
Bebiklerr oy size kalmış ama bari okurken keyif alacağım yorumlar yapar mısınız?,baya güzel bir bölüm oldu çünkü ama tabiki oylarınızı eksik etmeyin 🎀🌸
Hastane koridoru sessizdi. Gökçe, taburcu belgelerini imzalarken Kara tekerlekli sandalyede, sabırsızca bacağını sallıyordu.
"Ben yürürüm," dedi sertçe.
Gökçe göz ucuyla baktı. "Yürü de bayıl yerle bir ol. Başım belaya girmesin sonra."
Kara bir şey demedi, sadece dudaklarını sıktı. Hastane önünden çağırılan taksiye birlikte bindiklerinde ikisinin de sesi çıkmıyordu. Kara camdan dışarı bakarken Gökçe içinden söyleniyordu: İlle de bana kalacak ya. Kimseye bırakmaz, illa ben...
Eve vardıklarında Gökçe anahtarı açtı. Kara, Gökçe’nin koluna hafifçe tutunarak içeri girdi. Oturma odasına kadar yürüdü, sonra koltuğa bıraktı kendini. Gökçe sessizce battaniyeyi getirip üzerine örttü.
Tam mutfağa dönerken Kara’nın sesi yankılandı:
“Beni bırakmıyorsun. Burada kalacaksın.”
Gökçe durdu. Yavaşça arkasını döndü. “Afedersin? Sen bana mı emir veriyorsun?”
Kara yüzüne baktı. Ciddiydi. “Evet. Bakıma ihtiyacım var. Sen ilgileneceksin.”
“Uşak tut kendine o zaman,” dedi Gökçe sinirle. “Ben hizmetçi değilim.”
Kara kaşlarını çattı. “İstemiyorum başkasını. Sen olacaksın.”
“Seninle uğraşacak halim yok Kara. Çorba yapayım da kafan açılır belki,” dedi Gökçe ve mutfağa yöneldi.
Mutfaktan gelen hafif patates ve tavuk kokuları eve yayıldığında Kara başını geriye yaslamış, gözlerini kapatmıştı. Bir yandan da içinden Gökçe’nin homurdanmalarını dinliyordu:
“Sabah ‘git’ diyor, akşam ‘gel’. Ben n’apıyorum burada hâlâ ya… Neymiş, Gökçe ilgilenecekmiş... Nefes almasına bile ben mi yardım edeyim?”
Yarım saat sonra, çorba tepsiyle önüne konulduğunda Kara gözlerini açtı.
“Bu ne?”
“Zehir. İç bakalım beğenecek misin,” dedi Gökçe alayla.
Kara kaşığı aldı. Bir iki kaşık içti. Sonra gözlerini Gökçe’ye dikti. "İyi yapmışsın. Güzel olmuş, yavrum."
---
Kara'nın çorbasını içişi sessizdi ama Gökçe’nin içinde patlayan kelimeler onun adına konuşuyordu. O tepsiyi alıp kafasına geçirmemek için kendini zor tutuyordu. Mutfağa giderken homurdanması yükseldi:
“Yani ben neden buradayım? Hasta bakıcıyım da haberim mi yok? Ne kadar da doğal buluyor böyle emretmeyi…”
Mutfağa girdiğinde tepsiyi tezgâha bıraktı, sonra yüzünü ovalayıp aynaya baktı.
“Bu gece kendi yatağımda yatacağım. Uyursam unuturum.”
Odaya geri döndüğünde Kara hâlâ koltukta oturuyordu. Üzerinde battaniye, bir elini alnına dayamış, gözlerini tavana dikmişti. Gökçe sessizce yanından geçti.
“Gökçe.”
Durdu. Sırtı dönüktü ama gözlerini devirdi. “Ne?”
“Nereye gidiyorsun?”
“Odama. Dinlenmeye. İzin var mı paşam?”
Kara yavaşça başını ona çevirdi. “Burada kalıyorsun.”
“Yok artık. Evin içinde hapis mi olacağım? Sen koltukta yat, ben odada. Olması gereken bu. Hasta sensin, ben değilim.”
Kara'nın sesi bu kez daha soğuktu. "Senin odan yok. Artık burası senin değil."
Gökçe arkasını döndü. “Ne demek benim değil?”
“Burada benim yanımda kalacaksın. Uzakta olmana tahammülüm yok.”
“Ne kadar da romantik! Zorla tutulan kadın hikâyeleri gerçekmiş demek,” dedi Gökçe, kollarını kavuşturarak. “İnsan bir ‘lütfen’ der.”
Kara ayağa kalktı. Hâlâ zayıftı ama duruşunda hâlâ o ürkütücü kararlılık vardı. “Benim lütfum cümleye sığmaz, Gökçe. Senin burada olman, istemediğim birini dışarı atmam kadar kolaydı. Ama seni tuttum.”
Gökçe bir an durdu. Gözlerinde bir öfke, bir soru.
“Beni neden tutuyorsun peki, Kara? Ne işine yarıyorum? Yemek mi yapıyorum, moral mi veriyorum, seni mi güldürüyorum? Ne?”
Kara ona doğru bir adım attı. “Sen benim düzenimsin. Senden nefret etsem de, kaybolduğunda evin duvarları anlamını yitiriyor.”
Gökçe’nin yüzü yumuşadı ama hemen sonra kendine geldi. “Yine güzel söyledin, yine saçma söyledin.”
“Senin her lafın bana dokunuyor. Sıcak sıcak konuşuyorsun ama içini göstermiyorsun. Ben ne yapayım senin inatla ördüğün duvarlarını?”
Gökçe gülümsedi ama acı bir şekilde. “O duvarlar senin soğuk ellerine karşı tek kalkanım, Kara. Sen hep dokunuyorsun ama hiç hissetmiyorsun.”
Kara gözlerini yere indirdi bir an. Sonra tekrar baktı. “Gel buraya.”
“Gelmem.”
“Gökçe.”
“Uyuyacağım. Kendi odamda.”
Kara sessizce yaklaştı. Elini Gökçe’nin omzuna koydu. Bu kez sesi yavaş ama kararlıydı: “Gidersen, peşinden gelirim. Bu evi adım adım yakarım ama seni tek başına uyutmam.”
Gökçe gözlerini kırptı. Dudakları hafifçe titredi. “Korkutuyorsun bazen.”
Kara başını eğdi. “Ben de kendimden korkuyorum zaten.”
İkisi de sustu. Sessizliği sadece duvardaki saat bozuyordu.
Sonunda Gökçe iç geçirdi. “Battaniyeyi getir bari. Koltukta beraber yatıyoruz diyeceğim ama sen sarılırsan tekmeyi yersin haberin olsun.”
Kara gülümsedi ilk defa, belli belirsiz. “Sen sarılmasan da ben seni sarmalıyorum zaten. Farkında değilsin.”
“Bak, gene saçma romantik cümleler...”
“Güzelim,” dedi Kara usulca. “Sustun, çünkü içinden geçirdin bunu sen de. Benimle kaldığın her saniye, senin inadın benim zaafım oluyor.”
Gökçe gözlerini kaçırdı. “Bir daha ‘güzelim’ de deme. Alışırım falan. Kötü olur.”
---
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 32.24k Okunma |
3.25k Oy |
0 Takip |
38 Bölümlü Kitap |