8. Bölüm

8. Bölüm

Elifff
love_21

Kurumuş toprak bile çiçek vermezken,

Kurumuş ruh nasıl canlı kalabilirdi?

~

Ruhum inliyordu adeta. ' Beni rahat bırakın' diyordu sürekli. Kalbim aklımla çalışmıyordu ve bu beni şaşırtıyordu. İnsan kalbe inanmamalı akıl varken, fakat kalp nasıl bir şeyse aklı bile delip geçiyordu. Mantıklı bir açıklaması dahi yokken kalp sağolsun herşey yaptıyordu insana. Mesela ben intihar eden kişilere kızamıyorum. Çünkü onların elinde değil bu intihar isteği. Mantık yerine kalp baskın geliyor ve bunu tercih ediyorlar. Kalp ise sadece kendini düşünür. Arkasında veya önünde ne var ne yok boşverir.

 

Ne o kişinin arkasından ağıtlar yakılacağını, ne de önündeki koskoca hayatı yok ettiğini umursamaz. Bende şu an bu ruh halindeydim. Her yerde bir delik vardı.

Demir'in beni asla bırakmayacağına mı, zorla yaptığı bebeğe mi, anne ve babamın bana evlatları değilmiş gibi davranmalarına mı, yoksa beni zorla evlendirmelerine mi üzüleyim bilmiyordum. Hepsine ayrı yanıyordum. İnsanlar dertleri olunca ağlarlar, fakat ben hangi sıkıntıma ağlayacağımı bile bilmiyordum. Ahmet Ağa'da bir taraftan beni tedirginleştiriyordu. Ama yanına gidip konuşmaktan başka çare yoktu.

Adımlarımı kimseye bakmadan beni çağıran Yağmur'a yönelttim. Aynı hızla o da mutfak kapısından dışarı çıktı ve yürümeye başladı. Merdivenlere yöneldiğimizde dünki odaya yani Ahmet Ağa'nın odasına yönlendirdiğini anlamıştım. Kalbim de zaten adımlarımla aynı hızda güm güm atıyordu. Ama göğsümde değil sanki ağzımda atıyordu ve her an stresten bayılacakmışım gibi hissediyordum.

En sonunda merdivenleri bitirdik. Ben Ahmet Ağa'nın odasına gideceğiz diye düşünürken beni odanın tersi olan yoldan götürdü. Kaşlarım çatılırken karşıya baktım ve beni koskoca bir balkon karşıladı. Burayı daha yeni fark ediyordum ve oldukça büyüktü. Büyük bir koltuk takımı ve ortasında cam bir masa bulunuyordu. Fakat koltuğun üstünde bir adet Ahmet Ağa ve adını henüz öğrenmediğim Maran Ağa'nın annesi vardı. Stresim daha çok artarken ben ellerimi yumruk yapmaya başlamıştım bile. Tırnaklarım ne kadar avuç içime batarsa o kadar rahatlıyordum sanki.

En sonda tam balkonun ortasına geldik ve Yağmur gitti yanımızdan. İkisi de koltukta yan yana otururken ben ayaktaydım ve ne tepki vereceğimi bilmiyordum. Yerimde rahatsızca kıpırdandım ve kafamı kaldırdım. Karşımda tüm heybeti ile Ahmet Ağa bulunuyordu ve yanında ise bana anlamadığım gözlerle bakan eşi vardı.

" Buyrun Ağam beni çağırmışsınız." Dedim nerden geldiğini bilmediğim bir cesaretle. Heyecandan kelimeler ağzımdan nasıl çıkmıştı onu hiç bilmiyordum açıkçası.

"De bakalım gelin nedir bu bebek işi." Dedi beklemediğim bir sakinlikle.

Her ikisinin gözlerinden ateş çıkıyordu fakat yüzündeki tepkileri bunun tam tersini söylüyordu. Ama ikisi de benden bir açıklama istiyor gibiydiler.

" Ağam..." Dedim sanki konuşamayaraktan. " Ben nasıl diyeceğimi bilemiyorum." Yüzüm zaten ağlamaklıydı ve kendimi açıklamaka zorunda kalınca kendimi daha kötü hissediyordum.

" SEN NE KIZIM!" Dedi bu sefer gerçekten beklemediğim bir tavırla. Yerimden sıçramıştım adeta. " Daha dün sana neler dedim ben. Yardıma ihtiyacın var mı dedim! Bana yok dedin! Ben halimden memnunum dedin!" O kadar haklıydı ki ne diyeceğimi bilememiştim. Ağzıma gelen tuzlu tat ile ağladığımı da anlamıştım. " Neden söylemedin en başta hamileyim diye!"

Konuşmak istiyordum ama o gücü kendimde bulamıyordum. İşte en çok da bundan korkuyordum, haklı olduğum bir konuda suçlanırsam hele ki bu güvendiğim birisiyse ona cevap vermekte çok zorlanıyorum.

Gözlerimden oluk oluk yaş akarken tırnaklarımı avucuma batırmaya devam ediyordum. Avucumun morardığına o kadar emindim fakat umrumda değildi açıkçası. Şu an fiziksel olarak hiçbir şey hissetmiyordum zaten.

" Ağam ne diyeceğimi bilemiyorum. Ben zaten kimseyle evlenmek istemedim. Demir' e bile zorla veriyorlardı beni." Dedim her kelimemin ardından hıçkırarak. Boğazımda sanki hiç geçmeyecek bir yumru vardı.

" Kızım madem onunla da evlenmek istemiyordun neden ondan çocuk yaptın!" Dedi bu sefer ilk defa konuşan yanındaki kadın. Bana sinirli gözlerle bakarken ben ona yaşlı gözlerle bakıyordum.

" Ben kimseden çocuk yapmak istemedim. Ben kimseye yan gözle bakmadım. Ben kimseyle evlenmek istemedim." Dedim yorgunlukla. Gözlerim artık yorgunluktan açılmıyordu ve bu beni daha çor zorluyordu konuşurken. Burda ise benden yaşça büyük oldukları için Maran Ağa'daki gibi serbestçe dile getirmek istemiyordum.

" Kızım..." Dedi Ahmet Ağa bana derin gözlerle bakarken. Sanki benden bir şey duymak istiyordu ki benden duymak istediği şey belliydi. " Bize söylemek istediğin birşey var mı?" Dedi bu sefer az öncekine kıyasen sakin bir sesle. O kadar sakin söylemişti ki yanındaki karısı bile ona dönmüştü. Fakat o benim gözlerime bakmakta ısrarcıydı.

Cevap vermeden acıyla dudağımı ısırdım ve ağlayarak yumruk olan bir elimi karnıma koydum. Onlarında elimle aynı oranda gözleri karnıma kaymıştı. Ağlamam daha da şiddetlenmişti açıkçası.

" ALLAH KAHRETSİN!" diye bağırdı bir anda Ahmet Ağa. Ben artık bir tepki veremiyordum. Ruhum fazlası ile yorulmuştu ve ayakta durmakta fazlaca güçlük çekiyordum.

Ahmet Ağa'nın bağırmasıyla ikisininde aynı anda ayağa kalkması bir olmuştu. Anlamıştı Demir'in bana zorla dokunduğunu. Tepkisi bu yöndeydi açıkçası.

" Ağam ne oldu?" Dedi karısı. O henüz anlamamıştı anlaşılan. Ahmet Ağa ateş fışkıran bakışlarını karısına çevirdi hiddetle.

"Zehra..." sertçe yutkundu ve bana baktı. Ben sanki küçükken çocuklar arasında dışlanmışım da köşeden onları izlemiş gibiydim. Acınacak halde. Merhametli bir şekilde baktı uzunca. " O piç gelinimize zorla dokunmuş." Bu cümleleri başkasından duymak ağır gelmiş olacak ki bir an başım döndü ve koltuğa oturdum. Bacaklarım tutmuyordu artık.

Adının Zehra olduğunu öğrendiğim kaynanam duyduğu cümle ile gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Ellerini ağzına koyarak ağıt yapmaya başladı hafiften. Bense bayılmak üzereydim ama kendimi zorda olsa tutmayı başardım.

" Ağam ne dersin sen?" Ağlamaklı sesi ile kocasına döndü. Ahmet Ağa'nın bakışları bana dönük olduğu için o da bana döndü. İkisi de bana merhametli gözlerle bakarken kendimi çok aciz hissetmiştim yanlarında. Ama kendimi aciz göstermeyi sevmiyordum.

Anında ellerimle göz yaşlarımı sildim. Masanın üzerinde bulunan sürahiden yanında duran bardağa su doldurup içtim ve rahatlatmaya çalıştım. Omuzlarımı ise dik bir konuma getirdim tekrar onlara döndüm. İkisi de bana şaşkınca bakarken az önceki kız gitmiş evrimleşmişim gibi bakıyorlardı bana. Az önce, düşmanım dahi görse acırdı bana zaten.

" Ağam bunu Maran Ağa'ma söyledim. O da beni anlayışla karşıladı ve Demir'in yanına bırakmayacağını söyledi." Dedim kısa bir açıklama yaparak. " Fakat ben sadece onun ceza almayacağını düşünüp beni de cezalandıracaklarını düşünüyorum." Kendi fikrimi dile getirirken az öncekine kıyasen oldukça ruhsuzdum.

" Kızım asla izin vermeyiz bir böyle bir şeye. Kimse Aslanoğlu aşiretinin hanımağasına ceza felan veremez!" Dedi kesin bir dille bu sefer Ahmet Ağa. " Hele bi namusuna dair tek kelime etsinler kendilerini nasıl toprak altında buluyorlar." Bunları söylemesi ile güven duygum artmıştı ona dair. Söylediklerinden sonra ortamda kısa bir sessizlik oldu ve Ahmet Ağa tekrar bana döndü. " Sen ne düşünüyorsun peki bebek hakkında?" Dedi beklemediğim yerden sorarak.

İlk önce duraksadım ve cevap vermedim. Çünkü cevap verebileceğim bir şey yoktu ortada. Bu halimle ne düşüneceğimi, ne tepki vereceğimi bile bilmiyordum." Ben... Bilmiyorum. Kendimden çok sizin söylediklerinize önem veriyorum. Eğer kabul etmezseniz çocuğu aldırabilirim." Bunu demem ile ikisi de dikleşti ve Zehra hanımın gözleri fişek gibi bana döndü.

" Olur mu öyle şey! O daha küçücük. Ne suçu var yavrucağın, sakın ona bir şey yapayım deme." Diye beni sert bir tavırla uyardı. Ahmet Ağa'ya döndüğümde kızgın bakışlarını görünce, onunda bu fikrimi beğenmediğini anlamıştım.

Söylediği şeyle mahçup olup yerime tekrar sığındım. " Sen de hele bunu başkası biliyor muydu?" Yerimde dikleştim ve sertçe yutkundum.

" Evet." İkisi de bana sorgularcasına bakarken onları fazla merakta bırakmadım." Annem ve babam biliyordu." İkisi de fazla şaşırırken oldukları yerde kaldılar. Herkesi beklerlerdi ama onları beklemezlerdi diye düşünüyordum ben.

" Kaç aylık gebesin kızım sen?" Diye sordu bu sefer Zehra hanım. Bu soruyu kaynanamdan duymak ne kadar da kötüydü. İlk başta biraz utandım ama bunu yendim ve cevap verdim.

" İki bitti üçe girecek." Dedim utana sıkıla. İkisi daha çok şaşkına uğrarken Ahmet Ağa sinirlice konuştu. " Senin annen baban biliyordu ve o şerefsize hiçbir şey yapmadılar öyle mi?" Cevabı üzerine olumsuzca başımı yer iki yana salladım.

İkisi de suskunca bana baktılar. Aramızda uzun bir sessizlik geçti ve Ahmet Ağa gelip yanıma oturdu. Kolunu kaldırıp başıma koydu. Tıpkı baba şefkati verircesine okşadı. " Kızım çok yorgun gözüküyorsun. Git de dinlen biraz. Ben bu konuyu akşam Maran ile konuşacağım inşallah." Dokunduğu yer mayışırken ilk defa baba şefkati hissediyordum. Ve bu his yaşadıklarımın acısını bir nebze de olsa hafifletiyordu.

Onu onaylarak ayağa kalktım. İlk önce Ahmet Ağa'nın önüne geçtim ve elini öpüp alnıma yasladım. Zehra hanım içinde aynı şeyi tekrarladım ve baş selamı vererek çıktım balkondan. Etrafta birkaç hizmetçi dışında kimsecikler yoktu. Artık az çok bildiğim için odamı biliyordum ve oraya yönlendirdim adımlarımı. Ayaklarım ilerlemek için adım atarken her seferinde daha da çok zorlanıyordu. Bu yükler bana çok fazlaydı. Bebek, Demir, Hanımağalık, Maran, abim... Hepsi çok fazlaydı bana.

Tabi Sedat' da var.

O zaten ayrı bir dertti. O gün çarşıda karşılaştığımızdan beri onu unutmuştum. Zaten umursamıyordum ama arada onu hatırlamaya yardımcı olacak mesajlar attığı için kendisi arada kafamda dolanıyordu. Fakat o günden sonra çıt yoktu. Ama ben Sedat'ı biraz olsun tanıyorsam peşimi bırakmazdı. Düşüncelerimle odama girmek için hamle yapacakken, merdivenlerden çıkan Narin takıldı gözüme, adımlarım ilk önce durmadı ama Narin'in laflarını duyunca durmak zorunda kalmıştım.

" Hayırdır Ahsen Hanım ilk günlerde ne bu yorgunluklar? Bebeğin çok mu yoruyor yoksa?" Allah'tan Şehmus Ağa ve Zehra Hanım duymuyordu balkon odasına uzak olduğu için. Fakat iyiki de duymuyorlardı çünkü dedikleri bir insana göre oldukça iğrençti. İnsan bunu düşmanına bile söylemezdi.

Bu laflara fazlası ile sinirlenmiştim. " Seni alâkadar etmez Narin. Lütfen benimle uğraşma." Dedim beni kavuran içime kıyasen sakin bir şekilde konuşarak.

" Ama ben seni düşünüyorum Ahsen. Neden böyle düşünüyorsun?" Dedi iğneleyici sesi ile. Adımlarını bana yönlendirdi. Boyu benden bir kaç santim kısaydı. Tabi ayağındaki topuklu terlikleri de sayarsak. Onları saymazsak ondan uzundum. Dediğim şey ile daha çok sinirlenirken az önceki kaostan dolayı terleyen elimi elbiseme sürttüm.

" Sana' Git Ahsen'i düşün' diyen yok Narin! Bak bir şey demim diyoruma ama sabrımı sınama lütfen!" Dedim. Eğer üste çıkmazsam o üste çıkardı, biliyordum.

Narin söylediğim şey ile yüzünü buruşturdu sanki farklı bir yaratığa bakıyormuşcasına. " Aman iyilik eden de ne kabahat!" Dedi ve bana alttan bakarak yüzünü çevirip tekrar merdivenlere yöneldi. Onun merdivenlerden kaybolmasını beklemeden odamın kapısının kulpunu çevirdim.

Başka dertlerim yokmuş gibi bir de bunların dilleriyle uğraşacaktım!

İçeri girdim ve kendimi direkt kocaman, tertemiz, rahat yatağa atıverdim. Ayağımdaki ayakkabıları da çıkardım. En azından erkekler işten gelene kadar birazcık kestirebilirdim. Uyumak çok iyi geliyordu bana. Fiziksel olarak yorgunluğumu atmama, ruhsal olarak da az çok olanlardan soyut kalmamı sağlıyordu.

Üzerimden ağırca bir yükün kalktığını hissediyordum. Çünkü her ne kadar Maran Ağa anlayışla karşılarsa karşılasın, ailesinin bana nasıl davranacağı da önemliydi. Tabi birkaç kişi hariç. Rabbime şükürler olsun ki beni anlayışla karşıladılar. Bu zamanda böyle kişileri bulmak cidden çok zordu. Ve abime binlerce kez teşekkür etmek istiyordum. Beni böyle bir aileye getirdiği için. O pis Demir yerine böyle tanımadığım, bana anlayış gösteren kişilerin yanında durmak daha çok güven veriyordu bana.

Bugünkü yorgunluğumu da atmak adına kendimi ödül olarak uyku verdim.Vakit kaybetmeden kendimi uykunun kollarına bıraktım...

🤍

Genç adam konaktan çıktığı an adamlarına baş selamı verdi ve arabasına doğru ilerledi. Bugün şirkete öğlen gidecekti o yüzden sabahtan bu Demir olayını halledip daha sonra şirkete geçecekti. Karısına yaptıklarını misliyle ödetecekti kendisine. Sadece karısı için değil, Allah bilir daha kaç kadına bu şekilde dokunmuştu da hamile bırakmıştı. Artık birisinin buna dur demesi gerekiyordu ve bu kişinin kendisi olmasını istiyordu.

Tam arabaya binecekken yanına en güvendiği adamı Mert gelmişti. Uzun, yapılı ve üzerindeki kıyafetiyle tam bir koruma gibiydi. Aynı zamanda oldukça yakışıklıydı fakat kendisinin kızlarla arası hiç yoktu. Kendisi istemiyordu yani.

" Mert'im son durum nedir?" Dedi Mert'e dönerek. Mert ise saygıyla konuşmaya başladı.

" Ağam dediğiniz gibi herşey hazır depoda. Sadece o şerefsizi getirmek kaldı." Adını anmak bile insanı kötü hissettiriyordu.

" Tamamdır aslanım. Benim bir saatlik işim var daha sonra sizi aradığım zaman gelip benim olduğum yerden alacaksınız onu." Dedi yüzü gerilirken. Bütün düşmanlarını toplasa dahi o şerefsizden daha fazla nefret etmezdi. O kadar ki tiksiniyordu o piçten.

Mert başını salladı ağırca ve genç adamın yanından ayrıldı. Maran ise arabasına bindi. İlk gideceği yer Bozkurt konağıydı. Çünkü burda tek suçlu kişi Demir değildi, en az onun kadar anne ve babası da suçluydu. Neden kızlarını korumamıştılar? O kadar güvendikleri törelere göre bir kıza tecavüz etmek ölüm emriydi. İşlerine gelince kimseye söyleme, işine gelince çıkar silahı pat diye vur. Ama onlar görecekti! O piçi anasından doğduğuna bin pişman edecekti. Ölmekten daha beter edecekti ve ölmek için yalvartacaktı.

Mardin sokaklarından geçti. Tarih kokusu genizine kadar çekmişti genç adam. Memleketini seviyordu fakat içinde asla huzur bulunmuyordu. Tarihi açıdan o kadar çok gezilecek yeri vardı ki kaç yıldır burda olmasına rağmen her yeri gezememişti.

Genç adam düşüncelerinden sıyrılıp sinirlice indi arabadan. Dışarda ona bakan genç kadınları fark etse de her zaman yaptığı gibi umursamadı. Gözündeki pahalı siyah gözlüğü çıkardı ve tüm heybeti ile Bozkurt konağının kapısına ilerledi. Kapının her iki tarafında ikişer koruma bulunuyordu. Genç adamı görür görmez kapılarını açtılar. Emin adımları ile içeri girerken avluda Şehmus Ağa'yı gördü. Fakat o henüz kendisini görmemişti.

" ŞEHMUS AĞA!" dedi adeta konağı inleterek. Siniri o kadar fazlaydı ki adam yaşlı başlı olmasa üstüne atlardı onun. Şehmus Ağa duyduğu gür ses ile sesin geldiği yöne baktı. Katiyen Maran Ağa'yı beklemiyordu.

Yanında oturan Sultan hanımın da bakışları ona döndü. Henüz işe gitmemiş olacaklar ki içerden Azad Ağa ve Baran çıktı. Hizmetçiler bile neye uğradığını şaşırırken herkes avluya toplanmıştı.

" Hayırdır inşallah Maran Ağa. Bu nedir böyle destursuz girersin konağıma." Ağır şivesi ile konuşurken genç adamın emin adımları en sonda Şehmus Ağa'nın karşına gelince durmuştu. Tiksinti dolu yüzünü ondan ayrımıyordu. Yanında duran Azad Ağa ve Baran da ikiliye bakıyorlardı.

" Pek hayırlı değildir haberin ola." Dedi bu sefer gözlerinden ateş çıkarken.

" Maran noluyor düzgünce açıklar mısın?" Dostunun konuşmasıyla anında bakışları Azad Ağa'ya döndü. Anlamsız bakışlarını görünce hafifçe sırıttı. Nasıl bu kadar kör olmuştu dostu hiç bilmiyordu.

" Sen şimdilik dediklerimi dinle Azad! Seninle ayrı konuşacağım." Dedi ve tekrar ateş fışkıran bakışları ile ağırca Şehmus Ağa'ya döndü.

Herkes Maran Ağa'nın bir şey demesini bekliyordu.

" SEN!" dedi bağırarak yüzüne yüzüne. " KIZININ DEMİR'DEN HAMİLE OLDUĞUNU BİLE BİLE NEDEN SES ÇIKARMADIN?" dedikleri ile ilk bi ölüm sessizliği oldu. Maran Ağa ise kendi dediklerini bile sindiremezken ellerini sıktı.

O kadar bağırmıştı ki bütün mahalle duymuştu. Ama umrunda bile değildi. O Demir utancındından gebermeliydi. Herkes genç adamın söylediği şeyle dumura uğrarken, Azad Ağa ve Baran'ın gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Onlarda şoktan ne diyeceklerini şaşırmıştı. Kardeşi nasıl söylemezdi onlara? Oysaki aralarında asla gizli saklı bir şey olmazdı.

Baran, Azad Ağa gibi şokunu geç atlatmamış ve hemen Maran Ağa'nın üzerine gitmişti. Yüzünün her zerresinden ateş fışkırırken yakasından tuttu genç adamın.

" NE DİYORSUN LAN SEN! KARDEŞİM SAKLAMAZ BİZDEN BÖYLE BİR ŞEYİ!" dedi tüm konağı inleterek. Maran Ağa ise daha çok sinirlenmişti. Çünkü suçu kendisinde bulmuştu.

" Bana inanma istersen ama kardeşin gayette Demir'den hamile! Size de söyleyememiş çünkü ne tepki vereceğinizi bilmemiş!" Maran Ağa, Azad Ağa, ve Baran sinirliyken, Şehmus Ağa ve Sultan Xanım utançtan yerin dibine gireceklerdi. 'Bunun böyle olmaması gerekiyordu' dediler içlerinden. Planlarında kızlarını Demir ile evlendirip bu sorunun ortadan kalkması vardı. Fakat gelin görün ki işler daha kötü gitmeye başlamıştı.

Maran Ağa'nın bunu demesiyle, Baran hızla anne ve babasına döndü. Tamam kardeşi korkmuş olabilirdi ki neden korkutuğunu da anlamamıştı. Peki ya anne ve babası? Onlar neden tek bir ses dahi çıkarmamışlardı?

" Baba! Doğru mu bunlar?" Dedi babasıdan gözlerini çekmeyerek. Onlara sınarcasına bakıyordu adeta.

Şehmus Ağa tek kelime etmezken, bu olanların doğruluğunu babasının sessizliğinden anlamıştı Baran ve Azad Ağa. İkisi de çok sinirliydi. Fakat aralarındaki fark; Baran öfkesi fazlayken, Azad Ağa daha sakin yaklaşıyordu. Fakat yeri geldiğinde ise öfkesini de göstermekten çekinmiyordu.

" SEN NASIL SÖYLEMEZSİN BİZE BABA!" Dedi birden tüm mahalle inleterek Azad Ağa. Aslında kardeşinden beklemezdi böyle bir şey. Her iki abisi arasında da gizlisi saklısı yoktu. Fakat ne olmuşsa kardeşi söylememişti.

" Oğlum zaten Demir ile evlenecekti. Aşiretimiz kirlenmesin diye yaptım." Babasının sanki güzel bir şey yapmışcasına konuşması karşısındaki üç koca adamı daha da sinirlendirmişti. " Eğer ortaya çıksaydı kızımız namussuz diye anılacaktı ortalık yerde. " Dedi bu seferde ellerini iki yanına açarak ' suç işlemedim' dercesine.

Baran ise babasını üzerine yürümek istedi fakat abisinin kolundan tutmasıyla durmak zorunda kalmıştı. Zoruna gitmişti. Doğduğundan beri kızına bir kere ' kızım' demeyen insan şimdi gelmiş ben kızımı korumak için yaptım diyordu. Tamamen bahaneydi bunlar. Anne ve babasının tek derdi kız kardeşini o pislik Demir'e vermekti.

" Baba ne geveliyorsun Allah aşkına!" Dedi bu sefer Baran'dan önce Azad Ağa. " Doğduğu günden beri o kıza bir kere ' kızım' demedin! Benim kardeşim baba sevgisi görmedi! Ben ve Baran ona hissettirmeye çalıştırsak da kendi içinde gizlemeye devam etti. Şimdi gelmiş onu koruyorum diyosun!" Annesi ve babası sınırları aşmıştı artık.

" Oğlum ne kızarsın! Madem kardeşine o kadar güveniyorsun niye gelip kendisi söylememiş size? O kız masum mu zannediyorsunuz? Onda ne haltlar var nerden bileceksiniz?" Dedi bu sefer Hamur Xanım araya girerek. Hızlı adımlarla hepsinin karşısına geçti. Fakat tam bir şey diyecekken Maran Ağa sözünü kesti.

" Hatun Xanım! Sen ne dersin karım hakkında? Ben hayatımda o kız kadar masum birini görmedim. Zaten bu tavırlarınızdan sonra size nasıl katlanmış Allah bilir!" Maran Ağa'nın söylenmesiyle Hatun Xanım daha çok üste çıkmaya başladı.

" Oğlum sen nerden bileceksin ki! Onun annesi benim ve onu en iyi ben tanır-" Baran artık katlanamıyor olacak ki hiddetle girdi araya.

" ANNE! Yeter artık! Sen ne zaman onun annesi oldun! Bir kere bile görmedim yüzüne şefkatle baktığını. Gözlerinde görüyorum anne şefkatine ihtiyacı olduğunu! Sana her sabah ' rojbaş' dediğinde kızın yüzüne bakmıyordun! Yüzüne!" Baran'ın tükürcesine annesinin yüzüne bağırdı. Artık dayanmıyordu kız kardeşlerinin adına karar vermelerini. Oyuncak bebek gibi oynuyorlardı onunla. Sırf onun mutluluğu için başka bir kızla kaçmış numarası yapmıştı.

Sevmediği bir kızla.

Evet kaçtığı kız Ronya idi. Ve plan adına kaçmışlardı. İkisi de evleneceklerini biliyorlardı fakat aradan bir kaç ay geçtikten sonra ayrılacaklardı. Yani evlilikleri şimdilikti.

Baran'ın yüzüne bağırmasıyla Sultan Hanım daha da hiddetlendi." Annen var karşında Baran laflarına dikkat et!" Dedi bu sefer Şehmus Ağa Sultan Hanımdan önce davranarak. Baran bu sefer hiddetle babasına döndü.

" Siz kardeşime saygılı davranıyor musunuz ki biz size saygılı davranalım? Ya da... Sizin saygı anlayışınız bu mu?" İşaret parmağını babasına kaldırarak. Evet kardeşi uğruna anne ve babasını karşısına alıyordu. Kardeşi onun için çok değerliydi." Eğer saygı anlayışınız buysa olamamış halini düşünemiyorum." Duraksadı ve gözleri hem annesinde hem de babasında gezindi bu sefer." Bir daha asla ' kardeşinizi korudum' diye bir cümle kurmayın çünkü doğduğundan beri bunu yapamayan insan zaman ne kadar geçerse geçsin büyüğünde de yapamaz. Küçücük bebeğe bile sevgi göstermeyen bir aile, o bebek büyüğünde de sevgi gösteremez!" Bu sefer gerçekten ciddi anlamda sinirlendirmişlerdi Baran'ı." VE SON SÖZÜM ŞUDUR Kİ, BU KONU BURDA BİTMEDİ!" dedi gür sesi ile ve arkasına bile bakmadan konaktan hiddetli adımlarla çıktı.

Maran Ağa işte şimdi görmüştü kardeşini ne kadar çok sevdiğini Baran'ın. Sevindi böyle bir abisi olduğu için. Baran gittikten sonra kendisi de karşısındaki anne ve babalık duygularını benimseyen insanlara baktı tiksinircesine. Onlar da olaylarına buralara kadar geldiğine şaşmışlardı. İkisi de öfkeliydi ve çocuklarından işitmedikleri söz kalmamıştı. Bu yüzden Şehmus Ağa kimseye bakmadan konağa girdi. Kimseyi görmek istemiyordu. Tabi arkasından Sultan Hanım da ilerledi.

Maran Ağa bu sefer sert bakışlarını dostuna çevirdi fakat onun da kendisinden bir farkı olmadığını gördü. İlk önce dudaklarında sinsi bir gülüş peyda oldu. Daha sonra nerdeyse boyları aynı olan dostunun karşısına geçti.

" Şimdi Azad! Herşeyi şimdilik bir kenara bırakıp benimle eğlenmeye ne dersin?" Dedi. Azad Ağa ilkten anlamasada, onun da dudaklarında anında sinsi bir gülüş peyda oldu. İlk önce Maran Ağa dış kapıya yöneldi ardından ise Azad Ağa ona yetişerek aynı anda heybetli bedenleriyle, onları hayranlık ile izleyen kızları umursamayarak arabalarına binip konaktan uzaklaştılar.

İşte şimdi Demir bitmişti!

Bozkurt aşiretinin ağası Azad Bozkurt ve Aslanoğlu aşiretinin ağası Maran Aslanoğlu geliyordu...

~

Bölüm bu şekildeydi umarım beğenmişsinizdir.

Sizce Azad ve Maran Demir'e ne yapacaklar?

Bölüm : 23.12.2024 08:30 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...