3. Bölüm

3|ZEHİR VE PANZEHİR

Valzevan
letter_magic

 

BÖLÜM 3

 

ZEHİR Ve PANZEHİR

 

No.1 - Panzehir feat. Melis Güven

 

14 Aralık, 2020

 

SAAT, 06.00

 

KARS/ MERKEZ

 

"Bana panzehirimi getir."

 

Bazen bazı sözlere cevap verecek bir kelime bulmayız bu hayatta. Özellikle bir yabancıya son isteğini söylemek. Zişan, iki gündür o hastane odasında ölüm kalım savaşı verirken ailesinden biri bile olsun ne yanına gelmiş ne de aramıştı. Onu merak eden bir kimsesi yoktu, kimselerin içinde kimsesizdi...

Aralarında oluşan sessizliğe makinelerin sesi eşlik ediyordu. Odanın havasızlığının yanında Korhan yanı başında ona bakıyordu. Ona yakından bakmak, tuhaftı. Erkeklerin çok olduğu yerlerde bile çalışsa da kocası olması ona garip geliyordu.

"Lütfen, Lütfen..." diye mırıldanırken Korhan daha fazla dayanamadı.

"Yeter sus!" diye bir hışımla kalktı yerinden. Bunları duymak istemiyordu, birinin ölümüne sebep olmak ve onun son sözlerini duymak için gelmemişti bu odaya.

"Sen yaşayacaksın Zişan, sen bu hastaneden sapasağlam bir şekilde çıkacaksın ve ömrünün sonuna kadar ne istersen onu yapacaksın. Sana söz veriyorum!"

"Söz verme, görmüyor musun halimi nefes alamıyorum. Öleceğim işte..." diye ağlayarak hıçkırarak isyan etti.

"Ölmeyeceksin!" ellerini Zişan'ın başına tutarak gözlerinin içine bakmasını sağladı.

"Ben bu odaya geldiğimde güçlü olmanı istiyorum. Eğer bir daha ağzından ölüm lafını duyarsam seni..." devamını getiremedi. Gözleri çok güzeldi, titreyen dudaklarının arasından gelen sıcak nefesi aklını karıştırdı.

"Ne yaparsın?" Göz göze gelmeleri susmasına neden olurken gözleri konuşmaya devam etti. Yutkundu,uzaklaştı ve bir şey demeden sinirle odayı terk etti.

Zişan yalnız kaldı, vasiyetini söyleyemese de yazmayı deneyebilirdi.

Öyle ya da böyle o vasiyeti Korhan Karaca bilecekti.

 

 

Ateşi getiren Borsanaklı'nın Konağı

 

Saat: 08:00

Korhan, adamlarıyla birlikte Ateşi getirenin yanına gitti. Geçen gece verdiği listeden ve zehirden haber gelmişti. Zehir ticaretinin aslını öğrenecekti. Ve bunu bilmesi başına büyük bir bela musallat olacaktı. Konağın soğukluğu hissedildiğinde derin bir nefes verdi.

Buna hazır mıydı bilmiyordu. Ama iki günlük karısı içinde olsa o masum kadının canı için kendisi sebep olduğu için buna mecburdu. Ve yapacaktı.

Derler ki; Zehir bir yılan gibidir panzehirini bulursan kurtulursun. Ama ticaretini bilirsen bildiğini bilirlerse en alt seviyeden başlar kan dökmenin bedeli.

"Hoş geldin Korhan." Borsanaklı krem takım elbisesi ve elindeki sigarasıyla onu kapıda karşıladı. Konağın mimarisi altın avizeler ,kristal bardaklar, vintage elbiseler tam bir şölendi.

Korhan ile Borsanaklı uzun yıllardır bir dostlukları olsa da ilk defa evine gelmişti gördüğü manzara dudak uçuklatıyordu.

"Hoş buldum." Diyerek uzatılan eli sıktı.

"Ah Korhan, ilk kez evime gelişini bu şekilde olsun istemezdim. Umarım bir sonraki gelişin biricik karınla olur." Altındaki imayı anlamamak mümkün değildi.

Çalışma odasına vardıklarında Borsanaklı, masasının kilitli çekmecesinin kilidini açıp içindeki bir düğmeye bastı. Korhan'ın arkasındaki kitaplık kapı gibi açıldığında geri sıçradı Korhan.

"Telefonunu, silahını, araba anahtarını, cüzdanını her şeyini buraya bırak." sesindeki ciddiyet kaşlarını çatmasına neden oldu.

"Ne, neden?"

"Beni bilirsin işimi sağlama alırım evlat."

Korhan hala dediğini yapıp yapmamakla kararsız kaldığında, "Diğerlerini anlarım da cüzdan anahtar neden?"

"Çünkü bu işi ciddiye almalısın. Öğrendiklerin canını yakacak, acı içinde kıvranacaksın o halinle saldıracak bir şeyin olmamalı. Mesela cüzdanındaki küçük jilet gibi ya da arabanın anahtarındaki verici gibi." Dediğinde şok oldu Korhan. Adamın alaya aldığı sözlerin haklılık payı yüksekti, doğruydu...

Bir şey söylemek istedi ama sustu. Yavaşça silahını belinden çıkarıp masaya koydu ardından diğerlerini bıraktı.

Ve yer altı mahzenine girdiler.

Burası soğuktu hatta Kars'tan daha soğuktu. Yeni bir evrende tertemiz bir sayfaya başlarız normalde ama burası tam tersiydi. Ölüm kokuyordu...

Her yer pırıl pırıldı bastığı basamaklar ayakkabı sesini yankılıyordu. Merdivenleri aştıktan sonra önden giden Borsanaklı elini dijital kilide uzattı. Onay sesi yankılandı. Kapı büyük bir gürültüyle açıldı.

Korkuyor muydu, evet. Kendisi hekim evinde mafyaların ağaların lideriyken sesi kısılana kadar bağırırken burada Borsanaklı'nın yanında çıtını dahi çıkaramıyordu. İzliyordu. Hayretle izliyordu. İşte o zaman anladı bu adamın büyüklüğünü saygısını.

İyi ki bu adamla zıt düşmemişiz yoksa... burada bu kadar önemli ne olabilir ki? diye içinden geçirdi.

Ardından bir kapının önünde durdular. Borsanaklı arkasına dönüp Korhan ile yüz yüze geldi.

"Hazır mısın evlat?"

"Hazırım."

Zişan için....

Tüyleri diken diken oldu, soğuk içine işledi. İliklerine kadar dondu. Sesi titredi. Aklı durdu sadece karşısına çıkacaklarına odaklandı. Uyku yok, kahve yok. Soğuk, tiksinti bir koku...

Kapı aynı şekilde büyük bir gürültüyle açıldı. Ortamdaki nem ve tiksintili koku ağırlaştı. Kusacak gibi oldu midesi bulandı.

Ve zehir.

Kapıyı geçtikten sonra ışıklar açıldı karşısında milyonlarca şişe ve şişenin içinde yılanlar vardı.

"Zehir ticaretinin merkezine hoş geldin evlat."

Kokuya karşı midesi daha fazla dayanamadı bunu fark eden adam hemen arkasındaki poşetlikten poşeti alıp Korhan'a verdi. Ve kustu. İçi dışına çıkana kadar kustu yetmedi bir kez daha kustu.

"Tamam tamam geçti bir şey yok al sil bununla ağzını yüzünü." Elindeki mendili adama verip geçmesini bekledi. Korhan iki büklüm olan bedenini dikleştirdi.

"Kusura bakma birden oldu." Mahcubiyetle konuştu ve elindeki mendili poşetin içine atıp ağzını sıkıca bağladı ve bir köşeye koydu.

"Sorun değil. Abini getirdiğimde de böyle yapmıştı." Sesi dümdüzdü.

"Abim mi, o da mı geldi buraya, neden geldi, ne zaman geldi?" bütün soruları aynı anda sorunca Borsanaklı derin bir nefes aldı ve boğazındaki fularıyla oynadı. Bir şeyler saklıyordu, söylemek için doğru vakit mi bilemedi.

"Karışık hikaye." Adımları masanın önünde durunca solundaki parşömenin iplerini çözdü.

"Olsun ben dinlerim." Hızlıca masaya yönelip Borsanaklı'ya baktı. "O kadar vaktimiz yok hem sen karını ne ara unuttun ilk önce onun işi sonra abin." Dediğinde çoktan parşömeni açıp kıvrılmaması için kenarlara eşya koydu.

Korhan, abisinin neden geldiğini çok merak ediyordu ama karısı için zehrin ne olduğunu ve ona göre panzehir bulması gerekiyordu.

Elinde güçlü bir ipucu vardı, abisi neden öldürüldü bulması gerekiyordu.

Bekleyecekti ama öncelik Zişan'dı.

"Ticaret dersi bir, buradaki bütün zehirlerin imalatçısı benim. Burada her tür zehir bulunur ama panzehir yapmak zehir yapmaktan daha zordur. Gelgelelim senin zehrine senin zehrin güçlü bir zehir. Uzun süreli ve sancılı." Dediğinde parşömeni kapatıp masadan ayrıldı önündeki kitaplıktan bir kitap aldı ve tekrardan masaya döndü. O sırada da Korhan masanın önündeki sandalyeye oturup anlattıklarını dinledi.

"Zişan'ın zehri eşi benzeri olmayan nadir bir zehir. Bunu bulan kişi sıradan biri değil Korhan." Huzursuzdu. Kim bu zehri bulabilir diye düşünmekten kafayı yiyordu.

"O zaman.." söylemek içinden gelmese de, "Panzehiri bulmak imkansız mı demek?" dedi. Borsanaklı onaylamaktan başka bir çaresi yoktu.

"Zehrin etkisi ne zaman son bulacak?"

Zişan ne zaman ölecek....

Kısa bir sessizlik hakimiyet sağladı. Soğuktu, kokuyordu ve çaresizdi.

Yutkundu. "Ne zaman olur bilemem ama ya çığlık atarak ya da sessizce gidecek."

Boğazı düğümlendi, gözleri yaşardı. Ağlamak istemedi ama içten içe dudaklarını yedi. Burun kemerini sıktı. Derin bir nefes aldı. Buraya kadardı. Her şey günlerce içinde tuttuğu vicdan azabından ağladı.

Ona dokunmadı sessizce acısına ortak oldu Borsanaklı.

" Hepsi benim yüzümden. Hepsi benim yüzümden..." diyerekten içi içini yedi.

"Senin bir suçun yok. Bunu yapan her kimse bulup cezasını kendi ellerimizle vereceğiz." Yanına geldi ona bir evlat şefkatiyle sıkı sıkı sarıldı. Bir zaman sonra toparlandı, kendine geldi.

Dikkatini tekrardan abisine yöneltti. "Abim nereden biliyor?" Borsanaklı derin bir iç çekti.

"Çünkü baban abini öldürmeden abin onu öldürmek istedi."

Şok üstüne şok. Dili tutuldu aklı idrak edemedi. "Ne, ne diyorsun sen ya!" diye bağırdı. "Babam neden öyle bir şey yapsın ki, yapsa eline ne geçecekti abi!" diye ayaklandı. Her yeri devirip sinirini çıkarmak istese de Borsanaklı yüzünden sakin olmak zorundaydı.

Borsanaklı, abisinin geride bıraktığı bir anahtardı.

"İnanması güç elbet ama gerçek bu. Baban abinin yaptığı işlerden fazla rahatsızdı. Kendisi varken abinin bu işin lideri olması istediği işleri abinin kabul etmemesi ve bunun gibi bir çok kıskançlıktan dolayı aralarındaki gerilim arttı da arttı. En son çare baban kimsenin ruhu duymadan abini yavaşça öldürmek istedi."

"Abim nereden öğrendi de babamı ortadan kaldırmak istedi?"

"Onu bilmiyorum ama benden zehir istedi."

"Verdin mi diyeceğim ama babam hala yaşıyor abimse mezarda."

"Tam tersi olmalıydı." Çok içten söylemişti Borsanaklı.

Korhan'ın tüyleri diken diken oldu. Baştan sona buz gibiydi. Babası dışarda iyi bir iş adamı iken ailesine idare eder cinsten bir adamdı. Konu yer altı dünyası olduğunda tam bir canavardan farksızdı hayır hayır.. Canavar yanında iyi kalırdı o adam tam bir katliamın efendisiydi.

Bunu çok küçük yaşta görmüştü ama şimdi görmek yerine hissetmişti...

"Söylemek ne kadar doğru bilmem ama acaba... Zişan'ı baban zehirlemiş olabilir mi?"

"Bir kere canımı aldı, ikinciye zehir verdiyse... Şimdi Sıra bende, canım babama ölümün kumarını oynatacağım."

 

 

Kars Merkez Hastanesi

 

Saat: 12:00

 

Saatler geçtikçe nefes alması zorlaşmıştı. Ama dayanıyordu, dayanmak zorundaydı. Göğsü daralsa da aklını oynatsa da iyiydi. İyi olmak zorundaydı. Hemşireler kontrole geldiğinde hangi gündeyiz diye soruyordu.

İki gün olmuş ama haftalar geçmişti sanki...

Konuşacak kimsesi yoktu.

Korhan'ın anne ve babası o günden sonra bir daha gelmemişti. Kapı yavaşça açıldı bir kız gözüktü kapıdan. Sarı saçlı, beyaz tenli normal köy elbiselerini giyen biriydi.

Zişan'ın kız kardeşi Beylem'di.

"A-abla." Dedi ağlamaklı sesiyle yanına geldi. Zişan ise mutluluktan kardeşine sıkı sıkı sarıldı. "Ne işin var senin burada, evden nasıl kaçtın?" dedi korkuyla.

"Kaçtım işte sana geldim. Benim senden başka kimsem yok abla." Dedi ağlayarak.

"İyi ki geldin, seni çok özledim." Dedi ağlayarak. Bir yandan nefesi kesilse de bozuntuya vermedi, kardeşinin varlığı onu güçlendirmişti.

Sen benim yıldızlarımı çizdin...

"Nasılsın abla iyi misin, iyileşeceksin demi?" kendinden önce kardeşinin yeşil gözlerinden akan yaşları sildi Zişan. Kardeşi de onunkini. "İyiyim sadece astım olmuşum." gülümsedi ama hala ağlıyordu.

"Yalancı. Öyle bir şey yok zehirlemişler seni. Herkes seni konuşuyor bin bir tane şey söylüyorlar. Duydum ben çocuk değilim." Daha çok ağladı Beylem. Zişan ağlamaktan nefes alamaz olmuşken eli oksijen maskesine gitti.

"A-abla iyi misin. Doktor!" diye gitmeye kalkışınca kolunu tuttu Zişan. Bir süre daha oksijen maskesiyle ilgilenirken kafasını toparlamak için süre kazandı.

Nefesi düzene girdikten sonra maskeyi yerine bıraktı. Kardeşine dönüp yüzündeki yaşları silip saçlarını geriye attı.

"Abla."

"Sus beni dinle şimdi." Hemen konuya girdi. "Annemle babam seni evlendirmek istiyor bu yüzden bundan sonra benim himayemde kalacaksın."

"Nasıl olacak o, sen buradasın onlar beni istemez ki." Düşüncesi haklıydı ama ablası öyle diyorsa onun sözünü dinleyecekti.

"Merak etme. Sana orada iyi bakacaklar ve şartlar ne olursa olsun onların yanında kalacaksın. Okuyacaksın Beylem." Son cümlesini vurguladı. Kendisi okuyamadı ama kardeşinin okuması için elinden gelenin fazlasını yapacaktı.

"Tamam abla sen yanımda ol yeter. Ben okuyacağım çok büyük bir kadın olacağım. Herkesten çok güçlü olacağım. Kimse ezemeyecek beni, ailem sandıklarım bile!" hiddetlendi. Kararlıydı Beylem, dediklerini yapacaktı.

Zişan, kardeşinin kararlı duruşunu gördükçe istikrarlı sözlerini duydukça gururlandı. Emeğinin karşılığını alabilmek için savaşacaktı.

Beylem'in gitmesi gerekiyordu her an ailesi burayı basabilirdi. Kapı önünde duran korumalardan birini çağırdı.

"Buyurun hanımım." Başını önüne eğerek konuştu koruma.

"Bana bak." Koruma tereddüt ederek baktı.

"Senden bir şey istesem yapabilir misin?" sorduğu ses tonu duygusuzdu, katıydı.

"Elbette hanımım canın için canımı veririm."

"Senin canın benim işime değil kardeşimin işine yarayacak." Dedi alaylı. Derin bir nefes aldı.

"Kız kardeşim Beylem bundan sonra benim himayemde kalacak. Ailemden biri asla kardeşimin nerede olduğunu bilmeyecek, yapabilir misin?"

"Elbette hanımım, nereye götürmemi istersiniz?"

Zişan bu gücü sevmişti. Karaca'ların gücüyle istediği her şeyi yapabilme arzusuyla dolup taştı. Yıllardır aradığı güç buydu.

Ama yine de Korhan'ın soyadı işine yarasa da kendisini hep Zişan olarak bilecekti.

"Bildiğim kadarıyla karaca'ların bir oteli var beş yıldızlı."

"Doğrudur hanımım."

"Kardeşimi en iyi odalardan birine vermenizi ve layıkıyla ağırlamanızı istiyorum."

"Başım gözüm üstüne hanımım hatta dilerseniz alışveriş yapabiliriz." Dediğinde göz ucuyla Beylem'in köy halinde olduğunu gördü. Bu şekilde giderse çok dikkat çekecekti.

"Yani hanımım çok dikkat çeker diye şey yaptım. Malum saklanması gerek diye ben." Korkuyla hızlıca konuştu koruma.

"Senin adın ne?"

"Ozan, hanımım."

"Ozan, kardeşime göz kulak ol. Ve düşüncelerini takdir ettim." Korumanın iyi birisi olduğuna inandı gibi ama başka biri olmadığından güvenmek zorundaydı.

"Abla alışverişe gitmesem, ayıp olur." Dedi sıkıntılı bir sesle.

"Size iyi eğlenceler. Çıkabilirsin Ozan." Koruma odadan ayrıldığında kardeşine baktı.

"Ayıp olmayacak, sen bundan sonra Kars'ın en büyük aşiretinin oğlunun karısının kardeşisin. Düşmanları bana acımadılarsa sana da acımayacaklar. Bu yüzden saklanman için ne gerekiyorsa ayıp demeden yapacağım Beylem."

"İyi ki varsın abla." Sıkıca sarıldı Beylem. Ablası, hem anne hem baba olmuştu ona. Bu yüzden onu kırmamak ve içinin rahat olabilmesi için elinden ne geliyorsa onu yapacaktı.

"Tamam hadi kendine çok iyi bak kardeşim. Dediklerimi sakın unutma ablacım." Dediğinde ayrıldılar.

"Çıktığında Ozan'ı tekrar çağır. Daha söyleyeceklerim bitmedi." Beylem kardeşine son kez baktı. Ve içi huzura ermek için çok az kalmıştı.

Odaya bu sefer başka biri girdi. Takım elbiseli orta yaşlı biriydi. "Ben Korhan beyin sağ kolu Cemal, Zişan hanım. Bir şey isterseniz bana seslenmeniz yeterli." Kendine güvenen, başı dik bir adamdı.

"Peki, madem. Bana kalem ve kağıt getirir misin?" sesi düzdü ama bir o kadar da ağlamamak için tuttu kendini.

"Anlaşıldı efendim. Bu arada Beylem hanım bana emanet ona çok iyi bakacağız, gözünüz arkada olmasın."

"Sağol. Çıkabilirsiniz." Arkasına dönüp gidecek iken başka biri içeri girdi. Ellerinde tuttuğu büyük çiçek buketine kaydı gözleri.

"Zişan Karaca'ya gelmiş siz misiniz?" kuryenin sorduğu soruya karşı kaşlarını çattı kadın. "Evet, benim."

Kurye çiçek buketini Zişan'ın kucağına bıraktı. "Kim gönderdi?" bu sefer soru Cemal beydendi.

"İsim bilmiyorum sadece adres ve kime vereceğimi söylediler. Geçmiş olsun." Dedi ve gitti.

"Zişan hanım ben kapıdayım." Dedi, saygıyla eğildi ve gitti.

Bu amansız gelen beyaz laleler Zişan'ı korkuttu. "Kim bana çiçek gönderir ki?" hayıflanırken küçük zarfın içini açtı.

 

'Zehir ve panzehir.

Belki de birbirimizi dengeleriz.'

 

 

🌷

 

 

Herkese selam

 

Umarım beğenmişsinizdir.

 

Sevgilerimle Z.

Bölüm : 22.08.2024 15:23 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...