
Ne kadar uyumuştum bilmiyorum ama kendimi şuan daha iyi hissediyorum. Ayaz doktorla konuştuktan sonra taburcu edilmiştim. Şuan Ayaz'la birlikte eve gidiyorduk. Ayaz'ın yanımda olması kendimi daha iyi hissetmemi sağlıyordu. Hayatıma bundan daha iyi bir şey giremezdi.
Eve vardığımızda Ayaz kendi evime gitmeme izin vermeden direkt olarak evlerine yönlendirdi. Kapıyı çaldığında annesi Dilek teyze açmıştı. Endişeli ve biraz da rahatlamış ifadeyle bana bakarak konuştu. "Daha iyi misin güzel kızım?" "İyiyim Dilek teyzeciğim Ayaz sayesinde daha da iyiyim." Dememle Ayaz elini belime attı ve kendine çekti beni.
"İyi kuzum, yemek yaptım senin için daha iyi olacaksın İnşallah, geçin içeri kapıda kalmayın."
Masaya oturduğumda hâlâ biraz bitkin hissediyordum ama Ayaz’ın yanımda olması bana tuhaf bir güç veriyordu. Beni buraya getirişi, ellerimi sımsıkı tutuşu, hastanedeki o sıcaklığı… İçimde tarifi zor bir duygu vardı. Güvende olduğumu hissediyordum.
Annesi yemekleri masaya koyarken gülümseyerek bana döndü. “Hadi bakalım, güzel kızım, biraz yemek ye de kendine gel.”
“Gerçekten teşekkür ederim,” dedim, biraz utanarak. “Bu kadar zahmet vermek istemezdim.”
Ayaz yanımdaki sandalyeye oturdu ve gözlerini gözlerime dikti. “Zahmet mi?” diyerek kaşlarını kaldırdı. “Gece, benimle olduğun sürece asla böyle şeyler düşünme. Sen benim için her şeysin.”
Yanaklarımın kızardığını hissettim. Ayaz’ın annesi araya girerek, “Aynen öyle, sen de bizim kızımızsın artık. O yüzden kendini misafir gibi hissetme,” dedi ve tabağıma çorba koydu.
Gülümsedim, bu kadar sıcak ve içten insanlar olması beni hem rahatlatıyor hem de derinden etkiliyordu. Kaşığımı çorbaya daldırdım, bir yudum aldım ve gözlerim şaşkınlıkla açıldı. “Bu… mükemmel olmuş!”
Ayaz hafifçe güldü. “Annemin yemekleri her zaman efsanedir. Yani birazdan tatlıyı da yediğinde aşık olabilirsin.”
Sinsice ona bakıp gülümsedim. “Ben zaten bir şeye çoktan aşık oldum.”
Kaşığını kaldırmıştı ama benim bakışlarımı yakalayınca hafifçe yutkundu. Gözlerinde bir parıltı vardı. “Öyle mi? Neymiş o?”
Omuz silktim. “Bilmiyorum, sen tahmin et.”
Ayaz kaşığını bırakıp bana doğru hafifçe eğildi. “Güzelim, ben zaten seni tahmin etmeye değil, seni her an keşfetmeye odaklandım.”
Bu sözleriyle daha da kızardım. Annesi bizi izliyordu ve başını iki yana sallayarak iç çekti. “Allah’ım, gençler… Şu sofrada düzgünce yemek yiyecek miyiz, yoksa sadece flört etmeye mi geldiniz?”
Ben kaşığımı sessizce alıp yemeğime odaklanmaya çalıştım ama Ayaz’ın bana diktiği gözlerden kaçamıyordum.
Yemeğe devam ederken arada Ayaz bana güzel sözler fısıldıyor, ben de onu azarlamaya çalışıyordum ama pek başarılı olduğum söylenemezdi. Çünkü her defasında gülümseyerek, “Ne yapayım, sevgilime iltifat edemeyecek miyim?” diyordu.
Ve işin en kötü yanı… Bunu söylerken gözlerimin içine bakıyor, parmaklarını masanın altında hafifçe elime sürtüyordu.
Bu çocuk, benim kalbimi hiç düşünmüyordu.
Ayaz bir yandan yemek yerken diğer yandan bana bakıyordu. Masanın altında parmakları hâlâ elime hafifçe dokunuyordu. Onun bu hareketleri yüzünden yemek yemekte zorlanıyordum ama belli etmemeye çalışıyordum.
“Senin iştahın mı kapandı, güzelim?” diye sordu Ayaz, kaşığını bırakıp başını yana eğerek.
Yutkundum, onu bu kadar yoğun hissetmek gerçekten zordu. “Yok, hayır… Sadece… Çok lezzetli olmuş, tadını çıkarıyorum.”
Ayaz annesine dönerek hafifçe güldü. “Anne, bak gördün mü? Senin yemeklerin yüzünden kız aşık olacak.”
Annesi kaşlarını kaldırdı. “Beni bilmem ama o sana zaten aşık olmuş oğlum, farkında değilsin galiba.”
Bunun üzerine Ayaz hemen bana döndü, yüzünde kocaman bir gülümsemeyle. “Öyle mi? Aşık mısın bana, Gece?”
Kaşığımı bırakıp derin bir nefes aldım. O kadar rahat bir şekilde konuşuyorlardı ki, utanmamam imkansızdı. “Bilmem… Belki?”
Ayaz’ın gözleri parladı. Sandalyede bana biraz daha yaklaştı, sesi alçaldı. “Yani bu, benden başkasına aşık olamayacağın anlamına mı geliyor?”
Küçük bir gülümsemeyle başımı salladım. “Başkasına mı? Mümkün değil.”
Ayaz bir an için yüzüme öyle bir baktı ki kalbimin atışı hızlandı. Sonra, annesinin yanında olduğumuzu unutmuşçasına elimi tuttu ve parmaklarını avucumda gezdirdi. “Sen zaten benim güzelimsin.”
Tam bir şey diyecekken Ayaz’ın annesi öksürdü. “Beni burada unutmadınız değil mi?”
Hemen elimi çekip dik oturmaya çalıştım. “Yok, hayır, tabii ki unutmadık.”
Ayaz ise umursamaz bir şekilde gülümsedi. “Anne, senin yanında bile kendimi tutmak zorunda mıyım?”
Annesi gözlerini devirdi. “Bari tatlıyı yedikten sonra sarılın birbirinize.”
Ayaz keyifli bir kahkaha attı. “Tamam tamam, tatlıyı bekleyeceğim. Ama fazla değil.”
Ben ise yanaklarım alev almış gibi hissettim. Bu çocuk beni gerçekten zorluyordu. Ve işin kötüsü, ben de bunu seviyordum.
Bulaşıkları toplarken Dilek teyzenin bakışlarını üzerimde hissediyordum. Ayaz’la olan her anımı gördüğüne emindim ve bu biraz utanmama sebep oluyordu. Ama yüzünde sert bir ifade yoktu, aksine sıcak ve anlayışlıydı.
“Elin yatkınmış, Gece. Güzel gelin olacak kızsın.” dedi hafif bir gülümsemeyle.
Elimdeki tabakları tezgaha koyarken başımı yana eğdim. “Teşekkür ederim, Dilek teyze.”
Arkamdan Ayaz’ın sesi duyuldu. “Anne, sevgilimi utandırmasan olmaz değil mi?”
Dilek teyze hafifçe güldü. “Ne yapayım, hoşuma gidiyor. Neyse ben biraz uzanacağım, başım ağrıyor siz de beni fazla gürültüyle rahatsız etmeyin.”
Bu lafı söylerken göz kırpması yüzümü daha da kızarttı. Ayaz da memnun bir ifadeyle bana bakıyordu. Dilek teyze odasına çekildiğinde, mutfakta Ayaz’la baş başa kalmıştık.
Bulaşıkların sonlarını halletmek için lavabonun başına geçmiştim ki, birden belimden sıcak bir dokunuş hissettim. Ayaz, arkamdan sarılmış, çenesini omzuma yaslamıştı.
“Ne yapıyorsun?” diye fısıldadım, ellerim hâlâ deterjanlı tabakta.
“Sadece sevgilime sarılıyorum. Suç mu?”
Gülerek başımı iki yana salladım ama bu sırada nefesini boynumda hissetmek beni iyice huzursuz, tatlı bir huzursuzluk, yapıyordu.
Ayaz biraz daha yaklaşıp saçlarımı kulağımın arkasına aldı. “Biliyor musun, seni ilk gördüğümde bu kadar zayıf bir anına şahit olacağımı hiç düşünmezdim. Ama seni tanıdıkça anladım ki, güçlü insanların bile sarılacak birine ihtiyacı var.”
Gözlerimi kapattım. Bu sözler içime işliyordu. Ellerimi yıkayıp kuruladım ve Ayaz’a döndüm. O ise bana aynı yoğun bakışla bakıyordu.
“Ve ben o biri olmaktan şikayetçi değilim, Gece.”
Bunu söylerken yüzüme yavaşça dokundu. O an içimde hissettiğim şeyleri tarif edemezdim. Kalbim hızlanmıştı, nefesim düzensizleşmişti. Ellerimi göğsüne koydum. “Bazen… fazla iyi oluyorsun.”
“Bu seni rahatsız mı ediyor?”
Başımla ‘hayır’ anlamında küçük bir hareket yaptım. “Bilmiyorum… Bana fazla gerçek gibi geliyor.”
Ayaz gülümsedi. “Öylesin zaten, Gece’m. Gerçekten buradasın ve gerçekten yanımdasın.”
Parmaklarını yanağımdan aşağı kaydırarak elimi tuttu. Sonra yavaşça başını eğdi ve alnını alnıma yasladı.
“Sen benim her şeyimsin.” dedi fısıltıyla.
Nefesim kesildi. Ellerini sıktım. “Bunu duymaya ihtiyacım vardı.”
Ayaz gülümseyerek yanağımdan küçük bir öpücük kondurdu. “Biliyorum.”
O an dünyada başka kimse yokmuş gibi hissettim. Sadece o ve ben vardık. Ve bu, içimi öyle bir huzurla doldurdu ki… Hiç bitmesin istedim.
Ayaz, elimi tutarak beni salonun rahat koltuklarına doğru çekti. Hâlâ yüzümde hafif bir tebessüm vardı ama içimde fırtınalar kopuyordu. O kadar fazla şey yaşamıştım ki, şu an onun yanımda olması, bana böyle sıcak ve sevgi dolu bakması gerçek gibi gelmiyordu.
Ayaz, koltuğa oturduktan sonra beni de yanına çekti. “Gel, artık biraz rahatla.”
Ona sokulup başımı omzuna yasladım. O da kolunu omzuma doladı, parmakları nazikçe saçlarımın arasından geçti.
“Biliyor musun, Gece?” diye mırıldandı.
“Hımm?” Gözlerimi kapatarak ses verdim.
“Sen hayatıma girdikten sonra her şey daha anlamlı oldu.”
Başı mı hafifçe kaldırarak ona baktım. “Gerçekten mi?”
“Gerçekten.” Gözlerime bakarak başını hafifçe yana eğdi. “Senin yanında her şey daha güzel. Bazen hayatın beni zorladığını düşündüğümde aklıma sen geliyorsun ve bir anda her şey daha kolaymış gibi hissediyorum.”
Bunu duyunca içim ısındı. Elimi göğsüne koyarak hafifçe gülümsedim. “Sen benim başıma gelen en güzel şeysin, Ayaz.”
Bu sefer o gülümsedi ve yüzümü ellerinin arasına aldı. Parmak uçları nazikçe yanağımı okşarken, gözlerinde derin bir sevgi vardı.
“İyi ki varsın, güzelim.” dedi ve yavaşça dudağıma bir öpücük kondurdu.
Tenindeki sıcaklık ve nefesinin dokunuşu içimde tarifsiz bir his bıraktı. Ellerimi boynuna doladım, hafifçe ona yaslandım.
“Ben de seni seviyorum, Ayaz.”
“Biliyorum.” dedi, hafifçe gülümseyerek. “Ve bunu her gün duymak istiyorum.”
O an dünyanın en güvenli yerindeymişim gibi hissettim. Sanki onun kollarında hiçbir şey bana zarar veremezdi. Uzun zamandır hissetmediğim bir huzur içimde yayılıyordu.
Ayaz bir süre daha saçlarımı okşayarak beni kendine daha da yaklaştırdı. “Biliyor musun, en sevdiğim şeylerden biri ne?”
“Neymiş?” diye mırıldandım.
“Senin yanımda uyuyakalmış halin.” dedi yumuşak bir sesle. “O kadar masum ve huzurlu görünüyorsun ki… Keşke hep öyle kalabilsen.”
Gözlerimi devirdim ama gülümsüyordum. “Beni uykuda izlediğini mi söylüyorsun?”
“Kesinlikle.” dedi gülerek. “Ama endişelenme, korkutucu değilim.”
Güldüm ve başımı göğsüne yasladım. “Sana güveniyorum, Ayaz.”
“Ben de sana güveniyorum, Gece’m.”
Ve o an, içimde her şey yerli yerine oturdu. Ayaz’ın kollarında, onun sevgisiyle çevrili bir şekilde, dünya daha az korkutucu görünüyordu.
Ayaz’ın kollarında huzur bulmuştum. Zaman durmuş gibiydi. İkimiz de bir süre sessizce birbirimizin varlığını hissederek oturduk. Sonra Ayaz parmaklarını saçlarımın arasında gezdirerek, “Şimdi sana bir şey soracağım ama dürüst olmanı istiyorum.” dedi.
Başımı hafifçe kaldırarak ona baktım. “Sor bakalım.”
Ayaz dudaklarını büzüp düşündü. “Tamam… Çocukken en saçma korkun neydi?”
Bir an durup düşündüm, sonra gülerek cevap verdim. “Yastığımın altına elim girerse bir canavar onu tutacak sanıyordum.”
Ayaz kahkaha attı. “Ciddi misin? Ne yapacağını düşünüyordun peki? O elini tuttuğunda?”
Omuz silktim. “Muhtemelen ağlar ve çığlık atardım.”
Başını iki yana salladı. “İnan bana, çocukken ben de garip şeylerden korkuyordum.”
Gözlerimi kısarak ona baktım. “Ne mesela?”
Yanaklarını ovuşturup hafifçe boğazını temizledi. “Tamam, ama dalga geçmek yok. Küçükken birinin yatağımın altında yaşadığını düşünüyordum.”
Gülmemek için dudaklarımı sıktım. “Yatağının altında yaşayan biri mi?”
“Evet, kesinlikle. O yüzden geceleri yataktan inmek zorunda kaldığımda hep yatağın üzerinden zıplardım ki beni yakalamasın.”
Artık kahkaha atmamak imkânsızdı. “Ayaz, bu ciddi bir korkuydu yani?”
“Tabii ki!” dedi gülerek. “Ama şimdi düşünüyorum da, çocuk aklı işte.”
Gülmemiz bittikten sonra bir süre göz göze geldik. Ayaz’ın gözlerinde hem eğlence hem de bir sıcaklık vardı. Sonra o bana doğru hafifçe yaklaşıp, “Peki, şimdi sana daha önemli bir soru sorayım.” dedi
Kafamı yana eğdim. “Sor bakalım.”
“Bir gün boyunca dünyanın herhangi bir yerinde olabilsen, nereye gitmek isterdin?”
Bu soruya ciddi ciddi düşündüm. “Sanırım… Kuzey ışıklarını görmek isterdim.”
Ayaz gülümsedi. “Güzel seçim. O ışıkları izlerken yanında kim olsun isterdin?”
Onun gözlerinin içine baktım ve hafifçe gülümsedim. “Kim olacak, tabii ki sen.”
Ayaz dudaklarını hafifçe bükerek başını salladı. “Doğru cevap.”
Gülümsedim. “Peki sen? Bir günlüğüne istediğin yerde olabilsen, nerede olmak isterdin?”
Ayaz bir an düşündü, sonra gözlerini bana dikti. “Eğer yanımda sen olacaksan, fark etmez.”
İçimde bir sıcaklık yayıldı. “Ne kadar klişe.”
“Evet ama aynı zamanda tamamen doğru.”
Elimi tuttu, başparmağımla avucundaki çizgileri hissettim. Sonra başka bir konu açmak için gözlerimi devirdim. “Tamam, şimdi başka bir soru… Hayatının en utanç verici anını anlat.”
Ayaz hafifçe başını eğerek güldü. “Yavrum bu kadar kişisel soruları sormaya başladık mı?”
Omuz silktim. “Benim hayatımın en travmatik günlerinden birini yaşadım, bence biraz gülmeye hakkımız var.”
Başını iki yana sallayarak gülümsedi. “Peki… Ama anlatınca dalga geçmeyeceksin.”
“Elbette.”
Ayaz gözlerini devirdi. “Lise birinci sınıftayken kantinde ayağım kaydı ve elimdeki tabldotla birlikte yere yapıştım. Ama mesele düşmek değil, mesele elimdeki yemeklerin dört bir yana dağılmasıydı.”
Ellerimi ağzıma kapatarak kahkaha attım. “Ayy! İnsanlar gördü mü?”
“Sence?” dedi gözlerini kısarak. “Koca kantinin ortasında düşüp yere yapışıyorum ve herkesin yüzü bana dönüyor. Hatta birisi çıkıp ‘Kardeşim, nası düştün sen öyle?’ diye sordu.”
Artık nefes almakta zorlanıyordum. “Oha! Ne yaptın peki?”
“Hiçbir şey yapamadım. Yerde oturup, ‘Sanırım artık burada yaşamam gerekiyor.’ diye düşündüm.”
Gülmekten yanaklarım acımıştı. “Ama dürüst olmak gerekirse, ben olsam direkt kaçardım.”
Ayaz kaşlarını kaldırdı. “İşte o zaman farkı anlıyoruz, ben durumu kabullendim.”
Gözlerimizi silerek kahkaha attıktan sonra biraz daha sustuk. Sonra ben yeni bir soru sordum. “Peki… Hayatında en çok seni değiştiren olay neydi?”
Ayaz bir an duraksadı, sonra gözleri ciddileşti. “Seni tanımam.”
Gözlerimi kırptım. “Beni tanıman mı?”
Başını salladı. “Evet. Seni tanımadan önce bir şeyleri bu kadar derinden hissettiğimi bilmiyordum. Seninle tanıştıktan sonra hayatımın birçok şeyden ibaret olmadığını anladım. Beni değiştirdin, balım.”
Bu sözler içime öyle bir dokundu ki, kalbim sanki bir anlığına durdu. Onun yanımda olması, bana böyle sözler söylemesi… İçimi inanılmaz bir huzurla doldurdu.
Elimi elinin üzerine koydum. “Biliyor musun Ayaz, ben de kendimi senin yanındayken daha tamamlanmış hissediyorum.”
Ayaz hafifçe gülümseyerek elimi sıktı. “Öyleyse, birbirimizi tamamlıyoruz.”
Bu cümleyle birlikte aramızda derin bir sessizlik oldu. Ama bu sessizlik rahatsız edici değildi, aksine huzur vericiydi. Uzun süre boyunca konuştuk, her şey hakkında. Çocukluk anılarımız, gelecekte yapmak istediklerimiz, en sevdiğimiz filmler, saçma korkularımız…
Ve sonunda, ikimiz de bir kez daha anladık ki, birbirimizi sevmenin en güzel yanı, saatlerce konuşup hiç sıkılmamaktı.
Öyle işte...
Yorumlarınızı bekliyorum kuzularımm.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 23.24k Okunma |
1.45k Oy |
0 Takip |
35 Bölümlü Kitap |