8. Bölüm
Valzevan / ZİŞAN / 8I LEVLA VAZGEÇTİ

8I LEVLA VAZGEÇTİ

Valzevan
letter_magic

 

BÖLÜM 8

 

LEVLA VAZGEÇTİ

 

“Model- Levla Vazgeçti”

 

‘Hangi savaşta kime yenildik?

 

Sen ki neler gördün nelere direndin?

 

Saçların yanmış ateş mi içtin?

 

Yüzün, rengin solmuş zehir mi içtin?’

 

1 HAFTA SONRA

 

ZİŞAN’DAN

Zihnim, derin bir uykunun sisli perdesinden yavaşça sıyrılıyordu. İlk başta, nerede olduğumu hatırlayamadım. Zamanın akışı durmuş gibiydi, sanki bir rüyanın içinde sıkışıp kalmıştım.

Bir an için, her şey sessizdi. Sonra, yavaşça, odanın içindeki sesler kulaklarıma dolmaya başladı. Monitörlerin ritmik bip sesleri, havasız oda ve dahası burnumdaki borular yoktu. Aksine dışarıdan gelen hafif bir rüzgârın uğultusu ve yumuşacık bir yatağın içindeydim. Tekrardan gözlerimi kapattım. Başım öyle çok ağrıyor ki gözlerim sızladı. Derin nefesler alıp verdim.

Neredeyim ben?

Gözlerimi açtım. Günlerdir gördüğüm tavan değildi bu. Koyu yeşildi. Parmaklarımı kıpırdattım ve nefes aldığımı anladım. Zoraki bir şekilde yutkundum. Gözlerimi tavandan ayırıp yatağımda doğruldum. Etrafa baktım. Başım döndü, sanırım ya çok uyudum ya da hala uyumam gerekiyordu. Oda yeşilin bin bir tonunu gözler önüne seriyordu. Tavan koyu yeşil, duvarlar açık yeşildi. Dolap ve mobilyalar krem renkteydi. Üstümdeki yorgan yeşil desenlerle bezeliydi. Üstüme baktığımda saten uzun kollu beyaz gecelik takımı vardı.

Etrafı incelemeyi bırakıp geri yatağıma döndüm. Yorganı sıkıca sarılıp cenin pozisyonuna aldım. Karnım çok acıkmıştı. Gözlerimi sıkıca yumup başımın ağrımasının geçmesini bekledim.

Zihnimde beliren yeşil gözlerle yeniden açtım. Kahretsin!

Boran, yaşıyordu!

Bu an, bana hayatın ne kadar kırılgan ve değerli olduğunu hatırlattı. Ölen birini yaşıyor olarak görmek, bir yandan umut verici, diğer yandan ise kalp kırıcı bir deneyimdi. Bu, yaşam ve ölüm arasındaki ince çizgide yürümek gibiydi. Her adımda, geçmişin gölgeleri ve geleceğin belirsizliği arasında kayboluyordum.

Aklımı kaçıracağım.

“Ölmüştün. Sen. Ölmüştün. Nasıl. Nasıl olur?” çenem korkudan titriyordu. Doğru düzgün cümle bile kuramadım.

Hatırladığım en son şey gözleriydi. Öyle yakından bakmıştım ki, öyle derin bakmıştım ki onun varlığıyla korkuyu iliklerime kadar hissetmiştim.

Ardından dudaklarımın arasından panzehri vermişti. Yok. Ondan sonrası yok.

“Beni kandırdın. Beni kandırdın.” Öldüm diye kandırdı beni. Öldü diye ölmek istedim ben. Bunun tarifini anlatamıyorum, anlayamıyorum. İçim, içim paramparçadan da öte. Yok oldu bütün sevgilerim. Yok oldu bütün duygularım.

Akan yaşlarımı silmek bile içimden gelmedi. Hâlbuki ağlamamam için her şeyi yapardı. Kış ortasında baharımdı. Baharımdı çünkü onunla yine bir kış gecesi tanışmıştık. İlk görüşte gözlerimi alamamıştım. Bana nasıl baktığını hiç unutmamıştım.

Şimdi ise o bakışlarda hiç görmediğim kadar kızgınlık, öfke vardı. Ama ben, ah salak ben yine ona hep baktığım gibi bakmıştım.

Yanına gelmek istemiştim. Cennette yine öyle bakar da huzur bulurum sanmıştım.

“Hanımım, iyi misiniz? ” gözlerimi kapattım. Akıttım bütün hüznümü. Nefes verip ona baktım. Gençti, güneşte parlayan kızıl saçları vardı. Bana korkuyla bakıyordu. Elindeki su dolu bardağı bana uzattığında hafiften başımı kaldırdım. Yaklaşıp içirdiğinde göz ucuyla çillerini gördüm.

Aman ne sevimli.

Suyu içirdikten sonra geri çekildi.

“Uyandığınıza dair haber vereyim.” Dedi ve gitti.

“Saçmalık!” diye hızla yerimden kalktım. Yüzümdeki yaşları silip derin nefesler aldım.

“Bu kadarı çok fazla. Bu çok fazla.” Diye üstümdeki kalın yorganı bir köşeye attım. Bacaklarımı zar zor hareket ettirerek yere sallandırdım. Ayaklarım soğuk zemine değince irkildim ama bastım. Ayakta dengemi kurdum. Yavaş adımlarla kapıya gittim. Odadan çıktığımda kimseler yoktu. Aşağıdan sesler geliyordu.

“Allah’ıma çok şükür Zişan kızım uyandı. Sen kötü gün gösterme ya Rabbi!”

“Âmin. Valla Boran Bey bir saniye olsun yanından ayrılmadı.”

“Biz buna aşk diyoruz canım.”

“Farkında mısın, Kadın evli hem de kardeşiyle. Olmaz olsun böyle aşk.” Diye hiddetlenince ben çoktan merdivenlerden inip onlara baktım.

Bilip bilmeden ne güzel arkamdan konuşuyor, hadsiz!

Yapmacık bir öksürmeyle dikkatlerini kendime çektim. Beni ayakta sinirli halde gördüklerinde korktular. Evli olmamı konuşan kız süt dökmüş kedi gibi bakıyordu. Bende gözlerimi ona dikip, “Nerede o?”

“Hanımım, şey, Boran ağa gitmiş. Aradık ama gelir birazdan.” Dedi yaşlı kadın. Biraz daha onlara göz atıp ardından masaya baktım.

“Kahvaltı mı?” dedim masayı işaret ederek.

“Evet hanımım, isterseniz hemen hazırlayalım.” Merdivenlerden aşağıya doğru inince yaşlı kadın hariç iki kız gözden kayboldu. Salına salına masaya vardığımda sandalyeyi çektim.

Vazgeçtim. Yan taraf oturmak yerine başa geçtim.

Bir süre sonra masa dolunca kahvaltıya başladım. Masada yok yoktu ve ben her şeyi yedim. Evlendiğim günden beri insan gibi bir kahvaltı yapamamıştım. Sahi, ne zamandır buradayım?

“Ne zamandır buradayım?”

“Bir hafta hanımım.” Yuh, iyi yatmışım.

“Bu koca ev onun mu?”

“Onun, derken.”

“Baş harfi B olan şey.” Dedim yüzümü ekşiterek.

“Evet.”

“Başka kimse yok mu yani, sizden başka?” bir süre sesi çıkmadı. Biri daha mı vardı, kim o?

Elimdeki fincanı bırakıp bekleyen genç kıza baktım. Başını eğmiş biraz titriyordu. Öyle bir bakış attım ki bana bakmak zorunda kaldı.

“Kim o?”

“Şey, hanımım başka kimse yok. Gerçekten.” Dediğinde güldüm. Arkamdan konuşan o kız şimdi nasılda dilini yuttu.

“Gerçekten, öyle mi? Arkamdan ileri geri sağdan sola çarpa çarpa konuşurken kendinden geçiyordun hayırdır, hah!” diye ağzıma ne geldiyse saydım.

Tam o sıra kapı zili çaldı. Gülmeyi kesip indiğim merdivene baktım. Onu görmek istemiyorum. Ayağa kalkıp merdivenlerden yukarı çıktım. Adım sesleri koca evi inletirken duymamış gibi yukarı çıktım.

Gelen, bana hiç seslenmedi. Belki de değildi. Tırabzanların orada durup gelene bakıp bakmamak arasında gidip geldim. Bakamadım. Odama geri girdim.

Gece oldu. Dolunay ışığı odamı aydınlatırken ben yatağımın içine gömüldüm. Saatlerce, acaba gelen o olsaydı ve bana seslenseydi ne yapardım, demekten kendimi alıkoyamadım.

Kendini ölü gösterdi. Yasını tuttum. Zorla evlendirildim. Kendimi zehirledim ve meğerse o ölmemişmiş!

Aman ne güzel amına koyayım!

Ağlamaktan içim dışıma çıkmışken akan sümüğümü kolumun tersiyle sildim. “Çok canımı yaktın sen. Ölmek isteyecek kadar çok yaktın. Ne için, kimin içindi tüm bunlar. Hayatında, benden daha değerli ne olabilir.”

Düşüncelerimi beynim daha fazla almazken artık dışımdan konuşarak acımı hafifletmeye çalıştım.

“Bunca yıl ne yaptın, kiminleydin? Beni düşündün mü hiç? Merak ettin mi ya da, ya da geldin mi buralara. Gizli gizli izleyip hasretini giderdin mi?”

Tık.

Tık.

Tık.

Kapıya baktım. Yavaşça açıldı. Eli, ışığı açtı. Gözlerimin içi sızladı. Başıma ağrı girdi. Kalbimi tuttum. Ardından bütün cüssesiyle bana bakmadan içeri girdi ve kapıyı kapatıp kilitledi.

İkimizin kalp atışlarını duyuyor muydu, ben duyamıyordum. Öyle şiddetliydi ki kendiminkinden onunkini anlayamadım.

Arkasını döndü. Gelmişti, Boran Karaca gelmişti. Kanlı canlı karşımdaydı.

Karşımda, yıllar önce kaybettiğim bir sevdiğim duruyordu. Gözleri, eskisi gibi canlı ve parlak değildi, ama bir o kadar da derin bir hüzünle bakıyordu yeşil gözleri.

İlk başta, beynim bu görüntüyü reddetti. “Bu mümkün değil,” diye düşündüm. Ama kalbim, onun varlığını hissediyordu. İçimde bir yerlerde, onun gerçekten orada olduğuna dair bir inanç filizleniyordu. Bu, bir rüya mıydı yoksa bir yanılsama mı? Yoksa gerçekten, ölüler dünyasından bir ziyaretçi miydi?

Ölmek istiyorum. Gerçek değil bu! Zehir’in yan etkisi ve ben sanrı görüyorum.

Onunla göz göze geldiğimde, zaman durdu. Geçmişin tüm anıları, bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçti. Birlikte geçirdiğimiz mutlu anlar, paylaştığımız sırlar ve vedalaşmadan önceki son anımız… Hepsi bir anda canlandı.

Ne ara akan yaşlarımı fark ettim ama kıpırdayamadım. Nutkum tutuldu.

Gözlerimi bir an olsun gözlerimden ayırmadım. Ayırmadığı gibi…

Yavaş adımlarla bana yaklaşıyordu. Çenemi kaldırdım. Güçlü durdum. Kızgınım ona. Evet! Kızgınım ona. Göz kapaklarım kapanmak için çırpınsa da yapmadım. Hayali bile güzelken yok olsun istemedim. Her şeyi bilse de bana çok kızsa da gitsin istemedim. Bana baksın istedim. Ben ne istiyorum?

Yatağın ucuna oturdu. Bana bakmaktan alıkoyamadı kendini. Bense yatağın içinde perişan haldeydim.

Kokusu burnuma geldi. Dişlerimi sıktım. Gözyaşlarım akmaya devam etti. Kokusu hiç değişmemiş…

“Neden?”

Sesi, bütün dengemi sarstı. Kalın. Otoriter sesi kalbimi paramparça ediyor. Nefes alamaz oldum.

Yaşıyor.

“Sana sormalı, Neden, Neden yaşıyorsun!” Öfkeli sesim beni kendime getirdi.

İkimizde suçluyduk. Beni ölüm süsüyle bırakıp gitti.

Boş mezara ömrümü verdim.

Bana yalan söyledi. Duygularımla oynadı. Canımı yaktı.

Bense sadece onun yanına gitmek için kendimi zehirledim. Sonunu ön görerek canıma kıydım. Şimdi o kim oluyor da bana hesap sorabilme önceliğine sahip.

“Cevap ver, beni neden bıraktın!” diye kafamı öne getirdim. Gözlerinin içine baktım. Ama o duygusuzca gözlerime baktı.

“Zehirlerimi nasıl çalarsın?” beni duymuyordu, duygularımı umursamıyordu. Sadece kendi cevaplarının peşindeydi. Beni görmüyorsa peki, istediğini asla vermeyeceğim.

“Ortalık yere koymasaydın.” Dalga geçtim ani bir çıkışla.

Allah’ım yürek yedim galiba. Biraz daha dayan Zişan.

“Zişan! Ölmek istedin!” gözleri çıldırmışçasına kana bulanırken bağırmaktan yüzünü bana doğru yaklaştırdı.

Ah hayır, hazır değilim. Buna hazır değilim. Onun çılgın haline karşı sakin ve alaycıydım. Bir yanım her şeyi bağıra çağıra anlat derken bir yanım ‘Sana ne!’ diye bağırmak geçiyordu.

“Kocam nerede, ne yaptın ona?” Alaycı halimden uzaklaşmış kendimi toparlamıştım. Bu yüzden hem onun canını yakmak hem de gerçekten merak ettiğim için Korhan’ı sormuştum.

Sessiz kaldı. Hareketlerime anlam çıkarmaya çalışıyordu ama çalışamazdı. Yıllar geçtikte beden dilimi katı hale getirtmiştim. Her duygumu göstermiyordum.

Acıyı gömdüm. Acıya öldürme süsü verdim. Ben ne zaman istersem o zaman çıkar gelirdi.

“Ona da mı ölüm süsü vermeye çalıştın. Öldü dersen inanmam.” Diye iğneledim yaptıklarına karşılık.

“Burada… Bir üst katında.” Dediğinde ona biraz daha baktım. Gözlerinde ki bu anlamsız duygu da ne? Bir şey söylemeden yataktan çıktım. Tekrardan merdivenlere yönelip üst kata çıktım. Sağıma baktığımda kapının önünde bir koruma bekliyordu. Yanına gittim.

“Kapıyı aç.” Cevap vermedi.

“Şu si*tiğimin kapısını aç!”

Arkamdaki ayak seslerini duymamla koruma ona bakıp kapının kilidini açtı. Anahtara gözüm ilişir ilişmez. Hemen elime alıp odanın içerisine girdim. Boran adım atınca,

“Malum yeni evliyiz kocamla biraz baş başa vakit geçirmek istiyorum.” deyip aceleyle kapatıp kilitledim kapıyı. Arkamı döndüğüm de Korhan yatakta yatıyordu. Yatağın ucuna vardığımda yüzü gözü yara bere içindeydi.

“Elleri kırılsın.”

Ayakta kalmamak için yanına oturdum. Sırtımı başlığa dayatıp yatağın içine girdim. Bacaklarımı kendime çekip başımı koydum. Kafamı kaldırıp Korhan’a baktım. “Sen benden daha beter olmalısın. Abin sonuçta, ben kimim ki?”

Beyaz yüzü yara almasına rağmen çok yakışıklıydı. Siyah saçları dağıldığından gözüme çekici gelmişti. Üzerindeki kıyafetler değişmiş, parmak boğumlarındaki yaraları sargı beziyle sarılmıştı.

Gözleri kıpırdıyordu. “Korhan.” Dedim bir kaç kez. Gözlerini açıp bana baktı. Beni görür görmez kalkıp sıkı sıkı sarıldı.

“İyisin, yaşıyorsun. Karım. Canım karım.” Diye hem öpüp hem de konuşuyordu. Bir süre benim kokumu içine çekerken ben hiçbir şey yapamadım. Tersine ellerim onun omzuna gitti.

Eskisi gibi kızamıyorum ona. Nefret edemiyorum. Her ne kadar onu kandırsam da o benim için gömleği defalarca kez kana bulandı. Benim ilacımı bulmak için bütün engelleri yok etmeye çalıştı. Yanımda oldu. Öleceğimi biliyordu buna rağmen bana güç verdi. Şimdi anladım.

Geri çekildiğinde gözlerine baktım. Parlıyordu.

“Karım.” Dediğinde istemsizce güldüm. “Karın iyi merak etme.” Dedim. Ellerimi yüzüne dokunarak.

“İyileştin?”

“İyileştim.” Dediğinde ne olduğunu anlayamadan belimi kendine çekti ve yatakta yattık. Ufak bir çığlık atıp ona yaslandım.

“Çok korktum. Geldiklerinde sana zarar verecekler diye çok korktum.” Deyip, kollarının arasına aldı. Bu yakınlık çoktu. Ama rahatsız olmadım. Günlerce uyumama rağmen hala çok uykum vardı.

“Abinmiş… panzehri o verdi.”

“Yaşıyormuş. Her neyse bunu konuşmak istemiyorum. Ben seni istiyorum.” Dediğinde kafamı kaldırıp, “Ne?” diye sordum. Yoksa gerdek mi istiyordu. Tepki vermemle yandan bir gülüş attı.

“Seni sıkıca sarıp uyumak istiyorum.” Dediğinde nefesimi verdim. Gözlerimi kaçırıp tekrar başımı koydum. Ve ona sarıldım.

Bu kadarını hak ediyor sonuçta.

“Biliyorum. Hiç iyi bir başlangıç yapmadık. Beni sevmiyorsun. Yani, geç değil. Eğer istersen boşanıp kendine yeni bir hayat kurabilirsin. Ben sana her açıdan destek olurum.”

Ne! Ne! Ne!

Benim duyduklarım şaka mı?

Bunu söylediğine inanamıyorum. Gerçekten istesem ondan boşanabilir miydim, bunu onaylar mıydı? Neden bunu yapıyor ki?

“Sen ciddi misin?”

“Evet.” Dediğinde sesinde farklı bir ton vardı. Gitmemi istemiyor mu, zor mu olacak gitmem. Tekrardan kafamı kaldırıp Korhan’a baktım. Bu zaman kadar benim için yaptıklarını düşündüm. Bana nasıl davrandığını, benim için bir akşam kanlı gömleğiyle odaya geldiği zihnime kazınmıştı.

Eğer boşanırsam Boran beni bırakmazdı, biliyorum.

Ruhuma her dönüp baktığımda Boran vardı. Onun yasına, anılarına alışmıştım.

Görüyorum ki, beni aptal yerine koyan bir adam için yıllarımı vermiştim. 4 yılda az buz değil.

Bahar sandığım adam doğru kişi değildi.

Doğru kişiyse bile eskisi gibi olamazdık.

Bu unvanı ondan habersizce alıyorum. Hak etmiyorsun Boran Karaca…

Zor olacak, farkındayım ama…

Ben bu aşktan vazgeçtim.

Ben bahardan vazgeçtim.

Varsa kaderimde Korhan Karaca olsun, deneyeceğim.

Onunla beraber bütün mevsimleri sevmeye deneyeceğim.

Onu sevmeye deneyeceğim.

Tavandaki bakışlarını yüzüne dokunmakla kestim. Göz göze geldiğimizde gözlerinin içi kıpkırmızı olmuştu. Benim de gözlerim dolu doluydu. Burnumu çekip kopmadım durumdan.

“Hayır Korhan. Boşanmak istemiyorum. Bir de şey ııı.”

“Ney?”

“Yok bir şey.” Dedikten sonra ne olduğunu anlamadan beni yatağa yatırıp üstüme çıktı. Yaptığı şeyden ufak bir çığlık attım. Yüzü, burnu, dudakları.. evet dudakları çok yakındı dudaklarıma.

“Söyle güzelim.”

“Korhan.” Diye son heceyi uzattım.

“Evet güzelim.”

“Hoşuma gidiyor.” Dememle munzurca gülümsedi. O gülümseyince ben de gülümsedim.

“Hoşuna giden ne güzelim?”

“Karım karım diye ortalıkta dolaşman hoşuma gidiyor.” Dediğimde gülümsemesi gitti onun yerine şaşkınlık yer aldı. Ben ise hala yatakta yatar halde bekliyordum. Kalbim heyecandan çarpıyordu.

“Benim de, benim de hoşuma gidiyor Karım.”

 

 

Herkese selam sonunda yeni bölümü okuyabildiniz.

 

Boran Karaca?

 

Zişan?

 

Genel bir bölüm yorumu?

 

Lütfen oy ve yorum yapmayı unutmayın.

 

Düşünceleriniz benim için çok değerli.

 

Sizi seviyorum.

 

Sevgiler Z.

Bölüm : 18.11.2024 18:50 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...