhan vardı. Kalbimin ritmi bozulacak gibi oluyordu.

“Sevgilim.” Dediğinde başımı çevirip yattığım yerden kalktım. “Korhan, Korhan.” Gözlerini gördüm. Saatlerdir görmeyi beklediğim gözlerini gördüm. Kaçırmaya çalışmak yerine hep baktım. İçine çekiliyordum, kahvenin en güzel tonu olan bal renginin içine çekiliyordum.

Bu sahiplenici halleri de hoşuma gidiyordu, gerçekten bir gülümseyesim vardı. Ama uyurken tabi.

Bana baktı. Elimi tuttu. Kolundaki serumu bir hışımla çıkarttı. ”Ne yapıyorsun, serum o Bora-“ demeye kalmadan beni yatağa yatırıp üstüme çıktı. Sadece kalbimin, boğazıma çarpan hızlı atışlarını hissediyordum. Aramızdaki mesafe eriyip yok olana kadar yavaşça yaklaştı. Ellerini belime koyduğunda, nefesim boğazımda düğümlendi. “Korhan.”

Parmak uçlarıyla bel çukurumu okşarken, “Sevgilim, benim güzel sevgilim.” dedi, sesi hem buğulu hem de buğulu bir tehdit gibi. “K-Korhan.” Dediğimde durmadı. Beni duymuyordu ama bir yandan da durmak istemiyordum. Ne oluyor bana?

Başını eğdi, gözlerini kapatarak dudakları boynuma dokundu. Önce hafif, utangaç bir temas sonra, sabrını yitirmiş bir adamın baskısı. Dişleriyle tenimi tutup bıraktığında, içimden bir inilti koptu. Korhan, dudaklarımın kenarına doğru ilerlerken, bakışlarımız kilitlendi. Ve o an dudaklarımız birleşti.

Dudaklarının baskısı, tadı… Çok güzel.

Bu bir öpücük değildi, günlerdir tutulmuş nefesin, bastırılmış arzunun patlamasıydı sanki. Nefesini ciğerlerime çekiyor, o da benimkini çalıyordu.

Arzudan ya da korkudan nutkum tutuldu.

Ellerim, ensesinden omuzlarına, oradan da sırtına indi. Geceliğim hiç yokmuşçasına kaslarının sertliği, parmak uçlarımı titretti.

Akışına bırakmaktan başka çarem yok. Bedenim istiyor. Durdurmak istemedim.

Korhan, bedenimi kendine öyle bastırdı ki, aramızda hava kalmadı. Dizleriyle bacaklarımı araladı. Bir eliyle çenemden tutup yüzümü kendine çevirdi.

“Çok özledim.” dedi, alnını alnıma yaslayarak. Sesinde öyle bir kararlılık vardı ki, titremem sadece arzudan değildi. Dudakları tekrar dudaklarımda, elleri ise belimden kalçama kaydığında, dışarıdaki dünya yok oldu. Sadece sıcaklık, sadece dokunuşlar, sadece biz vardık. Ve o an anladım bu temas, sadece bedensel değildi. Beni, iliklerime kadar sahipleniyordu. Sevildiğimin duygusu ya da aşkın duygusu böyle bir şey olmalı. Bu vuslat, Korhan’ın hasta haliyle olmazdı ama sonuna kadar gitmek istedim.

“Korhan.” Adını her söylediğimde beni kendine daha da bastırıyordu. Aşağılarda hissedilen o tutkuya nefesim kesiliyordu.

“Yavrum benim, her şeyim, Berna’m

Korhan’ın sesi, bir anlığına sessizliği yırttı. Söylediği kelime, her şeyi paramparça etti.

 

Selam canlar

Umarım bölümü beğenmişsinizdir.

Yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın.

Sevgiler VALZEVANN

(Adımı değiştirdim diyelim. ;) )

Bölüm : 19.10.2025 23:49 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...