Hello, nasılsınız bakalım?
Artık sınır koymaya karar verdim, böyle devam edeceğiz artık.
Şimdilik sınırımız 80 oy 25 yorum olsun. İlerleyen zamanlar da duruma göre değiştiririz, şuan az bir sayı veriyorum zaten.
Destekleriniz bekliyor, hatam var affola diyerek kenara çekiliyorum
İyi okumalar...
"Bak anneciğim bu da çok güzel."
Sena Hanım'ın gösterdiği etekle derin bir nefes alıp verdim. Ben etek sevmezdim ki, elbette küçükken çok severdim fakat o evde giydiğim zamanlar pekte güzel şeyler yaşamadığımdan beri giymezdim.
"Ya Sena Hanım, hani sadece üniforma, defter, kitap falan alacaktık? Ne ara etek bakmaya geldik biz ya?"
Elindeki eteği geri yerine bırakıp bana döndü.
"İsyan etme kızım, gelmişken giysi falan da bakalım dedim."
"Daha asıl ihtiyaçlarımızı bile almadık ki, bari ilk önce onlara bir baksaydık."
Sıkılmış olduğumu daha da belirtmek ister gibi omuzlarımı düşürüp baktım Sena Hanım'a.
Bir iç çekip gülümsedi bana. Bu tamam demekti bence.
"Hadi o zaman gidelim bakalım."
İçimden bir şükür çekip Ufuk ve Uraz'ın olduğu tarafa baktım. Onlar bizden ayrılmış kendileri için birkaç şey bakacaklarını söylemişlerdi, Can da etek bakmaktan sıkılınca abilerinin yanına kaçmıştı. Açıkçası alışverişe sadece Sena Hanım, Can ve ben gelecektik fakat her zamanki gibi Ufuk peşimizi bırakmamıştı. E Ufuk gelince Uraz da gelmek istemiş bahane olarakta Ufuk'un benim aklımı karıştırıp kendine abi dedirtmesinden korktuğunu dile getirmişti.1
Onlara baktığımı hissetmiş gibi ikiside aynı anda bize döndü. Elimi gelin dercesine salladım ve onlarda anlayıp bize doğru adımladılar.
Can'ın sorusu yüzümde ufak bir tebessüm yaratmıştı. Kahvaltıdan hemen sonra bu alışveriş merkezine gelmiştik fakat Can yemek katını gördüğünden beri fastfood yemek istediğini dile getiriyordu. Annem de daha yeni yemek yediğimizi, daha acıkmadığımızı söylüyor üstüne de zararlı olduğunu eklemekten geri durmuyordu.1
"Ablacığım bence ihtiyaçlarımızı alıp öyle gidelim yemek yemeye. Hem acıkmışta oluruz hem de rahatça yemek yemiş oluruz. Olmaz mı?"
Ben şimdiye kadar bu konuda bir şey dememiş yeni müdahale ediyordum ve farketmiştim ki Can beni kırmak istemediği için kabul edecekti. Bakışlarından belliydi.
"Hadi o zaman bana bir şeyler alalım sonra da acıkmış karnımızı doyuralım."
Elimi tutup sessizce eşlik etti bundan sonra bize. Bizde elimizi çabuk tutmuş hemen forma satan bir mağazaya girip bedenime uygun olanı seçip kabinlere geçmiştik. Ne kadar denemek istemesem de olur desem de dinletememiştim kendimi.
"Oldu mu anneciğim üzerine? Başka bir beden getirebilirim istersen?"
Biraz fazla içeride durmuş olmalıyım ki annemin dikkatini çekmiştim. Sanki her an kıralabilecekmişim gibi sözlerini seçerek konuşması ve de naif sesiyle onu iyice sevmemi sağlıyordu. Oldum olası kibar insanları hep sevmiştim fakat Sena Hanım yani annem herkesten daha kibar gibi geliyordu bana.
Düşünce denizinden çıkıp kapıyı açtım. Tahmin ettiğimden daha kısa olan siyah eteğimin uçlarını tutup annemin karşısına geçtim. Kimsenin yorum yapmasına izin vermeden ben konuştum tabi bu sırada karşımda bulunan büyük aynaya dönmüştüm.
"Etek sevmem, kısa etek hiç sevmem."
Sözlerime karşı hepsi birkaç saniye duraksamış, ne diyeceklerini bilememişlerdi.
Anneme aynadan bakıp omuz silktim. Üzerimde koyu kırmızı fakat bordo olmayan bluza benzeyen bir kazak vardı. Kazak ne kalın ne ince olduğundan üzerine sweatshirt giyip kombin yapabilirdim, bunun kısa kollu versiyonu da olduğundan hoşuma giden bir üniformaydı fakat etek hiç mi hiç hoşuma gitmemişti.
"Hayatımda hiç bu kadar etek yakışan birini görmemiştim Cadı'm."1
"Katılıyorum."1
Ufuk ve Uraz'a da cevap vermeden kendimi süzdüm. Hayır hiç hoşuma gitmemişti bu etek.
"Abla, çok güzel olmuşsun."1
Can'ın yanıma gelip fısıldayarak söylediklerine karşın kendimi tebessüm etmeye zorlamış yanağımdan bir makas almıştım.
"Pantolon gibi bir seçeneğimiz yok mu?"
"Var elbette fakat kolejde herkes etek giyiyor diye biliyorum kızım. Eğer... Yani kendini kötü hissetmeyeceksen alabiliriz pek tabi."
Kötü hissetmekten kastı öteki hissetmek olduğunu anlayabiliyordum, bunu da umursayacak değildim fakat şuan takıldığım nokta başkaydı. Kolej demişti değil mi? Yanlış anlamamıştım.
Annemin bir anda strese girip iç dudağını ısırdığını anlayabiliyordum.
"Bahsettiğiniz okul, özel okul muydu?"
"Öyle kızım fakat," kestim lafını.
"Sena Hanım, neden önceden demediniz? Daha geçen gün bu yüzden gerilmedik mi biz?"
"Unuttuk Mahperi, gerçekten. Oranın kolej olduğundan bahsetmeyi unuttuk. Hem abilerin de hep orada okuduğundan düşünemedik."
"Biliyorsunuz ama benim bu para mevzularını sevmediğimi. Neden yapıyorsunuz bunu bana? Kimseye mahcup hissetmek istemiyorum kendimi."1
Elleriyle yüzünü sıvazladı, belki gerçekten de düşünmemiş, dert olacağını bilememişlerdi fakat ben dile getirmiştim rahatsız olduğum konuyu.
Uraz araya girip müdahale etme gereği duymuş olacak ki bana doğru konuştu.
"Abim, bu konuyu istersen daha rahat bir yerde konuşalım fakat şunu bilmeni istiyorum ki eğitime yatırılan parayı masraf olarak görmeyiz bu yüzden sen de öyle düşünme. Lütfen."
Sıkıntı dolu bir nefes vermiştim ki gözlerim Ufuk'un kucağında sessizce bizi izleyen Can'a kaydı.
"Daha müsait bir yerde konuşalım o zaman."
Sakinleşmek zorunda hissettim kendimi, duygularımı bastırdım ve de sustum. Geri kabine girip üstümü çıkarıp günlük kıyafetlerimi giydim. Kabinden çıktığım an Ufuk elimden almıştı okul kıyafetlerini. Niçin aldığını anlamaya çalışırken kasaya ilerlediğini görünce bir sıkkın nefes daha verdim. Peşinden ilerleyip ödeme yapmadan yetiştim ona.
Anlık bir afallamayla kasaya koyduğu üniformaya baktı.
Sinirli bir gülüş fırladı dudaklarımdan, arkamızda bizi izleyen Sena Hanım, Uraz ve Can'a baktım. Onlar da durmuş bizi izliyorlardı zaten.
"Hadi ya? Ben de ekmek falan alıyorsun sandım... Ufuk ver şunları bana. Almıyoruz şimdi."
Formalara uzanan elimi hafifçe itip görevliye uzattı formaları.
"Niye almayalım ya? Allah Allah."
Çokça sabır çektim, hem içimden hem dışımdan. Güldü bu hâlime, anladım ki zorla alacaktı bu üniformaları.
"Geç kenara ben alayım o zaman. Çık."
"Ne o? Sen mi ödeyeceksin?" Dedi cüzdanıma giden elime bakarak. Kafamı sallamakla yetindim. "Sen bir baksana bana, ben de o göz var mı?"
"Var." Bakmadan söylediğim kelimeye karşılık göz devirdiğini tahmin edebiliyordum. Fiyatı söyleyen görevliyle beraber cüzdanımdan parayı çıkarıyordum ki yine Ufuk konuştu.
"Bakmadan söyledin, şimdi bakta söyle. Ben de o göz var mı?"
Bu sefer ben göz devirip bakacaktım ki ona döndüğüm an beni göğsüne bastırıp hareket etmemi engelledi.
"Sus kız, abi diyeceksin. Sizde buradan alın hanımefendi ücreti, biraz acele de edebilir misiniz lütfen? Görüyorsunuz küçük hanım huysuzlanıyor."
Küçük hanım diye bahsettiği ben değildim umarım. Biraz daha çırpınıp ne kadar karnına vursamda hiç gıkı çıkmıyordu beyefendinin.
Sonunda poşeti almış olmalı ki beni bırakmadan bir tarafa doğru yürüttü. Bıraktığı zamanda saçım başım birbirine girmiş hâldeydi. Hatta bu hâlime bakıp bir de kahkaha atmıştı beyefendi sonrasında Can da ona eşlik etmiş kıkır kıkır kıkırdamıştı. Hâlâ mağazanın önünde olduğumuz için gelen geçen de bize bakıyordu, rezillikti.
Saçımı başımı toplamaya daha doğrusu düzeltmeye çalışırken Can yanıma gelip bacağıma sarılmıştı.
"Çok tatlı görünüyorsun abla."
Biraz önceki gerginliğin dağılmasıyla tekrar neşesine kavuşmuş görünüyordu.
Utanıp yüzünü bacağıma gömdü. Benden utanmasına rağmen bana sığınması çok hoşuma gitmişti. Bakışlarımı anneme çevirdiğim zaman dudaklarını kemirdiğini gördüm. Stresliydi. Belki fazla abartıyordum, bilmiyorum fakat birilerine mahcup olma düşüncesi beni fazlasıyla geriyordu.
Üst kata çıkıp rastgele bir yere girdik. Siparişleri verip terasa çıktık, yani sadece annem ve ben. İkizler ve Can siparişlerin hazır olmasını bekliyorlardı.
Hava çok sıcaktı şu günlerde, teras da güneş ışıklarından nasibini alıyor ortamı daha sıcak yapıyordu.
"Anneciğim, konuşalım mı birtanem?"
Masanın üzerinde duran ellerimi kendine hafifçe çekip sımsıkı tuttu.
"Bir aile olma yolundayız anneciğim, biliyorum sevmiyorsun bu konuları fakat cidden aklımıza dahi gelmedi oranın özel okul olduğu. Ki özel de olsa abilerinde orada okuduğundan ve de durumumuz iyi olduğundan seni oraya göndermekte bir sıkıntı yaşamayız. Hele ki bu senin eğitimin için harcanacak bir paraysa."
"Sena Hanım, mevzu sizin durumunuzun iyi veya kötü olması değil. Mevzu benim kimseye yük olmak istememem, mevzu benim kimseye mahcup hissetmek istememem."
Kaşlarının çatıklığından bu söylediklerimin hoşuna gitmediği belliydi.
"Mahperi sen bize yük değilsin kızım. Evet belki yıllarca ayrı kaldık belki zorluk çekiyorsun, anlıyorum fakat bunlara alışmanı istiyorum anneciğim." Her zamanki gibi sesi çok naif çok yumuşaktı.
"Eğer... Eğer hiç ayrılmasaydık, birlikte gelseydik bu yaşına kadar nasıl olurdu? Tüm ihtiyaçlarını biz karşılar bunu da yük olarak görmezdik. Böyle düşünsek olmaz mı anneciğim?"
Hiç ayrılmamış olsaydık? Hep kaçtığım bu düşünce şimdi karşıma çıkmış beni köşeye sıkıştırmıştı. Bunu düşünmek istemiyordum çünkü biliyordum ki bu ihtimali düşünürsem hayallere dalar sonra gerçeğe baktığımda üzülür kendimi yıpratırdım, gerek yoktu bu yüzden.
"Ama ayrıldık. Bambaşka hayatlar yaşadık."
Başını iki yana sallayarak beni ikna etmeye çalışır bir hâldeydi.
"Ama kalplerimiz yanyanaydı anneciğim, doğuma kadar birlikteydik. Anne-çocuk bağı ne olursa olsun hatta o bizi birbirimize bağlayan kordonu kesseler bile kopmaz." Dediklerini düşündüm. Aramızdaki bağ kopmadıysa nasıl hissedememiştik 17 sene boyunca. Fakat belki de gerçekten kopmamıştı bu bağ yoksa nasıl bu kadar çabuk kabullenebilirdim onları. Kafam fazlasıyla karışıktı.
"Evet 17 sene yan yana değildik ama şimdi yan yanayız. Bu fırsatı elimizin tersiyle itecek değiliz ya? Bu yüzden anneciğim anne ve babanın senin için böyle basit şeyleri yapmasına izin ver, telafi etmemize izin ver anneciğim."
Sandalyemi onun sandalyesine yaklaştırıp başımı omzuna yaslayarak sarıldım ona. Bilmiyorum belki kaçmak istedim sorunlardan, yoruldum belki de tüm bu olanlardan. Annem de soluklanmaya ihtiyaç duydum belki de. Sebepleri neydi bilmiyorum fakat koyverdim her şeyi. Galiba yoruldum, biraz da başkaları yüklensin istedim yüklerimi, hafiflesin istedim omuzlarım.
Belki bu kadar kolay pes etmemeli sınırlarımı daha iyi korumalıydım fakat ben eksik bir çocuktum. Anne baba sevgisi görmemiş, sevgi nedir bilmeyen bir çocuktum. Bu yüzden umursamadım ve içimden geleni yapıp sımsıkı sarıldım anneme. Dışımdan söyleyemesem bile içimden demek bile huzur veriyordu.
Annem de sarmaladı beni, hatta emindim ki onun da gözleri benimki gibi dolu doluydu. Böyle anlık gelen duygu patlamalarına alışkın değildim. Yavaşça ayrılıp ayaklandım, gözlerine bakamadım anlık gelen bir çekingenlikle.
"B-ben bir lavaboya gidip geleyim."
Kafa sallayıp hızlıca çıktım terastan. Lavaboya geçerken Urazlara da göz atmayı ihmal etmemiştim, hâlâ bekliyorlardı.
Burnumu çekerek girdim lavaboya. Ufuk sağolsun tipim kaymıştı zaten bir de biraz önce yaşanan duygusal anlarla göz kızarıklığım eklenince pek hoş durmuyor olmalıydım dışarıdan.
Musluğu açarak yanaklarımı ve boynumu ıslatırken arkamda kalan kapı aralandı. Başta umursamadan aynadan anlık bir bakış atıp geri önüme döndüm. Sonuçta halka açık bir yerdi, giren girerdi yani fakat aynadan gördüğüm kişiyi algılamam hızlı olmadı. Önüme döndükten sonra jeton düştü ve anında arkamı döndüm. Karşımda Çınar vardı.
"Ne işin var senin burda? Yüzsüz müsün oğlum sen?!"2
Kapıyı hızlıca kapatıp bana yaklaştı.
"Bağırma Peri," Anında kestim lafını. "Ne bağırmaması be?! Çık git şuradan, utanmaz mısın nesin?"
Kolumdan tutup ani bir hareket etmeme karşın durdurdu beni.
"Ne olur dinle. Hak vereceksin dinle."
Kolumdaki elini silkeleyip geri çekildim. Gına gelmişti artık.
Beklemediği için olsa gerek kaşları çatılıp afalladı. Ne diyeceğini bilemedi.
"Bak Çınar seni dinlemeden bile biliyorum ne diyeceğini. Çok aşıktım Peri, aşk gözümü kör etti Peri, beni kandırdı Peri. Peri de peri diye uzar bu!"
Gözlerini pişmanlıkla yumup yumruk yaptığı elini dudaklarına yasladı.
"Bak anlıyorum aşık oldun falan hatta kör kütük aşık oldun hatta gözlerin kör oldu aşktan,"
Beni onaylamasını ister gibi baktım ama daha yeni açtığı gözleri pişmanlık doluydu.
"Fakat benim sana," demeye dilim bile varmıyordu. "Benim sana aşık olduğumu düşünmen, buna ikna olman aşktan değil. Beni en zayıf noktamdan vurman da aşktan değildi Çınar. Bu senin aşağılık karakterindendi. Ben seni abi bildim ya, elimden tuttuğunda hiç art niyetli düşünmedim ama demek ki sen düşünmüş bir de buna olur vermişsin Çınar."
Uzatmak istemiyordum artık. Son kez konuşayım ve bitsin istiyordum.
"Öyle Çınar. Biliyorum pişmansın fakat ben affedemem, bunu sok kafana. Elayı da sürekli darlayıp durma diye kaç kere uyarağım seni? Kız perişan oldu bizim aramızda kalmaktan. Bu yüzden pes et artık. Nasıl hayatımıza devam ettiysek bu zamana kadar şimdi de öyle devam edelim."
Son kez yüzüne bakıp kapıya adımlamıştım ki sesi durdurdu beni.
"A-artık ihtiyaç duymuyor musun bana? Yanında bir destek istemiyor musun?"2
"Zor zamanımda destek aldığım kişi tarafından darbe yiyince bir daha destek aramadım."
Bir süre duraksadı, konuşmayacak sanıp geri harekete geçecektim ki konuştu.
Kaşlarımı çatıp omzumun üzerinden ona döndüm.
Yutkundu, bunu hareket eden adem elmasından çok net anladım.
"Artık sırtını dayayabileceğin bir ailen var. Onların da senin yanında nasıl durduğunu da gördüm."
Onlar dediği Uraz ve Ufuk abim olmalıydı.
"Onlar var diye mi istemiyorsun artık beni?"3
Hışımla arkamı dönüp göğsünden ittim onu, hiç acımadan geçirdim yumruklarımı. Beni tutup durdurmaya çalışınca geri çekildim hemen.
"Sen ne diyorsun be?! Neyim ben senin gözünde?! Bir erkek olmadan onun desteği olmadan idame ettiremez miyim hayatımı?!"
En sevmediğim ve tüm hayatım boyunca karşı karşıya kaldığım ithamlardı belki de bu sözler. Erkekler olmadan güçlü olamaz mıydım ben? Bir kadının ayakta durabilmesi için illa hayatında bir erkek mi olması lazımdı?
Konuşmak için dudaklarını araladı ki elimi kaldırıp durdurdum onu.
"Kapa çeneni! Çıkma karşıma bir daha! İstemiyorum ya seni! Bu kadar basit!"
Nefes nefese kalmış bir şekilde dışarı attım kendimi. Ama bir anda karşıma çıkan Uraz ile kaldım olduğum yerde. Hemen arkamdaki kapıyı kapattım, olay çıksın istemiyordum. Beni bu hâlde görünce kaşları çatıldı.
"Peri'm ne bu hâl? Hem nerede kaldın, yemekleri aldık bile."
Bu sırada onun gözleri zemine konulmuş 'Temizlik var, girmeyiniz.' tabelasını buldu.
"Bu ben girerken yoktu."1
Kaşlarım çatıldı, zaten gergindim.
"İçeride temizlik var mı güzelim peki?"
"Bir abla girdi içeri ama bilmiyorum. Temizlikçi herhalde."
Gözleri şüpheyle arkamdaki kapıya gitti.
"Ya inanmıyor musun sen bana?"
"Ne münasebet abim, olur mu öyle şey?"
"Hıı anladım ben, sus. Küstüm."
Omzumdan tutup kendine çekti beni, sıkıca sardı omuzlarımı.
Nazlandım ve silktim omuzlarımı, karşılıkta vermedim sarılmasına.1
Tuvaletin önünde aşk mı yaşıyorduk ne?
"Peri'm."1
Kollarımı ona dolayıp başımı yasladım göğsüne.
Bu sırada arkamdaki tuvalette olan Çınar'ı unutmuştum bile. Hiç düşünmemiştim bizi dinleyeceğini.
Abim geri çekilip bir kolunu omzuma atıp ilerletti bizi terasa doğru.
"Abiye öyle dönmez küçük hanım."
Hâlâ küçük hanım diyorlardı ya. Belki de ergence bir triple çıkıştım ona.
"Bu küçük dediğin hanım seni-"1
Boşta olan elini dudaklarıma kapatıp susturdu beni.
Elini ağzımdan çekip göz devirmekle yetindim. Adımlarımız son bulup masaya geldiğimizde annem telefonda konuşuyor Ufuk ve Can ise bekliyordu.
"Hah geldi hayatım, bekle bir sorayım."
Sena Hanım ya benden ya abimden bahsediyor diye düşünürken dediklerinin ardından bana bakınca anladım ki benden bahsediyordu.
"Anneciğim, baban telefonda da şimdi. Konuşmak istiyor seninle, ister misin birtanem?"
Uraz abim benim sandalyemi çekip oturturken anlık bir şaşırma ifadesi geçmiş olmalıydı yüzümden.
Abimin de oturmasıyla Ufuk yemeğe başlamıştı, diğerleri de ona eşlik etmeye başlamışlardı yavaştan.
Annem telefonu bana uzattığında bekletmeden aldım, kulağıma yasladım.
"Güzelliğim. Nasılsın babam, keyfin yerinde mi?"
Bakışlarım anlık olarak anneme gitti.
"Ben de iyiyim, senin sesini duydum daha iyi oldum babam... Bir arayıp sorayım dedim."
Anlık bi' boşluğuma gelip sordum.
"Şey, dün ki konuştuklarımızı unuttun mu diye."
Kaşlarım çatıldı kendiliğinden, bir an hatırlayamadım fakat sonra zihnime tek tek düştü konuştuklarımız.
Sesine kondurduğu dramla kıkırdadım.
"Hah kıyma güzelim, kıyma. Diyorum ki bu akşam çıkalım?"1
Düşünür gibi birkaç mırıltı çıkardım fakat yüzümdeki gülümsemeye engel olamıyordum.
"Babacığım biraz daha düşünüp beni bekletirsen kalp krizi geçireceğim."
Yine sesli bir gülüş çıkarken dudaklarımdan Ufuk ağzıma tabağımdan aldığı et parçasını tıkıştırdı.
Ağzım dolu dolu konuştuğum için sesim boğuk çıkmıştı.
Ona göz devirip ağzımdaki lokmayı küçültmeye çalıştım.
"Eğer pamuk şekerimi unutmadıysanız?"
Hemen konuşmaya başladı. Heyecanlıydı, farkındaydım fakat en az ben de onun kadar heyecanlıydım. İki küçük çocuk gibi birbirimizle paylaşıyorduk bu heyecanı.
"Unutur muyum babam? Asla unutmadım, unutmam."
Gülüşlerim devam ederken Ufuk hâlâ ağzıma bir şeyler tıkama derdindeydi. Bunun üzerine Melih Bey'in sesini hoparlöre alıp Ufuk'a kızmasını bile mutlulukla dinlemiştim.
Tabi bunlar olurken uzaktan bizi izleyen Çınar'ın farkında da değildim, yemek bittikten sonra görmüştüm onu ve görmemezlikten gelmeyi tercih etmiştim. En iyisi buydu.6
Tekrardan merhaba, sınır koymaya karar verdim dediğim gibi çünkü 5 günde 200 okunuyoruz mesela ama tık yok.
Artık bölümleri de ya cuma ya da pazartesi atmaya karar verdim, pazartesi atma olasılığım daha fazla tabi.
Şunu da eklemek isterim ki sınır dolana kadar yorumlarınıza yanıt veremeyeceğim, bunu çok seviyorum ama sınır dolunca hepsine tek tek yanıt veririm artık.
Sormak istediğiniz bir şey olursa özelden de ulaşabilirsiniz elbette.
Sonraki bölüm baba kız bölümü olacak fakat bu önümüzdeki hafta bölüm atamam diye düşünüyorum bayramdan mütevellit.
Belki de minik bir bayram bölümü yazabilirim ama belli değil.
Çınarla da küçüğünden bir yüzleşme yazmak istedim ve galiba başardım umarım devamı da gelir.
Daha yazılacak çok şey var fakat nasıl çıkacağım işin içinden bilmiyorum ama halledeceğim umarım.
Bu kitabı kısa tutmak gibi bir niyetim vardı ama şimdiden 22 bölüm olduk.
Sonumuz hayrola.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |