

BÖLÜM 6
ŞANIM ZAFERİM
“15 Aralık 2020 ÖĞLEN”
SAAT, 14:00
KARS/ MERKEZ
Yazar Anlatımıyla
Yer: Hastane
‘Ne zaman olur bilemem ama ya çığlık atarak ya da sessizce gidecek.’ Demişti Borsanaklı. Öylede olmuştu.
“Sana veda etmeye son bulmuştum.” Demişti o.
Son anlarında duydu Zişan bu sözleri.
Son anlarında gördü O’nu.
İnanmasa da.
Bazı anlar olur insanoğlunda, nefesin bittiği an son perdemiz deriz ta ki atsız bir kahraman çıkana kadar. Bedeni zayıflıktan ve morluklarla bezeli iken çaresiz, muhtaçla bakan gözleri açık halde O’nu izledi. Yanına yaklaştı ve eline bir şişe koydu. Ardından hiçbir şey söylemeden çekip gitti.
Sanırım ilaçların oynadığı bir sanrıydı. İnanmadı.
Gidişini izledi ve durdu kalbi.
Gözyaşları cansız bedeninde dolaştı. Yastığa kondu ardından bir yenisi daha. Etrafında doktorlar, hemşireler doldu. Cihazlarda çıkan tiz sesinden herkesin beti benzi attı. Bunu korumalar şahitti.
İlk kez gördükleri kadın bir intikam uğruna gitmişti. Üzgündüler. Yüzleri katili andıran ama kalpleri vicdana sığınan beş koruma.
“Hanımım.” Dediler ister istemez. Sanki duyacakmış gibi.
“Hemen ağamı arayın.” Dedi içlerinden biri güçlü durmak istercesine.
“Arıyorum açmıyorlar.” Dedi şiveli bir sesle biri.
“Tekrar ara oğlum ağamız yetişsin, bulmuştur ilacı.” Dedi biri bir umut.
“A-alo saffet koş oğlum yetişin hanımımızın kalbi durdu. Ağamıza haber et.” Dedi, açmışlar demek ki. Karşı taraf bir şeyler söyledi.
“Ne demek diyemem, demezsen ağamız öldürür bizi. Koş hemen yetiş.” Dedi ve kapattı aramayı.
Doktorlar tüm imkânlarını kullanmıştı ama sonuç yoktu. Hemşirelerden biri cesedin elindeki şişeyi gördü ardından bırakılan notu.
“Doktor bey, panzehir! Panzehir!” diye bağırdı duysunlar diye. Doktor hemen hemşireye baktı. “Not var, panzehir diyor.” Dedi ve şişeyi doktora verdi. Küçük şişedeki yeşil sıvıya baktı düşünceli.
“Bundan başka çaremiz yok.”
“Ya değilse?” dedi kuşkulu doktor.
“Ya son umudumuz bu şişeyse” dedi diğer doktor. Bilmiyorlardı, emin olamıyorlardı. Bu son umut denilen sıvı ya daha büyük sorunlara yol açarsa o zaman nasıl vicdanları rahat olacaktı.
“Ailesine soralım. Rızaları varsa yapalım.” Dedi hemşire. Doktor onay verdikten sonra dışarıdaki korumalara gitti hemşire.
“Ailesinden biri var mı?”
“hayır, ama yoldalar gelecekler.” Dedi korumalardan biri.
“Sizler onay veremezsiniz.” Dedi hemşire, arkasına dönüp gidecekken içlerinden bir koruma, “Ben rıza verebilirim.” Dedi.
“Tarık ne diyorsun oğlum sen, aileden diyor hemşire hanım.” Ama dinlemedi koruma ve hemşirenin karşısına çıktı.
“Hemşire hanım onay ne ise benden olsun. Cezam ne ise çekerim yeter ki Hanım ağamız yaşasın.” Dedi bütün cesaretiyle.
Hemşire arada kalsa da imzaları aldı. Ve o şişede ki sıvı Zişan’a enjekte edildi. Doktorlar pür dikkat olacak olan riskleri beklerken bir yandan da kalbi atsın diye elektro şok yaptılar.
Panzehir zehrin birazını yok etti.
Akciğerlerindeki solunum sıkıntısı geçti.
Korkulan yeşil sıvı bir umut olarak tarihe geçti.
Zişan’ın kalbi geri geldi.
“Bu bir mucize.” Dedi ter içinde kalan doktor. “Başardık hocam, gerçekten de panzehirmiş.” Dedi hemşire.
“Sıvı kaldı mı hemen laboratuvara yollamalıyız.”
“Maalesef o an hepsini kullanmak zorunda kaldık gerçi çok az bir miktar vardı.”
“O zaman şişeyi gönderin hemen sonuç istiyorum.” Dedi ve son kontrollerini yaptılar. Dışarı çıkan hemşire kapıda bekleyen beş korumaya baktı.
“Hadi yine iyisin Tarık koruma, hastamız hayata geri döndü.” Dedi ve gitti.
“Ulan Tarık yemin ederim darağacına son salise yırttın gene.” Diye gülerek arkadaşını kolunun altına aldı biri.
“Ağamıza haber verin.”
⚚
Korhan, o leş gibi yer altı mahzeninden ayrılıp hastanenin yolunu tuttu. Duygularını saklamaya çalışırken gözlerinden yaşlar dinmek bilmedi.
Kalbi durmuş ağam.
Bu sözleri duyduğunda daha da öfkelendi, daha çok hırçınlandı. Saatli bir bomba gibiydi. İçindeki öfkeyi salmaktan sesi kısıldı.
Daha da bilendi düşmana. Daha da hırslandı bu intikama. Kim gelirse gelsin öldürmek için can atıyordu. Kalbi, kanın kokusuna hasretti. Kan istiyordu, vahşet ve intikam. Bunu yapanların canıyla kukla gibi oynamak istiyordu.
Artık bir umudu kalmamıştı. Bu gidiş son gidişti. Bu gidiş Korhan Karaca’nın son haliydi.
Karısını son kez sabah görmüştü. Alnını öpüp, saçlarını okşamıştı. İçine doğmuş gibiydi. Karısına öyle davranmak içinden gelmişti, sebepsizce, kalbinden geçtiğince yapmıştı. Zayıf bedenine son kez sarılmıştı. Atan kalbini son kez hissetmişti.
Söz vermiştim ona, seni bu hale sokanlardan hesap soracağım, demiştim. Yapamadım.
“Daha hızlı gitsene!” diye şoföre bağırdı. Koruma daha da hızlandı.
Hastaneye vardığında herkesin gözü üzerindeydi. Kanlı gömleği ile yollarını arşınladığı odaya geldi. Korumaların gülerken halini görünce çıldırdı.
“Neyini seviniyorsun lan! Karım ölürken kahkaha mı atıyorsunuz!” diye yumruk çaktı birine. Koridorda kopan gürültüye herkes korkuyla baktı.
“Korhan Bey sakin olun, Karınız yaşıyor!” diye bağırdı sağ kolu Cemal.
Korhan, hemen odaya daldı. Zişan, bilincinde değilken etrafındaki doktorlar ona baktı. Hemşireler üstü başı kan içinde olan Korhan’a korkuyla baktı.
“İyi mi, yaşıyor mu?” nefes nefese kaldığından zorlukla sormuştu. Doktorlardan biri ona yaklaştı. Gözlerinde hüzün, dudaklarında tebessüm vardı.
“Yaşıyor.” Dediğinde Korhan, dizlerinin üstüne çöktü. Hüngür hüngür ağladı. “Çok şükür ya rabbim!” diyerek sayıkladı defalarca kez. Doktor, Korhan’ın bu haline üzüldü. Yere çömelip elini omzuna koydu. Göz göze geldiklerinde,
“Birileri, karınızın ilacını bulmuş.” elindeki notu ona uzattı. Anlamaz halde elindeki nota baktı, aldı ve okudu.
Notta yazılanları anlamadı Korhan. Kaşlarını çattı, yerinde hareketlendi.
“Bunu sana kim yazdı?” Ağzının içinde sinirle söyledi. Onlarla kim oyun oynuyor?
⚚
Gece yarısına kadar bir saniye bile yanında ayrılmadı Korhan. Gözünü ayırmadı karısından. Yüzünü, saçlarını okşadı. Elini hiç bırakmadı. Burnunda takılı olan kablolara baktı uzun uzun. Aynı zamanda bugün babasıyla yaptığı yüzleşme yüzünden kendini acınası buluyordu.
Bir baba oğlunu öldürmek için diğer oğlunu kullanır mıydı?
Beni kullandı.
İçinden defalarca kez bu sözleri söyledi. Ardından babasının söylediklerini düşündü. Abisine götürdüğü zehirli çaylar, zehirin olduğu yemek tepsileri ve nicesi. Hepsini babası dedi diye götürmüştü.
“Korhan, abin yine odasından hiç çıkmadı acıkmıştır. Yemekleri odana bırakır mısın?”
“Tamam baba.”
“Korhan, akşam yemekten sonra abine kahve götürür müsün?”
“Tamam baba.”
‘Abim, geleceğimiz için didinip dururken bir tas yemek götürmüşüm çok mu?’ diyerekten sözde ona iyilik yaptığını zannetmişti yıllardır. İyilik değilmiş.
Düşünceleri birbirini kovalarken Zişan derin bir nefes verdi. Yavaşça gözlerini açtı. Korhan uyandığını fark ettiğinde heyecanla ayağa kalktı.
“Karım.”
“S-su.” Dedi zoraki. Hemen masasının üstünde duran açılmamış su kaplarının birini açıp bir elinde karısının başını havaya kaldırdı diğer eliyle suyu içirdi. Başını tekrar yastığa koyduğunda gözyaşları ıslattı kirpiklerini.
“Ö-öldüm ben Korhan. Öldüm ben..” diye ağlamaya başladı.
“Geçti bak, yaşıyorsun, yanımdasın.” Diye yeniden ağlamaya başladı Korhan.
“Yine olacak, ben yine öleceğim. Bulamayacaksın.” Dedi Zişan.
“Buldum. Birisi gelip kurtardı seni.” Bu cümleyi kurmak Korhan için çok oldu. Karısını kurtarmak için didinip dururken birisinin bulup getirmesi gururuna, egosuna ağır geldi. Karısını bile kurtaramadı bir de aşiret ağası olacak, diyordu sanki herkes.
“N-Ne, ne demek birisi..” ağlamasını durdurmaya çalışırken sordu Zişan. Ardından gözlerini son kez kapatmadan gördüğü siyah silüet aklına geldi. Şok içinde Korhan’a baktı.
“O, gerçekmiş.”
“Kim, kimi gördün Zişan?”
“Bilmiyorum ama ben en son O’nu gördüm. Ben, sanrı sandım.” Dediğinde çatık kaşlarıyla. Korhan pantolonunun cebindeki notu çıkarıp karısına verdi.
Notu alıp okuduğunda gözleri doldu. Aynı zamanda korkuyla yazılanları okudu.
‘Ve sanırım beni ölüm döşeğinden çağırırsan sevgilim, birden ayağa kalkıp sana gelecek gücü bulurum. Şanım, zaferim.'
⚚
Herkese merhaba yeni bölüm ile geldim.
Yeni bölümü hemen buraya attım.
Umarım beğenirsiniz.
Yorum ve oylarınızı bekliyorum.
Sağlıklı kalın
Sevgiler Z.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |