
Okul çıkışı, herkes bir yerlere dağılıyordu. Ben de çantamı omzuma asıp durağa doğru yürümeye başlamıştım ki, yanımda beliren Ayaz’ın sesiyle duraksadım.
"Eve mi gidiyorsun?"
Başımı kaldırıp ona baktım. Ellerini ceplerine sokmuş, her zamanki gibi umursamaz bir tavırla yürüyordu ama bakışları üzerimdeydi.
"Başka ne yapacağımı sandın? Mars’a gitmeyi mi?"
Ayaz hafifçe gülümsedi. "Vakit geçirecektik ya beraber, bir kahve içmeye ne dersin?" Unutmuşum.
Kaşlarımı kaldırdım. "Bana kahve ısmarlayacaksan olur."
"Senin cimriliğin beni bitirecek," dedi gözlerini devirerek.
Güldüm. "Sen de biliyorsun ki bedava şeyler her zaman daha güzeldir."
"Benimle vakit geçirmenin bedava bir aktivite olduğunu unutuyorsun ama."
"Kendi değerini baya yüksek görüyorsun ha?"
"Sadece gerçeği söylüyorum."
Başımı iki yana sallayarak güldüm. "Tamam, tamam. Hadi gidelim bakalım.
---
Bir kafeye girip sipariş verdikten sonra cam kenarındaki boş bir masaya oturduk. Ayaz kahvesini karıştırırken, gözleri yine üzerimdeydi.
"Ne var? Neden öyle bakıyorsun?"
"Düşünüyorum," dedi, omzunu silkerek.
"Neyi?"
"Senin hakkında bir analiz yapıyorum."
Kahkaha attım. "Ben bir deney faresi miyim?"
"Yok, sadece çözülemeyen bir bilmece gibisin."
"Vay be. Çok derin konuştun. Etkilendim," dedim gözlerimi kocaman açarak.
"Dalga geçme," dedi kaşlarını çatıp. "Gerçekten. Bazen çok neşelisin, bazen de dünyanın en yalnız insanı gibi bakıyorsun."
Birkaç saniye sustum. Ayaz’ın bu kadar dikkatli olması biraz garipti. Ama belli etmeden gülümsedim.
"Bazen neşeli olmak için sebep buluyorum. Ama bazen bulamıyorum. Hepsi bu."
Ayaz başını salladı. "Anladım."
"Peki ben de bir analiz yapabilir miyim?"
"Deneyebilirsin ama zorlanırsın," dedi hafifçe gülümseyerek.
Dirseklerimi masaya koyup ona daha dikkatli baktım. "Gizemli, soğuk ama aslında içinde çok şey biriktiren birisin. İnsanlara kolay kolay güvenmiyorsun. Ama birini önemsediğinde de gerçekten önemsiyorsun."
Ayaz, bir anlığına cevap vermedi. Sonra başını salladı. "Fena değil. Ama tam çözemedin."
"E hadi anlat o zaman, ne kaçırdım?"
Ayaz kahvesinden bir yudum alıp gözlerini bana dikti. "Belki de senin çözmeni istiyorum."
Bu kez gerçekten birkaç saniye konuşamadım. İçimde garip bir his belirdi ama hemen toparlandım.
"Bu çok büyük bir yük, emin misin?"
"Bakalım, becerebilecek misin?" dedi hafif bir gülümsemeyle.
Birbirimize bakarken kahvelerimizden yudum aldık. O an fark ettim ki, Ayaz’la geçirdiğim her an fazlasıyla ilginçti. Ve farkında olmadan gerçekten de onu çözmeye çalışıyordum.
Ama bu, kolay olmayacaktı.
Ayaz’ın gözleri benimkilerden bir an bile ayrılmadı. Parmakları fincanın kulpuna uzanırken, farkında olmadan, ya da belki tamamen bilerek, benim elime değdi.
Ama bu, rastgele bir dokunuş gibi değildi. Bilerek mi yaptı bilmiyorum ama birkaç saniye boyunca parmaklarımız birbirine değdi. Soğuk ellerinin sıcaklığıma karıştığını hissettim.
Gözlerim istemsizce ona kaydı.
Ayaz’ın dudakları hafifçe yukarı kıvrılmıştı.
"Ne oldu, Gece? Bir şey mi hissettin?" dedi, sesi her zamankinden daha yumuşak ama bir o kadar da alaycıydı.
Elimi hızla çektim ama fazla belli etmemeye çalışarak kahvemi yudumladım. Gözlerimi ondan kaçırmak istemiyordum, ama o anda zihnim allak bullak olmuştu.
"Sadece sıcak," dedim umursamaz bir ifadeyle.
Ayaz hafifçe başını eğdi, gülümsemesini saklamaya çalışarak. "Tabii ki. Sadece sıcak."
Fincanı elinden bırakıp dirseklerini masaya koydu. Birkaç saniye beni süzdü, sonra birden eğilip elimi yakaladı.
Beklemediğim bir anda olduğu için istemsizce nefesimi tuttum.
"Hâlâ sıcak mı?" diye fısıldadı.
Sesindeki alay ve samimiyet arasındaki ince çizgi beni deli ediyordu.
Elimi çekmek istedim ama o izin vermedi. Sanki kasıtlı olarak başparmağını avucumun içine hafifçe gezdirdi. Tüylerim diken diken oldu.
"Senin oyunların var, Ayaz," dedim kaşlarımı çatarak.
"Ve sen de oyuna dâhilsin," diye mırıldandı.
Birkaç saniye boyunca birbirimize bakıp sustuk. Sonra Ayaz gülümseyerek elimi bıraktı ve geriye yaslandı.
"Kahven soğuyor, Gece."
Ellerime baktım. Bana dokunması hissiyatini sevmiştim. Hâlâ dokunuşunun bıraktığı hissi atlatamamıştım. Ama ona bunu belli etmeye hiç niyetim yoktu.
Fincanımı elime alıp tekrar yudumladım, gözlerimi onunkilerden ayırmadan.
"Soğuyabilir, sorun değil. Ama bazı şeyler bir kere ısındığında, öylece soğuyamaz."
Ayaz’ın kaşları hafifçe kalktı. Sonra gülümsedi.
"Bunu bana meydan okuma olarak mı söylüyorsun?"
Gülümseyerek başımı iki yana salladım. "Hayır. Sadece gerçekleri söylüyorum."
Ayaz kahkaha atarak başını geriye attı. "Biliyor musun, Gece? Bazen sandığımdan çok daha tehlikelisin."
Fincanımı masaya bırakırken göz kırptım. "Tehlikeyi sevdiğini biliyorum."
Onun gözlerindeki parıltı, az önce başlattığımız oyunun daha yeni başladığını gösteriyordu.
Kahvem bittiğinde Ayaz hâlâ gözlerini benden ayırmamıştı. Oyun oynuyordu, ama ben de ona karşı oyunu bırakmaya hiç niyetli değildim.
"Hadi," dedi fincanını masaya bırakıp ayağa kalkarken. "Eve gidelim."
Ona kaçamak bir bakış attım. "Ne yani, aynı binada oturduğumuz için beni bırakmak zorunda mı hissediyorsun?"
"Hayır," dedi hafifçe gülümseyerek. "Ama aynı binada oturduğumuz için birlikte gitmemek saçma olurdu."
Omuz silktim ve ceketimi aldım. Onunla yürürken, dışarının soğuk havası yüzüme çarptı. Ellerimi cebime soktum, ama Ayaz hiç üşümüyormuş gibi rahattı.
Binaya vardığımızda, asansörün önünde durduk. Tuşa bastım ve ekranın yukarıdan aşağıya saymasını izledim. Sessizlik garip bir şekilde üzerimize çökmüştü.
Asansör kapısı açıldı, ikimiz de içeri girdik. Ayaz arkamdan gelip düğmeye bastı, sonra usulca arkasını kapıya yasladı.
Kapılar kapandı. Küçük ve dar bir alanın içinde sadece ikimiz vardık.
O anın farkında olarak başımı çevirdim ve Ayaz’a baktım. O ise hiç düşünmeden bana doğru bir adım attı.
Bir adım.
Sonra bir tane daha.
Sırtım asansörün metal duvarına değdiğinde, aramızdaki mesafenin neredeyse sıfırlandığını fark ettim.
Gözlerini gözlerime kilitlemişti.
"Kaçmayacak mısın?" diye fısıldadı.
Gözlerimi kısmadan ona baktım. "Senden mi?"
Kafasını hafifçe yana eğdi. "Bilmem. Kaçmak istiyor musun?"
İçimde bir kıpırtı hissettim. Ayaz’ın oyunlarına alışkındım ama bu… Bu farklıydı.
Derin bir nefes alıp başımı iki yana salladım. "Kaçmam için bir sebep yok."
O an, Ayaz elini asansörün duvarına koyup beni tamamen sıkıştırdı.
"Emin misin?"
Gözlerim dudaklarına kaydı. Fark etti. Kaşları hafifçe kalktı ve yüzünde yavaş bir gülümseme belirdi.
Tam bir şey söyleyecekken asansör aniden durdu ve kapılar açıldı.
Başımı hızla çevirdim, kalbim deli gibi atıyordu.
Ayaz, hafif bir kahkaha attı ve hiç acele etmeden geri çekildi.
"Sanırım geldik," dedi hafif bir alayla.
Derin bir nefes aldım, çantamı düzelttim ve hızlıca dışarı çıktım. Ama Ayaz arkamdan gelirken, o gülümsemenin yüzünden hâlâ silinmediğini biliyordum.
Beni yine oyunun içine çekmişti.
Ve en kötüsü…
Bu oyunu sevmeye başlamıştım.
Yorum yapar mısınıızzz
Bu bölümü yazabilmek için 3 farklı konu değiştirdim...
Nasılll bölüümm
Texting yazmak daha eğlenceli geliyor ya biraz öyle ilerleyeceğim sanırım. Gerekiyorsa Ayaz ve Gece'ye bi texting yazarım.
Bayılcam bu güzelliklereeeee
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 23.24k Okunma |
1.45k Oy |
0 Takip |
35 Bölümlü Kitap |