20. Bölüm

19. Bölüm

Linaz
linazkiz

 

İyi okumalar.

<3

 

"Merhaba."

Girişteki samimi görünen kızı gözüme kestirip yanına ilerledim.

"Merhaba hoşgeldiniz efendim."

"İş ilanı için gelmiştim ben ama?"

Kaşları havalanmıştı anlık olarak. Yüzünde mahcup bir ifade belirdi.

"Ee ama patronumuz şuan burada değil başka bir yetkili de yok."

İster istemez üzülmüştüm.

"Ne zaman gelir peki?"

"Bir arayayım isterseniz ama bilmiyorum gelebilirler mi?"

Başımı sallayıp onayladım.

"Bekliyorum o zaman."

Başka çarem de yoktu zaten. Köşeye geçip ayakaltından çekildim.

Beklerken bulunduğum butik kafeyi inceledim. Güzel ve tatlı bir yerdi. Çalışanlara baktım pek memnuniyetsiz durmuyorlardı fakat bu iyi bir oyunculuk sergiledikleri anlamına gelmezdi.

"Bir yarım saate burada olurmuş, isterseniz oturun bir kahve ikram edelim."

Beklemek zorundaydım tabi ki, dediğim gibi başka çarem yoktu.

"Oturayım o zaman. Kahveye gerek yok ama teşekkür ederim."

Bana gülümseyip gitti. Köşede duran masaya geçip oturdum ben de. Etrafa göz gezdirdiğim zaman pek fazla kimsenin olmadığını görebiliyordum. Saate gözüm kaydığı zaman 14.35 olduğunu gördüm. Onlar gelene kadar saat üç olurdu.

Gitmeyecektim Çınar'ın yanına elbette ki. Onca şeyden sonra konuşmaya niyetim yoktu, buna gurur deniyorsa gururdu. Ben onu abim bilirken o beni kardeşim bilmemişti ve bunu belli etmekten de çekinmemişti. İşte o zaman her şey benim için bitmişti. Şimdi iyisiyle kötüsüyle iki abiye sahiptim ve memnundum, fazlasına gerek yoktu.

Sabahtan beri mesaj gelip durmuştu telefonuma fakat bakmaya fırsatım olmamıştı, şuan boşken bakabilirdim.

Ela'm<3

Mahperiii

(09.50)

Aradım açmadın

Neredesin?

Merakta bırakma beni

(09.51)

Biliyorum bu konudan hoşlanmıyorsun ama

(09.59)

Çınar aradı beni

Seni bizim ağaçlığımızda bekleyecekmiş

Benden seni ikna etmemi istedi

(10.02)

Ne bileyim

Sadece bil istedim

(10.04)

Seni seviyorum

(10.08)

Tane tane yazılmış mesajlara baktım, gönderdiği saatlere bakarsam sürekli duraksayarak yazmıştı. Bu tereddütünü anlayabiliyordum, o da ikimizin arasında kalmıştı fakat bu benim hoşuma pek gitmiyordu tabi bunu belli edemezdim. Bencil olamazdım.

 

İyiyim Ela, Sena Hanımlar da kaldım dün

 

Telefonu yanımda tutmadım pek görmemişim o yüzden. Merak etme beni

 

(14.38)

 

Senden ricam bizim aramızda böyle sebeplerden kalma Ela, üzülmeni istemiyorum

 

(14.38)

 

Onunla görüşmeyeceğimi iletirsin ona, bir daha benimle iletişime geçmesin

 

(14.40)

 

Ben onu geride bırakalı çok oldu.

 

(14.40)

Bu mesajlardan sonra telefonu kapatıp etrafı incelemeye devam ettim. Ne kadar etrafa bakıyor gibi görünsem bile aklımda dolanan düşüncelerden dolayı hiçbir şeye odaklanamıyordum.

"Selim Bey geldi, odasında. Senden bahsetmiştim zaten, bekliyor odasında şuan."

Yanıma gelen biraz önceki kızla ayaklandım. Gerçekten dalmış olmalıydım ki yanıma geldiğini bile görmemiştim.

"Tamamdır teşekkür ederim. Ne taraftaydı odası?"

"Lavabolar giden koridorun sonunda."

Tekrardan teşekkür edip yönlendirdiği tarafa doğru ilerledim. Zaten şık bir kapının yanında ismi yazıyordu Selim Bey'in. Kapıyı iki kere tıklatıp içeri girdim, zaten beni beklediğini ifade etmişti girişteki kız.

"Merhaba, kolay gelsin."

Karşımda duran kişi benden yaşça büyüktü. Uzun boylu olduğu burdan belli oluyordu. Beni görünce ayağa kalkıp elini uzattı.

"Merhaba, sağol. Selim ben, Selim Karakaya. Bu işletmenin sahibiyim."

Elini sıkıp gösterdiği koltuğa oturdum. Kapıyı tam kapatmamıştım bilerek, ne olur ne olmazdı. Ne insanlarla karşılaşmıştım şu kadarcık ömrümde.

"Mahperi ben de, Mahperi Yı- yani Mahperi Aksel."

"Memnun oldum. İş için geldiğini söylemişsin arkadaşlara. Önceden çalışma deneyimin var mı diye soracağım ama küçük duruyorsun?"

Bu gibi sorunlarla hep karşı karşıya geliyordum ve bir türlü baş etmek zorunda kalıyordum şimdi ki gibi.

"Çalışma deneyimim var."

Kaşları çatıldı hafifçe.

"Kaç yaşındasın?"

Cevap vermek istemediğimi anlamış gibi üstüme geliyordu.

"Birkaç ay sonra 18 olacağım."

Sandalyesinde geriye gidip arkasına yaslandı.

"Reşit değilsin yani?"

"Birkaç ay sonra olacağım."

Sıkıntılı bir nefes alıp verdi. Ben de oturduğum yerde gerildikçe gerildim.

"Reşit olmayan kimseyi işletmemde çalıştıramam, üzgünüm."

Belki gerçekten üzülmüştü fakat bu işe benim gerçekten ihtiyacım vardı, kimseye muhtaç olmak istemiyordum kendi ayaklarım üzerinde durmalıydım bir şekilde.

"Bu işe ihtiyacım var Selim Bey, pek çok deneyimim de var hem. Göz önünde fazla durmam gerçekten, fark edilmem bile."

Garsonluk için burdaydım ve göz önünde fazla bulunmam mı diyordum?

Derin nefesler alıp verdi. Düşünüyor olmalıydı ki önündeki kağıtlara uzun uzun baktı.

"Garson olarak alamam seni," Dik tutmaya çalıştığım omuzlarım hüzünle düştü. Kaçıncı kez red yediğim yerdi sayamıyordum artık. "Fakat mutfak bölümü için düşünebiliriz."

Sonradan eklediği cümleyle bozulan tüm moralim yerine geldi. Çok şükür ki artık kendi paramı tekrardan kazanacaktım.

"Çok, çok teşekkür ederim."

Minnet dolu bakışlarıma gülümseyerek karşılık verdi.

"Okul işini nasıl yapacaksın peki? Az bir zaman sonra başlıyor bildiğim kadarıyla."

Asıl mesela buydu işte. Okula daha az bir zaman kalınca bunu konuşmayı planlıyordum fakat patronum her şeyi düşünen bir insan olmalıydı.

"Açıkçası o zamana kadar tam zamanlı çalışırım sonra part time yaparım belki diye düşünmüştüm fakat..."

Başını aşağı yukarı salladı.

"Tamam, öyle yaparız fakat biliyorsun alacağın ücret azalacak."

"Sorun yok. Çalışayım yeter ki."

Sonrasında alacağım maaş ve çalışma saatleri konuşuldu. Yarın başlayacaktım işe, haftanın altı günü burda olacaktım artık. Vedalaşıp çıktım kafeden.

Sonunda ne yapacağım ne edeceğim düşüncesiyle dolaşmayacaktım artık. Mutluydum işte şuan.

Şimdi ki planım da kaldığımız otele gidip eşyalarımı almaktı, sonuçta beni evlerinde kalmaya ikna etmişlerdi değil mi? Sürekli eşyalarımı bir yerlere taşımakta zorlanıyordum. Otobüslerle uğraşmak istemediğim için bir taksi çevirdim. İşe girmiş olmanın rehaveti çökmüştü üstüme ama yinede bunu kendime hak gördüm.

Bazen kendimi mutlu etmek için basit şeykere başvurur az da olsa keyfimi yerine getirmeye çalışırdım. Mesela yolda gördüğüm bir markete girer kaliteli bir çikolata alırdım, bu her zaman olmazdı ama. Kendime çikolata alma hakkım bile olmazdı o evde. Zaten evin ihtiyaçlarını karşılamaktan sıra bana zor gelirdi. Annem olacak kadın kendi zevklerini düşünür geriye kalan hiçbir şey umrunda olmazdı el mecbur her şeyi ben yapardım, ben sahip çıkardım. Ama şimdi bu duygunun tam tersini tadıyordum, ilk defa abi aitlik hissi vardı içimde. Bu beni sevindirdiği kadar hüzünlendiriyordu da. Şu zamana kadar onlardan ayrı kalmak beni fazlasıyla yaralıyordu fakat olması gereken buymuş demek ki diyip geçmekten başka bir şey yapamıyordum.

Otele girip odama geçtim direkt. Eşyalarımı pek dağıtmasam bile sürekli unuttuğum bir şey var mı diye kontrol edeceğimden dolayı baya vakit harcayacaktım zaten. Odaya girip direkt olarak dolaba yönelmiştim ki yatağın üzerinde oturan birini gördüm. Yine ve yine!3

"Sen iyi alıştın ha! Zıvanadan çıkartma beni Çınar! Çık git şuradan!"

Hiç beklemiyordum onu karşımda elbette ki. Bu ikinciydi fakat sıkmıştı artık.

"Konuşmak istiyorum Mahperi. Lütfen bir kez dinle beni."

Ayağa kalkıp bana adımladı. Fazla dibime girmeden durdurdum onu.

"Aşma sınırını!"

"Mahperi! Yalvarıyorum... N'olur, ben kardeşimi kaybetmek istemiyorum, dinle lütfen."

Alaylı bir gülüş döküldü dudaklarımdan. Ne sanıyordu bu beni?

"Ne kardeşi be? Bitti o kardeşlik! Seneler evvel senin yüzünden bitti o kardeşlik!"

Ellerimi birbirine vurup sanki elimde pis bir şey varmış da onu temizliyormuşum gibi çırptım ellerimi.

"Peri..."

"Ya yok Peri falan! Yok ya yok! Bıktım anlıyor musun? Sanki çok kolay şeyler yaşıyormuşum gibi bir de sen geldin başıma bela oldun! İstemiyorum Çınar, ben gerçekten istemiyorum. Şuan kimseyi affedebilecek bir dönemde değilim tamam mı?!"

Yalvarır gözlerle baktı bana. Karşımda, zamanında her şeyden çok sevdiğim kişi, canım dediğim insan duruyordu ama aynı zamanda canımı herkesten çok yakan, bana iftira atan kişiye inanıp ona destek olan kişi de duruyordu. Bir de üstüne üstlük benden af diliyordu.

"Özür dilerim... Özür dilerim."

Gözlerim dolu dolu ona bakarken arkamı döndüm, özrünü umursamadım.

Kenarda duran bavulu yatağın üzerine koyup etrafta bulunan eşyalarımı yerleştirmeye başladım. Bavulun hepsini boşaltmaya fırsatım bile olmamıştı zaten bu yüzden toplaması da kolay olacaktı.

Ellerimle gözlerimi kurularken onun sesini duydum tekrardan.

"Nereye?"

Sinirle ona dönüp bağırdıktan sonra geri bavula döndüm.

"Sanane!"

"Mahperi o eve geri dönmüyorsun değil mi? O şerefsiz de geri gelmiş zaten."

Kolumdan tutup beni kendine çevirince itekledim kolunu. Otomatik olarak elim belimi bulmuş kaşlarım çatılmıştı.

"Sana mı soracaktım pardon? Sana ne oluyor ya?!"

Gerginlikle alnını ovaladı sol eli.

"Seni bulmak için oraya gittim ilk önce! O adam çıktı işte, baban olacak adam. Resmen parayla satmış kızım seni!" Kaşlarım çatıldı iyice, başımı ağrıtmaya başladı hatta.

"Mahperi iyiliğin için diyorum..." Hâlâ bir şeyleri anlamaya çalışır vaziyetteydim fakat o bunu anlayamayacak kadar endişeliydi.

"Ne dedi sana o adam?"

"Bak tamam yeter ki oraya gitme, gelmem buraya bir daha."

Ne demişti ki benim bu kadar kırılacağımı düşünüyordu? Ama sonra bir an için düşündüm. Yeliz ve Serdar zaten hep beni küçük düşürecek şeyler söylerlerdi, alışkındım. Yine de eşyalarımı toplamaya devam ettim, Çınar o eve gitmeyeceğimi bilmese de olurdu.

"Mahperi, gerçekten gidiyor musun?"

"Senin şimdi duymaya dayanamadığın şeyleri ben seneler boyu duydum ve de yaşadım Çınar! Kimseye belli etmesem de yaşadım! Hem, hem ne satmasından bahsediyorsun sen be?!"

Sinirden unuttuğum detaylar yeni yeni aklıma geliyordu. Uzun uzun baktı bana, bu sessizliğin üzerine ne diyeceğimi bilemedim ben de fakat kendimi rahatsız hissettiğim için yerimde kıpırdandım.

"Gidecek yerin yoksa söyle, onlara karşılık gurursuzluk yapma Mahperi."

Kaşlarım havalandı aniden, alaylı bir kahkaha döküldü dudaklarımdan.

"Hadi ya! Gurursuzluk yapmayayım öyle mi?! E o zaman niye karşımdasın sen Çınar? Sen burada durdukça ben kendi gururuma yenik düşmüyor muyum sanıyorsun?"

"Mahperi, yapma."

Elini yine ve yine kolumun üzerinden silkeledim. Yeterdi artık. Görmezden gelip bavulumu kapatıp fermuarını çekerken sesi yankılandı odada.

"Sadece o şerefsizin yanına gitme istiyorum. Sırf nüfusundan çıkarmak için para alan adamın evine gitme istiyorum."

Önümde olan bakışlarım yüzüne çıktı bir anda. Gözlerine şu ana kadar ilk defa bu kadar uzun bakıyordum.

"Ne?"

Bir şeyleri bilmediğimi anlamış gibi dudakları şaşkınlıkla algılandı.

"Kim-kimden para almış?"

Konuşamadım, yutkundum anlık olarak.

Ne demek nüfusundan çıkarmak için para aldı?

Aklıma dolan düşüncelerle alt dudağımı ısırıp gözlerimi yumdum.

"Öz babandan."

Gözlerimi açtığımda gözlerim dolmuştu ve o buna anlık olarak şahit olmuştu. Başımı yavaş yavaş salladım.

"Nüfusundan çıkarmak için ha? Başka? O sadece bununla yetinmez?"

"Doğrusu baban nüfusuna almak isteyince zorluk çıkarmaması için-"

"Başka dedim? Her şeyi söylemiş sana belli ki sende bana söyle şimdi."

Sıkıntıyla nefes alıp verdi.

"Doğruları başka şekilde öğrenemem, şimdi şöyle Çınar."

"Bu zamana kadar ben baktım diyerek-"

Elimi kaldırıp susturdum onu, dahasını duymayı istemiyordum. Yavaşça yatağa tutunup oturdum.

"Onlarda vermiş ha?"

Ağırıma giden Serdar'ın yaptığı şey değildi, ondan da bunu beklerdim fakat Melih Beylerin yaptığı şey canımı acıtmıştı. Para konusunda hassastım ve bunu da belli etmiştim, kimseye ne muhtaç olmayı severdim ne de mahcup olmayı. Her şeyi geçtim fakat gerçekten eşya alır satar gibi alışveriş yapmışlardı üzerimden.

Kendimi bıraktığım yatağın üzerine Çınar da oturdu.

"Mahperi..."

O da bilirdi huyumu, sevmezdim işte bu mevzuları. Sırf kimseye muhtaç olmamak için bacak kadar boyumla çalışmaya başlamıştım ben.

Telefon zilinin sesi duyulunca Çınar yanındaki komodinden alıp bana verdi.

Ekrandaki yazıya baktım. Canımcım Abimcim Ufukcum. Yazı ilerledi ve tekrar başa döndü. Ufuk'un ısrarları sonucu böyle kaydetmiştim. Bir süre baktım öylece fakat o çaldırmaktan vazgeçmedi. Hatta telefon kapandı tekrar tekrar çaldı.

"Açmayacak mısın?"

Sorusuyla eş zamanlı olarak yanıtladım telefonu.

"Efendim?"

"Güzelim ne zaman geliyorsun? Annem soruyor yoksa ben rahatsız etmem biliyorsun."

Arkadan birkaç kargaşa sesi geldi.

"Gelirim bir iki saate."

"Tamam ama hızlı ol, sonra babam huysuzlanır."

Kahkaha atmıştı sonunda fakat yine de arkadan Melih Bey'in sesini duyabildim. Beni rahat bırakması hakkında Ufuk'u uyarıyordu. Daha da uzatmadan "Tamam." Diyerek kapattım telefonu.

Derin nefesler alıp verdim. Üzülmüştüm fakat yıkılacak değildim. Ayaklanıp bavulu tamamen kapatıp kaldırdım. Oda kartını alıp kapıya ilerledim.

"Çık hadi."

"Nereye gidiyorsun?"

Başımla dışarıyı gösterdim.

"Çık dedim."

Bundan sonrası benim için hızlı ilerledi. Kartı teslim ettikten sonra taksi çevirdim. Çınar ise sürekli olarak soru sormuş fakat yanıt bulamamıştı.

Evin önüne gelince elimdeki bavula göz attım. Ne yapacağımı bilemiyordum artık, her şey birbirine girmişti. Kapıyı çalınca Melek Abla açmıştı. Bavulu ona verdim. O odaya götürürken bavulu, ben salona geçtim.

"Hoşgeldin Mahperi, aç mısın canım?"

Sena Hanım sarılıp geri çekildi. Soğuk davranmamaya çalıştım fakat onlarla konuşana kadar aklıma çok şey takılı olarak kalacaktı.

"Hayır."

"Yemeğe kadar acıkırsın o zaman."

Başımı sallamakla yetinip boş olan tekli koltuğa oturdum. Oturmamla birlikte Can kucağıma gelip oturdu ve gün içinde ben yokken yaptığı her şeyi anlatmaya başladı. Ben de onu dinlemekten başka bir şey yapmadım, kimseye de bakmadım. Üstümde gözler hissetmeye devam etsem bile yine de ilgi üzerimden çekilmiş birbirleriyle konuşmaya başlamışlardı. Oda da zaten ikizler yoktu. Sadece muhteşem üçlü vardı, onlarda sessiz kalmışlardı benim gelişime karşılık. Bir ara Burak'ın hareketlendiğini görür gibi olmuştum ama sonrası yoktu.

Biraz zaman sonra Melih Bey'in sesini duydum, bana sesleniyordu fakat o kadar dalgındım ki hemen algılayamamıştım.

"Abla, babam sana sesleniyor."

Can'ın sesiyle kendime gelip Melih Bey'e baktım.

"Mahperi? Kızım?"

"Efendim?"

"Sana seslendik, duymadın."

"Dalmışım, pardon."

Gülümsedi bana, sıcacık gülümsedi.

"Sorun değil bir tanem... Bir sorun yok değil mi?"

Sustum ve baktım. Bakışlarıma engel olamadım o an için ve o da anladı.

"N'oldu? Biri bir şey mi yaptı?"

Kafamı iki yana salladım. Bütün bakışlar şuan üzerimdeydi.

"Mahperi'm, bir şey mi oldu?"

"Ne zaman söyleyecektiniz bana?"

Beşinin birden kaşları çatıldı, Can hiçbir şey anlamadan elinde tut

tuğu arabasıyla ilgileniyordu.

"Neyi güzelim?"

Bakışlarım sadece Sena Hanım ve Melih Bey arasında gidip geliyordu.1

"Benim için onlara para verdiğinizi ne zaman söyleyecektiniz?"1

...

 

 

Ah Mahperimm

 

Beğendiyseniz oy ve yorum yapmayı unutmayın lütfen.

 

Destek olan herkesi ise kocaman öpüyorum.

 

Eğer bir hatam veya yanlışım varsa söyleyin lütfen.

 

İyi Ramazanlar...

 

 

Bölüm : 01.03.2025 21:23 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...