17. Bölüm
Linaz / MAHPERİ(GERÇEK AİLE) / 16. Bölüm

16. Bölüm

Linaz
linazkiz

 

 

 

 

İyi okumalar diliyorumm.

 

Yine ve yine bu kapının önündeydim.

Çok düşündüm, çok yargıladım kendimi fakat bu yaptığıma -ne kadar demek istesem de- gurursuzluk diyemedim.

İlk geldiğim zamanki gibi arkamı dönüp gitsem ne olurdu? Bu kapıya hiç gelmemiş gibi yapsam yine?

Bir annenin kalbini mi kırmış olurdum? Evet, öyle olurdum.

Elimi kaldırıp zile bastım. Zenginlerin zil sesi bile farklıydı.

Kapı aralanınca karşımda kimse yoktu, başımı aşağı eğip bakınca Can'ı gördüm.

"Abla!"

"Can," Hızla koşup üstüme atlayınca hemen eğildim. Bana sarıldığı gibi bende sımsıkı sarıldım ona. Pek tanımasakda birbirimizi özlemiştim onu.

"Can, ablanı düşüreceksin oğlum."

Bunu duyan Can utanmış bir şekilde geri çekilmişti hemen.

"Özür dilerim abla..."

Ah bir de bu utanması yok muydu? Yiyecektim bu çocuğu.

"Sorun değil ablacığım."

Gülümseyerek bana baktı fakat aklına bir şey gelmiş olmalıydı ki gözlerini büyütüp içeri koştu.

"Can koşmasana oğlum! Daha kaç kere uyaracağım acaba?"

Bu sırada gözleri bana döndü ve neşeyle parladı.

"Mahperi, güzel kızım. Hoşgeldin."

Aynı Can gibi kollarını sardı bana. Aynı boydaydık fakat yine de ben başımı omzuna yasladım.

Anne şefkatini hissetmek istedim belki de.

Ve o, annem bana hissettirdi. Elini saçlarıma götürüp usul usul okşadı, hiç kimsenin sevmediği saçlarımı.

"Hoşgeldin birtanem, hoşgeldin evine kızım."

"Hoşbuldum..."

Belki içimden ona anne demiş olabilirdim fakat dışımdan bu kelime çıkmazdı, çıkamazdı.

Anne kelimesi benim için zehirli sözcüktü, hiç hak etmeyen birisinde harcanmış kutsal bir kelimeydi. Fakat harcanmıştı işte...

"Hadi kızım içeri geçelim."

Beklediği kelimeyi duymaktan vazgeçmiş olmalıydı ki daha fazla beklemedi.

Dış kapıdan içeriye geçip ayakkabılarımı çıkarırken koridoru tedirginlikle süzdüm. Sena Hanım derdimi anlamış olmalı ki söze girdi.

"Dediğim gibi sadece biz bize olacağız kızım."

Başımla onayladım sadece. Her an bir yerlerden onlar çıkacakmış gibi hissediyordum. Ve bu his bedenime minik bir ürperti salıyordu.

"Ufuk ve Uraz nerde Mahperi? Seninle gelirler diye düşünmüştüm ben."

"Bilmiyorum fakat geç kalmayacaklarını söylediler. Şirkete uğrayacaklarmış galiba."

"Anladım canım. Hadi içeri geçelim artık."

Salona geçtiğimiz zaman kimse yoktu, annemin dediği gibi.

"Can nereye kayboldu?" Sorduğum soruyla beraber gözlerimi etrafta gezdirdim. O bücür her yerden çıkabilirdi.

"Mutfaktadır o, ne sabırsız çocuk yetiştirmişim ben ya?"

Gülerek söyleniyordu Can'a hitaben, hatta hiçbir kelimesi insanın canını acıtmazdı fakat ben yaralandım. Belli etmedim ama hep var olan yaram kanadı tekrardan.

Kalktı, Can'a bakmaya gittiğini ifade ederek. Cevap vermedim, verecek durumda değildim. Aklımda eskilerin tozlu sayfaları aralanmış, tozları zihnimin duvarları arasında uçuşuyordu.

...

"Anne! Anneee! Offf!"

Minik elleriyle okul üstünü giyinmiş, hazır bir şekilde kapıyı yumrukluyordu Mahperi.

Okula yetişmesi lazımdı fakat annesi onu kilitlediği için odasından çıkarmıyordu.

"Anne! Okula gitmem lazım, öğretmenim kızıyor sonra! Anne yaa!"

Bir yandan minik yumruklarını kapıya geçiriyor bir yandan ağlamamak için kendini tutuyordu. Zaten tüm gece çok kötü sesler duymuştu. Korksa bile sesini çıkaramamış kendini uyumaya zorlamıştı.

Gece uyuyamadığı için geç uyanmıştı zaten bir de annesi kapıyı açmıyordu. Son kez minik elini kapıya vurdu ve öylece kapıya asılı bıraktı elini. Açılmayacaktı belli ki. Kafasını da minik yumruğunun yanına, kapıya yasladı.

Göğsü minik bir iç çekişle havalandı. Düşündükleri ile badem gözleri doldu fakat ağlamayacaktı. Ağlayınca annesi sanki kedi görmüş gibi bakıyordu ona. O kediyi hiç sevmezdi, kızını da sevmezdi zaten. Minik Mahperi bile hissediyordu artık.

Gelen tıkırtılarla kafasını hemen kaldırdı yasladığı yerden Mahperi. Hemen tekrardan annesine seslendi, okula gitme fırsatını kaçırmazdı.

"Anne! Anne!"

"Tamam! Geldik patlama."

Kapı deliğine yerleşen anahtarın sesiyle bir oh çekti sonunda Mahperi. Bir an bu odadan çıkamayacak sanmıştı.

"Ne var Mahperi ya?! Anne, anne! E noldu anne diyince? Allah Allah!"

Odaya tamamen girip kıza doğru eğildi ve kolunu sıkıca tuttu. Sesini kısıp kapıya bir bakış attı. İçeriye ses gider mi diye kısaca hesaplayıp konuşmaya başladı.

"Ben sana demedim mi kız? Evde biri olunca sesini çıkarma, hele ki anne lafını duymayacağım demedim mi Mahperi?"

Kız acıyan koluyla birlikte yerinde büzüldü.

"Anne..."

"Sus!" Anlık sesi yükselince bakışları tekrar kapıya yöneldi. Hareketlilik görmeyince geri kızına döndü. "Ya bana söylesene sen! N'olacak okuyunca? Ha?"

Minik Mahperi ağlamamak için kendini tuttu. O yaşında öğrenmişti bile kimin karşısında ne yapıp yapmayacağını. Yazıktı, çok yazıktı...

"Okuyunca benden farklı mı olacağını düşünüyorsun? Birincisinde yok dersin ikincisinde yok dersin üçüncüsünde kolay paranın tadını alınca karşılık verirsin."

Bu yaşında annesinin neyden bahsettiğini anlamamalıydı fakat o anlıyordu.

"Yeter! Bırak, bırak gideceğim. Bırak!"

Zoraki bıraktırdı kolunu, odadan bir hışım çıkıp dış kapıya ilerleyecekti fakat karşı odadan bir adamın çıkmasıyla duraksadı.

"İstediğin kadar kaç kızım, istediğin kadar. Fakat sonun benim gibi olacak!"

Arkadan annesinin sesi gelirken karşısındaki adamdan gözlerini çekemiyordu. Korkunç görünüyordu, saçı sakalı birbirine karışmıştı. Aynı zamanda da annesi odadan çıkmıştı.

"Yeliz, neden böyle güzel bir kızın olduğunu söylemedin?"

"Sesleri mi duydun?" Minik bir kafa hareketiyle onayladı adam kadını fakat gözleri hâlâ kızın üzerindeydi.

Annesinin iç çektiğini duydu.

"Ne sabırsız bir çocuk yetiştirmişim, değil mi?"

Adam tek kaşını kaldırıp sırıttı. Bir de yetmezmiş gibi kızı baştan aşağı süzüyordu.

Minik kız korkuyla iç çekip koşarak çıktı evden. Annesinden nefret ediyordu ve bu nefreti iliklerine kadar hissediyordu.

8 yaşında bir çocuk bunu yasamamalıydı.

Zaten çantası da odasında kalmıştı...

 

...

"Abla..."

Anlık daldığım yerden ayrılıp bana seslenen Can'a baktım.

"Canım?"

"Sana seslendim ama duymadın?"

Hafif yüzü düşmüştü ve ben bu haline ölsem kıyamazdım.

"Özür dilerim, duymamıştım seni bir tanem."

Nazlıca omuz silkti, Allah'ım yiyecektim.

"Nasıl affettirebilirim kendimi sana?"

Sağ elinin minik işaret parmağını çenesine koyup düşünüyormuş gibi yaptı.

Parmağını ısırsam ne olurdu ki?

"Benimle kurabiye yapabilirsin meselaaa."

Tabiki reddetmedim.

Sonrasında mutfağa geçip dolaptan dinlenmeye bırakılmış hamuru çıkarıp şekil vermeye başlamıştık. Meğerse beyefendi ilk geldiğim zaman yanımdan gidip buraya hamuru kontrol etmeye gelmiş. Bende diyordum çocuk benden mi kaçıyor.1

Birlikte binbir türlü çeşit kurabiye yapmıştık ve aşırı eğlenmiştik. Sena Hanım da kenarda durmuş bizi izlemişti.

Şimdiyse akşam yemeği için beni ikna etmiş yemek hazırlıyorduk. Açıkçası yardım etmemi istememişti fakat ben ısrar etmiştim.

"Anne bitti!"

Biz yemeğe başlarken az biraz kurabiye hamuru kalmıştı ve Can bunu tek başına yapmak istemişti.

"Tamam anneciğim gel fırına atalım."

Ben salatayı yaparken onlar fırına atmışlardı tepsiyi. Can yanıma gelip alttan alttan bana bakmaya başlamıştı.

"Ablaaa..."

"Efendim Can'ım?"

Onunla pek vakit geçirme fırsatım olmamıştı belki ama şuncacık zamanda bile ona çok bağlanmıştım.

"Beni yukarı alır mısın?"

Elimi yıkayıp hızlıca kuruladım ve Can'ı kucağıma alıp tezgahın boş yerine oturttum.

Geri önüme dönüp domatesleri doğramaya devam ettim. Pilavı yaptıktan sonra salataya geçmiştim.

Can bana yanaşıp yanağını omzuma yasladı.

"Elimde bıçak var canım dikkat et."

Kesme tahtasını iyice ondan uzaklaştırmıştım. Ses gelmeyince yüzüne bakmaya çalıştım fakat görünmüyordu.

"Uykun mu geldi bir tanem?" Sesi gelmeyince bu ihtimal gelmişti aklıma. Canını sıkacak bir şey olmamıştı çünkü.

Sena Hanım başını önündeki tencereden kaldırıp Can'a baktı.

"Anneciğim?" Yine ses gelmeyince bana bakıp devam etti. "Öğlen uyumadı ablası heyecandan, sen geleceksin diye. Ondan böyle melül melül bakıyor."

Kıyamazdım ama ben ona. Yerdim çıkarmazdım bu çocuğu.

"Ablacığım hadi uyu sen. Uykusuz kalma böyle."

Beklemediğim bir şekilde itiraz etmişti anında.

"Olmaz! İstemiyorum ben uyumak falan!"

Ani çıkışına şaşırmış ve kaşlarımı çatmıştım. Çok sakin olan bir çocuktu Can, bir anda böyle bir tepki vermesi hem beni hem Sena Hanım'ı fazlasıyla şaşırtmıştı.

"Neden anneciğim istemiyorsun? Yemeğe kadar dinlen en azından oğlum."

Kafasını omzumdan kaldırıp annesine baktı ama suratı asıktı ve bu benim canımı sıkmıştı ister istemez.

"Ama anne uyuyamam..."

Tezgaha otursa bile yine de benden kısa kalıyordu. Yine alttan alttan baktı bana.2

"Uyursam ablam gider uyanana kadar. Uyuyamam."

Ah... Miniğim benim.

İster istemez bakışlarıma büyük bir şefkat yerleşmiş olmalıydı.

"Ablacığım, söz veriyorum sen uyanana kadar gitmeyeceğim. Bak gözlerin kapanıyor eziyet etme kendine."

Sena Hanım girdi araya.

"Anneciğim ablan da yemeğe kalacak zaten. Uyu sen yemeğe kadar sonra yemek için uyandırırız seni. Olur mu?"

Hâlâ emin olamamış bakışlarla bana baktı.

Önümdeki neredeyse bitmiş salataya kaydı gözüm. Şuan Can daha önemliydi ve böyle kalsa bir sorun olmazdı.

"O zaman birlikte gidelim uyumaya olur mu Can'ım?" Bakışlarımı Sena Hanım'a çevirdim. "Salatayı da sonra soslasak daha iyi olur hem değil mi Sena Hanım?"

Gülümseyerek baş salladı. Hızla ellerimi yıkayıp kurularken Can da aşağı inmeye çalışıyordu. Hemen kollarının altından tutup yere indirdim. O da elimi tutup yavaşça çekmeye başladı beni.

"Ama salonda uyuyalım abla."1

"Neden?"

"Şey, gidersen duyarım belki."

Mutfaktan çıkmadan durdurdum onu.

"Söz veriyorum ablacığım, sen uyanmadan gitmeyeceğim."

"Ben uyanınca da gitmesen?"

Ne demek istediğini anlamıştım ama anlamamışım gibi yapmak işime gelmişti.

"Gitmeyeceğim işte, yemek yiyeceğiz beraber."

İtiraz etmesine izin vermeden Sena Hanım'a döndüm.

"Bize bir örtü verebilir misiniz acaba?"

O da oğluna katılır gibi bakıyordu fakat bir şey demedi. Başını sallamakla yetindi sadece.

İnce battaniye getirdiği sırada Can'ın kafasını üst bacağıma yatırmış saçlarını okşuyordum. Sena Hanım üzerini örtüp geri mutfağa dönünce baş başa kalmıştık.

"Abla? Bir şey sorabilir miyim?"

"Sor Can'ım."

"Hani ben anneme anne diyorum ya?"

Evet gelecek soruyu anlamıştım fakat Can'a bir şey belli etmemiştim. Zaten şuan konuşurken gözlerime bakmak yerine sağa sola bakarak konuşuyordu bir de cesaretini kıramazdım.

"Hıhım."

"Sen neden anneme anne demiyorsun?"

"Bilmem."

Daha da bir şey demedi. Diyecek bir şeyi kalmamış olmalıydı. Benimde verecek cevabım yoktu zaten. Belki içimden anne diyordum ama geri unutup Sena Hanım demeye başlıyordum.

Alışmam uzun zaman sürecek gibiydi.

 

 

 

 

 

Bir yanlışım varsa söylebilirsiniz veya sormak istediğiniz, aklınıza takılan bir şey olursa da sorabilirsiniz.

 

 

 

 

Çekinmeyin lütfen.

Bölüm : 07.02.2025 18:55 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...