10 Bin olmuşuzz, hepinize çok teşekkür ediyorum.
Daha nice 10 binlere diyelim. 🤍
İyi okumalar diliyorum<3
Yine ve yine yemek masasındaydık. Herkesin her akşam yemeğinde bu masada toplanması klasikleşmiş bir alışkanlık olmalıydı.
Uraz ile beklemediğim yakınlaşmamızın üzerinden sadece 1 gün geçmişti. Ona abi demiştim ve bunun üzerine nedense utanıp pek yanaşamıyordum kendisine. Bu kadar utangaç biri değildim aslında ama galiba onlarla beraber hiç bilmediğim duyguları keşfedip yaşıyordum. Ne kadar ben utanıp yanaşmasam da Uraz hiç yanımdan ayrılmamıştı. İşten de yine o gelip almıştı beni.
Yarın izinli olduğum için rahattım, erken yatıp erken kalkmaya vücudum alışsa bile geç uyumayı ve de uyanmayı özlemiştim.
Neyse ki Selim Bey oldukça acele etmiş yeni birini işe almıştı. Pazartesi okul başlayınca nasıl yapacağımızı da konuşmuştuk; haftaiçi her gün okuldan sonra ve cumartesi tüm gün olarak anlaşmıştık. Alacağım ücret azalmıştı elbette ki ama yine de kendi ihtiyaçlarımı karşılayabilecektim. Önceden tüm evin ihtiyacını karşılarken şimdi sadece kendi ihtiyaçlarımı karşılayacaktım ve üstüne para biriktirebilecektim.
Önümdeki pırasaya minik bir göz attım, pek hoşlanmazdım kendisinden fakat bunu belli etmeyecektim tabii ki.
Onunda gözleri pek dokunmadığım tabağa gitti. Kendimi zorlayarak az bir şey yemiştim fakat devamını getiremiyordum, getirirsem kusma ihtimali korkutuyordu beni.
"Yok beğenmedim değil de sadece pek sevmem pırasa, ondan yani."1
Diğerlerinin de tabakları duruyor diyebilirdim hele ki Melih Bey'in. Yüzü bu yemeği gördüğünden beri asıktı hatta itiraz bile etmek istemişti ama Sena Hanım'ın bakışlarıyla karşılaşınca susmak zorunda kalmıştı.
"Niye baştan demedin kızım? Dünden sarma, dolma falan kalmıştı, söyleyelim de Melek teyzen ısıtsın."
Cık cıklayarak kalkıp mutfağa gitti.
Melih Bey'in sesiyle ona döndüm.
"Allah razı olsun be kızım, mide fesatı geçirecektim az daha."
Gülümsedim ona karşı, tabi o bunu farketmeden neredeyse hiç dokunmadığı tabağını geri boşaltıyordu. Sena Hanım sağlıklı beslenmeyi ilke edinmişti ve bunu da ev ahalisine yansıtıyordu.
"Ne bileyim, tabağınızı boşaltıyorsunuz ya ondan dedim."
Şaşırmış yüzü tatlı gelmişti bana.
"Annen sana sarma, dolma getirecek ya ondan."
"E bana ısıtıyor işte, belki paylaşmayabilirim sizinle yemeğimi."
Kaşları benim bu oyunbozan tavrıma karşı havalanmış, dudakları kıvrılmamak için zor duruyordu.
"Hımm, ama ben kızım benimle paylaşır diye düşünüyordum."
"Bilemedim, galiba düşünmem lazım."
Yüzümde oluşan gülümsemeyi tutmaya çalışıyordum fakat engel de olamıyordum.
Kaşlarım havalandı yine oyunbaz bir tavırla.
"Hımm düşünebilirim, ne rüşvet ediyorsunuz?" Üstüne ekledim. "Beni cezbetseniz iyi olur."
"Belki birlikte bir akşam geçirebiliriz?"
Çapkın bakışlar atmaya çalışıyor, göz kırpıyordu. Karizmatik bi adamdı evet ama şuan yaptığı hareketler komikti.
"Baba sanki bu Mahperi'nin değil de senin işine gelir gibi."
Melih Bey gülen gözlerini benden çekip Ufuk'un ensesine hafifçe vurdu, gözleriyle de uyarmayı ihmal etmedi.
Bu hallerine gülümseyip başımı iki yana salladım olumsuzca. Tatlılardı.
Soruma karşılık tekrar bana döndü.
"Belki pamuk şeker ikna olmana yardımcı olur?"
Pamuk şeker, hayatım boyunca sadece Çınar'ın aldığı sürece yiyebildiğim pamuk şeker. Kendi paramdan arttırıp da alamadığım saf şeker.
"Peki, kabul ediyorum teklifinizi beyefendi."
Bu sırada içeri Sena Hanım girmiş bizim neşeli halimizi görünce o da gülümsemişti. Hatta galiba Alaz'ın bile yüzünde bir tebessüm görmüş gibiydim fakat yüzü her zamanki gibi ifadesizliğine geri dönmüştü.
"Al güzelim, güzelce doyur karnını bak. Fazlasıyla zayıfladın zaten. Ye annem hadi."
Tabağımı doldururken öğütlerini de unutmamıştı elbette ki.
"Yanına yoğurtta al bak, güzel güzel ye."
Sena Hanım'a gülümseyip tabağıma koyduğundan hariç sarma tabağını alarak Melih Bey'in tabağına boşalttım.
"Rüşvet karşılığında olduğunu unutmayın beyefendi lütfen."
Yanağımdan makas alıp sarmalardan attı ağzına.
Can'ın tabağına da koyarken yanağından bir öpücük çalmış ikizlere dönmüştüm.
Ufuk hemen başını sallamış benden önce tabaktan sarma almaya başlamıştı.
"Sen ye yemeğini abim, biz alırız."
Uraz'ın dediklerine başımı sallamış abim demesine de erimiştim fakat belli etmedim. Tabağıma dönerek bitirmeye çalıştım. Pırasaları kenara itmiştim çoktan.
Yemeği bitirip salona geçtiğimizde televizyonda rastgele oynayan bir film açmış onu izliyorduk cümbür cemaat. Melih Bey yanımda tabletiyle birkaç iş için uğraşırken ben de onun hareketlerini izliyordum. Film pek sarmamıştı beni, Sena Hanım'a göz attığım da Can kucağındayken Melih Bey'in omzuna kafasını yaslamış filme odaklanmıştı. Diğerleri de ya telefona ya da televizyona bakıyordu.
Melih Bey'e tekrardan döndüğümde fısıldayan sesine karşılık fısıldadım.
"Gel." Diyerek boş omzunu göstermiş yaslanmamı istemişti. İtiraz etmeden yaslandım. Ne yapacağımı bilememiştim ilk başta fakat sonuçta o benim babam değil miydi?
"Bak, ne kadar güzel bir yer değil mi?" Tabletinden bir yeri açmış gösterirken buranın bir okul olduğunu farketmiştim.
"Ya biz bu konuyu kapatmamış mıydık?!" Başımı kaldırıp ona bakmak istemiştim ki izin vermedi.
"Ya kızım bir sinirlenme, sadece bir bak istedim."
"Ştt, babaya bağırılmaz. Haklısın karışmamalıyım belki ama duramıyorum işte... Beni kırmasan, burada okusan, güzel bir eğitim alsan ne olur ki?"
Kaşlarım çatılmış karşımda fotoğrafları duran okula bakıyordum.
"Bunu konuşmuştuk, son bir yıl okul değiştirmem hiçbir şeyi değiştirmez."
"Tamam işte babacığım, bir şey değiştirmiyorsa burada oku bizim de içimiz rahat olsun kızım."
"Mahperi'm," yan tarafımdan gelen sesle kafamı hafif öne eğip Sena Hanım'a bakmıştım. "Baban haklı güzelim, git gel sana zor olacak. Hem inan ki son senende iyi bir yerde okumak fark eder. Şuan gitmek istediğin okul pek iyi değil, sende biliyorsun anneciğim."
Son cümlelerini biraz çekinerek kurmuş olsa da hak vermiştim. Hem okuyup hem çalışacaktım ve çalışacağım yer o okula uzaktı, yorulacaktım git gel derken.
"15 dakika uzaklıkta güzelim. Hem arabayla gider gelirsin daha kısa sürer."
Beklenti dolu konuşmalarına eşlik eden beklenti dolu gözlerine bakıp başımı salladım. Mantıklı olan bu gibi gelmişti.
"Peki, nasıl derseniz öyle olsun."
Sena Hanım uzanıp yanağımdan öptü.
"O zaman yarın alışverişe gidip üniforma alalım sana olur mu kızım? Hem çanta, defter, kitap derken ihtiyaçlarını da almış oluruz."
Başımı sallamakla yetindim. Hevesini kırmadım. Aslında bu okul mevzusuna hiç olumlu bakmıyordum fakat onlar birlik olup beni ikna ediyorlardı bir şekilde. Buna akıl sır erdiremiyordum.
Tekrar televizyona dönmüş bakıyordum ki telefonuma bildirim gelmesiyle doğrulup orta sehpadan telefonumu aldım. Bilmediğim bir numaradan mesaj gelmişti.
Peri, lütfen dinle beni. Konuşmak istiyorum sadece.
Her şey için özür dilerim, telafi etmek istiyorum lütfen.
Çınardı, engellememe rağmen hâlâ yazacak yerler buluyordu.
İstemiyorum.
Bırak peşimi.
Tekrar engellemek için harekete geçmiştim ki bir mesaj daha düştü ekranıma.
Engelleme lütfen, telafi etmeme izin ver
İstemiyorumdan ne anlıyorsun sen?
Ben vazgeçtim çoktan, e sende vazgeçeli baya oluyor Çınar
Bu yüzden kapat konuyu, herkes kendi yoluna baksın
"Abim, gelsene yanıma." Uraz'ın bana seslenmesiyle başımı telefondan kaldırıp ona baktım. Sol tarafımdaki Sena Hanım ve Melih Bey'e bakıp abimin yanına geçtim. Çok güzel bir şeydi ona abi diyebilmek, tabi bunu içimden diyebiliyor dışarı vurmaya utanıyordum ama olsun, güzel bir histi.
Yanına oturduğumda kolunu kaldırıp beni göğsüne yaslamıştı. Ufuk da bu halimize bakıp başını koluma yaslayıp uzanır hale gelmiş telefonuyla uğraşmaya devam etmişti.
"Güzelim bir sorun mu var? O çocuk hâlâ peşinde dolaşıyor mu?"
Derin nefesler alıp verdim konuşmadan önce. Bu konuyu bir süre hiç açmamalarının sebebini tahmin edebiliyordum, beni üzmek istemiyorlardı. Şimdi de hissetmiş gibi sorması şaşırtmıştı beni. Belki de anlamıştı, bilmiyorum.
"Biraz önce mesaj atan oydu. Konuşmak istiyor."
Sıkıntıyla nefes alıp verince göğsüyle birlikte ben de yükselip alçaldım.
"Telafi etmek istiyor olmalı."
Ufuk'un araya girmesiyle yüzümde minik bir tebessüm oluşmuştu.
"Ne yapacaksın peki?" Ufuk'a takılmadan devam etti Uraz.
"Bilmiyorum. Kesinlikle konuşmak istemiyordum açıkçası ama peşimi bırakacak gibi değil. Bir kez konuşup dinleyip tamamen bitirebilir miyim acaba diye de düşünmeye başladım."
"Sen iste biz onun hakkından gelelim Cadı'm." Yerinden doğrulup bana doğru konuşan Ufuk'a göz devirip saçlarını karıştırdım.
"Saçmalama Ufuk ya. Ben halledeceğim. Merak etmeyin siz."
İkna olmamıştı biliyorum fakat geri yerine, koluma yaslandı.
"Peri'm Ufuk haklı, biz konuşalım bir de." Abilik iç güdüsü bu olsa gerekti.
"Gerek yok abi yaa, halledeceğim bir şekilde ben."
Ufuk'un bir anda ayaklanıp bağırmasıyla korkup yerimden sıçramıştım.
"Ne bağırıyorsun oğlum öyle? Kalpten mi götüreceksin bizi? Dürttüler mi seni, n'oldu?" Sena Hanım da benim gibi korkmuş olmalıydı ki kaşları çatılmış Ufuk'a bakıyordu.2
"Abi dedi! Uraz'a abi dedi! Hani ilk bana diyecektin? Hani ilk abin ben olacaktım?!"
"Dedin, ben hatırlıyorum dedin! İlk abin ben olmalıydım! Niye böyle bir acı yaşatıyorsun bana?!"
"Ya Ufuk demedim ki ben, hatırlamıyorum dediysem de."
"Ne hallere düştüm ya, abi olacaktım daha ben. Hava atacaktım herkese." Hüzünlü hüzünlü çöktü geri koltuğa, ben de ayaktaydım ve ne ara onunla beraber ayağa kalkmıştım bilmiyordum bile.
Üzüldüğünü görünce ben de yanına oturup kolundan tuttum. Arada ne kadar beni çıldırtıyor olsa da seviyordum onu, kıyamazdım ki.
Ben onu teselli etmeye çalışırken Melih Bey ve annem gülümsüyor, Burak ve Sıraç aralarında bir şey konuşuyordu. Tabi bilmiyordum Burak'ın bana ne zaman abi diyecek diye sızlandığını, bilemeyecektim hiçbir zaman belki de. Alaz ise aynıydı, her zamanki gibi ifadesiz.1
"Nasıl bana abi demeyip ilk ona dersin?"
Benim cevap vermeme kalmadan Uraz araya girmiş ortamı daha da körüklemişti.
Zaten üzülüyordu Ufuk daha da üzülsün istemiyordum.
"Uraz mı? Abiye n'oldu kızım?"
"Yok abi falan. Kızın da değilim ben senin."
Uraz'a dönmüş kızıyordum ama onun gözleri bende değil Ufuktaydı. Gözleri kısılmış sinirli sinirli bakıyordu. Aniden arkamı dönüp bakmıştım ki Ufuk'un 'Oh olsun!' dercesine elini göğsünden aşağıya kaydırdığını görmüştüm.1
"Ya ben de üzülüyorum senin için, senin yaptığına bak!"
Kolumu tutunca vurdum hafifçe eline.
"Ben odaya gidiyorum, uyuyacağım."
Ortaya doğru 'İyi geceler' diyip çıkacakken Can önüme çıkmış alttan alttan bana bakmıştı.
"Abla birlikte uyuyabilir miyiz bu gece?"
Ellerini çenesinin altında birleştirmiş tatlı tatlı bana bakarken reddedemezdim elbette. İçim gidiyordu zaten bu çocuğa.
"Uyuyabiliriz ablacığım, gel hadi."
Elimi tutmuş zıplaya zıplaya odaya ilerletmişti beni. Odaya gelince beklememi tembihlemiş pijamalarını giyip çabucak gelmişti yanıma. O gelene kadar ben de üstümü giyinmiş yatağa girmiştim.
"Bak abla oku diye kitap da getirdim."
"Gel uzan o zaman okuyalım balım."
Yorganın altına girince göğsüme çektim onu, saçlarından bir öpücük çalıp getirdiği kitabı okumaya başladım.
Daha yeni okumaya başlamış iki sayfa anca okumuştum ki kapı çalınıp açıldı.
"Müsade ederseniz ben de gelebilir miyim?"
Burak geçen ki gibi kafasını uzatmış bize bakıyordu. Kaşlarım çatılmış onu reddetmeye hazırlanıyordum ki Can bana döndü.
"Abla abim de gelsin mi? Lütfennn."
Ona karşı koyamayacağımı biliyormuşcasına bakıyor, gözlerini kırpıştırıyordu.
Bir müddet gözlerimi gezdirdim ikisinde. İstekli bakışlarına karşı en fazla iki dakika dayanabilmiş sonrasında sesime isteksiz bir ton katarak kabul etmiştim.
Yüzündeki gülümsemeyi büyütmüş ardından hemen içeri girip kapıyı kapatmıştı.
Yana kayıp Can'ı kendime çektim. O da gelince Can'ı ortamıza alacak şekilde uzanmıştık.
Kapanmış olan kitabın kapağına göz atıp tekrardan araladım. Çok renkli, bol resimli bir kitaptı. Saçlarından yine bir öpücük çaldım Can'ın, ben okudukça resimleri inceliyor, sırf beni bölmemek için cümlelerimin sonunu bekliyor öyle yorum yapıyordu.
Kitap fazla uzun olmasa da bizim araya eklediğimiz yorumlarla ister istemez uzamıştı.
Gözlerim Can'ı bulduğunda uykuya kucak açtığını farketmiştim. Göğsümden kaldırıp yastığa narince bıraktım başını. Beni izleyen gözlerin farkındaydım ve dayanamayıp bende çevirdim gözlerimi ona.
"Çok iyi bir ablasın yani çok iyi bir abla oldun."
Sırtımı tekrar başlığa yaslayıp karşımda duran aynaya baktım. Küçücük yatağa üç kişi sığmaya çalışıyorduk ve komik duruyorduk dışarıdan.
Ona karşı nasıl davranmalıydım bilmiyordum çünkü o bir öyle bir böyle davranıyordu ve benim dengemi bozuyordu. O benim dengemi bozarsa ben de ona karşı gardımı alır yüz vermezdim.
"Neyse ne." Gözlerim uyuyan Can'ı buldu ve kısık olan sesimi biraz daha kıstım.
"Can da uyudu zaten istersen git."
Sözlerimle beraber bozuldu, kaşları havalandı ve ben yüz ifadesinde ki bu bozulmaları aynadan anbean izledim.
Ben de kaşlarımı şaşırmış gibi havalandırıp yüzüne baktım.
"Şaşırmış duruyorsun. Ah! Tabi sen alışık değilsin, kendimle karıştırıyorum işte herkesi. Kusura bakma."
"Mahperi, yapma. Telafi etmeye çalışıyorum. Her şey için özür dilerim, içtenlikle diyorum bunu."
Başımı onaylamazcasına salladım.
"Ben affedici bir insan değilim, üzgünüm."
Araya girip bana laf yetiştirecekti ki ben izin vermedim.
"Neyse ben de uyuyacağım, sen çıkarsın değil mi? Kapının yerini biliyorsun zaten." Diyerek Can'ın yanına kıvrıldım.
Sevdiğim birinin yanında ne kadar rahat ve sıcaksam sevmediğim birinin yanında o kadar ketum ve serttim.
Gözlerimi kapatıp uykuya dalacağımı belli ettim ona. Daha fazla konuşmak istemiyordum.
Derin nefesler alıp kalktı uzandığı yerden. Fakat hemen çıkmadı odadan hatta o nefesleri daha yakınımda hissettim bile diyebilirdim. Saçlarımdaki baskıyla da doğru hissettiğimi doğrulamış oldum. Öptüğü için kızmama fırsat vermeden odadan çıkmıştı.
Ben ise derin nefesler alıp vermiş sakinleşmeye çalışmıştım. Bu belirsizlik beni öldürecekti sonunda.
Düşüncelerle uykuya daldığımda fazlasıyla rahatsız bir uyku çekmiştim hatta gecenin bir saati uyanmama sebep olmuştu bu beynimdeki kalabalık. Uyandığım an hareket etmeden tavanı izleyip gözlerimin karanlığa alışmasını bekledim. Odada sadece nefes sesleri duyuluyordu. Hafifçe doğrulup komodinin üzerindeki suya uzanmadan önce Can'ı kontrol etmeyi ihmal etmedim.
Fakat farkettim ki Can'ın nefes alışverişleri sessizdi. E bu nefes sesleri kime aitti?
Anlık bir korku ve içgüdüyle pencereye çevirdim bakışlarımı. Karşımda iri yarı biri duruyordu ve bu kişi Alazdı!
"Ne yapıyorsun be sen orada?!"
Anlık çıkışmamla beraber yaslandığı pencere önünden ayrılıp bana yaklaştı. Şu zamana kadar bir muhabbetimiz bile olmadığı için ne diye buradaydı anlayamamıştım.
"Yüreğime mi indireceksin sen? Şimdiki planınız da bu mu?"
Biraz daha yaklaşmış ve komodinin üzerinde bulunan abajurun ışığını yakmıştı.
"Ne sakini be?! Canıma kastın var herhalde?! Sakin olmuş."
Anlık farkındalıkla Can'a kaydı gözlerim, uykusunun arasında kaşlarını çatmış huzursuz görünüyordu.
"Ne işin var senin burada ya?"
Şimdi kısıktı sesim, Can'ın uyanıp korkmasını istemezdim. Alazdan herhangi bir cevap gelmeyince Can'ı sarsmadan kalktım yataktan. Hâlâ boş boş bana bakıyordu.
Kolundan tutup kapıya sürükledim onu, en azından çalıştım çünkü beyefendi yerinden bir milim bile oynamıyordu.
"Ya kıt mı senin beynin? Yürüsene."
İsmim belki de ilk defa dökülmüştü dudaklarından. Bunun yarattığı şaşkınlıkla duraksamıştım. Üstüne bir de kolunu tutan elimin üstüne elini koyup baş parmağıyla hafifçe okşamıştı elimin üstünü. Şaşkınlık üzerine şaşkınlık yaşıyordum.
Hiç beklemediğim hareketlerle ağırca yutkundum. Ne oluyordu bugün bunlara?
Kaşlarım çatıldı anlık yüklenen bir sinirle.
Ne kadar sinirli olsam da sesim ve ses tonum beklenmedik bir şekilde sakindi.
"Genç bir kızın odasına izinsizce girip onu izliyorsun bir de üstüne ben kızınca şefkat mi gösteriyorsun?" Dedim elimi tutan elini gösterip.
"Ne sanıyorsunuz siz beni? Burak ve sen de aynı şeyi yapıp çıldırtıyorsunuz beni! Siz isteyince gelip istemeyince gidecek miyim sanıyorsunuz? Neyim ben sizin gözünüzde? Köpek falan mı?"
"Mahperi falan yok. Ne değişti birden Alaz? Ne oldu buz kralına? Niye erittin buzlarını da yanıma geldin, niye bana hiç yaklaşmıyorken odama girdin? Hem de izinsizce!"
"Bir daha sakın! Kendinizi Uraz ve Ufukla karıştırıp yanaşmayın bana! O en baştaki tavrınızı, suskunluğunuzu koruyun!" Baktım gözlerinin en içine. "Canım yandığı zaman nasıl sustuysan şimdi de öyle devam et Alaz!"
Minik bir nefes arası verip devam ettim.
Ne kadar başta sakin başlasam da sonrasında ister istemez hiddetlenmiş sesimi yükseltmiştim.
Can'ın şimdiye kadar uyanmaması bile şaşırtıcıydı. Arkamı dönüp ona baktım fakat onun minik gözleri daha karanlığa alışamamış olmalıydı ki ovalıyordu.
"Ablacığım, burdayım. Uyu hadi."
Yanına gidip saçlarını okşadım. Bu sırada Alaz da sesini çıkartmadan çıkmıştı odadan. Kapının kapanma sesi duyulunca zorla dik tuttuğum omuzlarım çökmüştü.
Can uykuya dalarken ben de kendimi yatağa bırakıp tavanı izledim.
Aralarında en korkağı Alazdı bana göre, ne kadar sert duruyor olsa da biraz önce görmüştüm ki korkuyordu. Bana yaklaşmaya korkuyordu.2
Derin düşüncelerle beraber derin nefesler alıp gözlerimi kapattım. Neydi bu yaşadıklarım?9
Nasıldı bölüm?
Açıkçası şu sıralar aklımda bir sınır koyma düşüncesi var, en azından o sınır dolana kadar hem ben yazmış olurum hem de daha fazla oy ve yorum almış olurum. Duruma göre bakarız.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |