10. Bölüm

10. Bölüm

Elifff
love_21

Dıgo sebra kurda wekî agire.

Dişewite dişewite û xwe dişewitine.

Piştra dibe bizot

Û dijmîne xwe dişewitine.

                                                        

Derler Kürtlerin sabrı ateş gibidir.

Yanar, yanar kendini yakar.

Daha sonra köz olur.

Düşmanını yakar.

 

~

 

Mardin artık yanma aşamasına geçmişti. Haziran'ın ortalarındaydı ve hava oldukça ısınmıştı. Allah'tan burda doğup büyümüştüm de buna alışıktım. Üstümde uzun, dizimin hemen altında biten, siyah ve zarif bir elbise vardı. Fakat zariften çok asil bir duruşu da vardı. Abim almıştı bu elbiseyi bana ve her giydiğimde onu hatırlıyordum.

Baran abim...

Onu bir kaç gündür hiç görmüyordum ve ona o kadar ihtiyacım vardı ki. Eminim ki benimle konuşmaya yanıma gelecekti.

Şimdi Demir pisliğinin işini bitirmiş arabaya ilerliyorduk. Ben geldiğim arabaya ilerlerken Maran Ağa sözüyle beni durdurdu.

" Nereye?" Dedi bana dönüp aynı zamanda kendi arabasını kapısını açarken.

" Eve." Dedim kısa ve net bir şekilde.

" Neden o araba?" Bu adam niye bu kadar meraklıydı?

" Bu arabayla geldiğim için olabilir mi?" Dedim. Tam da gözlerine bakarken abartılı bir şekilde gözlerimi devirdim. Bu hareketim ile kaşlarını çattı ve sinirle bana baktı.

" Bir daha görmeyeyim o hareketi." Dedi kızarcasına. Sanki küçücük bir kız çocuğuna kızıyormuş gibiydi.

" Naptım ki?" Dedim sanki bilmiyormuş gibi. Bu sorum üzerine elini araba kapısından çekti ve kapattı kapısını. Yanıma yavaş hareketlerle gelip tam da dibimde durdu. Yüzümün her zerresini incelerken ben de onunkini izliyordum. Üzerindeki ceketi bendeydi, siyah pantolon ve üstündeki beyaz gömlek ile aşırı derecede yakışıklı duruyordu. Şimdi ne çok sevgilisi olmuştur. Allah bilir.

Ellerini cebine yerleştirdi ve kafasını hafifçe yana eğdi. " Ahsen." Dedi. Sinirleri şu an gerçekten bozuk gibiydi ve ben ısrarla üzerine gidiyordum. " En nefret ettiğim hareket budur. " Bu sefer ben kaşlarımı çatmıştım. Bunu öğrendiğim iyi olmuştu. Arada kullanırdım.

" Bilmiyordum."

" Öğrenmiş oldun." Dedi ve işaret parmağını bana salladı. Benim gözlerimse parmağındaydı." Sakın bunu kullanayım deme. Sakın."

" Dedim bile." Gülümseyerek söylediğim şey ile her zamanki ' ya sıbır'ını çekti. İşte bu harekete bayılıyordum. Bu adamı sinir etmek çok güzeldi.

" Ya sen benim baş belam mısın?" Dedi dayanamazcasına.

" Olmayayım mı?" Dedim yalandan dudak büzerek.

" Ahsen lütfen şu anda eve gidelim." Arkasına dönüp tam gidecekken tekrar bana döndü. " Benim arabamla. " Daha kızdırırdım ama yorgun olduğu belliydi ve onu yormak istemiyordum. Bu yüzden itiraz etmeden şoför koltuğunun yanındaki koltuğun kapısını açmaya çalıştım. Evet açmaya çalıştım çünkü açılmıyordu.

Gözlerim Maran Ağa'ya baktığımda kendisi arabasına yaslanmış, sırıtarak bana bakıyordu. Benimle dalga mı geçiyordu, yoksa bana mı öyle geliyordu?

Daha az önce yorgun değil miydi bu adam Allah aşkına?

"Komik mi?" Dedim elim arabanın kapısının kolunda sinirle ona bakarken. Yüzündeki sırıtış ile bana bakarken oldukça eğleniyordu.

" Evet." Dedi. Göz devirmek istedim ama bu eğlenceli hali hoşuma gittiği için tekrar sinirlenmesini istemedim. Bu sefer ben iç çektim. O da uzatmamak istercesine gerçekten şoför koltuğuna ilerleyip kapıyı açtı ve aynı anda arabaya bindik. Kemerlerimizi taktık ve yola çıktık. Hava çok sıcak olduğu için arabanın içi cayır cayır yanıyordu.

" Klimayı açar mısın?" Dedim Maran Ağa'ya dönüp. Ve hemen klimaları açtı. Hafiften serin hava gelmeye başlayınca açık olan saçlarımı elimle kaldırdım ve boynumun hava almasını sağladım. Gözleri bir saniye bende kalıp tekrar yola döndü. Bazen gerçekten garip davranıyordu.

Arabada bir şarkı çalıyordu ve oldukça kısık sesli idi. Sesini açtım ve şarkı sesini duyar duymak ağzım kulaklarıma vardı.

Cîyê gewrаn û rindаn,

dîkê şevê nivê di şevê min xulxulаnd.

( Beyaz tenli ve güzellerin diyarına,

sabahın köründe bir horoz ötüyordu,)

 

Delаl, welаtê xerib bû,

durzîyê du delаl bûn

Ezê nexwesî bê hаlî

(Güzelim yabancı memleketti,

uzaktı uzaktan da uzaktı.)

 

Duyduğum şeyle hızla Maran Ağa'ya döndüm. O da bana dönerken, yüzümdeki tebessümü görünce onun da yüzünde hafif bir gülümseme peyda oldu.

Bu arada Ahsen fark ettiysen hep de senin yanında gülümsüyor.

Sırası değil iç ses!

" S-sen dengbej mi dinliyorsun?" Dedim gözlerim ışıldarken. Dengbej benim için hayattı. Ben bunlarla büyümüştüm, ve iyiki de büyümüştüm. Aşırı derecede seviyordum ve her gün mutlaka dinlerdim. Ve sanırım hayatımda en çok dinlemem gereken zaman şimdiydi. Ruhu o kadar güzel okşayıp sakinleştiriyordu ki, vücut resmen rahatlıyordu ruhla birlikte.

Deng; ses demektir. Bej ise; şarkıyı söyleyendir. İkisi bir araya gelince muhteşem bir eser oraya çıkıyordu. Dengbej; ruha şifadır, sudur, hayattır.

Benim gibi dinleyen birine rast geldiğim için şaşırmıştım açıkçası.

" Tabiki de dinliyorum. Kalbe ve ruha şifa verdiğini çok iyi biliyorum. " Dediği şey ile gülümsemem büyüdü. Onca olayın arasından bu birkaç dakikada beni mutlu eden şey bu dengbejdi. İşte bu yüzden dengbej...

" Beraber dinleriz artık." Dedim gülümsemem hâlâ suratımdayken. O gülümsememe takılmış olacak ki, arada gözleri dudaklarıma kayıyordu.

" Sen de dinliyorsun yani?" Dedi inanamazcasına. Dinlemek ne kelime çoğusunu ezbere biliyordum. Ama şu anda bunu söylemeyecektim. Belki başka bir gün.

" Dinlemek ne kelime, yaşayarak bilirim." Dedim övünürcesine. " Neden bu kadar şaşırdın?" Dedim tekrardan.

" Bilmem. Kime denk gelirsem ' bunları nasıl dinliyorsun?' şeklinde cümleler duyduğum için senin dinlediğini görünce baya şaşırdım." Dedi hafif sırıtırken.

" Ben bayılırım dinlemeye." Dedim ve arkama yaslanıp anın tadını çıkardım.

Ezê nexwesî bê hаlî

nexweşê nаvа cîh bûm,

(Ben halsiz ve yatalak bir hastaydım,)

 

Bê qewm û bê lêzim û

bê kes û bê xwedî bûm,

(Kimsesiz, dostsuz, milletsiz,

kavimsiz ve sahipsizdim,)

 

Serê min li ser bаlgî û bаlîfê,

çаvê min li xewê bû,

Guhê min li guhdаrîyê bû,

(Başım yastıkta, gözlerim uykudaydı,

kulaklarım dinliyordu,)

Ruhum adeta içten içe dans ederken, bir yandan da şarkı Kürtçe olduğu için zihnime kazıyordum. Her bir cümlesi insanın ruhunu anlatıyordu. İnsan kendini anlayan şarkıları daha çok sevip dinlermiş. Fakat bu dengbej her türlü acının bestesine sahipti. Gözlerim kapanırken kendimi degbejin sözlerine odakladım.

min serê xwe ji xewа sêrîn bilindkir,

( Başımı tatlı uykudan kaldırınca,)

 

Min dit cote pîrê melumê

kezeb serê min sekinî bûn

(İki tane mendebur yaşlı kadının

başımda durduğunu gördüm,)

 

Berxê, yekî kefenê min dibirî,

yekî meqesê nаv dа difesilаnd...

(Kuzum, birisi kefenimi ölçüyordu,

diğeri de kesiyordu...)

~

Hayat bazen bizleri kötü ederdi bazen iyi ederdi. Lakin genç adamı kötü etmekten başka bir şey etmediği barizdi. Kendisi istemediği bir evliliğe mecbur kalmıştı. Sırf kardeşi o pisliğe gitmesin diye. O kadar karışıktı ki her şey. Kardeşi o konağa gittiğinden beri, onu bir kere bile görmemişti. Oysaki onun kendisine çok ihtiyacı olduğunu biliyordu. O hâlâ biricik kardeşiydi. Ona kıyamıyordu.

Zaten kıysaydı; aşık olduğu bir kadın olmasına rağmen, onun ablasıyla nikah kıymazdı.

Evet. 

Sevdiği kadın Rojin'di ve onun ablası Ronya ile kaçmıştı. Daha doğrusu kaçmış gibi yapmıştı.

Bunu tek bir kişi dışında kimse bilmiyordu. Abisini geç kardeşi Ahsen'le o kadar yakın olmalarına rağmen ona da anlatmamıştı. Bilen tek kişi; liseden beri hâlâ onunla arkadaş olan Adar'dı. Kendisi doktordu ve işinde oldukça iyiydi. Kendisi abisiyle birlikte şirketin başına geçmek zorunda olunca tıp fakültesini yarıda bırakmak zorunda kalmıştı. Ama dostu devam etmişti okumaya ve şu anda çok yetenekli bir doktordu. Kendisinden 2 yaş büyüktü ama bunu hiç sorun etmemişti kendi çapında.

Şimdi ise dostunun evindeydi ve sevdiceğini bekliyordu. Bu olaylardan dolayı uzun süredir görünmüyordı. Çoğu zaman onunla dostunun evinde buluşurdu. Ve şimdiki gibi ona çok ihtiyacı vardı.

Koltukta rahatsızca oynaşırken sonunda o beklediği zil sesini duymuştu. Hemen koşup kapıya baktı ve dostunun yanındaki, aşık olduğu kadını görünce yüzünde kocaman bir gülümseme belirtip kapıyı hızla açtı.

Açtığı an Rojin'in de yüzünde koskoca bir gülümseme peyda oldu. Bu hikayedeki diğer iki masum da bu iki aşıktı. Saf ve temiz bir aşktan başka bir şey yapmıyorlardı. Fakat kader onları birleştirmemek için elinden geleni yapıyor gibiydi.

" Baran!" Dedi hasret dolu bir sesle Rojin. Ve kapıda beklemeden hızlıca aşık olduğu adama sarıldı.

" Güzelim." Dedi bu sefer Baran ve sıkıca sarıldı ona. İlk önce saçını elleriyle okşadı, daha sonra kokusunu ciğerlerine hapsetmek istercesine içine çekti.

Adar iki gence üzülerek bakarken ,başbaşa bırakmak için dış kapıyı kapattı ve başka bir odaya yöneldi.

" Baran? Nasılsın, iyi misin?" Dedi Rojin hasret kaldığı adama. Baran cevap vermek için hafifçe ondan ayrıldı ve avuçlarını kızın yanaklarına yerleştirdi.

Cevap vermeden önce yutkundu." Ben iyiyim sen beni merak etme. Asıl sen iyi misin? Seni o kadar çok merak ettim ki aklımda bir an olsun çıkmadın güzelim." Heyecanlanmıştı sevdiği kadını görünce. Alnını alnına dayayıp, gözlerini gözlerine sabitledi.

" Ben iyiyim ama..." Dedi devam ettiremeden. Çünkü dayanamıyordu. Ablası ve sevdiği adam nikah kıymışlardı. Kendisi ona haram kılınmış gibiydi. " Ama ruhum iyi değil Baran." Dedi tekrar gözlerinden hemen yaş akarken.

Baran ise seslice yutkundu. Aşık olduğu kadını bu denli ağlamasına dayanamıyordu. Rojin ağlamaya devam ederken, Baran sevdiceğinin belinden tuttu ve koltuğa otutturdu. İkisi yan yanda otururken, Baran; Rojin'in elini avuçları arasına aldı." Bana bak canımın içi." Dedi yüzünde acınası bir ifade varken. Rojin, ağlayan yüzünü sevdiği adama kaldırdı. Baran ise elini daha sıkı tuttu ve yüzüne yaklaşıp, burunlarını temas ettirdi. İkisinin istemsizce gözü kapanırken" İnan benim canım daha çok yanıyor. Hem bu olanlardan dolayı hemde senin canın yanınca benimki de yanıyor." Dedi Baran.

Rojin'in ağlaması daha çok şiddetlenirken boğuk bir sesle konuştu." Neden benimle kaçmadın? Her ne kadar ablamla kasten kaçmış olsanız da herkes sizi kaçmış biliyor. Ve sen benim ablamla şu an dini nikahlısın." Durakladı ve derin bir iç çekti. " Sevdiğim, aşık olduğum adam benim ablama helal kılındı." Ağlamasını bastırmak için sevdiği adamın omzuna yaslandı ve içli içli ağlamaya başladı. Evet tabiki sevdiği kadına herşeyi söylemişti. En çok onun öğrenmeye hakkı vardı. Zaten onunla özellikle konuşmuştu.

" Seni göz göre göre riske atamazdım Rojin. Okulun var. Bir hafta bile geçtiksen çok geri kalırdın. Zaten şu aralar finallerin olduğunu da biliyorum. Sen okul okuyacaksın. Bu üniversiteyi kazanmak için ne kadar çabaladığını biliyorum." Dedi başını omzundan kaldırıp ağlayan kadına baktı. Onunla ilk tanıştığında parktaydılar. İkisi birbirini ilk gördüklerinde aşık olmuşlardı. Fakat çekinmişlerdi konuşmaya.

" Bu kadar acıya değmez Baran. Çok zor dayanmak. Dondururdum okulumu. Senin için yapardım. Ne gerek vardı ablamı nikahına almana?" Dedi acı bir ses ile. Yüreğine çok ağır geliyordu bu gerçek. Üç yıldır birlikteydiler ve birbirlerini delicesine aşıklardı. Baran; ailesinin ilk önce abisinin evlenmesi gerektiğini söylüyorlardı. Dolayısıyla Rojin'i hiç kimseye söylememişti.

" Olmaz canımın içi. Okulun senin için çok önemli. Ben senden daha çok istiyorum doktor olmanı. Lütfen! Sen sadece okumana odaklan." Rojin bir şey demeden tekrar sevdiği adamın kollarına sığındı. Baran ise güçlü kolları ile onu sarmaladı. " Ben halledeceğim herşeyi. Sen bana güven." Dedi güven vermek istercesine.

" Sana güvenim sonsuz Baran." Dedi boğuk sesiyle tekrar Rojin. İki genç hasretlerini iyicene gidermişlerdi.

" Bu arada ailen buraya gelmenle ilgili bir şey demedi değil mi?" Dedi Baran sevdiceğine sarılırken.

" Yok demedi. Zaten Adar'ın bana ders çalıştırdığını söylüyorum. Onlar da bir şey demiyorlar zaten." Dedi gözü kapalı bir şekilde Rojin. Baran kucağındaki kadını hafifçe doğrulttu. Ellerini yüzüne yerleştirdi.

" O zaman ailene yalan söylemiş gibi olma da Adar seni biraz çalıştırsın. Derslerine kendin daha iyi çalışıyorsun biliyorum, ama elimizde Adar gibi biri varken yardım almamak olmaz dimi?" Dedi yüzünde hafif bir gülümseme ile. Genç kız, sevdiğinin gülüşünde takılı kaldı. Bakışları apaçık oraya bakarken, dudaklarını sevdiği adamın yanaklarına gitti. Tüy kadar bir öpücük kondurup geri çekildi. İkisi de mayışmış gibiydiler.

Baran'ın yüzündeki gülümseme daha çok büyürken, Rojin' de kocaman gülümsemesini hün yüzüne çıkardı. Genç adam , sevdiği kadının her zerresine bakarken gülüşüne kurban olacağını anladı." Sen hep böyle gül olur mu güzelim? Çok güzel gülüyorsun." Dedi onu daha da mutlu etmeye çalışırken. Ve başarılı da oldu. Kadın, genç adamın dediği şey ile daha da mutlu olurken, daha çok doğruldu yerinden.

Aralarında kısa bir sessizlik sürerken, bir süre sonra Adar içeri girdi. Her zaman ki gibi, Rojin ilk geldiğinde ne yapıyorlarsa onu yaptılar. Adar; Rojin'e ders çalıştırırken, Baran sevdiği kadını izlemekteydi...

~

Biri bana sesleniyordu ama kim olduğunu çözememiştim. Sesi boğuk geliyordu bu da anlamamı zorlaştırıyordu. En sonunda birisi tarafından bedenimin havalandığını hissettim. Sıcak olan yerimden kalkıp hafif sıcak olan hava bedenimle temas etti. Gözlerim tam olarak açılınca tepemde duran, beni kucaklayan bir adet Maran Ağa beklemiyordum.

" Maran Ağa! Bırak beni! Kendim yürüyebilirim!" Dedim yüzüm buruşurken. Ben ne ara uyumuştum ya!

Kendimi hırpalamam Maran Ağa'nın umrunda bile olmamıştı. Ve yoluna sanki ben yokmuşum, sesimi duymamış gibi devam ediyordu. Oh, ne güzel iş!

Buna daha çok sinirlenip " Ya bırakır mısın Maran Ağa beni!" Dedim sesimi daha da yükselterek. Güçlü kolları beni taşırken hiç güçlük çekmediği belliydi. Sanki pazar poşeti gibi taşıyordu beni.

Sesimin yükseldiğini görünce, kaşlarını hafifçe çattı." Kes sesini Ahsen! Ve yerinde rahat dur." Dedi uyarır bir tonda. Konağın kapısından geçtiğimi anlayınca kendimi daha da hırpaladım. Çünkü babası ve annesi avluda oturuyorlardı. Bu beni çok utandırmıştı.

O nasıl utanmıyordu? Hayatımda gördüğüm en utanmaz adam olduğunu söyleyebilirdim." Ya Ağam bırak beni! Babanız ve anneniz burda!" Dedim daha sinirli sesle. Bu dediğim yine umrunda olmamış, tam tersi beni daha da sıkı sarmalamıştı.

Etrafıma bakmıyordum ama Ahmet Ağa'nın ve Zehra Hanım'ın bizi gördüğüne emindim. Ortam beklemediğim kadar sessizdi. Bu daha da tırsmamı sağlarken, başım benden habersiz daha da sığınmıştı Maran Ağa'nın göğsüne. Yüzüne baktığımda hafif bir sırıtış belirmişti. " Ne gülüyorsun!" Dedim hafif sinirle. Artık hırpalanmayı bırakmıştım çünkü zaten çektiğimiz kadar dikkat çekmiştik. Ben diretirsem daha da dikkat çekerdik ve ben bunu istemiyordum.

Dediğim şey ile yüzündeki sırıtış ile bana döndü. " Noldu kedi yavrusu gibi hırpalanmayı bırakıp sığındın bana." Keyifle söylediği şey ile kaşlarımı çattım. Ona bakmayı kesip etrafa baktım. Merdivenlerden yukarı çıkıyorduk. Gören kimse herşeyi görmüştü. Anne ve babası da dahil. Çok utanmıştım. Zaten kızardığımı anladığı için benimle dalga geçiyordu.

" Ya sende hiç mi utanma yok! Geberdim kızarmaktan! Dua et anne ve baban ordaydı, yoksa ben inmesini bilirdim!" Dedim kızgın bir sesle. Sırıtışı daha da büyürken bir şey demeden odaya geldik. Onun kokusu ve benim kokum odayı nüfus etmişti. İlk girdiğimi an anlamıştım hemen bunu.

" Artık bırakacak mısın beni?" Dedim tekrar sinirle. Bu sefer diretmeden beni hafifçe yere bıraktı. Hâlâ sırıtıyordu ve gerçekten çok sinirlenmiştim. " Hoşuna gidiyor değil mi beni sinir etmek?" Dedim hafif bir imâ ile.

" Evet. Hoşuma gidiyor." Tam bir şey diyecekken midemden yukarı bir şey çıktığını fark ettim. Kusmam geldiği için Maran Ağa'yı es geçip hemen lavaboya ilerledim ve arkamdan kapıyı kilitledim.

" Ahsen!" Maran Ağa'nın endişe dolu sesi kulağıma ilişirken ben kusuyordum. " İyi misin?" Dedi hafif bağırırken. Kapıyı kapattım için eş zamanlı olarak kapıya da vuruyordu. " Neden kapıyı kilitledin? Aç şu kapıyı!" Dedi uyarırcasına. Çok umursamıştım açıkçası. Saniyesinde içimdeki herşeyi boşaltırken, kapıdaki gümbürtü daha da çoğaldı.

İçimdeki her şeyi çıkarmıştım fakat ondan hemen sonra baş dönmesi devreye girmişti. Olanlar bir bir hayat şeridi gibi önümden geçerken, mideme keskin bir ağrı saplandı. Bacaklarım artık beni tutmuyordu. Ellerimi destek almak istercesine lavabonun yan taraflarına koydum. Fakat yetmiyordu. Vücudum uyuşurken, kendini serbest bırakmak istiyordu.

" AHSEN!" Maran Ağa'nın konağı inletecek kadar bağırması hâlâ umrumda değildi. Zaten herşey uğultu gibi gelmeye başlamıştı. " Ahsen lütfen kapıyı aç! Başına bir şey gelebilir." Israrlarına rağmen kapıyı açmıyordum. Daha doğrusu açamıyordum. Kollarım ve bacaklarım hareket etmeye mecâli kalmamıştı. Kendimde o gücü bulamıyordum.

Tam beş dakikadır kendimi tutmaya çalışıyordum bayılmamak için fakat artık son noktaya gelmiştim. Ben direnirken de eş zamanlı olarak banyo dışından Maran artık kapıyı kırmaya çalışıyordu. " Ahsen! Artık aç şu siktiğimin kapısını!" Dedi aşırı kızgın bir şekilde.

" Ahsen! Kızım hadi şu kapıyı yavrum." Kapıdan bir kadın sesi duyunca bunun Zehra Hanım'a ait olduğunu anlamıştım. Sesindeki güven beni ayakta tutardı, fakat ben uzun süredir dayanmaya çalıştığım için yorulmuştum.

Sanırım artık kendimi tutamıyordum. Başımın dönmesi devam ederken, aynı zamanda bacağıma da kramp girmişti. Kollarım lavabonun kenarlarından kayarken, eş zamanlı olarak kendimi yerde serili bir şekilde buldum.

SON

Arkadaşlar bu bölüm biraz kısa oldu. Bir sonraki bölümde telafi edeceğimi bilin.

Peki bölüm nasıldı?

Baran ve Rojin'in aşkları hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?

Bölüm : 20.01.2025 20:28 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...