11. Bölüm

11. Bölüm

Elifff
love_21

Digo keçê kulmâle,

Min çûye cem melê gundê me, li kitêbé méze kiriye

Qedera mi ki sêre te ye.

Go lawiko bı kaxit û niviştê şêx û mela,

Tu car ve sibengé naçe sêri.

 

Dedi evin kızı;

Bizim köyün imamına gittim, kitaba baktı,

Kaderim sana yazılmıştı.

Dedi yiğidim; Şeyh ve İmamların yaptıkları kağıtla,

Hiç bir zaman kaderi değiştirmezler.

Şakiro

~

Kader vazgeçilmezdir. Onda kaçmak imkansızdır. Sen ne yapsanda koşa koşa gelir arkandan. İstersen hiçbir şey yapma. Hiçbir şey yapmasan bile kaderdir zaten. Ama bu dünyada başıboş durmak mı? Bu daha da imkasız. Bu dünya o kadar hain ve acımasız ki; bir suçu ve günahı olmayan bebeklere, çocuklara bile çok acımasız. Yiyorsa bir yetişkine merhamet etsin. İmkansız.

Biz ne yaparsak yapalım yine de dünya boş vermez bizi. Sürekli musibetler verir bizlere. Görmek ister ne kadar dayanacağımızı. Fakat yüklediği yükler bir ton ise biz bir gramdık. Fiziksel olarak böyleydik. Ruhsal olarak o kadar güçlüyüz ki, bir ton olan bir yükle aynı olabiriz. Tabi olmak isteyene. Ama hain dünya tam tersini yapıyordu, gelip en güçsüzüne en masumuna veriyordu musibetlerini. Kötüleri bulmayı bilmiyordu kendisi. İyilere bulaşmaktan başka bir şey yapmıyordu. Bu demek olmuyor ki iyiler güçsüzdür. Sadece masum ve saf bir iyilikleri olduklarından bahsedilebilir. Hatta bazen dünya bunu bildiği için iyilere daha çok musibet verir. Kendisi bilir iyilerin köylülerden daha güçlü olduğunu. Dünya sever iyileri ama aynı zamanda çok çektirir.

Maran ise dünyaya kızıyordu karısına bu kadar şey yüklediği için. Az çok anlamıştı karısının güçlü olup olmadığını. Güçlüydü karısı. Kendinden bile oldukça güçlüydü. Fiziksel olarak değil. Ruhsal olarak kendisinden kat kat daha güçlüydü. Hele de bu hain dünyada ve bu şehirde. Mardin'de kadın olmak zordu. Güç isterdi, sabır isterdi, yürek isterdi. Maran o yüzden gurur duydu karısıyla. Yüzü o kadar masumdu ki insan dokunmaya kıyamıyordu. Bazen içindeki masumluk dışarı firar etse de ruhu saftı. Keşke kaderi de bu kadar masum olsaydı.

Maran Ağa banyo kapısına şiddetli bir şekilde vurmaya devam etse de içerdeki ses kesilmişti. Ve tam beş dakikadır ses gelmiyordu. Oldukça tedirgin oluşmuştu. Karısı ne diye kilitlemiştiki kapıyı! Hamilelikten dolayı oluşan mide bulantılarıdır diye düşündü. Lanet etti bu duruma. Dünyaya tekrar kızdı.

İçeriden artık bir tık yoktu. Sesi tüm konağa yayıldığı için annesi, erkek kardeşi Devran, Dilşah halası ve kızı Narin odaya gelmişti. Onlarda banyonun içine seslenmekten başka bir şey yapmıyorlardı. Narin ve Dilşah halası hariç.

" Ahsen! Bak artık kırıyorum kapıyı! Aç!" Dedi genç adam. Bir ses yoktu ve ona bir şey olma düşüncesine bile girmek istemiyordu. Karnında can taşıyordu o. Artık dayanamıyordu ve kapıyı kırması gerekebilirdi.

" Abi." Dedi Devran abisinin omzuna elini koyarak." Yengemden ses yok beş dakikadır. Bence kapıyı kırmalıyız." Maran zaten kıracaktı başka çaresi kalmamıştı. Kafasındaki düşünceyi destekleyen kardeşine baktı ve kafasını aşağı yukarı onaylarcasına salladı.

Bakışlarını banyo kapısına yönlendirdi. Kapı kulpunu o kadar çok çevirmişti ki açılması için, kırılmıştı. " Sen değil Devran. Ben kıracağım. " Kendisini iki adım geriye attı.

" Ab-" Devran'ın itiraz dolu sesini umursamadı. Kendisini kıpıyı kırmak için hazırladı. İfadesiz ve sert yüzünü korumaya çalıştı aynı zamanda. Ama gözleri cayır cayır yanıyordu endişeyle. Annesi Zehra Hanım ve Devran biraz şaşırmıştı açıkçası. Çünkü Maran Ağa ilk defa bir kadına böyledi. Bunu sadece kardeşi ve annesi anlayabilmişti, çünkü Maran Ağa'yı en iyi onlar tanıyordu.

" Geride durun!" Dedi Maran kollarını iki yana açarak. Diğerleri hızla sözü dinleyip Maran'ın arkasına geçtiler. Genç adam gözlerini kapıdan ayırmıyordu." Ahsen eğer beni duyuyorsan ve kapının arkasındaysan geri çekil." Bunu demişti ama karısı duymayı geç, ayık bile değildi. Gözlerini kapıdan ayırmıyordu ve göğsü hızla inip kalkıyordu.

Hızlı hızlı kapıya yaslandı ve omzuyla güçlü bir şekilde kapıya vurdu. Savrulan kapı hızlı bir şekilde arkasındaki mermer duvara çarparken banyoda yankı yaptı. Maran ifadesizliğini korusa da , gözlerindeki endişeyi saklayamıyordu.

Herkes kapı kırılır kırılmaz koşarak banyoya girdi. Gördükleri manzara ile feryat nidaları kopmaya başladı. Maran Ağa vakit kaybetmeden lavabonun önünde baygın olan karısının önüne gelip diz çöktü.

" Ahsen!" Beni duyuyor musun?" Dedi bağırarak. Yüzünü avuçları arasına aldı ve kendine gelmesi için bir kaç defa hafifçe vurdu. Karısından herhangi bir tepki gelmemişti. Maran Ağa'nın kalbi ağzında atıyordu resmen ama bunu belli etmiyordu. " Ahsen!" Birkaç defa seslenmişti fakat tık yoktu. " Güzelim, Ahsen beni duyuyor musun?" En azından bir tepki versin istedi ama nafileydi. Ne olmuştu bu kadar? Sadece baygınlık geçirmişti ama yine de insan korkmuyor değildi.

Maran bir ses gelmeyeceğini anlayınca son çareyi yanındaki kardeşine seslenmekte buldu. " Devran!" Dedi hem karısını tutup hemde yanındaki kardeşine bakarak. " Çabuk arabayı hazırla. Acil!" Dedi uyarı dolu sesiyle tekrar. Devran vakit kaybetmeden kafasını sallayıp koşarak çıktı odadan. Maran ise çabucak sağ kolunu Ahsen'in bacakların sardı. Sol kolunu ise sırtından tutup kucağına aldı. Önündeki her bir engele dikkat ederek banyodan çıkmaya çalıştı.

Zehra Hanım ise gelininin elini tutuyordu. O da en az Maran kadar gelini için endişelenmişdi. Ne kadar onların soyundan olmayan bir çocuk taşıyor da olsa, içinde bir can barındırıyordu. Bunu insan olan herkes düşünmeliydi. Gelininin elinden sıkıca tutarken, oğlu ile aynı anda ilerliyordu.

Maran Ağa hızla merdivenleri de aşınca konağın dışına kadar çıktı. " Hanım! Ne oluyor? Gelinime ne oldu?" Ağır şive ile konuşan Ahmet Ağa'nın sesi duyulunca kimse ona bakmamıştı. Herkes Ahsen'i hastaneye yetiştirme derdindeydi. Avluda bulunan Ali, Ahmet Ağa'ya dönüp" Ağam, Hanımağam banyoda bayılmış bir şekilde buldular. " Dedi çok ayrıntı vermeden. Ahmet Ağa daha çok merak etse de kafasını ' anladım' dercesine salladı.

Maran Ağa ise hızla karısını, arka koltuğa annesinin bacağına yaslanmış bir şekilde bıraktı ve arabayı süren Mert'in yanına oturdu." Bas gaza Mert!" Sert bir emir alan Mert tüm hızıyla arabayla yola çıktı.

Araba tüm hızıyla ilerlerken Maran Ağa iki dakikada bir arkasını dönüp kontrol ediyordu.

" Oğlum ne oldu gelinime?" Annesinden gelen soruyla yüzünü elleri arasına alıp kısa bir iç çekti. Ah Ahsen! O kapıyı kilitlemeseydi şimdi böyle olmayacaktı!

" Bilmiyorum ki! Normal odada konuşurken koşarak banyoya girdi. Midesi bulandı işte. Banyoya girince arkasından kapıyı kilitledi." Anlatırken nefes nefeseydi ve sindiremiyordu olanları. " Daha sonra içini boşalttı ama bir süre sonra içerden sesler kesildi. Ondan sonra da siz geldiniz zaten!" Deyip kısa bir özet geçti. " Ah Ahsen! Ne diye kapıyı kilitliyosun ki!" Karısına kızgındı ve ona soracaktı. Bu çok tehlikeli bir şeydi.

" Ah oğlum! Gelinim az çekmemiş belli! Baba evinde neler yapmışlar buna." Annesinin yakarması ile daha çok kızdı kendine. Nasıl daha önceden fark etmemişti karısını? Keşke daha önceden görseydi onu. Kendisini dünyanın en suçlu insanı gibi görüyordu.

Sessiz kaldılar bir süre on dakikada varmışlardı hastaneye ama, Maran Ağa'ya bu on dakika on yıl gibi gelmişti. Sonunda gelmişlerdi. Daha ne olduğunu anlamadan karısını tekrar kucağında buldu. O kadar hızlı hareket ediyordu ki ne yaptığını anlayacak durumuna gelemiyordu.

Hızlıca hastaneden içeri girdi seri adımlarla. Zehra Hanım hâlâ gelininin elini tutmaya devam ediyordu." SEDYE! SEDYE YOK MU?" Bütün hastaneyi inletecek şekilde bağırdı. Allah'tan Mert daha önceden hastaneye geleceklerine dahi haber vermişti. Acile girer girmez sedye ile birlikte yanında bulunan doktor hızla onlara doğru ilerledi.

" Neyi var hastamızın?" Maran ve Zehra Hanıma kıyasen daha sakin olan doktor hızla hareket ediyordu. Maran karısına zarar vermeden, yavaşça sedyeye bıraktı Ahsen'i.

Soru karşısında hızla cevap verdi Maran. " Karım hamile ve mide bulantısı ile banyoya girdi. İçindekileri boşalttıktan sonra ne oldu bilmiyorum. Çünkü banyoya girerken kapıyı kilitledi. İçeri giremedim." Sakin bir dille söylese de içinde fırtınalar kopuyordu.

" Kızım, gelinime bir şey olmaz değil mi?" Zehra Hanım'ın sorusu ile kadın olan doktor ona gülümseyerek baktı. Aynı zamanda sedeyeyi ilerletiyorlardı.

" Elimizden ne geliyorsa yapacağız hanımağam, siz sadece sakin olun." Sakin sesi az da olsa anne ve oğlu dindirsede korkuyorlardı. Ahsen artık onlara aitti. Kendi soyisimlerini taşıyordu ve onların himayesindeydi. Ona gözü gibi bakmaları gerekiyordu.

En sonda acil bölümüne girerken " Lütfen, bundan sonrasına hasta yakınlarını alamıyoruz." Dedi bir asistan doktor. Zehra Hanım ellerini tuttuğu gelinini bırakmak zorunda kaldı. İkisi de sedyenin üstünde olan kadına baktılar üzgünce. Bir süre sonra gözden kaybolmuştu.

Maran sağ elini başına yaslayıp ovmaya başladı sıkıntıdan dolayı. Annesi ise bir şey demeden elini oğlunun sırtına koyup ovmaya başladı. Normal bir evlilik yaşamadıklarını biliyordu Zehra Hanım. Maalesef kendisi de gelini gibi berdel yüzünden gelmişti Aslanoğlu aşiretine. Bu yüzden gelinini en iyi kendisi anlardı.

Maran, annesinin ona güven verircesine dokununca kafasını kaldırıp ona baktı. İkisinin gözlerinden okunmayacak derecede acı belirirken, ikisi de farklı şeylere üzülüyordu. Maran Ağa sadece karısını düşünürken, Zehra Hanım hem gelininin yaşadıklarına hem de oğlunun bu yorgun haline çok üzülüyordu. Koskoca aşiretin ağası olmak kolay değildi ne de olsa. Hem ailesiyle,hem bu evlilik, hem farklı yerlerde olan şirketleri, hem de düşmanları ile uğraşmak onu çok zorladığını biliyordu.

Zehra Hanım oğlunun bu haline dayanamayıp Maran Ağa'yı kendisine çekip bağrına bastı. Maran Ağa da aldığı güvenle kendisini az da olsa iyi hissetmişti. İnsanın annesinin olması böyle bir duyguydu. Annenin şefkati bir başka oluyordu. Evladına şefkat göstermek her annenin vazifesiydi. Ama bazıları bu duyguyu evladına göstermeyi bile çok görüyordu.

" Kurban olurum sana oğlum." Dedi oğlu kollarındayken. Oğlu ondan uzun olduğu için, Maran Ağa hafiften eğilmişti." Merak etme oğul, benim gelinim çok güçlüdür. Allah'ın izniyle bir şey olmaz ona." Maran annesinin sözlerine inanmak istedi.

" Anne onun karnında benden dahi olmasa bile bir can var. O küçücük bebeğin hiçbir suçu yok bu acıları yaşamak için. Ahsen'in de yok. Ben en çok yaşadığı şeylere üzülüyorum." Dedi. Kafası annesine yaslı olduğu için sesi biraz boğuk çıkmıştı.

" Elbette hiçbir suçu yok. Bende istemezdim böyle şeyler yaşamasını. Ama olmuş bitmiş olaylar ve elimizden hiçbir şey gelmez canım oğlum. Tek yapmamız gereken onu kendi konağımızı sevdirmek, rahat olmasını sağlamak ve güven hissini ona tattırmaktır. " Kafasını yavaşça annesinin kollarından ayırdı ve yorgunca annesine baktı. Dışardan bakılınca sert mizacı hâlâ yerindeydi fakat Zehra Hanım oğlunun gözlerindeki sönmemiş yangını hâlâ görebiliyordu.

" Umarım anne, umarım bunu ona hissettirebiliriz." Dedi kendine ve annesine de güven verircesine. Ahsen ancak bu şekilde kendini iyi hissedebilirdi. Çünkü onun Aslanoğlu ailesinden başka bir ailesi kalmamıştı. Zamanında kızlarına iyi bakmamışlardı. Maran en çok da kaç yıldır dostu olan Azad'a kızıyordu. Ahsen bu hale gelirken neredeydi? Hele de Baran! Onu Azad kadar tanımasa da; Ahsen için başkasıyla evlenmesiyle, Azad'a kıyasen kardeşine daha çok bağlı olduğunu anlamıştı.

Karısını iyileştirmek kendisine kalmıştı.

Şimdi de acil kapısının önünde beklemekten başka çaresi yoktu.

 

~

Gözlerimi açmakta zorlanıyor gibiydim. Aynı zamanda her yerimde güçlü bir ağrı hissediyorum gibi gelmişti. Neredeydim ben? Konakta olmadığım kesindi. Daha gözlerimi açmadan hastanenin o hiç sevmediğim kokusunu almıştım. Yüzüm istemsizce buruşurken yavaştan ses de duymaya başlamıştım.

" Hastamız da yavaştan kendisine geliyor." Bir kadın sesi duyduğumda gözlerim yavaş yavaş açıldı. Kendimi birden bembeyaz bir odanın içinde bulunca etrafa göz gezdirdim. Sol tarafımda beyaz önlüğü ile duran bir kadın doktor bulunuyordu. Hafiften başımı sağa çevirince de bakış açıma ilk giren ve yanımda oturan Zehra Hanım oldu. Başka da kimse yoktu.

Maran Ağa neredeydi?

Bana ne olmuştu?

Yatakta hep aynı pozisyonda uyumuş olduğum için sırtım ağrıyordu. Bunu hafiften yatakta doğrulurken fark etmiştim.

" Kızım dikkat et." Dedi Zehra Hanım. Kafamın altındaki yastığı düzeltirken, kendimi rahat bir pozisyona aldım.

" Ahsen Hanım." Bana seslenen doktor ile bakışlarım ona çıktı. Otuzlu yaşlarında genç bir doktora benziyordu." Herhangi bir ağrınız var mı?" Az önce her yerimde hissettiğim ağrı, şimdi hepsi birlikte başımda toplanmıştı.

" Çok fazla başım ağrıyor." Dedim elimi başıma götürüp. Çok fazla bir şey hatırlamıyordum. Sadece midem bulanmıştı ve banyoya koşarak içimdeki herşeyi çıkardığımı hatırlıyordum. Gerisi yoktu.

Dediğim şeyle doktor hafifçe gülümsedi" Bu gayet normal, size bir ağrı kesici verebiliriz ama öncesinde karnınızı doyurmanız gerekiyor." Başımı sallayarak onu onayladım.

" Kızım nasılsın iyisin inşallah. Çok endişelendik senin için kızım. " Dedi Zehra Hanım bir elimi tutarak. Doktora bakmayı kesip gözlerimi ona çevirdim. Bakışlarında çok güzel bir anne şefkati barındırıyordu. Öz annemin göstermediği şefkati başka annelerden alıyordum. " Maran da aynı şekilde hepimiz çok korktuk." Dedi. İlk defa bir anne benim için böyle endişeleniyordu. Bunun kendi annem olmasını isterdim.

" İyiyim Zehra hanım. Bana ne oldu tam olarak çok fazla bir şey hatırlamıyorum." Dedim. Birisinin bana açıklaması gerekiyordu.

" Kızım miden bulanınca banyoya gitmişsin ve arkandan kapıyı kilitlemişsin." İşte bunu hatırlamıyordum. Kapıyı hangi akılla kapatmıştım?

" Çok ısrar ettik açman için ama açmadın. Daha sonra Maran kapıyı kırıp içeri girdi. Seni yerde baygın bir şekilde bulduk. Yani içerde ne oldu biz de bilmiyoruz." Ben biliyordum. Bazen oluyordu. Üzerime büyük bir yük geliyormuş gibi hissediyordum ve kusunca da kendime tutunacak bir dal bulamayınca bayılabiliyordum. Birkaç defa evde olunca hiç hastaneye gelmemiştik. Babam ve annem abilerime belli etmeden doktor getirtiyordu.

" Ara sıra böyle şeyler yaşayabiliyorum. Sizi korkuttuysam özür dilerim." Dedim üzgünce. Amacım onları üzmek değildi. Olaylar üstüme gelince böyle oluyordu. Elimden bir şey gelmiyordu.

" Olur mu öyle şey kızım? Hamilesin kızım sen, böyle durumlar yaşaman çok normal. Bir dahakine daha da dikkatli olursun Allah'ın izniyle." Dedi şefkat dolu bir ses ile. Başımı eğip bir şey demezken birden odanın kapısı açıldı.

İçeri mizacından ödün vermeyen bir adet Maran Ağa ve arkasından da benimle yaşıt olacak gibi duran genç bir hemşire girdi. Elinde bir yemek tepsisi tutuyordu. Beni görür görmez yanıma hızlı adımlarla geldi.

" Ahsen." Sesinde hafif bir üzüntü varken kendimi daha da suçlu hissetmiştim. Ama bu duygu çok garipti. Birisinin benim için endişelenmesine biraz yabancıydım. " İyi misin?" Dedi. Sanki benimle uzunca bir sohbet etmek istiyor gibiydi. Maran'la birlikte gelen genç adam elindeki tepsiyi yanımdaki masanın üzerine bırakıp çıkmıştı.

Sorusu üzerine" İyiyim, teşekkür ederim." Dedim gözlerinin derinlerine bakarken. Yüzünde her ne kadar ifadesizlik bulunduruyorsa, gözleri o kadar duygu belli ediyordu. Ama şu anda buna kafa yoracak kadar zihnim yerinde değildi.

" Evet, baba da geldiğine göre bebeğin durumunu söyleyebilirim." Doktorun söylediği şeyle Zehra Hanım, ben ve Maran Ağa hızla ona döndük. Bebeğimin babası Maran değildi. Doktorun yanlışını ne ben, ne Maran, ne de Zehra Hanım düzeltmişti. Buna çok takılmamıştım açıkçası.

" Bebeğime bir şey mi oldu?" Endişem sesimin titremesinden belli olurken, Zehra Hanım elimi güven verircesine daha da sıktı.

" Bebeğinize birşey olmadı fakat çok dikkat etmeniz gerekiyor. Düşük riski oldukça fazla." Bunu demesiyle Maran hızla bana döndü. Büyük ihtimalle nasıl hissetiğimi merak ediyordu. " Her ne olduysa ruhsal olarak oldukça yorgunsunuz ve bu bebeğinize de yansımış. Lütfen kendinize çok dikkat edin. Daha en az beş ayınız var ve düşük riski fazla olduğundan, stres ve üzüntüden uzak durmanız gerekiyor." Daha sonra özellikle bana dönüp tekrar konuştu. " Ahsen Hanım birkaç saate taburcu olabilirsiniz, fakat hastaneden çıkmadan önce sizinle özel konuşmak istiyorum." Dedi ve birkaç daha bir şey söyleyip odadan çıkıp gitti.

Tahmin edeceğim şeyi söyleyecekti.

Büyük ihtimalle sırtımdaki keskin yaralarımı ve morluklarımı soracaktı.

" Ahsen, lütfen ağlama." Maran'ın bana dönüp bunu söylemesiyle ağladığımı yeni fark etmiştim. Gözlerimden yaşlar firar ederken durmak için kendime engel bulamıyordum.

" Nasıl ağlamayayım Maran Ağa? Seni," Zehra Hanım'a dönüp "anneni ve diğer konak halkını korkutmuşum ayrıca bebeğim daha doğuma aylar varken şimdiden tehlikede." Hıçkırarak söylediğim şeyle, Maran annesinr döndü ve Zehra Hanım bakışlarını anlamış olacak ki, bana güven verircesine baktıktan sonra odadan hızla çıktı.

Maran annesi çıkar çıkmaz yüzündeki ifadesiz surat gitti, onun yerine acınası bir ifadeye boğuldu.

" Ahsen," dedi elini elimin üzerine koyarak." O evde sana ne yaşattılar bilmiyorum ama abine hesap soracağım. Sen belli etmesen de o anne ve babanın anormal biri oldukları kesin!" Sesi az biraz sinirli çıkmıştı. Sımsıcak eli bana güven verirken tekrar konuştu." Zaten ilk seninle karşılaştığımız gün, annen seni benim yanımda azarlarken bile anlamıştım normal olmadığını. Hangi anne kızına böyle davranır ki?" Söyledikleriyle omuzlarımı serbest bıraktım ve içimi döke döke ağladım. Başımı hafifçe eğerek, rezil yüzümü ondan saklamaya çalıştım.

Sessiz kalışım ile haklı olduğunu ona söylemiştim bir nevi. " Tamam, bak ağlamayı kes. Bebeğin için dayanman gerekiyor. Kendini üzmenin bir anlamı yok ve bundan sonra daha çok dikkat etmen gerekiyor." Nedense uyarıdan çok tavsiye veriyor gibiydi. Elimi ondan çekerek ellerimle yüzümü sıvazlayıp, gözyaşlarımı hızla sildim. " Ha şöyle, lütfen sakin ol. Olur mu?" O kadar masum çıkmıştı ki sesi, kafam istemsizce sallandı. Gözlerimdeki acı bir anda gitti, onun yerine soğuk bir ifadeye büründü. Bebeğim için kendimi dinç tutmam gerekiyordu.

Ondan çektiğim elimi tekrar onun elinin üzerine koydum. " Teşekkür ederim. Her şey için." Minnetle ona bakarken hafifçe gülümseyip bana baktı. O çok sevdiğim gamzeleri de hafiften ortaya çıkmıştı. " Ve özür dilerim. Sizi korkuttuğum için, boş yere endişelenip apar topar hastaneye getirdiniz beni." Yüzüm soğuk olsa da gözlerim yüzlerce kez özür diliyordu karşımdakine.

" Ne diyorsun Ahsen? Hastaneye gelmeseydik belki de bebeğini kaybedecektin. Ayrıca endişelendik çünkü sen benim karımsın! Ailem de senin ailen. Senin için edişelenip korkmak gayet normal. Bunun içinden bizden özür dilemen çok saçma." Söyledikleri gerçekten çok normaldi fakat bana çok garip geliyordu. Daha önce kimse benim için bu kadar endişelenip korkmamıştı ve bu duygulara çok uzaktım.

" Bir kaç defa böyle olunca babam beni hiç hastaneye götürmedi ve konağa doktor getirtiyordu. Bu olaylarda hiç hastaneye götürülmedim yani." Kısa bir açıklama yapınca Maran'ın yüzü gerildi. Diğer tutmadığım elini yumruk yapmıştı.

" Ben senin o babanı var y-" tam kalkacağı sırada elini daha sıkı tutup gitmesini engelledim. Sinirli bakışları beni bulunca hafifçe yutkundum. Çok kısa bir sessizlik olmuştu ve yüzümde her ne okuduysa yerine sinirlice tekrar oturdu.

" Lütfen, olmuş bitmiş şeyler. Ben o adamla daha fazla iletişim halinde olmak istemiyorum Ağam." Dedim. Artık evlenmiştim ve o evle herhangi bir bağım kalmamıştı. Dolayısıyla tekrar onunla muhattap olmak istemiyordum. Onunla ve o annem olacak şahısla.

Kafasını onaylarcasına sallasada çok inandırıcı gelmemişti. Sonradan yanına gideceğine kalıbımı basardım. Beni bu kadar fazla koruyup, güven veren kendi ailemden farklı kişilerdi. Ama bunlara farklı aile demek hiç hoş değildi, çünkü beni kendi evlatları gibi benimseyip koruyorlardı.

Özellikle kocam olan Maran!

Ahsen sen de kabul et! Seni koruması hoşuna gidiyor.

Tabiki insanın birisine sırtını yaslaması güzel fakat o kadar şey yaşamıştım ki, ne zaman birisine yaslansam hayal kırıklığı üzerime çöküyordu.

" Ahsen uzun zamandır yemek yemiyorsun ve bu sefer de açlıktan bayılmanı istemiyorum." Sesi bu sefer uyarı şeklinde çıkmıştı. Gülümseyerek az önceki adamın getirdiği tepsiyi, masanın üzerinden alıp tekrar oturdu ve kucağına yerleştirdi. Kaşığı alıp sıcak olan çorbaya üfledi ve bir kaşık çorba alıp ağzıma ilerledi.

Şok içinde ona bakarken ' ne yapıyorsun' dercesine bir yüz ifadesine büründüm. " Yemek yemeyecek misin?" Diye sordu. Benim elim yok muydu da bana yediriyordu?

Ahsen sen ne anlarsın romantizmden?

Sus be!

İç ses arada gidip gelse de kendimi gerçek hayata döndürüyordum. Maran'ın soruduğu soru ile

" Maran benim de elim kolum var elhamdülillah. Kendim yiyebilirim." Hafif ikazlı sesime rağmen kaşığı daha da yaklaştırdı ağzıma. Geri çekilip ağzımı açmadım onun inadına.

Kaşını kaldırdı ve sanki aklına bir şey gelmiş gibi kafasında ampul yandı." Sen bana Maran mı dedin?" Evet diyemez miydim?

" Evet diyemez miyim? Bildiğim kadarıyla adın Maran." Kaşım havada bir şekilde sorumu sorduğumda az öncekine kıyasen gamzesini daha da belki ederek gülümsedi." Yoksa Maran değil misin?" Diye az biraz alayla konuştum.

Hafif bir kahkaha atmasıyla gamzeleri tam olarak şimdi net olmuştu." Diyebilirsin de şaşırdım açıkçası çünkü normalde ya ' Maran Ağa' yada ' Ağam' diyorsun da. " Dediği şey ile hafifçe şaşırdım. O da ışık hızıyla elinde bulunan kaşığı ağzıma tıkıştırdı.

Ağzıma gelen sıcak içecek ile yutkunmak zorunda kaldım. Hafifçe sinirlenip ona bakarken" Fırsatçı!" Dedim ona gerçek anlamda kızarken. Neden bana inat yapıyordu bu adam?

" Her zaman." Diye karşılık verirken daha da şaşırdım ve ikinci kaşığı ağzıma atması bir oldu.

" Ağam!" Bu sefer gerçekten çok kızmıştım.

" Efendim hanımağam?" Yoğun gelen sesi ile sertçe yutkunmama sebep oldu. Sesi o kadar cilveli çıkmıştı ki , evlenme durumumuzu bilmesem benimle flört ettiğini düşünebilirdim.

" Bana hanımağa deme!" Konu ne ara buraya geldi anlamış değildim.

" Neden yoksa hanımağa değil misin?" Az önceki kendi lafımı bana yedirirken dumura uğramıştım. Yüzüm sıvazlayıp ' ya sabır' çektim. Normalde ben ona çektirirken şimdi o bana çektirmişti. " Tamam tamam. Hadi al kendin ye ama lütfen tabağın bitsin." Gülerek söylediği şeyle ona döndüm.

" Komik mi?" Dedim ciddi bir yüzle. Benim aksime o çok keyifliydi. Birbirimizi sinir etmeyi çok seviyoruduk anlaşılan.

" Evet." Gülerek söylediği şeyle yüz ifademde gülümsemeye dair hiçbir şey olmadı. Bakışlarımı tepsiye döndürünce ne kadar acıktığımı anlamamıştım. Tahminimce kahvaltıda ne yediysem midemde o bulunuyordu.

Hemen kucağındaki tepsiyi alıp kendi tepsime yerleştiridim ve yemeğimi yemeye başladım. Maran da taburcu işlemlerini halledeceğini söyleyip odadan çıktı ve midemin hasret kaldığı yemekleri yemeğe başladım. Her ne kadar ev yemeği gibi olmasa da.

 

Aradan bir kaç saat geçmişti ve Maran taburcu işlemlerini halletmişti. Üzerimi değiştirmiş doktorumu bekliyordum. En son benimle özel olarak konuşmak istediğini söylemişti ve ona ne söyleyecektim hiçbir fikrim yoktu. Soracağı şeyler kafamda uçuşurken, hepsinin şiddetten başka bir cevabı olmadığını biliyordum.

Düşüncelerimin arasından kapı açılıp içeri uzun boylu, genç doktorum girmişti. Gülümseyen yüzü benim de yüzümde tebessüm bırakırken, gülüşün bulaşıcı olduğuna daha çok inanmıştım.

" Ahsen Hanım şimdi daha iyisiniz değil mi?" Sorduğu soru ile kafamı iki yana sallayıp onu onayladım. İçeriye Maran gelmemişti, büyük ihtimalle gelmek istedi ama doktor izin vermemişti.

" İyiyim her şey için çok teşekkür ederim." Cevabım ile daha çok gülümsedi ve yanıma gelip karşımda durdu.

" Ahsen Hanım," gülümseyen yüzü hafiften kaybolurken ben kendimden ödün vermiyordum." Sizinle konuşmak istediğim şeyi az çok anlamışsınızdır belki." Tepki vermeden direkt sorusunu bekliyordum. " Kim yaptı size bunu?" Beklediğim soru ile az önceki tebessüm gitmiş onun yerine etrafı biz gibi yapan bir ifade geldi.

" Ailem." Kısa ve netti.

" Bu kadar mı gerçekten? Sırtınızda bulunan morluklar cidden çok kötü. Sizin hamile olduğunuzu bile bile neden böyle bir şey yaptı aileniz? Bak eğer korkuyorsan polisler dışarda ve aileden de burdayken tutuklasın onla-" Lafını hızla böldüm çünkü tutuklanması gereken aile onlar değil benim kendi ailemdi.

" Hayır lütfen." Tam ayağa kalkıp gidecekken kolundan tutup onu durdurdum. " Onlar benim kocamın ailesi ve bana çok iyi bakıyorlar." Sorgulayıcı bakışları daha da meraklanırken benden mantıklı bir açıklama bekliyordu. Derince iç çekerek ona baktım. " Bana bunları yapan kendi ailem." Bunu dememle dumura uğramış gibi bana baktı.

" Nasıl?" Onu merakta bırakmayacak kadar konuştum.

" Ben yeni evlendim ve karnımdaki bebek kocamın bebeği değil." Ben ne kadar soğuve ifadesizsen o, o kadar şaşkındı." Amcamın oğlu tarafından tecavüze uğradım ve bu bebek onun. Daha sonra ailem bunu herkesten sakladı. Siz de bilirsiniz az çok Mardini. Berdel ile şimdiki kocama geldim ve evlendikten sonra hamile olduğumu öğrendiler. Bunların hepsini bana annem ve babam yaptı. Onlar bana şiddet uyguladılar ve kocamın ailesi bana çok güzel bakıyor. Bir süre sonra buna alıştım çünkü ben ne zaman onlara karşı gelsem bana on mislini yaşatıyorlardı. Abilerim var iki tane ve annemle babam onlara söylersem beni daha da döveceklerini söylüyorlardı. Bebeğim için buna katlanmak zorundaydım. Hatta bir ara onlara söylemeyi düşündüm fakat söylersem en fazla abimler beni korurdu, ama o konaktan ayrılamayacaktım ve her türlü anne ve babamla yine iç içe olacaktım. Bebeğimin canı yine tehlikede olacaktı." İfadesiz yüzüm hâlâ donuk bir şekilde dururken, doktorumun gözünden bir damla yaş aktığını gördüm.

" Nasıl dayandınız Ahsen Hanım?" O kadar çok ağlayıp göz yaşı dönmüştüm ki, gözlerim bıkmıştı ağlamaktan.

" Alışıyor insan bir yerden sonra." Ortam bir kaç dakika sessiz kalınca kendimi birden sıcak kollarda buldum. Sanki ihtiyacım varcasına ben de sıkıca sarılınca yine ağlamadım. Kendimi kolay kolay kimsenin yanında acındıramazdım. Bundan sonra böyleydi. Ama yaşadıklarım acınmayacak gibi de değildi.

Sessizlik uzun sürünce sarılmamız kısa sürdü. " Ne zaman istersen ben burdayım. İllaki bebeğin için gelmene gerek yok. Bir arkadaş olarak görebilirsin beni Ahsen." Tıpkı bir arkadaş gibi konuşunca uzun zamandır ilk defa bir arkadaşım olmuştu. Kendimi çok iyi hissetmiştim açıkçası.

" Teşekkür ederim. Gelirim." Bana bir daha sarılıp teselli edince odadan hızla çıktı. Bende odadan çıktım.

Kapının dışındaki kalabalığı görünce ağzım açıkça kaldı. En başta Maran, onun yanında Zehra Hanım, Ahmet Ağa, Devran, Rojin buradaydı. Korumlardan ise Mert ve Ali'yi tek tanımıştım. Onun dışında toplam on tane koruma vardı yani.

Herkes benim için mi gelmişti?

" Maran?" Sorarcasına ona bakınca aile etrafıma toplanmıştı. Sorgu dolu ifademi görünce cevap verdi.

" Biz büyük bir aşiretiz Ahsen unutuyorsun galiba. Düşmanlarımız çok." Korumalar çok göze batıyordu ve bu daha çok utanmama sebep oluyordu. Bir şey demeden etrafa bakınca Rojin ve Ahmet Ağa hızla yanıma geldi.

" Kızım nasılsın iyisin inşallah?" Ahmet Ağa'nın endişe dolu sesini duyunca baba şefkatini de onda hissetmiştim.

" İyiyim çok sağolun Ağam." Diye karşılık verdim bende. Onaylarcasına bana baktı ama sormak istediği bir şeyler varmış gibi duruyordu. Belli ki Maran Ağa bana soru sormamaları için uyarmıştı yorgun olacağımı düşünerek.

Kurban olurum ben bu adama.

Rojin sıkıca bana sarılınca bende ona sarıldım.

" Yenge çok korktum senin için." Benim için bu kadar korktuklarını tahmin etmemiştim. " Daha sonra bana anlatırsın olur mu? Şimdi yorgunsundur, bol bol konakta dinlenirsin." Haklıydı kendimi çok yorgun hissediyordum. Ve konağa gidip odamda uyumak istiyordum. Hastane kokusuna maruz kalmak istemiyordum.

Ondan da ayrılınca Mert ellerini önünde bağladı ve bana baktı." Geçmiş olsun hanımağam." Teşekkür edercesine ona baktığımda Ali de aynı şey söylemişti ve hastaneden çıkmak istediğimi Maran'a söyledim. Hızla onaylayıp yanıma geldi ve aynı anda hastanenin çıkışına doğru yürümeye başladık. Arkamızda Zehra Hanım ve Ahmet Ağa gelirken, onların arkasında Devran ve Rojin, onların arkasında ise korumalar vardı.

Geçen sefer böyle olunca yanımda sadece anne ve babam vardı, şimdi ise sayamayacağım kadar insan...

 

SON...

Evet dostlar bölüm nasıldı?

Fark ettiyseniz diğer bölüm kısa olduğu için telafi adına bu daha uzun. Umarım keyifle okursunuz.

Sizce ilerleyen bölümlerde neler olacak?

Şimdilik kendinize iyi bakınn

Bölüm : 09.02.2025 22:32 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...