38. Bölüm

38. Bölüm

𐙚˚࿔𝐿𝑖𝑚𝑎𝑦𝑃𝑎𝑟𝑒𝜗
limay_.miss

Yeni bölüm geldi.

 

SINIR:20 OY 100 YORUM ♡

 

________________________________

Evin içine sabah ışığı sızarken Gökçe kahve makinesinin başında duruyordu. Kahverengi buhar, yüzüne doğru yükseliyor, ama içindeki sis dağılmıyordu. Her geçen gün Kara iyileşiyor, ama sanki içindeki başka bir karanlık uyanıyordu.

 

Gökçe bunu görüyordu. Hissetmese de, seziyordu.

 

Kahve bardağını tezgahtan aldı. Tam tepsiye koymuştu ki, arkasından gelen ses tüylerini diken diken etti.

 

“Kahvem nerede?”

 

Gökçe yavaşça arkasını döndü. Suratında sadece soğukluk yoktu, artık taş gibi sertti. Kara, kapı eşiğinde dikiliyordu. Artık dimdik ayakta. Gözlerinde tanıdığı o delici, kaygan bakış.

 

“Kahvenin sırası değil,” dedi Gökçe. Sesi kararlıydı. “Önce ilaçların. Ondan önce ağrı bandın değişecek. Ama en önce… bana bu evde neden hâlâ kaldığımı açıklaman gerekiyor.”

 

Kara bir adım attı. Yürüyüşünde neredeyse hiçbir zayıflık kalmamıştı. Sadece arada bir omzunu ovuşturuyordu, belli ki ağrıları vardı. Ama o, sanki hâlâ muhtaçmış gibi davranıyordu.

 

“Sana defalarca söyledim. Bu evden bir kişi giderse... her şey dağılır. Ama sen hâlâ buradasın. Gitmiyorsun. Merak etme, Gökçe... Ben senin gibi zeki bir kadının gereksiz duygularla kalacağını sanmıyorum. Kalıyorsan, sebebi var.”

 

Gökçe kahveyi tezgâha bıraktı. Bir adım attı Kara’ya doğru. Göz göze geldiler. Yüzü onun kadar soğuktu, ama gözlerinde başka bir ateş parlıyordu.

 

“Sebebi sensin diye düşünme. Bazen bir bataktan çıkmak için önce dibe inmen gerekir. Ben hâlâ inişteyim Kara. Ama unutma—her düşenin kalkışı olur.”

 

Kara, onun bu sertliğine karşı koymadı. Aksine, ona daha da yaklaştı. Artık aralarındaki mesafe bir nefeslikti. Yüzü Gökçe’nin tam karşısındaydı.

 

“Yine de kalıyorsun. Her sabah aynı mutfakta. Aynı kahvede. Aynı… acıda.”

 

Gökçe'nin nefesi hızlandı ama belli etmedi. Sesi sert kaldı.

 

“Çünkü senden nefret etmek bile... seni yok saymaktan daha kolay.”

 

Kara, bu sözün üzerine bir an durdu. Gözlerini onun dudaklarına indirdi. Gökçe de farkındaydı. Yakınlık artık bir duvar değil, bir sınavdı.

 

“Bir gün...” dedi Kara yavaşça, “...nefretin bitince, ne kalacak aramızda, merak ediyorum.”

 

Gökçe bir şey söylemeden yüzünü çevirdi. Göz göze kalmak bile artık tehlikeliydi. Kahve fincanını alıp önüne koydu.

 

Kara aldı, bir yudum içti. Sustu. Ama bir yudum daha aldıktan sonra:

 

“Sütü eksik koymuşsun.”

 

Gökçe fincanı masadan alıp onun tam önüne eğildi. Gözlerinin içine baktı. Sesi buz gibi çıktı:

 

“Eksik olan tek şey kahve değil, Kara. Ve sen bunu çok geç anlayacaksın gerizekalı.”

 

Kara bir şey diyecekti. Belki de söylemeye hazırlandığı cümle, bugüne kadarki en dürüst cümlesi olacaktı. Ama…

 

“Abi?”

 

Hasan, o bildik zamanlama maharetiyle yine içeri daldı. Gökçe istemsizce geri çekildi, Kara gözlerini devirdi.

 

“Tam zamanında geldin,” dedi Gökçe, sesinde öfke değil, bıkkınlık vardı. “Yine en güzel sessizliği bozdun.”

 

Hasan, gülerek omuz silkti. “Ben siz birbirinizi yerken değil, iç içe geçerken geliyorum sanki.”

 

O sırada Gökçe, Hasan’a döndü. Sabrı artık hayatta kalma güdüsüyle eş değerdi.

 

“Sen benim elimin tersiyle tanıştın mı hiç?” dedi. Gözleri alev gibiydi. “Çarpı veririm bir tane. Ailenden öğrenemedin bari okuldan bir şeyler öğrenseydin. Biri konuşurken diğeri konuşmaz. Ayrıca iki kişi konuşurken araya girilmez!”

 

Hasan sustu. Kara bile güldü hafifçe ama sesi çıkmadı. Gökçe'nin siniri bir anlığına mutfağı dondurmuştu. Sonra Gökçe başını çevirdi.

 

“Benim işim bitti burada,” dedi ve mutfaktan çıktı. Kara onun arkasından baktı. Uzun uzun. Hasretle değil... daha çok anlayamadığı bir hayranlıkla.

 

Hasan, onun arkasından kapıyı kapattıktan sonra ciddileşti. Sesi alçaktı.

 

“Abi... içeride bir sorun var. Ortaklardan biri oynuyor. Belgelerden üçü eksik. Para akışı durmuş. Üç gün içinde karşı tarafla iletişim kurulmazsa... mesele patlayacak. Ama Gökçe bu işlerin kokusunu almaya başladı. Uzak tutmamız gerek.”

 

Kara gözlerini yere indirdi. “Onun uzak kalmasını isteseydim, baştan içeri almazdım.”

 

Hasan sustu. “Bu kız fazla şey görüyor abi. Akıllı. Gözleriyle sorular soruyor. Biz bu kadar şeyi yıllarca gizledik ama bu kıza... hiçbir şey saklanmıyor gibi.”

 

Kara başını kaldırdı. Sesi düşüktü. Derin, yorgun.

 

“O her şeyi anlamasın diye uğraşmıyorum artık. Anlasın diye kalmasını istiyorum.”

 

Hasan başını eğdi. “Bu kız senin zayıf noktan.”

 

Kara gözlerini kıstı. “Hayır. O benim hatırladığım tek doğruluk.”

 

Hasan, dosyaların içinden bir sayfayı çekip masaya koydu. Yüzü ciddiydi. Göz ucuyla Kara’ya baktı.

 

“Abi… peki ya Gökçe bu ortaklığın asıl kurbanının o olduğunu öğrenirse?”

 

Kara sessizce doğruldu. Omuzlarını gerdi, gözlerini Hasan’a dikti. Sesi netti, karanlık bir kesinlik taşıyordu.

 

“O bunu öğrenirse…”

“...benim için oyun biter, Hasan. Ama onu bu oyunun dışında tutmak için ne gerekiyorsa yaparım.”

 

Bir an durdu. Bakışları uzaklaştı, sanki zihni çok daha karanlık bir geleceği tartıyordu.

 

“Çünkü işler ters giderse…” dedi alçak bir sesle,

“...hiçbir şey eskisi gibi olmaz. Biz bile.”

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 15.10.2025 18:44 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...