10. Bölüm
Özlem / Duygularımın esiri | texting / 9. Bölüm

9. Bölüm

Özlem
longingly_

Okulda 2 gün sonra bir parti yapılacağı haberi, sabah sınıfa girdiğimde herkesin dilindeydi. Duvarlara asılmış parlak posterlerden, koridorda koşturan heyecanlı öğrencilere kadar her şey, yaklaşan etkinliğin büyüklüğünü hissettiriyordu.

Sıramın başına geçtiğimde, Akgün’ün yüzünde o meşhur muzip gülümsemesi belirdi.

"Hazır mısın, kuzen? Bu parti herkesin konuşacağı bir olay olacak!" dedi, heyecanla yanıma oturarak.

Ben omuz silkerek cevap verdim. "Hazır olmam mı gerekiyor? Sonuçta partiye gitmem için özel bir hazırlık yapacak halim yok."

Akgün kahkaha attı. "Gece, sen ciddisin! Burası lise, bir parti yalnızca bir parti değildir. Bütün okul orada olacak. Özellikle Ayaz!"

Adını duyduğumda kalbim bir saniye için hızla atmaya başladı, ama yüzümü çabucak toparladım. "Ayaz ne alaka? Partiyle ilgim yok, Akgün."

Akgün kaşlarını kaldırıp bana dikkatlice baktı. "Kuzen, seni kandırmak imkansız. Ama merak etme, senin için en iyi anı yaratacağım. Zorla da olsa bu partiye katılacaksın."

Partiden kaçamayacağımı anlamıştım. Tüm okulun gözü kulağı bu etkinlikte olacaktı, bunu görmezden gelmek imkansızdı. Ama beni asıl endişelendiren, o kalabalığın içinde Ayaz'ı görmekti.

Teneffüs zili çaldığında, kantine indiğimde, Melisa'nın masasında oturduğunu gördüm. Yanında Ayaz vardı ve yüzünde her zamanki kendini beğenmiş ifadesi. Melisa Ayaz'a sürekli yaklaşıp, partiden bahsediyordu.

"Ayaz, partide dans edeceğin biri var mı? Bence herkesin gözü üzerimizde olurdu," dedi Melisa, sesini gereğinden fazla şirinleştirerek.

Ayaz sadece hafifçe gülümseyip omzunu silkti. "Düşünmedim. Ama herkes kendi eğlencesine baksın."

Bu cümleyle Melisa'nın hevesi biraz kırılmış gibiydi, ama vazgeçmeye niyeti yoktu. Ben, uzaktan olanları izlerken istemeden sıkıldığımı hissettim. Kalabalığın içinde Melisa'nın sesi daha da belirginleşiyordu.

"Gece, duydun mu? Partiye geleceksin, değil mi? Yoksa herkes eğlenirken yine o yalnız köşende mi oturacaksın?" diye seslendi, bana doğru dönüp alaycı bir şekilde.

Gözlerim kısıldı, Melisa'nın bu alaycı tavırlarına artık alışmıştım. Tam bir şey söylemek üzereyken, Ayaz'ın sesi duyuldu.

"Melisa, biraz bırak insanları rahat. Herkes kendi istediği gibi takılabilir. Bu kadar baskıcı olma."

Bu sözler bir anda ortamı buz gibi yaptı. Melisa'nın yüzü kıpkırmızı olmuştu, ama sustu. Ben ise şaşkın bir şekilde Ayaz'a baktım. Bana yardım etmiş gibiydi, ama bir şey belli etmek istemiyormuş gibi hemen dikkatini başka yöne çevirdi.

Bu partiye gitmek istemiyor olsam da, bir şeyler değişiyor gibiydi. Ve o değişimin beni nereye götüreceğini merak ediyordum.

---

Parti günü geldi çattı. Gün boyunca okuldaki herkesin enerjisi yüksekti, koridorlar partinin heyecanıyla dolup taşıyordu. Ama ben, kendimi bir köşeye sıkışmış gibi hissediyordum.

Partiden kaçış olmadığını anlamıştım. Akgün zaten sabah erkenden üstüme çullanmıştı, ama asıl mesele onun sevgilisi Dilara’nın beni hazırlamak için eve gelmesiydi. Kapıyı açtığımda Dilara’nın elinde makyaj çantası ve bir sürü kıyafetle içeri girdiğini gördüm.

"Gece, seni bu gece tamamen değiştiriyoruz! Hiç itiraz istemem," dedi, daha ben bir şey söyleyemeden.

"Dilara, abartmaya gerek yok. Sadece sıradan bir okul partisi bu," diye mırıldandım. Ama o, söylediklerimi tamamen görmezden geldi.

"Sıradan mı? Gece, herkes seni fark etmeli. Ayrıca Akgün’ün kuzeni olarak birazcık dikkat çekmelisin. Kim bilir, belki biri sana bakıp aklını kaçırır," dedi göz kırparak.

"Lütfen, kimsenin dikkatini çekmeyeyim daha iyi," diye homurdandım, ama Dilara kararlıydı.

Beni bir sandalyeye oturtup hemen işe koyuldu. Saçlarımı özenle buklelere çevirdi ve hafif bir makyaj yaptı. Aynada kendime baktığımda şaşırmıştım. Daha önce hiç böyle görünmemiştim.

"İşte bu! Harika görünüyorsun," dedi Dilara, son bir dokunuşla elime şık bir bileklik takarken. Ardından kıyafeti seçmeye geçti. Akgün’ün bana önerdiği kıyafetleri eleyip, dolabımdan şık ama sade beyaz bir elbise seçti.

"Tamam, artık hazırsın. Akgün seni görse şok olacak," dedi gururla.

"Şimdi gerçekten gitmek istemiyorum," diye mırıldandım, ama içten içe Dilara’nın neşesinden etkilenmiştim. Bu gece farklı olacaktı, hissediyordum.

Sonunda Dilara beni salona kadar geçirdi ve Akgün’le buluşturdu. Onun şaşkın bakışlarını görünce istemsizce güldüm.

"Vay be, kuzen! Tam bir yıldız gibisin. Bu partide tüm gözler senin üzerinde olacak," dedi, kollarını açarak beni takdir etti.

Ama içim hâlâ huzursuzdu. Bu görünüş gerçekten beni yansıtıyor muydu? Ya Ayaz... Acaba beni fark eder miydi? Derin bir nefes alıp kendimi toparladım. Bu gece, belki de her şeyin değişeceği bir gece olabilirdi.

Partiye alıanına girdiğim anda, ışıkların altında yansıyan dekorlar ve yüksek müzikle dolup taşan salon beni bir anlığına afallattı. Akgün, her zamanki gibi kalabalığın merkezine karışmış, Dilara’yla birlikte dans etmeye başlamıştı. Ben ise bir köşede durup her şeyi izlemeyi tercih ettim. Daha fazla dikkat çekmek istemiyordum.

Ama dikkat çekmeme çabalarımın pek de işe yaramadığını fark etmem uzun sürmedi. İnsanların bakışları üzerimde dolaşıyordu. Melisa'nın beni baştan aşağı süzüp alaycı bir şekilde gülümsemesi, kendimi tekrar sıradan bir Gece gibi hissetmemi sağladı.

Sonra onu gördüm... Ayaz. Salonun diğer ucunda bir grup arkadaşıyla duruyordu. Sıradan siyah gömleği bile ona yakışıyordu. Gözleri salonun içinde gezinirken bir anlığına benim üzerimde durdu. Kalbim hızlandı. Onun bakışlarındaki farklılık beni şaşırtmıştı.

Gözlerimiz buluştu. İlk başta başımı çevirmeye çalıştım, ama nedense yapamadım. O bakışlarda bir şey vardı; eleştiren değil, sanki beni yeni fark eden birinin bakışıydı. Sanki Ayaz, o an beni gerçekten görmüştü.

Beni baştan aşağı süzdü, gözleri beğeni ile parladı. Bir süre birbirimize bakarken, yüzünde hafif bir gülümseme belirdi. Ama hemen ardından bakışlarını kaçırdı ve yanındaki arkadaşlarıyla konuşmaya devam etti. İçimde garip bir sıcaklık hissettim.

Dilara, yanıma gelip koluma girdi. "Bu gece harikasın, farkındasın değil mi? Aras bile seni fark etti, az önce nasıl baktığını gördüm!" dedi kahkaha atarak.

"Saçmalama, Dilara. Sadece kalabalığa baktı, o kadar," dedim, ama sesim onu inandıramadı.

Dilara bir şey söylemek üzereydi ki, o anda Ayaz’ın bana doğru yürüdüğünü fark ettim. Her adımında kalbim daha hızlı atıyordu. Dilara Ayaz'ın geldiğini görünce hemen uzaklaştı. Ayaz, elinde bir içecekle yaklaştı ve hafif bir gülümsemeyle konuştu.

"Sıkıldın mı yoksa? Seni burada böyle yalnız bırakacak kadar kötü bir parti mi?"

Ne diyeceğimi bilemedim. Yüzüne baktığımda gözlerindeki beğeni açıkça fark ediliyordu, ama konuşmalarında hiçbir şey belli etmiyordu.

"Hayır, aslında fena değil," diye mırıldandım, ama sesimin titrediğini hissettim.

Ayaz, hafifçe gülümseyerek içeceği uzattı. "Belki bu gece biraz eğlenmeyi denemelisin. Bence sana çok yakışır."

Ayaz’ın verdiği içeceği alırken ellerimizin kısa bir anlığına birbirine değmesi, içimde garip bir yankı yarattı. Bu kadar basit bir dokunuşun beni neden etkilediğini anlamaya çalışırken, o çoktan dikkatini başka bir yöne çevirmişti. Ama gözleri hâlâ ara sıra bana kayıyordu, fark etmemem mümkün değildi.

Dilara yanımda durup her şeyi izliyordu. Ayaz uzaklaşır uzaklaşmaz beni dürttü. "Gördün mü? Sana demiştim! Kesinlikle senden etkileniyor," dedi, sesini alçaltarak ama heyecanını gizleyemeyerek.

"Dilara, hayır. O sadece... nazik davranıyor. Belki Akgün yüzünden, sonuçta yakın arkadaşlar," dedim, ama Dilara'nın yüzündeki ifade beni ikna etmediği gibi, kendimi de inandıramıyordum.

Dans pistine doğru yürürken Ayaz’ın birkaç kız tarafından çevrelendiğini fark ettim. Melisa tabii ki en ön sıradaydı. Gözlerini devirdim. Melisa'nın Ayaz'a olan ilgisi beni sinir etmeye başlamıştı. Ama Ayaz'ın duruşu, yüz ifadesi, hiçbirine tam anlamıyla ilgi göstermediğini açıkça belli ediyordu.

Dilara bir süre sonra beni dans etmeye ikna etti. Dans ederken, gözüm hâlâ Ayaz’ı arıyordu. Kendime engel olmaya çalıştım ama olmuyordu. Sanki salonun içinde tek bir kişi varmış gibi hissettiriyordu. Ve ne zaman ona bakacak olsam, Ayaz çoktan beni izliyordu.

Bir noktada, dans pistinden ayrıldım ve içeceğimi almak için masalara doğru ilerledim. Tam o anda Ayaz yanıma geldi. Bu sefer yüzünde ciddi bir ifade vardı.

"Gece," dedi, ses tonu alışık olduğumdan farklıydı. Daha yumuşak ama bir yandan da ne söyleyeceğini tartan bir tavrı vardı. "Bilmiyorum, belki seni daha önce hiç gerçekten görmemişim gibi geliyor."

Bu sözler, beni olduğum yere mıhladı. Ona şaşkınlıkla baktım. "Ne demek istiyorsun?" diye sordum, ama sesim neredeyse bir fısıltıydı.

Ayaz hafifçe gülümseyerek içini çekti. "Bilmem. Sadece bu gece... fark ettim ki sen düşündüğümden daha farklısın."

Bu sözler içimde bir şeyleri harekete geçirdi. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. Ama tam o sırada Selin araya girdi, sanki sahneyi çalmaya hazır bir oyuncu gibi.

"Ayaz, burada mısın? Seni her yerde arıyordum!" diyerek koluna tutundu. Selin’in bu hareketi midemi bulandırmıştı. Ama Ayaz’ın ifadesi değişmedi. Soğuk ve mesafeliydi.

"Melisa, şu an konuşuyoruz," dedi sert bir şekilde. Melisa şaşkın bir bakış attı, ama geri adım atmadı.

"Pekâlâ," dedi Melisa, alaycı bir şekilde kaşlarını kaldırarak. "Ama hâlâ sözümü unutmadın, değil mi? Dans edecektik."

Ayaz’ın ona verdiği kısa ve mesafeli cevap beni şaşırttı. "Belki sonra."

Melisa, memnuniyetsiz bir ifadeyle uzaklaşırken, Ayaz tekrar bana döndü. "Şey... Ne diyordum? Unuttum galiba," diyerek hafifçe gülümsedi. Ona minik bir tebessüm ile karşılık verdim.

Müzik bir anda değiştiğinde bütün salon durdu. Hafif bir uğultuyla herkes birine bakıyor, çiftler bir araya gelmeye başlıyordu. Daha önce böyle bir an yaşamamıştım; etraftaki herkesin nasıl bu kadar kolay bir şekilde eşleştiğini anlamıyordum. Kendi başıma bir köşede dururken, Dilara ve Akgün yanımdan dans pistine doğru geçtiler.

Dilara bana göz kırptı. "Hadi, Gece! Kendi başına oturamazsın. Bu gece özel bir gece," diye seslendi, ama yüzümdeki utangaç ifadeyi görmezden gelerek kendi eğlencesine daldı.

İçimden, "Belki de bu dans kısmını atlar ve bir an önce eve dönerim," diye geçiriyordum ki, sesini arkamda duydum.

"Burada tek başına mı duracaksın? Bu kadar kolay mı pes edeceksin?"

Ani bir refleksle arkamı döndüm. Ayaz'ın, yüzünde ki hafif bir gülümseme, ama gözlerindeki gizem beni ürpertiyordu. Kollarını göğsünde kavuşturmuş, sanki beni uzun süredir izliyormuş gibi bir hali vardı.

"Dans etmeyi sevmem," diye mırıldandım, ama bu kelimelerin benim ağzımdan çıktığına inanmak zordu. Çünkü içten içe, onunla dans etme fikri beni düşündüğümden daha çok heyecanlandırıyordu.

"Belki de doğru kişiyle dans etmemişsindir," dedi, sesi daha alçak ama etkileyiciydi. Bu kelimeler, olduğum yere çakılıp kalmama yetti.

O anda başımı kaldırdım ve gözlerimizin buluşmasıyla tüm dünyam durmuş gibi hissettim. Ayaz, ellerini cebine soktu ve hafifçe başını eğdi. "Ama seni zorlamayacağım. Sadece düşündüm ki... belki seninle dans etmek güzel olabilirdi."

Bu sözlerin etkisiyle kalbim deli gibi çarpmaya başladı. "Belki...," dedim ama cümlemi tamamlayamadım. Çünkü o sırada Ayaz, elini uzatarak son noktayı koymuştu.

"Karar senin. Ama fazla zamanın yok. Şarkı bitmek üzere."

O eli uzatıp uzatmamam gerektiğine dair düşüncelerim beynimde dönerken, kendimi nasıl bir şekilde cesaret bulup elimi onun eline uzatırken bulduğumu hâlâ anlamış değilim.

Ayaz elimi tutar tutmaz beni dans pistine doğru yönlendirdi. Kalabalık arasında, sanki yalnızca biz vardık. Elini belime yerleştirdiğinde, aramızdaki mesafeyi kaybetmiştik. Gözlerinin derinliğinde kaybolmamak için kendimi zor tutuyordum.

"Pekala," dedi, hafif bir alaycılıkla, ama sesinde bir sıcaklık da vardı. "Seni dansa kaldırmayı başardım. Şimdi de beni utandırma."

"Asıl sen beni utandırma," diye cevap verdim, ama sesim o kadar cılızdı ki, muhtemelen gülümseyip geçti.

Şarkı boyunca hiçbir şey söylemedik. Ama bu sessizlikte bile her şey söylenmiş gibiydi. Çünkü Ayaz’ın ellerindeki sıcaklık, kalbimi hiç olmadığı kadar hızlı attırıyordu. Şarkı sona erdiğinde, hala onun gözlerinin derinliklerinde kayboluyordum. Ama o sadece hafif bir tebessümle başını eğdi ve fısıldadı:

"Bu gece... hiç de kötü değildi. Ve sanırım içimde tutamayacağım, şuan benim gözümde dünya üzerindeki en güzel varlık gibisin."

Ve o an, Ayaz'dan etkilenmemem gerektiğini bir kez daha hatırlamak istesem de, bunun artık mümkün olmadığını fark ettim.

Şarkı bitmişti, ama benim zihnimde yankılanan şey, müziğin ritmi değil, Ayaz'ın sözlerindeki ve gözlerindeki derinlikti. O an, konuşmak mı yoksa sadece susup hissetmek mi daha doğru olurdu, karar veremiyordum. Ama Ayaz, beni daha fazla düşünmeye bırakmadan bir adım geri çekildi ve ellerini cebine sokarak yüzünde o tanıdık, soğukkanlı ifadesiyle durdu.

"Eh, demek dans edebiliyormuşsun," dedi hafif bir alayla. Ama ses tonunda, o eski sertlikten eser yoktu.

"Sen de fena değildin," dedim, kendimi toparlamaya çalışarak. Ama heyecandan sesimin titremesi, hâlâ içimde kopan fırtınayı ele veriyordu.

Ayaz'ın yüzünde hafif bir gülümseme belirdi. "Bu geceden keyif alıyor musun?" diye sordu, gözlerini üzerimden ayırmadan.

Ne diyeceğimi bilemedim. Çünkü geceden mi, yoksa onun varlığından mı keyif aldığımı ayrıştırmak artık mümkün değildi. "Sanırım... evet," diyebildim sonunda.

"Güzel," dedi, ve başını hafifçe sallayarak ortamdan uzaklaştı. Tüm düşüncelerim Ayaz'a kilitlenmişti.

Gece ilerledikçe, Ayaz'ı hep bir köşede, insanlarla konuşuyor ya da sessizce bir şeyler izlerken buluyordum. Ama ne zaman ona bakacak olsam, bakışları çoktan benim üzerimdeydi. Kalbim her defasında hızla çarparken, kendime sakin olmam gerektiğini söylüyordum.

Parti sona ermiş, Dilara ve Akgün’le birlikte dışarı çıkmıştık. Dilara her zamanki gibi neşeliydi, Akgün de onun mutluluğunu izlerken gözleri parlıyordu. Onların arasındaki bu uyumu izlemek bile içimde bir sıcaklık yaratıyordu. Ama sonra... gözlerim istemsizce Ayaz’ı aradı.

Ayaz, birkaç arkadaşıyla birlikte biraz ötede duruyordu. Gözlerimiz bir kez daha buluştu. Yine o bakış... Ne soğuk ne sıcak, ama etkileyici. Sanki bir şeyler söylemek ister gibi bir hali vardı ama kelimeler boğazına takılmış gibi susuyordu.

Biz arabaya doğru ilerlerken, Dilara’nın arabasının anahtarını unutup içeri dönmesiyle yalnız kalmıştım. Akgün bir telefon görüşmesi yapmak için biraz uzaklaşmıştı. O sırada biri arkamdan seslendi.

"Hey, Gece! Bir dakika konuşabilir miyiz?"

Dönüp baktığımda, daha önce pek dikkatimi çekmeyen bir çocuk olduğunu fark ettim. Adının Mert olduğunu hatırlıyordum, ama çok da samimi olmadığım biri. Hafif bir gülümsemeyle karşılık verdim. "Tabii, bir şey mi oldu?"

"Şey... seni bir süredir fark ediyorum. Yani... bu gece gerçekten güzel görünüyorsun," dedi, ama sesi rahatsız edici bir şekilde fazla kendinden emindi.

"Teşekkür ederim," dedim, ama konuşmayı kısa tutup uzaklaşmak istiyordum. Fakat Mert, bir adım daha yaklaşıp koluma dokundu.

"Gitmek zorunda değilsin. Belki biraz konuşuruz. Seni yakından tanımak isterim."

Bu sözler ve yaklaşımı beni rahatsız etmeye başlamıştı. Geri çekilmeye çalışırken, Mert ısrarla önümde durdu. "Bu kadar kaçamak olmana gerek yok. Sadece biraz vakit geçirmek istiyorum. Ne var bunda?"

"Mert, bak... bu gece gerçekten konuşmak istemiyorum. Lütfen izin ver gideyim," dedim, ama daha da ileri gitmeye çalıştı.

Tam o anda, Mert’in arkasından gelen sert bir ses duyuldu:

"Sorun mu var burada?"

Başımı kaldırdığımda Ayaz’ın bize doğru hızlı adımlarla yaklaştığını gördüm. Mert, Ayaz’ı görünce bir an geri çekildi ama yüzündeki rahatsız ifade kaybolmadı.

"Hayır, sadece konuşuyorduk," dedi, alaycı bir tonla.

Ayaz, gözlerini kısmış, Mert’e doğru yürüdü. "Sanırım Gece konuşmak istemediğini açıkça söyledi. Yoksa anlamakta zorlanıyor musun?"

Mert, omuzlarını silkerek uzaklaşmaya çalıştı, ama Ayaz onun omzundan tuttu ve bir adım geri çekti. "Bir daha Gece’yi rahatsız ettiğini görürsem, bunu konuşmak yerine daha farklı yollarla hallederim. Anlaşıldı mı?" dedi, sesi kararlı ve tehditkardı.

Mert bir şey söylemeden uzaklaştı. Kalbim o kadar hızlı çarpıyordu ki, ne diyeceğimi bilemedim. Ayaz bana döndü ve bir süre sessizce baktı.

"İyi misin?" diye sordu, sesi şimdi daha yumuşaktı.

"Evet... teşekkür ederim," diye mırıldandım.

"Seni eve bırakayım," dedi. Bu teklif karşısında şaşırdım, ama aynı binada oturduğumuzu hatırlayınca, mantıklı olduğunu düşündüm. Sessizce başımı salladım.

Yolda yan yana yürürken, bir süre sessiz kaldık. O kadar garip bir durumdaydık ki, ne diyeceğimi bilemiyordum. Ama sonunda Ayaz, buzları kırdı.

"Mert gibi tipler kendini bilmez olur. Ama sen... fazla kibarsın. Kendini daha fazla savunmalısın," dedi, gözlerini bana dikerek.

"Haklısın... ama teşekkür ederim," dedim, onun sakinliğinden cesaret alarak.

Apartmanın girişine geldiğimizde, Ayaz bir an duraksadı. Kapıyı açarken, yüzündeki ifadeyi tam çözemiyordu. Birlikte asansöre yöneldik. Dairemizin olduğu kata geldiğimizde ona dönüp hafif bir gülümseme ile, "bıraktığın için teşekür ederim," dedim. "Seni sorunsuz eve bıraktığım için rahatım şuan," dedi ve arkasını dönüp evine yöneldi.

Onun arkasından bakarken, içimde tarif edemediğim bir his vardı. O, mesafeli ve gizemli haliyle beni yine allak bullak etmişti. Ama bu kez... onun farklı olduğunu daha da derinden hissetmiştim.

 

Kesinlikle bölümü okurken "şivesi sensin aşkın" dinleyin çünkü ben yazarken başa sarıp sarıp dinledim.

Yorum yapar mısınız güllerim sizin yorumlarınız beni heyecanlandırıyor😻

💜🍫

Bölüm : 18.01.2025 00:33 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...