2. Bölüm

2|VASİYET

Valzevan
letter_magic

BÖLÜM 2

VASİYET

SKAPOVA- SON ARZUM

13 Aralık, 2020

SAAT, 03.00

KARS/ MERKEZ

 

Kars her zaman olduğu gibi soğuk ve karlıydı. Gece karanlığında dolunayı ve düşen kar tanelerini izlemek insana huzur veriyordu. Fakat Korhan'ın huzuru huzur değildi, her nefes alışında aldığı nefes batıyordu boğazına.

Sinir olmamak elde değildi. Kim zehirledi, neden yaptı... her sorunun içinde bir soru ve o sorunun içinde bir çıkmaz vardı. Kendisi sigara bağımlısı olsa bile bu sefer sigara içmek bile istememişti. Odada duran kanepede oturup düşünüyordu. Bunun yanı sıra uykusu gelse bile bir gözü sürekli Zişan'daydı.

Oturmaktan her yeri ağrımıştı. Yerinden kalktı, odanın içinde turlamaya başladı. En sonunda yatağın yanındaki sandalyeye oturup nedensizce Zişan'a baktı. Yastığa dağılan siyah saçları, zehrin etkisiyle solan teni, küçük burnu, dolgun dudaklarına baktı. Göz kapaklarında ve gözaltlarında kalan makyaj kırıntılarına baktı. Gözaltları mora dönmüş, kurumuş dudakları renksizdi.

"Bu halde olmanda benim payım varsa affet beni." Dedi ve başını eğdi. Boğazı düğümlenmişti sanki. Telefonu titrediğinde hemen cebinden çıkarıp yanıtladı.

"Var mı bir haber?"

"Yok beyim kamera kayıtlarına baktık. Hepsini siz davet etmişsiniz. Davetsiz biri yok."

"Peki Zişan, en son ne yemiş ne içmiş ya da orada ne vermişler?"

"Beyim, hanımağam sabahtan beri hiçbir şey yememiş içmemiş. Kuaföre yolladığımız yemeği de yememiş. Kameralarda da sadece meyve suyu içtiğini tespit ettik." Dediğinde eliyle yüzünü sıvazladı.

"O zaman bana bütün içilmiş meyve suyu paketlerini getirin eğer tek bir tanesi bile eksik olursa yakarım canınızı!"

"Emrin olur ağam."

Aramayı sonlandırıp telefonu kanepeye fırlattı. Yarın polisler gelip ifade alacaklardı. Onlar gelene kadar küçük bir ipucu bulmak istiyordu. Bu vahim olayı hemen atlatmak ve eve gitmek istiyordu.

"Daha başlamadan en büyük engele takıldık Zişan. İlerde bizim halimize ne olur ha?" dedi şivesini ön plana çıkararak.

"Bunu sana her kim yaptıysa andım olsun yaşatmayacağım Zişan. İstemeden de olsa benim karımsın... Ulan fark etmedim mi sanıyorsun he, ne kadar mutsuz olduğunu anlamadım mı sanıyorsun. Evet ben çok soğuğum, korkuncum ama sana bu yanımı asla göstermem, gösteremem. Sana asla zarar vermem, verdirtmem." Dedi ve son kez baktı Zişan'ın yüzüne.

Çok huzursuzdu, vicdanı sızlıyordu. Bir insanın canına kastediyorlardı ve bunu hemen değil de acı çektire çektire yavaşça yapıyorlardı. Böyle ölüm olmazdı bir insanın ölümü bu kadar acı çektirerek olmazdı.

Saat 05. 50

Karaca ailesi durumu öğrendiğinden beri uyku uyumadı. Herkes şok içinde eli kolu bağlı oturmaktan hiçbir şey yapamamıştı.

Roza Karaca, Rafet Karaca'nın karısı Korhan'ın annesi. O bile istemediği gelini için ellerini kaldırıp sabaha kadar dua etti. Kuran okudu. Rafet Karaca, karısının bu halini görünce şaşırmıştı fakat aldığı cevapla hem şaşırmış hem de sevinmişti.

Her ne kadar o kıza gözüm tutmasa da o da bir ana babanın evladı. O da bir can. Belki o zavallı kızı değil bizi zehirleyeceklerdi kim bilir. Bu yüzden masum bir can için dua ediyorum. En azından sizin gibi boş boş oturmaktan iyidir.

Gün ağarınca kahvaltı bile yapmadan doğruca hastaneye gittiler. Oda numarasını öğrenip üst katlara çıktılar. Adamlarını görünce hemen o odaya daldılar.

Korhan kanepede otururken Zişan uyuyordu. Monitörlerden gelen ritimli ses durumun iyi olduğunun göstergesiydi.

"Oğlum, nasıl oldun annem." Diyerek yanına gelip sıkı sıkı sarıldı. Rafet bey ise hem oğluna hem gelinine bakıyordu. "Nasıl olmuş, kim yapmış oğlum?"

"Bilmiyorum anne, dün hiçbir şey yememiş. Sadece meyve suyu içmiş."

"Doğru, düğünde sadece birkaç bardak meyve suyu içmişti. Pek bir mutsuzdu." Dedi üzgün sesiyle ve Zişan'a baktı.

"Ne zaman uyanacak?"

"Bilmiyorum." Dedi ve ceketini alıp, "Siz burada durun ben hava alacağım." Dedi ve odadan çıktı. Babası ise sessizce karısının yanından ayrılıp oğlunun yanına gitti.

Roza Karaca, bir anda yalnız kalınca sıkıntılı bir nefes verdi. Çantasını masanın üstüne koydu. Paltosunu çıkarıp kanepenin üstüne koydu. Kollarını katlayıp Zişan'ın yanındaki boş duran sandalyeye oturdu.

Baktı, baktı, baktı...

Gelini hakkında ne düşüneceğini, nasıl davranması gerektiğini bilemedi. Kötü davranmak istese vicdanı sızlardı.

Zaman geçti, öğlene kadar kuran okudu Roza Hanım. Son ayetini okuduktan sonra duasını sonlandırıp ellerini yüzüne götürdü. O sırada da Zişan gözlerini açıyordu.

Roza Hanım, gelininin uyandığını görünce hemen ayağa kalkıp masanın üstüne kuranını koyup odanın kapısını açıp hemşirelere seslendi.

Bir bebeğin doğuşu gibi bir huzur vardı içinde. Her nefes alış verişinde göğsünde duran yüklerde onunla olduğunu salisede olsa unutmuştu. Hayatında hiç bu kadar huzurlu uyuduğunu hatırlamıyordu. Sessizlik istese de kayınvalidesinin sesini duymak zorunda kalmıştı. Başucunda duran doktoru görmesiyle huzursuz oldu. Doktor gözlerini kontrol etti, monitördeki son duruma baktı.

"Nasıl hissediyorsunuz Zişan Hanım?"

"Öldüm de uyanmış gibiyim." dediğinde ortalık ölüm sessizliğine gömüldü. Doktor işini duygusallığa katmadan durumu anlattı.

"Zehirlendiniz." Dediğinde Zişan kaşlarını hafifçe çattı.

"Ölümcül zehir. Şuan akciğerlerinizde, kısa bir süre içinde zehir bulunmazsa öleceksiniz." Dedi keskin bir dille.

"Sen nasıl bir doktorsun lan. Böyle mi söylenir bu lan!" diye bağırarak doktora saldırdı. Yakalarından tutup duvara sıkıştırdı. "Bir daha karımın öleceği hakkında imalarda bulunursan Kars'ı sana dar ederim!"

"Oğlum bırak doktoru. Kız korkuyor." Diye bağırdı annesi. Korhan, son kez doktora baktı ardından duvara çarptırıp bıraktı.

"Ben ne olduysa onu söylüyorum. Duygusallığımı işime katamam. Bir daha bana saldırırsanız suç duyurusunda bulunurum."

"S*ktir git pezevenk sanki sana ihtiyacımız var!" diye bir kez daha saldırmaya kalktı Korhan. Babası onu tutmakta zorlansa da sağ kolu tutmayı başarmıştı.

"Abi tamam sakin ol başka doktor buluruz."

"Ne dediğini duymadın mı bir insana böyle anlatılır bu durum şuursuz p*ç!"

"Tamam oğlum bak karın iyi değil sakin ol onun için." Yerinde durduğunda etrafındaki insanlar geri çekildi.

Sabaha kadar uyumamıştı, zihni bulanıktı. Ağa olduğundan beri kimle düşman kimle dost olduğunu defalarca kez düşündü. O kadar çok düşman edinmişti ki kimin canını yakacağını bilemiyordu. Göz altları siyaha dönmüştü bile.

Zişan'a baktı. Kendisi tavana bakıyordu. Ardından gözlerini tavandan ayırıp Korhan'a döndü bakışları. Korhan, yavaşça yanına geldi. Yanına oturup Zişan'ın yüzüne baktı. Sessizce akan yaşlarına müdahale etmedi sadece gözlerinin içine baktı.

"Bulacağım , zehri de sana bunu yapanı da bulacağım." Dedi Korhan yine soğuk sesiyle. Korhan ayağa kalktı ve bir hışımla hastaneyi terk etti.

Roza Karaca, "Gelin, sakın korkma... iyileşeceksin." Dedi ılımlı yaklaşarak.

"Yalnız kalmak istiyorum." Diye soğuk ve mesafeli tavrını koydu Zişan.

Kimse ses etmeden eşyalarını alıp çıktı. Derin bir nefes aldı ve yerinden kalkıp oturur vaziyete geldi. Burnuna takılan boruları bakıp garipsedi. Ardından onları çıkardı ama nefes alamayınca tekrar takıp ağlamaya başladı. Arkasında duran yastığı önüne koyup başını gömdü ve bağıra çağıra ağladı.

"Neden!" Son nefesine kadar her şeyi ağlayarak, bağırarak kustu. İçinde ne biriktirdiyse , neye canı yandıysa neye üzüldüyse her şeye herkese isyan etti.

Roza Karaca, duyduğu haykırışları feryatlara daha fazla dayanamadı içeriye daldı. "Kızım! Doktor çağır Ragıp!" bağıra çağıra ağlıyordu kimseyi duymuyordu. Roza hanım sakinleştirmeye çalışıyordu ama olmuyordu.

"Hasta sinir krizi geçiriyor!" diye bağırdı hemşire. En sonunda hemşireler gelip uyku şırıngasını taktılar. Kısa süre sonra Zişan bağırmayı bırakıp derin nefesler almaya çalıştı. Roza hanım saçlarını okşayıp teselli verirken kollarında uykuya daldı Zişan.

 

Kars Hekim Evi

Saat 23.00

 

Gece yarısında karanlık gökyüzünün aydınlatan dolunay sanki kurtların ulumasını ister gibi parıl parıl parlıyordu. Soğuk rüzgar ve sis her yere dolanırken kar fırtınasının habercisiydi.

1877-1878 Osmanlı Rus savaşından sonra baltık mimari tarzında yapılan Hekim Evi günümüzde ise bir butik otel olarak hizmet vermekte iken Korhan Karaca için yer altı camiasının toplantı merkeziydi.

Ağalardan mafyalara kadar uzanan insanlar için hem ticaret hem de barış noktasıydı. Birinin can sıkıntısı hepsinin sıkıntısıydı.

Ama öncelik her zaman Korhan Karaca ve onun öncelikleri olmuştu. Şimdi toplanma nedenlerinin kendisi olduğu gibi.

"Bizi buraya neden çağırdın? Şuan karınla balayında olman gerekmiyor muydu?" diye ilk konuşan Rezzan ağaydı. Onun fütursuz konuşmalarına alışsalar da Korhan Karaca'ya söylenmiş olması içten içe bir tedirginlik yaratıyordu insana.

Baltık mimari sayesinde tavana kadar uzanan pencereden gelen dolunayın ışığı sinirli adamın yüzünü yarısı olacak şekilde aydınlık gösteriyordu.

"Neden acaba?" diye mırıldanarak konuştu. Sandalyede oturmak yerine ayağa kalkıp arkasına geçip kollarını sandalyeye yaslamış karşısında oturan insanları süzdü.

Korku işte o an masada kendini belli etmişti. Bazıları kendinden emin bir şekilde dururken bazıları korkularını belli etmeden duruyordu.

"Benim biricik karımı, hanginiz zehirledi?"

Ses yok, nefes yok. Yutkunmaları bile zorlanmıştı.

"Benim karımı hangi o***pu çocuğu zehirledi!" diye bütün gücüyle bağırdı. "Konuşsana Rezzan ağa dilinimi yuttun! Benim karımı kim zehirledi!" diye daha da yükseldi. Boynundaki damarlar sinirden kendini belli ederken gözleri kan çanağını dönmüş kurbanını arıyordu.

"Öncelikle sakin ol Korhan, olayı bir anlat sonra ararsın kurbanını." Dedi aralarında bu camiada en uzun kalan en pis işlerde başarılı olan ve en önemlisi Korhan'ın en çok güvendiği adam olan Gafur Borsanaklı.

Gafur Borsanaklı polislerin nam-ı değer Ateşi Getiren. Kendisi her yaptığı işin sonunda bulunduğu yeri ateşe verip herkesi galeyana getirdiğinden ortalıkta ona bu ismi vermişlerdi. Fakat neden böyle yaptığı hiçbir zaman bilinememiştir.

"O zaman ne derdi varsa çıksın konuşalım, benim karımı niye zehirledi!" diyerek tekrardan sandalyesine oturdu ve belindeki silahını masanın üstüne koydu. Bu bir göz dağıydı, en son abisinin yaptığı cinayetten sonra kimsenin kanı akmamıştı bu masada. Ta ki Zişan, Korhan'ın hayatına girene kadar.

Zamanında abisinde nasıl bir öfke varsa şimdide onda vardı herkes korkuyla izliyordu. Biri hariç.

Alnından sakallarına kadar eliyle ovuşturup sakin olmaya çalıştı. Kelimeler öyle kafasını karıştırmıştı ki söze nasıl başlayacağını bilemedi. Yutkundu ve o canavar halini korudu.

"Düğün gecesi karımın içeceğine zehir katıp zehirlediler. Solunum cihazına bağladılar, ne kanda ne de midesinde zehre dair hiçbir şey yok, akciğerlerine karışmış dedi doktorlar. Zamanım çok kısıtlı onu bulmam lazım."

Konuşmasını bitirdikten sonra Gafur Borsanaklı eliyle uzun beyaz sakallarını ovuşturdu.

"Bana davetli listesini ver sana zehir ticaretinin nasıl işlediğini anlatayım."

"Ben o ticareti zaten biliyorum." Dedi kendinden emin bir şekilde Korhan. Ama karşısındaki adamın sessizliği ve bakışları bunun böyle olmadığını anlattı.

"Korhan, sen benim dediğimi yap ve git. Karının sana ihtiyacı var, onun yanında ol."

Korhan karşısında oturan adama baktı. Ben yaparım diyorsa yapardı.

"Madem öyle diyorsun çocuklar sana listeyi verir. "

Masadakiler çıtını bile çıkarmadan ikili arasında geçen diyalogları dinledi. Kim dost kim düşman işte bundan sonra çıkan savaşta belli olacaktı.

 

Kars/ Merkez Hastanesi

 

Korhan hastane odasına girdiğinde Zişan'ın sessizce ağladığını gördü. Yan tarafa baktığında kanepe boştu. Kapıyı biraz gürültüyle kapattığında Zişan onu gördü ve gözyaşlarını beceriksizce sildi. Yatakta düz oturup burnundaki boruları düzeltti.

"Nefes almakta hala zorlanıyor musun?" dedi ve gayri ihtiyari yavaşça kanepeye oturdu.

"Bilmiyorum, alışamadım." Diyerek kısa kesti Zişan. Akan yaşlarını silerken Korhan'a baktı. Düğünde giydiği beyaz gömleği hala üstündeydi, saçları dağınık yüzü solgundu.

"Polisler yarın tekrar gelecek." Dedi ona bakmadan Korhan. Bir süre bekledi karşılık alamayınca kıza baktı. Burnundaki kabloyu düzeltmeye çalışıyordu.

"Dur, bekle." Diyerek hızlıca kanepeden kalkıp yanına oturdu. Ellerinin arasından kabloyu alıp düzgün bir şekilde takmaya çalıştı. Ellerini çeken Zişan çaktırmadan Korhan'a baktı. Yakınında oluşu onu rahatsız etti zaten çok sürmeden Korhan geri çekilip uzaklaştı.

"Kabloyla uğraşıp durma, burnun kanar."

"Rahatsız ediyor."

"O zaman hafiften uzaklaştır."

"Nefes alamam öyle de."

"O zaman dokunma."

"Ama huylandırıyor." Diyerek diretince Zişan Korhan uzatmadı. "Son kaç?" diye sordu Zişan.

"Son kaç derken?"

"Son kaç günüm kaldı?" dedi göz göze gelerek. "Bunları düşünme sen, iyileşeceksin." Dedi sertçe.

"Kendini kandırabilirsin ama beni de kandıramazsın. Söyle bana son kaç günüm kaldı?" dedi güçlü görünerek. Korhan, Zişan'ın gözlerindeki o karanlık tarafı görür gibi oldu. Yolda iken karısının çelimsiz, korkak ve en kötü bir durumda bütün yelkenleri suya indirip gece gündüz ağlayarak ölümü bekleyeceğini düşünmüştü şimdi gördüklerinin aksine gözlerindeki o cesurluk, sözlerindeki korkusuzluk ve bedenini dik tutarak güçlü görünmesi kendisini etkilemişti.

"Madem öyle diyorsun söyleyeyim. Kesin bir şey yok, bir bakmışsın beş saniye sonra ölmüşsün." Dedi ama pişman olmuştu. Zişan adamın söylediklerine inat gözlerini daha da açarak yüzünü biraz daha yaklaştırdı.

"Madem öyle diyorsun o zaman senden tek bir şey istiyorum. Vasiyet gibi düşün."

 

Ve stop!

Yb geldi ben de çok heyecanlıyım.

Umarım beğenirsiniz ve yıldıza basmayı unutmayın.

Sizi seviyorum görüşürüz.

💖

Bölüm : 21.08.2024 19:26 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...