
Selamlar...
Bölüm başına minik bir hatırlatma koydum, malum biraz bölüm için beklediniz.
Özürlerimi sunarak sizi bölüme davet ediyorum,
İyi okumalar...
...
"Kuzenlerin yani kardeşlerimin çocukları da o okuldalar. Yani aynı okuldasınız artık ve bu yüzden de tanışmanızı istiyorlar."
...
Yutkundum, düşündüm ne cevap vermem gerektiğini.
"Şuan hazır değilim galiba. Akraba falan..."
Başını onaylar anlamda salladı.
"Nasıl dersen güzelim fakat eğer sana okulunda yardımcı olmalarını istersen-"
"Düşündüğünüz için teşekkürler fakat ihtiyacım olacağını düşünmüyorum."
Yüzüme sahici bir tebessüm kondurmaya çalıştım fakat ne kadar sahiciydi bilemiyordum.
"İzninizle odaya geçeyim ben." Can'a döndüm. "Ablacığım uyuyalım mı?"
"Uyuyalım."
Canı kucağımdan yere bırakıp ayağa kalktım.
"İyi geceler."
Benden sonra Can da benim gibi iyi geceler dilemiş elimi sıkı sıkı tutmuştu.
Belkide bu evde kaldığımdan beri en sevdiğim şey bu olmuştu; Can ile beraber uyumak. Şimdiyse yatakta yan yana uzanmış bir şekilde birbirimize sarılıyorduk.
"Abla?"
"Ablacığım?"
Çenesini göğsüme yaslayıp alttan alttan baktı bana.
"Biliyor musun Aslan ve Buğra abim çok komikler? Onlar benim kuzen abilerim."
Ne diyeceğimi bilemedim fakat onun hevesli hevesli bakan gözlerine karşılık olumsuz bir şey de diyemezdim.
"Öyle mi?"
Tatlı tatlı salladı başını.
"Öyle. Tanısan yani çok seversin onları."
Sadece gülümsedim ona, ne diyebilirdim ki bu sözlere karşı? Ufuk'un minik hâlinin karşımda böylece durması da pek hoş değildi yani.
"Hem Aslan abimin de abisi ve kardeşi vaaar."
"Yaa..." İstekli bakan gözlerine karşı gülümseyip hevesini kırmadan devam ettim. Aynı zamanda da gözünün önüne gelen saçlarını da parmaklarımla geriye taradım.
"Onların adı ne peki?"
"Aslan abimin abisi Akın abim! Aynı Alaz abim gibi ama daha çok konuşuyor o abime göre."
Kendi dediklerine kıkırdadığında ben de gülmüştüm.
"Ama abime bunu deme! Üzülür falan..."
Sanki kötü bir şey demiş gibi kendisinin üzülmesi ne kadar naif bir çocuk olduğunu gösteriyordu, üstelik daha 5 yaşındaydı.
"Kötü bir şey demedin balım ama yine de söylemem, merak etme."
İstesem de söyleyemezdim ki zaten.
Can omuzlarını silkip konuşmaya devam etti.
"Sonraa... Asya var, onların kardeşi. Benden iki yaş küçük ama daha tam anlamıyla konuşmayı yeni öğrendi biliyor musun? Çok tatlı ama bazen yanlış konuşuyor ben de çok gülüyorum ona."
Geveze kuşum yine başlamıştı kendini kaybederek konuşmaya fakat öyle tatlıydı ki bu hâlleri çok hoşuma gidiyordu. Bir de sanki kendisi çok düzgün konuşabiliyormuş gibi başkasını eleştirmesi yok muydu?
"Sonra işte Buğra abimin kardeşi var. O çok küçük değil ama küçük sizden."
İlgili gibi davranmak istedim çünkü dediğim gibi çok hevesli anlatıyordu, yoksa merak ettiğimden değildi canım.
"Diğerleri kaç yaşında ki?"
"İşte Aslan abim, Ufuk ve Uraz abimle aynı galiba. Buğra abim de seninle aynı galiba. Balın ablam da sizden biraz küçük galiba."
Galiba kelimesine takılmış gibi her cümlesinin sonunda kullanıyordu. Fakat ona takılmadan önce, ablam mı demişti o?
"Ablan mı?"
"Hıhımm."
Bir anlık Buğra denilen kişinin kardeşinin erkek olduğunu düşünmüştüm ve kız çıkması beni şaşırtmıştı.
"Ama teyzemin hiç çocuğu yok, şey diyor hep. Şey..."
Hatırlamaya çalıştığı sürece hiçbir şey demeden düşünmesine müsade ettim. Bir teyzemin olma düşüncesi de garipti açıkçası, hayatımda akraba namına hatta akrabayı geç ebeveyn namına bir şey yokken şimdi kalabalık bir ailenin içindeydim ve gerçekten buna ayak uydurmak beni daha da yoracak gibi duruyordu.
"Çıtırım diyordu galiba, aynı patates kızartması gibi! Evet evet! Hatırladım. Patates kızartması gibi çıtır benim teyzem. Ama ona bunu söyleyince kızıyor bana bu yüzden sende söyleme tamam mı?"
"Tamam."
Anlıyordum onun şuan ki çabasını. Konuşmalarımızı duymuştu ve benim akrabalarıyla tanışma mevzusuna olumsuz baktığımı anlamıştı. Şimdiyse onları kendince bana sevdirmeye çalışıyordu ve ben onun bu tatlı çabasına olumsuz bir tepki veremezdim.
"Babamın kardeşleri... Onları pek görmedim ben ama olsun arada babaannem arıyor beni, konuşuyoruz."
Söyledikleriyle kaşlarım bir anlık çatıldı. Babam kardeşleriyle konuşmuyor muydu? Ne kadar bu mevzunun derinini merak etsem de şuan kurcalayamazdım, sanki küçük bir çocuğun ağzından bilgi koparmak gibi olacağından düşünmedim bunun üzerine.
Sessiz kalmanın üzerine Can ilk başta bir şey demedi fakat devamında konuştu.
"Abla?"
"Ablam?"
Sıkıntıyla bana bakıp kırpıştırdı açık renk kirpiklerini.
"Şimdi sen benim ablam oldun ya?"
Başımı hafifçe salladım.
"Oldum."
"Abilerimin de kardeşi oldun."
Buna ses çıkarmadım, çıkaramadım. Şuan beni kardeş olarak gören sadece Ufuk ve Uraz vardı, belki Burak'ı da katabilirdim fakat Can'ın dediği gibi tüm abilerinin kardeşi değildim.
Sessiz kaldığım için o devam etti.
"Anne ve babamın da çocuğusun, değil mi?"
"Evet."
Sonunun nereye gideceğini merak ediyordum. Biraz önceki konunun değişmiş olduğunu düşünürsek başka ihtimaller kuruyordum aklımda fakat sandığım gibi olmamıştı.
"O zaman dayılarım, teyzem, kuzenlerim... Senin de akraban oluyor... Değil mi?"
Yutkundum, gözlerinden gözlerimi çektim. Ne diyeceğimi bilemeden süzdüm öylece etrafı. Ama Can benden bir cevap bekliyordu ve ben ona yalan söylemeden bir cevap vermeliydim.
"Bilmiyorum Can."
"Nasıl bilmiyorsun? Annem, annen. Babam, baban ama."
Biliyorum, onun da minik aklı karışmıştı fakat elimden gelen bir şey yoktu.
"Biliyorsun ya balım, ben bu aileye sonradan geldim." Lafımı kesip kendi kendine mırıldandı fakat ben duymuştum.
"Benim gibi..."
Alnına minicik bir öpücük kondurdum ve nedendir bilmem gözlerim doldu.
Can'ın dediği gibi çoğu şeyi bilmiyorum fakat bildiğim bir şey vardı... Bu minikle acılarımız ortaktı.
"Bu yüzden bilmiyorum balım ama bildiğim zaman sana da söylerim tamam mı?"
"Tamam..."
Neşesi kaybolmuştu.
"O zaman şimdi uyku vakti minik bey. Uyuyalım ve güzel bir güne uyanalım."
Uzanıp yanağıma öpücük kondurdu ve başını göğsüme yaslayıp sımsıkı sarıldı bana. Sonrası ise derin bir uykuydu...
...
"Günaydın! Günaydın! Günaydın!"
"Can, yeter..."
"Ablacığım! Ablacığım! Günaydııın!"
"Can... Ablacığım, yeter. Uyandım valla bak."
"E gözlerin kapalı."
Gözlerimi sonuna kadar açtım.
"Bak açık!"
Dudaklarını büzüp düşünürken içeriye annem girdi.
"Günaydın."
Yine ve yine duyduğum bu kelimeyle ters dönüp yüzümü yastığa gömdüm.
"Aa ne oluyor burada?"
Yüzümü kaldırıp halimize baktım.
"Allah rızası için yardım..."
Can hemen yüzünü asmış bana dikmişti bakışlarını.
"Abla ya!"
"Balım uyumak istiyorum ama."
"Ya okula gideceğiz ama bugün!"
Benim bir şey dememe kalmadan annem girmişti araya.
"Oğlum, daha kahvaltı bile hazır değil..." Can dudak büzüp annesine dudak büktü. Onun bu haline ne ben ne de annem dayanabilirdi. "Belki kıyafetlerini seçip giyinene kadar hazır olur?"
Hemen yataktan inip annesini aşağı çekiştirdi.
"Anne in!"
Annem eğilerek onun ne yapacağını beklerken Can'ın yaptığı hareketle eridim. Annesinin yanağına öpücük kondurup hızla odadan çıkıyordu ki bana döndü.
"Sende üzerini giyin abla, geç kalacağız yoksa!"
Sadece başımı sallayıp yatağımda doğruldum. Can da tamamen çıkmıştı zaten odadan.
"Anneciğim?"
"Günaydın tekrardan."
Gülümseyip yanıma geldi.
"Günaydın birtanem, neydi bu haliniz?"
Kendini tutuyordu gülmemek için, anlayabiliyordum.
"Can biraz heyecanlı olunca..."
"Gece size bakmaya gelince mışıl mışıl uyuyordu aslında..."
Ayağa kalkıp dolaba yerleştirmiş üniformaları çıkardım.
"Aslında uyuyana kadar da gevezelik ettik, biraz da ondan derin bir uykuya dalmıştı."
Üniformaları çalışma masasının sandalyesinin üzerine bırakıp süzdüm. Bacaklarımın açıkta kalacak olma düşüncesi hâlâ hoşuma gitmiyordu.
"Sen elini yüzünü yıka anneciğim, üzerini giyinip aşağı in hemen. Aç kalmayın sonra. Can'ın heyecanı geçsin diye daha erken dedim ama ne olur ne olmaz."
"Tamam, bir kendime geleyim hemen aşağı inerim."
Öpücük atıp çıktı odadan, yüzünde de endişeli bir ifade vardı zaten. En az Can kadar stresli ve heyecanlı olmalıydı içten içe.
Kapanan kapının arkasından bakma işine son verip odadan çıkıp kat banyosuna ilerledim. Elimi yüzümü yıkayıp az biraz kendime gelmeye çalıştım. Odaya dönüp üniformayı giymiş aynadan kendime bakarken her gün bu eziyete nasıl katlanacağımı düşünüyordum.
Kendimi aynadan süzerken gözlerim sağ dizimin altındaki eskiden kalma dikiş izine kaydı. Ne kadar eski de olsa duruyordu işte.
Kendimi incelemeyi bırakıp aşağı indim. Çantamı kapının yanına bırakmıştım çoktan, kafam rahattı.
Yemek odasına uğradım, salona uğrama ihtiyacı duymadan. Zaten babam, Alaz ve Sıraç buradaydı.
"Günaydın."
"Günaydın babam, bu ne güzellik böyle sabah sabah?
Yüzümdeki gülümsemenin sebebi şuan babamdı. Gözüme boş kestirdiğim bir yere oturup bir anlık karşımda yan yana oturan ikiliye baktım.
"Ne güzelliği baba?"
O baş köşede otursada ben sol tarafındaydım. Uzanıp yanağımdan minik bir makas aldı.
"Güzellik güzelliği kızım. Utanmasam dışarı göndermem seni!"
Göz kırpıp söylediklerinde ciddi değildi, biliyordum.
"Bizim okulun etekleri bu kadar kısa mıydı?"
Kendi kendine konuştuğunu sanıyordu belki fakat masadaki diğer 3 kişi olarak duymuştuk Sıraç'ın bu dediğini. Gözlerini masaya dikmiş düşünür bir haldeydi. Ona cevap vermek yerine kapıdan giren Uraz'a döndüm, pardon abime. Hâlâ dilim alışamamıştı.
"Günaydın."
Yanıma gelip oturduğunda yanağıma da minik bir öpücük kondurmuş geri çekilmişti.
"Günaydın abi."
Bana göz kırpıp diğerleri ile de günaydınlaştılar. Abim tekrar bana döndü ve baştan aşağıya süzdü beni.
"Demiştim yakıştı diye."
Başımı onaylamazcasına iki yana salladım.
"Kısa."
"O kadar da değil."
Kaşlarımın altından ona kötü kötü bakarken yanağımdan hafifçe tutup alnıma öpücük kondurdu.
"İnan ki kısa değil, daha kısa giyiniyor insanlar. Hem böyle çok güzel olmuşsun... Fakat yine de rahatsızım diyorsan..."
Kararsızca ona bakarken tebessüm etti.
"Kötü görünmüyorum yani?"
Kaşlarını yalandan çatıp baktı bana.
"Çok güzel görünüyorsun Peri'm fakat... Sanki başka bir derdin var gibi?"
Gözlerimi masadaki diğer üyelerde gezdirdiğim zaman göz göze gelmiştim fakat anında kaçırmışlardı gözlerini, tabii Alaz hariç. O hâlâ bana dik dik bakmakla meşguldü. Sıraç bile utanmıştı bizi dinlediği için fakat bu adam da tık yoktu?
Onları umursamamaya çalışıp abime döndüm. Fakat abim sanki bir şeye sinirlenmiş gibi hatta bana sinirlenmiş gibi kaşlarını çatıp gözlerini dikmiş bana bakıyordu.
"Sen... İnsanlardan mı korkuyorsun Peri?"
Direkt inkâr modumu devreye sokmuştum.
"Ne alaka abi ya?"
Belli olmadan yutkunmaya çalıştım fakat ister istemez belli oluyor olmalıydı.
"Mahperi..."
İsmimle seslenmişti ve bu onun tercih ettiği bir şey değildi.
Onun da adem elması hareket etti. Gözlerini kısa bir süre kapatıp geri açtı, derin de bir iç çekti. Birkaç kez dudakları hafifçe aralanıp kapandı, belli ki bazı kelimelerini yuttu.
"Abim, artık ben varım... Biz varız..."
Her cümleden sonra duraksamasıyla anlıyordum ki zorlanıyordu fakat aklından ne geçiriyor, ne düşünüyor bilemiyordum. Sadece tek istediğim yaşadıklarımın bilinmemesiydi.
"Korkma... Bir şey olmasına izin vermeyiz, vermem."
Gözlerim dolmamalıydı, hayır...
"Abi..."
Sesim titremişti. Bunu istemiyordum.
"Peri'm, canım."
"Kimseden korkmuyorum ki. S-sen düşünme öyle, ben sadece sevmiyorum işte böyle kıyafetleri. Ondan dolayı..."
Alnımdan öpüp yanaklarımı okşadı ve kısık sesle bana iyice yaklaşıp konuştu. Belki biraz önce içinde olduğumuz ana dalıp diğerlerini unutmuştuk fakat şuan bizi dinlesinler istemiyor olmalıydı.
"Abin hep burada Peri'm, asla unutma."
Ben de onu taklit edip fısıldadım.
"Unutmam..."
Sonrasında annemler de sofraya gelmiş ve bizim yarattığımız hava dağılmıştı.
Şimdi de annemle zor da olsa vedalaşmış babamla okula ilerliyorduk arabayla, Sıraç efendi de kendi arabasıyla gidiyormuş zaten. Annemle zor vedalaşmamızın sebebi de benimle gelmek istemesiydi. Fakat ilkokul çocuğu değildim ben, hem Can da okula gidecekti. Asıl onun yanında olmalıydı.
"Heyecanlı mısın babam?"
Evet...
"Pek değil..."
Sesim kısık ve çekingen çıkmıştı, pek sohbet havamda da değildim.
"Hazırsın o zaman?"
Hayır...
"Hıhım..."
"Güzel."
Başımı sallayıp yola bakmaya devam ettim. Onun gözleri arada bana değse de ben ona bakmıyordum.
"Sanki gergin gibisin babam?"
Öyleyim çünkü.
"Yok."
"Babam, germe kendini. Hem... Orada kuzenlerin var, abin var..."
"Baba."
Direkt gözlerim onu bulmuştu uyarır biçimde. Ne abisiydi ya?
"Lütfen. Bilmiyormuş gibi yapmayın. 7 kat yabancı ondan daha yakındır bana."
"Tamam, haklısın. Pardon."
Aramızda minik bir sessizlik oldu, bu sırada da varmıştık okula.
"İşte geldik, yeni okulun..."
Bembeyaz boyalı bir okuldu, bembeyaz olmasına rağmen tek bir iz yoktu.
"Teşekkürler getirdiğiniz için. Görüşürüz."
Fazla bir şey konuşmadan inmek istemiştim arabadan fakat babam nazikçe durdurdu beni.
"Babam bi' dur."
Hafif araladığım kapıyı geri kapatıp babama döndüm, gergindim ve ne kadar yansıtmak istemesem de belli oluyor olmalıydı.
Aramızdaki boşluklardan arka koltuğa uzanıp oradan bir poşet alıp önüme koydu.
"Bu ne?"
Sadece başıyla poşeti gösterdi. Onu ikiletmeden açtığım zaman içinden hiç açılmamış bir telefon kutusu çıktı. Kaşlarım çatılmış bir şekilde babama döndüğüm an tedirginlik dolu gözleriyle karşılaşmıştım.
"Hemen kızma! Geçenlerde birkaç problem yaşadığını gördüm..."
"Baba..."
Eli yanağıma tırmanıp narince okşadı.
"Babam..."
"Biliyorsun, istemiyorum kimseye yük olmak."
Benim kaşlarım bu temasla geri yerine dönerken onun kaşları sözlerimin ardından çatılmıştı.
"Mahperi, ne ben kimseyim kızım ne de sen bana yük olursun. Bir şey iste diye gözünün içine bakıyorum babam."
Dudaklarımı onun söylediklerinin aksine bir yanıt vermek için aralamıştım ki babam müsaade etmedi.
"İtiraz istemiyorum kızım, ben çocuklarımın ihtiyacını karşılayamayacaksam ne güne duruyorum?"
Sözlerinin üstüne söz söyleyemedim, dudaklarımı ıslatıp okulun girişine çevirdim bakışlarımı. Sessiz kalmam bir nevi kabullenişti.
Elini yanağımdan ayırarak bu sefer arka cebine götürdü, cüzdanını çıkarıp hem bir kart hem de hatrı sayılır nakit para uzattı.
"Bunu da al bakayım."
"Hayır, çalışıyorum ya zaten. Ne gerek var şimdi bunlara?!"
Benim sert çıkışıma karşılık o yüzünü yumuşak tutmaya çalıştı fakat gerildiğini anlayabiliyordum. Zaten çalışma işine de pek sıcak bakmıyordu fakat bir şey de diyemiyordu.
"Kızım, birtanem. Altı üstü harçlık veriyorum." Beni böyle ikna edemeyeceğini anlamış olmalıydı ki başka yollara başvurdu.
"Hem o paranı biriktir, dursun kenarda onlar. Bunları harca."
"Baba..."
Elleri ceketimin cebini bulup oraya sıkıştırdı kart ve paraları.
"Şşt! Al bakayım şunları. Hadi şimdi derse! Biraz geç kaldık ama olsun. Girişteki panoda liste vardır, sınıfın orada yazar. Oraya bakmayı unutma."
Sıkıntılı bir nefes verip onayladım onu. Kısaca vedalaşıp okula ilerlerken başıma neler gelecek, neler yaşayacağım diye düşünüyordum. Fakat içimden bir ses bana kızıp, olumlu düşünmem konusunda beni uyarıyordu.
Umarım sessiz sakin bir yıl olurdu.
Güzel niyetlerle okula ilk adımı atıp panoyu ararken gözlerim Sıraçla karşılaştı.
Beni görür görmez gözlerine saf bir nefret yerleştirip kıstı.
Onu umursamamaya çalışıp büyük, bordo panoya ilerledim. Daha senenin başından bu kadar duyuru varsa ileriyi düşünemiyordum.
Kendi adımı ararken dalmış olmalıydım ki yanıma gelen Sıraç'ı farketmemiştim.
"12-A sınıfındasın. Benim sınıfım bu sene."
Kaşlarım ani gelen sesle çatılırken başımı ona döndürdüm.
"Disiplinlik bir şey olmadığı sürece sınıf değiştirilmez,"
Dik dik bakmaya devam etti.
"Yani sürekli yüz göz olacağız. Bu yüzden," Yüzüme kadar eğilip devam etti. "Gözümü gözükme bücür. Görmesin gözüm seni... Kimse de bilmeyecek şu abi-kardeş meselesini. Anladın mı?"
Bu sefer benim gözlerim sinirle kısıldı.
"Seninle abi-kardeş olduğumu kimse bilsin istemem zaten! Bana bulaşmadığın sürece benden sana zarar gelmez ama Sıraç... Eğer canımı yakarsan kendini canını da yanmış bil..."
Yanından geçip giderken ne kadar omzuna omuz atmak istesem de omzum omzuna kadar yetişemiyordu hem de bir öğretmene omuz atmak dikkat çekebilirdi. Bu yüzden sanki yanlışlıkla vurmuşum gibi koluna omzumu geçirip yoluma devam ettim, tabii içimden bolca sabır geçirerek.
Bu günlerde geçecekti elbet, bu yüzden o zamana kadar bolca sabra ihtiyacım olacaktı.
...
Hatam varsa affola.
Şu sıra pek yazma hevesim yoktu bu yüzden beklettim kusura bakmayın.
Lütfen bir yanlışım varsa da iletin bana.
Şimdilik sınır koymayacağım fakat az bir yorum oy gelirse sonraki bölümde tekrardan koyarım diye düşünüyorum. Çünkü gerçekten oy ve yorumlar bizim için moral kaynağı.
Bu arada abiler hakkında ne düşünüyorsunuz?
Hiç kimseyi eksik tutmamaya çalışıyorum ama başarabiliyor muyum, meçhul.
Diğer bölüm normal akıştan biraz daha farklı olacak, şimdiden hissediyorum.
Görüşmek üzere,
Seviliyorsunuz...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |