
Merhaba, ballarım🍯
Bu bölüm Okyanus'un Kül'ü 🌊☄️ -->
Askeri olaylara çok minicik geçiş yapıyoruz. Bir sonraki bölüm de çok güleceğiz :) Hatta bir sonraki iki bölüm ;)
İleri sahnelerden bildiriyorum; Timdeki en favori karakterlerden sadece bir tanesi, Merih :))
Bol bol yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayınız, lütfen ⭐️
.
Hastaneni kapısından çıkarken Deniz Yüzbaşımı takip ettim. Hızla yakınındaki arabasını çalıştırdı.
Anesteziden dolayı ne kadar süre uyumuştum ki? Arabasını veya yeni üniformaları getirebilmişti, bilmiyordum.
Zaten benim arabamda burada değildi, olsa da hastaneden çıktığım ilk gün pek kullanabileceğimi sanmıyordum. Bu yüzden onun peşinden ilerledim.
"Çabuk, bin. Yetişmeliyiz!" demesi ile hızlandım. Neden bu kadar acele ettiğini sorgulayamazdım çünkü komutanlar geliyordu. Haklıydı!
Başım ile onayladığımda arabaya biniyordu. Bende hızla yan koltuğa bindim ve arabayı çalıştırması ile Askeriye'ye doğru yol almaya başladık.
Beş veya on dakikalık sessiz ve hızlı bir yolcukla karargaha varmıştık. Normalde yarım saat veya yirmi dakikalık yolu on dakikaya yakın bir zamanda gelmiştik.
Kapıdaki askerleri geçip aceleyle içeriye geçtik ve toplantı odasına girdik.
Toplantı odasının kapısındaki askere sorduğumuzda komutanların daha gelmediğini ama yeni bir timin geldiğini belirtmeleri ile içeriye girdik. İçeride sadece bizim tim ve yeni gelen tim vardı.
Aralarında belki ya bir ya da iki kişiyi tanıyorumdur derken tanıdık iki sima görmem ile epey şaşırdım.
İkizim olabilecek olan Teğmen!
Lütfen! Düşündüğüm şey olmasın!
Bakışlarımı ondan ayırdım ama o bana şaşkınlıkla bakıyordu. Öyle şaşırtır seni bunlar! Neyse...
Yanında ise Mert Yüzbaşı vardı. Yıldız ablamın eşi olduğu için onu tanıyordum.
Bizim tim sağ tarafta otururken diğer tim soldaydı ve iki timde bizi görünce ayaklandı. Bizim tim ayaklanınca onlarda ayaklanmıştı, Mert Yüzbaşı hariç. O Yüzbaşı olduğu için benim ona tekmil vermem gerekiyordu.
"Üsteğmen Merih Kuzey, Mardin. Emredin, komutanım!"
"Üsteğmen Ozan Kara, Diyarbakır. Emredin, komutanım!"
"Teğmen Bora Kurt, Gaziantep. Emredin, komutanım!"
"Teğmen Şahin Öztürk, Adana. Emredin, komutanım!"
"Teğmen Güney Yaman, Zonguldak. Emredin, komutanım!"
Bizimkiler tekmillerini verdiklerinde yeni gelen timde tekmil vermeye başladı.
"Üsteğmen Yiğit Soykan, Trabzon. Emredin, komutanım!"
"Teğmen Uras Kaya Kızıl, Şanlıurfa. Emredin, komutanım!"
Timin komutanı elbette bildiğim gibi Binbaşıydı ve Binbaşı henüz gelmemişti, Mert Yüzbaşının ise rütbesi benden büyüktü. O yüzden benim tekmil vermem gerekiyordu.
"Kıdemli Üsteğmen Okyanus Kaya, Şanlıurfa. Emredin, komutanım!" dedim, Mert Yüzbaşına bakarak.
Evet, çömezi şaşırttık! Tanımadığı insanlar ile de düzgün konuşması gerektiğini öğrenir, umarım!
Kim kimi içeriye attırıyormuş, onu da göreğimiz zamanlar gelir!
Mert Yüzbaşı ve Deniz Akif, Yüzbaşı oldukları için ve komutanları burada olmadığı için tekmil vermedi.
"Neden buraya toplandık?" diye bir soru yöneltti, Deniz Yüzbaşım.
"Bilmiyoruz, komutanım." dediler, Mert abi hariç hepsi.
Bu cevapla birlikte Deniz Akif ilerleyip baştaki koltuklardan birine oturdu.
Beş tane koltuk en başta ve diğerleri ise yandaydı. Tim komutanları, komutan yardımcıları ve albaylar otururdu, genellikle.
Bu kadar tesadüfe Mehmet Albay da gelirse artık hiç şaşırmam diyemeyeceğim çünkü şaşırırım. Özellikle de şansıma şaşırırım!
Bir günde bu kadar olayın denk gelmesi bir tek beni bulurdu, zaten! Bu tesadüfler silsilesinden hiç hoşlanmamıştım.
Daha neden toplandığımızı bile bilmezken bu gün içerisinde olanlar bana bir hafta, hatta bir ay bile yeterliydi.
Devamında ne getireceği bilinmez bir şekilde bugün olanlar bana büyük bir başlangıç gibi geliyordu.
Deniz Akif'in yanında ve bizim timin tarafında olan köşedeki koltuğa da ben oturdum.
Diğer köşede ise komutan yardımcısı olduğu için Mert Yüzbaşı oturuyordu.
Gelecek olan komutanları beklemeye başladık. Kızıl Timi'nin komutanı olduğu için Binbaşının ve Albayın da görev yeri değişeceğinden dolayı geleceğini tahmin ediyordum. Umarım tahminlerim tutmazdı.
Kimsenin çıt çıkarmadığı yaklaşık iki dakika bile dolmadan kapı açıldı ve hepimiz ayaklandık. Gelenler ise Albay ve Binbaşıydı.
Tahmin etmiştim! Daha fazla tesadüf kaldıramayacağım! Bu son olsun, lütfen!
Açıkçası, tam olarak şuan da denk gelmemize fazlasıyla şaşırmıştım çünkü bu zamana kadar neredeyse hiç denk gelmemiştik.
Binbaşı ve Teğmeni, Mert Yüzbaşıdan duymuştum ama onları tanımıyordum ve onlar hakkında da pek bir fikrim yoktu.
Yıldız ablamdan dolayı Mert Yüzbaşıyla da uzun zamandır tanışıyordum. Hatta o sayede Binbaşı ve Teğmeni tanıyordum.
Tabi ki, onlar beni daha önceden tanımıyordu. Hastane de beni tanımamalarının sebebi de buydu.
Hepimiz, Binbaşı da dahil Albaya dönerek sıralı bir şekilde tekmil vermeye başladık. Daha önce hiç bir araya gelmeyen iki tim, bir o kadar güzel, sıralı ve uyumlu bir şekilde tekmil verdi.
"Binbaşı Yunus Kızıl, Şanlıurfa. Emredin, komutanım!"
"Yüzbaşı Deniz Akif Alabora, Şanlıurfa. Emredin, komutanım!"
"Yüzbaşı Mert Yılmaz, Rize. Emredin, komutanım!"
"Kıdemli Üsteğmen Okyanus Kaya, Şanlıurfa. Emredin, komutanım!"
Binbaşı bilmediğine göre şaşırmış olmalıydı. Albay yani Mehmet Bey biliyordu.
"Üsteğmen Merih Kuzey, Mardin. Emredin, komutanım!"
"Üsteğmen Ozan Kara, Diyarbakır. Emredin, komutanım!"
"Üsteğmen Yiğit Soykan, Trabzon. Emredin, komutanım!"
"Teğmen Uras Kaya Kızıl, Şanlıurfa. Emredin, komutanım!"
"Teğmen Bora Kurt, Gaziantep. Emredin, komutanım!"
"Teğmen Şahin Öztürk, Adana. Emredin, komutanım!"
"Teğmen Güney Yaman, Zonguldak. Emredin, komutanım!"
Bakışları bende takılı kalan Albay, herkesin tekmil vermesi ile konuştu ve yerine geçti.
"Rahat, asker!" dedi, Albay.
Albay ve Binbaşının oturması ile hepimiz yerlerimize geçtik.
"Albayım, ne için toplandık? Acil bir durum mu var?" dedi, Deniz komutanım.
"Çok acil bir durum olmasa da önemli bir durum var." dedi, Albay.
"Bu karargah, Kızıl Timi ve benim yeni görev yerimiz olacak. Görevlerde de bu iki timin daha çok beraber görev almasını uygun gördük." diye devam etti, Albay.
Albayın ardından ise sanki anlaşmış gibi konuşan Binbaşı oldu. Albaydan sonra da en rütbeli kişi de oydu.
"Yeni bir görev emri aldık. İstihbarat da dahil olacak. İstihbarat'tan olan odadaki iki kişi göreve gidecek. Her an tetikte olacağız ve bu yüzden de ani bir göreve hazır olacağız." dedi, Binbaşı.
Bu odadan? İki istihbaratçı? İstihbarat'ın belirlediği bu odadan iki kişi göreve mi gidecek?
Kül, Kıdemli Üsteğmen Okyanus Kaya.
Gölge, Teğmen Bora Kurt.
Bora ile gözlerim kesişti. O da bana bakıyordu ve bakışlarımı hemen ondan kestim ve odanın içinde dolaştırdım. Şüphe çekmek istemiyordum.
"Anlayacağınız bu odadaki iki istihbaratçı bize kendini açık etmek isterse işimiz daha kolay olacaktır." deyip Albay, gözünü odada dolaştırdı.
Kendimi açık etmeyi ise hiç istemiyordum.
Zaten Tuğgeneralden emir gelmeden kendimi asla kimseye açık edemezdim.
Albay, Komutanlar ve komutan yardımcılarına hiç bakmıyordu. Benim de ara sıra gözlerim, Bora'yı kontrol ettikten sonra odada dolaşıyordu.
O ise ben kendimi açık etmediğim sürece söylemezdi, umarım. Ben de kendimi hiç bir şekilde açık etmemeye kararlıydım.
"Söylemek isterseniz şuan tam zamanı. elbette, zorunda değilsiniz ama bu işimizi daha kolaylaştırır." dedi, Binbaşı.
Ben ve Deniz Akif'ten hiç ses çıkmıyordu.
Albay ikimize de bir baktığında ihtimal vermemiş olacak ki, önüne döndü.
"Kendilerini açık edeceğe benzemiyorlar, komutanım." dedi, Deniz Akif.
Bir dakika, bu adam beni mi korumak istiyordu? Yoksa ben mi yanlış anlıyordum?
Albay ona cevap vermeden konuştu.
"Bize görevi yapacak olan İstihbarat ajanlarının Gölge ve Kül olduğunu söylediler." dedi.
Ne kadar Okyanus deselerde artık yanmaktan kül olmuş benim lakabım ise, Kül.
Gölge gibi görünmez bir şekilde iş yaptığı için Bora'nın lakabı, Gölge.
Gerçi ateşin yakarak Kül ettiği ortamda Gölge bile görünmez olurdu...
Kül ile tanıştırma vaktine daha çok var!
Yan taraflardan konuşan ikiliyi duymam ile içten içe gururlandım. Gururlanmamak mümkün müydü?
"Şu Kül, Yüzbaşılara ve hatta Binbaşılara dahi emir verebilen özel askerlerden değil miydi?" diyen Şahin'den sonra fısıldayarak Güney de onu onayladı.
"Teröristlerin içinden yetişip onlara düşman olmuş, resmen harika!" diyen Merih'ti. Hala fısıldaşarak konuşsalar bile onları duyabiliyordum.
"O teröristlerin çocukların beynini nasıl yıkadıklarını en iyi bizler biliyoruz. Buna rağmen oradan kurtulabilmiş ve üzerine de çok başarılı bir asker, istihbaratçı olmuş!" diyende Ozan'dı, bunu da gururla söylemişti.
"Bir de bizim içimizden biri mi şimdi? Yüz yüze baktığımız biri?" diyen de Güney'di.
"Yeni gelen diğer timden biri de olabilir ama şuanda aynı ortamdayız. Çok büyük bir gurur!" diyen Ozan'dan sonrasını dinlememiştim.
Albay ve Binbaşının konuşmalarına odaklandım. Görev bilgisi daha bana gelmemişti, onlar nereden biliyordu?
Görev bilgileri, genelde son dakikalarda verilirdi ama şuanda Albay ve Binbaşına benden önce bilgi verilmesi beni şaşırtmıştı.
"Görevin bilgileri sadece istihbarattakilere verilecek. Herhangi bir sıkıntıda bize de görev çıkabileceği için tetikte olacağız." dedi, Binbaşı.
"Bu ikilinin diğer görevleri çok iyi yapmalarından bir sıkıntı olacağını düşünmüyoruz ama bu görevin biraz tehlikeli olduğu öğrendik." dedi ve devam etti, Albay.
"O yüzden de kendilerini açık ederlerse göreve bizlerde katılabileceğiz ve herkes için çok daha kolay olacak." dedi, Albay.
Albay ve Binbaşının konuşmaları ile bakışlarım tekrar Bora ile kesişti.
Söyleyecekmiş gibi bakıyordu. Hayır, söylememeliydi. Net bir şekilde gözlerimle hayır demek istedim. Anlamış olduğunu gördüm ama söyleyebilirdi de çelişkide olduğunu anladım.
Söylememesi gerektiğini çok iyi biliyordu çünkü ben kendimi açık etmezsem bir daha benimle göreve çıkamazdı.
Ayrıca Tuğgeneralden de her hangi bir emir almadan kendini açık etme izni yoktu.
Üzerimden bakışlarını çekti ve etrafa bakındı. Anlaşılan, kimse bu ikilinin timlerinden olabileceğini düşünmemişti çünkü gördüğüm üzere herkes de ufak da olsa bir şaşkınlık vardı.
"Anlaşıldı, kimse kendini açık etmeyecek. O zaman göreve tek gidecekler. Tek bir sıkıntı da açık olacaklar. Sadece bize değil de herkese açık olma tehlikeleri var. Bunu da göze almalılar." dedi, Binbaşı.
Bora ile bakışlarımı tekrar kesiştirdiğimde kafası karışmış gibi duruyordu. Kendini açık etmeyi düşünmüyordur, umarım.
Evet, kendini açık etmeyi düşünüyordu.
Bora'nın kendini açık etmesi durumunda, her kim olursa olsun, benim de onunla göreve çıkabilmem için onun kendini açık ettiği kişilere benim de kendimi açık etmem gerekirdi. Yıllardır onunla göreve çıkıyor olsam bile onun yüzünden kendimi açık etmek istemiyordum.
Ayrıca Tuğgeneralden her hangi bir emir almadan kendimi açık etmem doğru değildi, bu durum onun içinde geçerliydi. Bu yüzden kendini açık ederse onunla göreve çıkmayacaktım, bu durumda kabul edilmezdi.
Bakışları Albaya döndü ve hızla elini kaldırdı. Ne yani? Kendini açık mı edecekti?
"İstihbarat ajanlarından biri benim, Albayım. Gölge." dedi, Bora.
Kesinlikle artık onunla göreve gitmeyecektim, gidemeyecektim de bunu biliyor olmalıydı. Onun yüzünden kendimi açık edeceğimi sanıyorsa çok fazla yanılıyordu.
Her kim olursa olsun, Tuğgeneralden emir almadan kendimi asla açık etmezdim.
Bora söylediği gibi Albay, istihbarat ekipleriyle görüşüp kesinliğinden emin olmalıydı.
"Tamam, Teğmen! Ögreneceğim." dedi, Albay. İstediğinin bir kısımı olduğu için hafif rahatlamış bir ifadesi vardı.
İstediği tam olarak asla olmayacaktı çünkü ben kendimi açık etmeyi hiç düşünmüyordum. Ayrıca istesek bile Tuğgeneralden emir almadan kendimizi açık edemezdik. Bora'nın yaptığı çok büyük bir sorumsuzluktu.
Albay gözleri ile herkesi inceledi ama bu odadaki herkes askerdi, kendilerini açık etmeyeceklerse bunu iyi yaparlardı. O da bunu tahmin edebiliyor olmalıydı.
Albay gözlerini hepimizin üzerinde gezdirdikten sonra biraz sessizlik oluştu ama tam o sırada Binbaşı konuştu.
"Albayım, sanırım ikinci İstihbaratçı kendini açık etmeyecek." dedi.
"Öyle gözüküyor. Görevin yarın olacağını belirttiler, yarına kadar söylemek isterse bana gelsin!" deyip Albay, hızla ayaklandı.
İstediği olmayınca rahatsız olmuştu. Haklı da sayılırdı, görevin daha rahat ve güvenli olabilmesi için bilmeleri daha iyi olurdu ama ben kendimi açık etmeyecektim.
Tuğgeneralin emri olmadan da kafamıza göre kendimiz açık edemezdik.
Albayın peşinden Binbaşı da timine işaret verip çıkışa ilerlediğinde bir tek bizim tim kalmıştı.
.
Bu bölüm;
1653 kelime...
Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi yorumlarda benimle paylaşabilir misiniz? Düşüncelerinizi çok merak ediyorum. -->
Karakterler hakkında düşünceleriniz -->
En favoriniz olan karakter kim?
Benim favorilerimden biri Merih, diğer iki bölüm nedenini anlayacaksınız. ☆
Oy vermeyi unutmayınız, lütfen ;)
En yakın zamanda yeni bölümde görüşelim ♡♡♡
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 125.12k Okunma |
11.04k Oy |
0 Takip |
38 Bölümlü Kitap |