

Başlama tarihinizi alalım. Birde başladıysanız diğer bölümlerede bakabilirsiniz.✨
Yine her zaman ki gibi alarmın sesiyle uyandım. Herkesin sebebini bilmediğim bir şekilde nefretini kazanmış olduğum okula gidecektim. Herkes tarafından nefret dolu bakışlarına maruz kaldığım okula gitmek benim için resmen bir azaptı.
Ah.. kim olduğumu söylemedim değil mi?
Ben Gece...
Gece Altınay. 18 yaşında, lise öğrencisi, yalnız yaşayan kişiyim. Yalnız yaşamak benim tercihim değil. Babam, annem bana hamileyken vefat etmiş, annem ise 10 yaşındayken terk etti beni.
Okula hazırlanmak için kalktım. Günlük rutin işlerimi hallettim, okul formamı giyip, saati kontrol ederek kendimi dışarı attım. Otobüsün gelmesine az kaldığı için kahvaltı yapamamıştım. Okulda yaparım düşüncesiyle durakta beklemeye başladım.
Yaklaşık 2 dakika sonra otobüs gelmişti.
Cam kenarında boş bir yer bulup oturdum. Gözlüğümü düzeltip çantamdan kulaklığımı çıkardım. Spotify listemde gezinirken birbirine girmiş kolye misali karışık olduğunu farkettim. Özellikle olmayan eski sevgilim ve yine olmayan imkansız aşkım için sürekli dinleyip ağladığım şarkılar daha baskındı. Evet aşk acısı çekiyordum durduk yere...
Sezen Aksu'dan bir müzik açıp okula varmayı bekledim. 10 dakika sonra okulun yakınlarındaki durakta inip, okula doğru adımlamaya başladım. Okula girdiğimde yine herkesin gözleri üstümdeydi. Nefret dolu bakışları kulaktan kulağa hakkımda fısıldaşmaları gerçekten rahatsız ediciydi. Alışmıştım. Ya da kendimi kandırıyordum. Alışmamıştım ve asla alışmayacaktım. Bazıları öyle iğrenç konuşuyordu ki...
Gözlüğümü düzeltip umursamayan bir tavır takındım. Sınıfa doğru adımladım. Sınıfa girdiğimde Ayaz'ın bana çarpmasıyla elindeki kahve üstüme dökülmüştü. Soğuk kahve olduğuna şükür ederken, üstümün kirlenmesine içimden lanetler yağdırıyordum.
Kafamı kaldırıp Ayaz'a "önüne bakıp düzgünce yürü!" Diyerek sesimi yükselttim. Boş bakışlarla bana bakarak "içeri girmeseydin dökülmezdi," diyerek beni tersledi. "Çok pardon ya sınıfıma girdiğim için özür dilerim," diye alaycı bir tavır takındım. Ters ters bakmaya devam eden Ayaz, "Sorun değil," diyerek omzuma çarpıp yerine geçti. "Çıldıracağım şimdi, sen benimle dalga mı geçiyorsun, üstüme kahveyi döktüğün yetmemiş gibi umursamıyorsun. Ne yapacağım şimdi ben bu kirli kıyafetle?" Ağlamaklı bir ifadeyle konuştuğumda bana dediği şey "Seni neden umursayayım? Sen kimsin ki? Önemsenecek kadar değerli misin?" Oldu. Acımasızlığı karşısında hiç bir şey demeden çantamı sırama koyup lavaboya gittim. Üstümdeki lekeyi çıkarmaya çalışıyordum ama sanki daha çok yayılıyordu.
Oflayarak lavabodan çıktım. Sınıfa giderken merdivende alt sınıflardaki kızlarlardan birisi durdurup elime siyah gömlek tutuşturdu. Ne olduğunu anlamadım ve hiç bir şey demeden gitti. Gömleğe baktığımda erkek gömleği olduğunu farkettim. Siyah olması bana Ayaz'ın olduğunu düşündürttü. Henüz kimin olduğunu bilmediğim gömleğin temiz olduğunu farkedip giymek için soyunma odasına gittim.
Üzerimde bol duran gömleği siyah eteğimin içine koyup sınıfa gittim. Kimseye bakmadan sırama geçtim. Herkesin bakışları üstümdeydi ama umursamadım. Hocanın gelmesini beklemeye başladım. Kimin olduğunu bilmiyordum ancak Ayaz'ın gömleği olduğuna sanki emindim. Düşünürken farkında olmadan Ayaz'a baktım. Onun zaten bana bakıyor olması ile utanarak önüme döndüm.
Ayaz, Akgün ve Güney'in olduğu üçlü arkadaş grubu okulda herkes tarafından tanınıp sevilen gruptu. Ayrıca Akgün yani kuzenim basketbol takımının kaptanıydı. Ayaz ve Güney ise takımda oyuncuydu. Boylarından da belli oluyordu basketbolla ilgilendikleri. Melisa'nın ellerini masama koyup eğilmesiyle kendime geldim. "Bana bak Gece, Ayaz'la mecburen bile muhattap olduğunu ve yanlışlıkla baktığını görürsem elimde kalırsın, anladın mı beni," kelimelerin üstüne bastıra bastıra konuşması ile sinirlerimi bozmuştu. Arkama yaslanıp sakin bir şekilde "sana mı soracağım kiminle konuşup kime bakacağımı Melisa," dediğimde sakinliğim karşısında çıldırmış gibi masamın üzerindeki defterimi yere atıp "bana soracaksın ben konuşmayacaksın dediysem konuşmayacaksın bu o küçük aklına sok!" Diyerek sesini yükseltince sınıftaki tüm gözler bize döndü. Aynı ses tonu ile "Peki Ayaz'ın haberi var mı bu isteğinden," dememle Melisa sert bakışlarla bana bakıp hızla sınıftan çıktı.
Melisa'nın çıkmasıyla hocanın gelmesi bir oldu. Dersin tarih olması psikolojimi bozmaya yetti. Sayısal da olmama rağmen bir türlü tarih dersinden kurtulamıyordum. Sevmediğimden mi anlamıyorum yoksa anlamadığım için mi sevmiyorum bir türlü çözemiyordum. 30 dakikalık dersin ardından zil çalınca kantine doğru adımladım. Sabah hiç bir şey yemediğim için açlıktan öleceğim sandım.
Tost ve çay alıp boş masalardan birine oturdum yemeye başladım. Merdivenden inen herkesin hayran olduğu o üçlü grup, Akgün, Ayaz ve Güney, kantine giriş yaptılar. Sanki hiç erkek görmemiş ve ilk defa görüyormuş gibi tepki veren kızlara ters ters bakmakla yetindim. Tamam yakışıklı olabilirlerdi ama bu öyle bakmaları gerektiği anlamına gelmiyordu. Bu gruptakilerin kendilerini bir şey sanma sebepleri bunlardı. Akgün ve Ayaz karşımdaki masaya oturdu, Güney ise sıraya girme zahmetinde bulunmadan 3 tane kahve ve bir tane çikolata alıp diğerlerinin yanına oturdu.
Herkesin bakışları üstlerindeydi ancak onların umrunda değildi. Tostumu yemeye devam ederken, izlendiğimi hissedip kafamı kaldırdığımda Ayaz'ın nefret dolu bakışlarla beni izlediğini farkettim. Rahatsızca yerimde kıpırdandım ve tostumu masaya bıraktım. Peçete ile ağzımı silip çaydan bir yudum aldım. Çayın soğumasına lanetler yağdırarak masadan kalkmaya yeltendim. Ama sözel sınıfından Buğra'nın masama gelip davet beklemeden oturmasıyla kalkmadım.
"Naber Gece?" Demesi karşısında "ne istiyorsun Buğra?" Demem onu bozguna uğratmıştı. Senenin başından beri bana takıntılıydı, yani 12. Sınıfın başında insanların içinde aşkını ilan etmesi sonucu benim tarafımdan reddedilmeyi kendine yedirememiş, peşimde koşmayı ve beni takıntı haline getirmeyi tercih etmişti. Başlarda umursamamıştım. Ancak bir gün okuldan eve giderken benimle eve kadar gelmek istemesi , "hayır" cevabım karşısında ısrarla peşimden gelmesi ve daha fazlası... Beni koruyacak kimsem yok. Akgün ile kuzen olabiliriz ancak ondan bile yardım alamıyordum. Çünkü amcam ve yengem, annem beni terk ettikten sonra benimle ilgilenmeyip hatta öyle bir yeğenleri yokmuş gibi davrandıkları için Akgün de aynı şekilde karşılık veriyordu. Ondan veya bir başkasından yardım isteyememiştim. Ancak neyin değiştiğini Buğra'nın benim peşimi bırakma sebebini anlayamamıştım.
Buğra'nın bana "bir şey istemiyorum güzelim, seni görmeye geldim. Ha bu arada gömlek çok yakışmış," demesi ile ayağa fırlamam bir oldu. Ne yani üstümdeki gömlek Buğra'nın mıydı?
Ne?
Şimdi bayılacağım.
Ayağa fırlamam ile dikkatleri üstüme çekmiştim. Buğraya "neyi imâ etmeye çalışıyorsun? Gömlek senin mi? Eğer öyle ise söyle hemen şimdi çıkartacağım." Dediğimde aslında aklımda ki düşünce yalan söylediği ve gömleğin Ayaz'ın olması gerektiğiydi. Yani Ayaz seni umursamıyorum demiş olabilir veya okulda tek siyah gömleğe sahip olan kişi Ayaz olmayabilir, ancak okulda tek siyah gömlek giyen kişi Ayaz. Buğra'nın ayağa kalkıp "çıkartacak mısın gerçekten, soyunma odasına gidelim orda çıkart bebeğim insan içinde olmaz," demesi ile sert bir şekilde tokat atmam onu bozguna uğratmıştı.
Hızla telefonumu alıp Ayaz'ın yanına gittiğimde odak noktasında Buğra'nın olduğunu farkettim. Önünde dikilip "Gömlek senin değil mi?" Dememle kendine geldi. Bana soğuk bakışlarla bakıp "kimin olduğunu bilmediğin gömleği giyiyorsun, manyak mısın kızım sen çocuk benim dediyse onundur daha niye bana soruyorsun ki?" "Ay ben nerden bileyim, senin sandım giydim belki hatanın sende olduğunu anlayıp vermek istemişsindir gömleği." Diye cırladığımda bana ters ters bakmakla yetindi.
Akgün'e dönüp "gömlek gerçekten Buğra'nın mı?" Diye sordum. Çaresizliğim yüzüme yansımış gibi gözlerinde ufak bir acıma belirtsi gördüm. Ayaz'a bakarak "bilmiyorum" demesi ile soyunma odasına doğru hızlı adımlarla ilerledim. O pisliğin hiç bir eşyasına dokunmam. Dolaptan lekeli gömleğimi alıp kabinlerden birine ilerledim. Tam o esnada soyunma odasının kapısı açıldı, Ayaz'ın olması ile neye uğradığımı şaşırdım. Delirmiş mi bu kızsoyunma odası farkında mıydı? Ters bir ifadeyle
"Manyak mısın sen ne arıyorsun burda!" Dedim.
"Bak kızım sürekli cırlayıp duruyorsun, yapma. Gömlek benim Buğra'nın falan değil. Lekeli gömleği giyme milletin içinde pis pis mi dolaşacaksın?" Tiksinir bi ifadeyle bana baktığında sinirlerim ciddi anlamda bozulmuştu.
Şimdi oturup ağlayacağım, "tamam sus gömleğini yıkar getiririm sana daha fazla gömlek kelimesi duymak istemiyorum," ağlamaklı bir ifadeyle konuştuğumda bakışlarında birazcık yumuşama gördüm ama hemen toparladı. "İstemiyorum yıkama ben yıkarım" "ay biliyorum senin yıkanabileceğini ama şimdi yıkamadan getirirsem ayıp olur, birde onun için bana pislik dersin maazallah, söz yıkayacağım" dediğimde bana bezgince bakıp "Gece sana yıkama dedim. İstemiyorum yıkamanı, hem sen ne çok konuşuyorsun ya," demesiyle kırgınlık hissettim. Yüzüm düşmüş şekilde "ay pardon yanlışlıkla şey oldu, tamam ben yıkamam getiririm yarın," sakin şekilde mırıldandığım. Oflayarak biraz beni izledi sonra odadan çıktı. Ben ise lekeli kıyafetimi dolaba koymakla meşguldüm.
Acaba birisiyle oturup konuşsam gerçekten çok mu konuşurum düşüncesi ile sınıfa adımladım. Derse gir çık şeklinde devam eden saatlerin ardından son dersin bittiğini haber eden zil çalmıştı. Kafamda hep 'çok konuşuyorsun' sesi yankılanıyordu. Konuşmayı seviyorum sanki...
(...)
Evde biraz dinlendikten sonra kek yapmaya karar verdim. Pişen keki masaya koyup soğumaya bıraktım. Ayaz'ın gömleğini düzgün bir şekilde elime alıp, mutfağa girdim. Yaptığım keklerde bir kaç parça bir tabağa koyup, elimde tabak ve gömlek ile evde çıktım hemen karşımdaki dairenin zilini çalıp beklemeye başladım.
Ah.. söylemedim değil mi? Evet Ayaz ile komşuyuz. Üzerinde her zaman ki gibi siyah tişört ile kapıyı açan Ayaz beni görünce donup kaldı. Normal çünkü ne ben gidiyorum ne o geliyor. Komşu olduğumuzu tesadüfen aynı binaya girerken öğrendik.
Kafamı kaldırarak Ayaz'a bakıp "gömleğini getirdim dediğin gibi kesinlikle yıkamadım çünkü çok ısrar ettin, tabii eğer yıkamamı istersen yıkarım yani sorun değil benim için," dediğim de bıkmış bir şekilde "Gece yıkama istemiyorum ve kızım sen harbi çok konuşuyorsun ya," dediğinde hemen gömleği uzattım. Gömleği alıp keke baktığında hâlâ vermediğimi farkettim ama hiç veresim yoktu, çünkü bana çok konuşuyorsun dedi. Keki ona getirmediğimi düşünerek, "sanırım bana değil o kekler," dediğinde "ha yok kendime yapmıştım öyle teşekkür amaçlı sana da getirdim. Sever misin bilmiyorum ama ben seviyorum yani bence sende seversin diye düşündüm, beğenmezsen eğer bana beğenmediğni söyleme tamam mı?" Hevesli hevesli konuştuğumda güler gibi oldu ama kendini toparladı. "Teşekkür ederim Gece," dediği için gitmem gerektiğini anlayıp "rica ederim, görüşürüz" diyerek tebessüm ettim. Cevap vermesini beklemeden eve doğru adımladım.
Ben eve girip kapıyı kapatana kadar kapatmamıştı kapıyı. Garip bir şekilde en başından beri ona karşı hep bir samimi olma isteği vardı içimde. Ama hep engel koyuyordu. Ve hâlâ devam ediyor. İlk defa bu kadar çok konuştuğumuzu farkettim. Gömleği yıkayacağını bile bile götürmeden önce hep kullandığım parfümü sıktım. Daha doğrusu boşalttım. İçimden geldi.
Düşüncelerle yatağa girdim biraz kitap okuyup biraz ders çalışarak zaman harcadım. Yemek yedikten sonra uyumaya karar verdim.
(...)
İlk bölüm bitti.
Biraz sıkıcı olabilir çünkü ilk bölüm.
Bazı karakterlerle daha tanışmadınız.
Karakter tanıtımı yapabilirim daha sonra.
İlk bölüm hakkındaki yorumlarınız neler?
Bir sonraki bölüm için bekleyin.
😻🤍😚
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 23.24k Okunma |
1.45k Oy |
0 Takip |
35 Bölümlü Kitap |