
Dediğiyle şoka uğradım. İyi ama nasıl yani, bilebilmesi mümkün müydü? Hala yüzüme bakıyordu, benden bir cevap beklediğini biliyordum ama en iyisi inkar etmekti. Bir dakika! Bir dakika! Furkan Solmaz mı dedi o? İyi de onu nereden tanıyordu?
"Onu nereden tanıdığımı merak ediyorsun değil mi?" Evet ama bunu tabiki de sana sormayacağım.
"Neden bahsettiğini anlamadım! Furkan da kim?" Aferin sana Merve! Çocuğun ismini söylerken ki kekelemen de neydi öyle, direk her şeyi anlatsan daha az dikkat çekerdin, karşımda otuz iki diş sırıtmaya başladı.
"Hadi ama resmen adını söylemekten bile acizsin, ismi bile dilini dolandırıyor, eminim ki bu çocuk senin için çok farklı biri, lütfen hadi, bak önceden anlatmadığın için zaten kırgınım sana, bari şimdi anlatta seni affedeyim canıııııım."
Büşra üzerime atlayıp yanaklarımı sıkmaya başladı, sanırım başka çarem yoktu, ayağa kalkıp hayatımda belki de asla yapmam dediğim şeyi yaptım.
"Üzgünüm ama...." Hızla koşarak denize atladım. Ufff buz gibiydi! Atladığım gibi çığlık atmaya başladım, ufak çaplı çığlıklarımın arasından ikisi de şok olmuş bana bakıyordu, suyun soğukluğuna yavaş yavaş alıştım.
"Ne duruyorsun Büşra."
Melike de yaptığımın aynısını yapıp suya bıraktı kendini, o da ilk seferde çığlık attı, tam o sustu derken Büşra'nın da atlamasıyla bu sefer o bağırmaya başladı, üçümüzde denizin içinde birbirimize su atıyorduk. Neyseki olay kapandı. Büşra'nın bunları nereden bildiğini merak ediyorum ama bunu sorarak işleri zorlaştıracağım için en iyisi konuyu kapatmak olduğunu düşündüm, yorulduğumuzu hatta donduğumuzu anlayıp denizden çıktık. Esas sorun biz bu halde eve nasıl gidecektik?
"Eee bir fikri olan var mı? Bu halde nasıl arabaya bineceğiz?" Sular şapır şapır üstlerimizden damlıyordu.
"Buldum!" Mantıklı bir cevap bekliyordum.
"Çok merak ediyorum Büşra acaba ne buldun?"
"Islak ıslak binelim ne olacak ki?" Bu çözüm müydü şimdi? Ancak bu beklenirdi zaten Büşra’dan da!
"Sanırım benim daha iyi bir fikrim var." Bunu söyleyen Melike'ydi.
"Şurada bir market var, bir oraya gidip bakalım, belki işe yarar bir şey buluruz." Sonunda mantıklı bir cevap veren oldu.
"Mantıklı, en azından arabayı kurtarırız." Büşra her ne kadar gıcık olsada onun fikrini kabul edemezdim.
"Ama bir sorun var!" Melike’nin söylediğiyle yine ona döndüm.
"Nedir?"
"Eğer üçümüzde ıslak ıslak markete gidersek dikkatleri üzerimize çekeriz, o yüzden bir kişi gitsin iki kişi burada kalsın." Dediği şey gayet mantıklıydı.
"Siz bekleyin o halde, ben de gidip bir şeyler bakayım."
İkisini orada yalnız bırakıp markete gittim. Markete girdiğimde kasadaki yaşlı amca beni gördü, sanırım gitmek için hazırlanıyordu, önce baştan aşağı beni iyice bir inceleyip ardından dışarıya baktı.
"Çok mu yağmur yağıyor?" Sorusuna dikkat kesildim.
"Bana mı dediniz?" Kasiyer amca benimle mi konuşuyordu?
"Evet sana dedim." Kafamı anlamadığımı belli edercesine iki yana salladım.
"Pardon anlamadım, ne sormuştunuz?" Sakalını kaşıyıp homurdandı.
"Dışarıda diyorum, yağmur mu yağıyor?" Üstümü ıslak görünce yağmur var sanmıştı.
"Hayır amcacım, yağmur falan yağmıyor."
Daha fazla soru cevaplamak istemediğimden ileriye doğru ilerledim, amcanında çıkmak üzere olduğunu anlamıştım, etrafıma bakınmaya başladım, arka taraflara geçtiğimde bir şeyler bulma ümidiyle bütün raflara baktım, en sonunda işime yarayacak bir şey bulmuştum, büyük boy çöp poşetlerinden bir rulo aldım, kasaya para ödemeye gittiğimde cüzdanı arabada unuttuğum aklıma geldi, aldığım kutuyu tezgaha bıraktım.
"Amcacım ben cüzdanımı arabada unutmuşum da alıp geleyim." Bıkkınlıkla nefes verdi.
"Ama kızım zaten çok geç oldu, ben seni mi bekleyeceğim? Sabah namazına yetişmem lazım." Kafamı anladığımı belli etmek için salladım.
"Anladım amcacım ama bunlar çok lazım iki dakika beklesen olmaz mı?" Neler olduğunu çözmeye çalışır gibi bir hali vardı.
"Kızım ya alt tarafı çöp poşeti neyine bu kadar lazım, niye getirmiyorsun paranı?"
"Selamun aleyküm Ahmet Amca."
Sesin sahibine istem dışı döndüğümde kalakaldım. Hayır ya, olamaz! Bunun burada ne işi vardı? Çocuğun olduğu sokağa bile bile gelip bu soruyu soramazsın! diyen iç sesimi duymazdan geldim.
"Aleyküm selam Furkan oğlum."
O an dünya benim için durmuştu, beni bu halimle görmüştü, gerçi buna görmek denilirse. Gözlerimiz sadece bir kez birbirine değdi, içimden sadece beni tanımamasını diledim. Ne olur ya ne olur tanımamış olsun!
"Gelmiyor musun? Namaza geç kalacağız."
Onun ağzından kelimeler döküldükçe olduğum yerde eridim. Neydi bu şimdi? Ne şanssız bir kızım ya! Burada karşılaşmak zorunda mıydık?
"Geleceğim, geleceğim de hadi be kızım, şimdiye parayı getirmiştin."
Amcanın dediğiyle refleks olarak yine birbirimize bakmıştık ama bu sefer bir saniye daha uzun baktık, gözlerinin içindeki 'seni tanıdım' ifadesi kesinlikle doğruydu, beni tanımıştı, ardından hiçbir şey söylemeden arabaya koştum, kapıyı açıp cüzdandan paramı çıkardım.
"Ee bir şey bulamadın mı?" Kızların sorularını es geçip arabanın kapısını kapattım.
"Hey! Ne oldu? Neden arabayı açıyorsun?"
İkisine de cevap vermeden markete gittim, parayı verip hızlıca çıktım.
"Dur kızım paranın üstünü unuttun." Dediğiyle olduğum yerde kaldım. Arkamı dönüp "Gerek yok, kalsın." deyip kızların yanına gittim.
Kızlar hemen yanıma geldi.
"Merve ne oldu sana? Yüzün bembeyaz olmuş!"
Yüzümü avuçlarına alan Büşra gözlerime bakıyordu, sadece ona bakmakla yetindim.
"Lütfen konuş benimle, ne oldu sana arkadaşım?"
Ne diyebilirdim ki? Sadece onu istiyordum, dayanamıyordum, kendime bu eziyeti yapmamamalıydım ama, ama işte, dudaklarımdaki haykırışı serbest bıraktım.
"Dayanamıyorum, boğuyorlar beni. Bu nasıl bir şey böyle? Büşra ölüyorum sanki, o , o bana bakıyor ya. Ha işte o zaman unutuyorum, her şeyi ama her şeyi unutuyorum, ağır geliyor, bir şey söyle, durma öyle."
Hem içimdekileri döküyor hem de Büşra'yı omuzlarından sarsıyordum, konuşacak kelimem kalmadığından sustum, sarsmayı da bıraktım, ellerimdeki derman gitti, ardından Büşra sımsıkı sarıldı.
"Anlıyorum seni, ağla, rahatlayacaksan ağla bitanem. Sen nasıl bir şeyin içine düşmüşsün böyle?" Yüzüme tekrar ellerini koyup beni kendine çevirdi, gözlerimin içine bakarak konuştu.
"Sakinleş caniçim, söz veriyorum elimden geleni yapacağım, bu gözyaşların son bulacak."
Büşra yeniden sarıldı, hiçbir şey demedim, ne diyebilirdim ki? Kendimi toparlayıp gözyaşlarımı sildim, burnumu çekip konuşmaya başladım.
"Neyse hadi gidelim de çöp poşetlerini serelim arabaya." Büşra gelip elimi tuttu.
"Ne yapıyorsun?"
"Çöp poşeti aldım arabaya sermek için, hadi yardım edin, serelim şunları, bakmayın bana öyle zaten düşüncelerimi size apaçık söyledim, şu an utancımdan ölebilirim! Aaa hadi ama gelin!"
Poşetleri serip oturduk, yol boyu üstüme gelmediler, eve gelip arabayı park ettim, neyse ki arabanın başına bir şey gelmeden sağsalim getirmiştik. Üçümüz de benim eve geçtik, banyolarımızı yapıp üstümüzü değiştik,ilk banyoyu ben yaptığımdan onlar çıkana kadar sıcak çikolata yaptım, içimiz ısınır diye düşündüm, aşağı geldiklerinde salona geçip oturduk.
"Hadi içeceklerinizi için de yatalım, bu saatten sonra nereye gideceksiniz?" İkisi de kahvelerini yudumlamadan kafalarını salladı.
"Bana uyar."
"Bana da." Melike Büşra’yı teyit edince Büşra parlayan gözlerle ona döndü.
"Vayyyy iyi anlaştık seninle, bu gidişle hep çağırırım." Sesimi bilerek kıstım.
"Eyvahhh! Melike yandın. Büşra kaptığını bırakmaz."
Kahkahalar eşliğinde içeceklerimizi bitirdik, hepsine odalarını gösterdikten sonra yattık, uykuya geçmeden önce aklıma yine o geldi. İki kere göz göze geldiğimiz an. Annemle babama gidince anlatacak çok şeyim vardı.
…
Güneş yine başkaları için doğmuştu. Bu aralar yeni bir güne merhaba dememeyi çok isterdim. Bir an önce kalkıp banyoya gittim, işlerimi halledip hazırlandım, mezarlığa gideceğim için siyah bir kot ve siyah gömlek giydim, saçlarımı salık bıraktım, dolaptan sarkan başörtüyü görünce alıp yere fırlattım, o kıyafetleri odamdan derhal çıkarmalıydım, ailemin ne kadar üzüleceğini bilsem de bunu yapacaktım, mutfağa gidip kahvaltı hazırladım, kızları kaldırmaya gittim. Büşra’nın üstüne atladım.
"Kaaaaaaalk. Büşra. Kaaaaaaalk." Hemen korkuyla sıçrayıp bağırmaya başladı, tabi onun sıçramasıyla yeri boyladım.
"Ne? Ne oldu? Nerede?" Yerde karnımı tutarak kahkahalarla gülüyordum, kendine gelince yerde kahkahalara boğulan bana baktı, üzerime yürüdü, yavaştan tırsmaya başladım.
"Seeeen! Demek oyun ha! Gel buraya." Üzerime gelip gıdıklamaya başladı.
"Ahahahah. Tamam. Ahahah. Lütfen. Ahahahhaha."
"Neyse karnım çok aç umarım kahvaltı hazırlamışsındır." Sözlerini bitirmeden odadan çıktı, en iyisi gidip Melike'yi uyandırmaktı, odasına gidip seslendim, hemen uyandı, vay be böyleleri de mi vardı?
"Kalk hadi kahvaltı edeceğiz."
"Tamam geldim." Mutfağa gidip çayları doldurdum. Sessiz geçen kahvaltıyı tabiki de Büşra bozdu.
"Benim de gelmemi ister misin?" Kafamı olumsuz anlamda salladım.
"Ben bugün yalnız gitsem, kırılmazsın değil mi bana?" Ne kadar gelmesini istesem de ailemle yalnız kalmak istiyordum.
"Tabiki de canım, neden kırılayım? Sen git, bana ihtiyacın olursa ararsın."
"Tamam." Çaylarımızı yudumlayıp kahvaltıya devam ettik.
"Bu arada ben de size çok teşekkür ederim. Gerçekten hayatımda hiç bu kadar eğlendiğimi hatırlamıyorum. Her ne kadar tuhaf olaylar yaşasakta gamsızlar günümüz kutlu olsun."
Gün olayını ben tamamen unutmuştum, Melike’nin demesiyle alkışlamaya başladık, kahvaltı bitince hep beraber sofrayı toplayıp bulaşıkları yerleştirdik, kapıyı açıp çıktık, taksi çevirmek için yola geçtim.
"Yeter ya ilk işim ehliyet sonra da araba almak olacak. Bıktım taksilerde sürünmekten."
"Haklısın valla, zaten kullanabiliyorsun."
Büşra evine çoktan geçmişti, biz de Melike'yle taksi bekliyorduk, taksi durunca bindik, adresi verip devam ettik, önce Melike ineceği yerde indi. Melike'yle vedalaştım, artık tek başımaydım, mezarlığa gelince taksi durdu, ücretini verip indim, ayaklarım daha da ağırlaşmaya başladı. Annemle babamın mezarlığına yaklaştıkça kendimi kaybediyordum, her ne kadar bu duruma alışmaya çalışsam da buraya gelince olmuyordu. Onların yanında kendimi yapayalnız hissediyordum, öyle olmaması gerekiyordu değil mi? İşte şuan karşımdasınız. Dizlerimin önüne çöküp konuşmaya başladım.
"Merhaba annecim. Merhaba babacım. Bakın ben geldim, size söz verdiğim gibi diplomamı getirdim, en çok istediğiniz şey mezun olduğumu görmekti. Biliyor musunuz, bu diplomayı alabilmek için çok uğraştım, gıcık müdür işte ne olacak? İnadına vermiyordu ama neyse ki Hasan Hoca buna engel oldu. Ne kadar çok istedim bir bilseniz yanımda olmanızı. Neyse kötü şeylerle canınızı sıkmak istemiyorum. Acaba şuan yanımda mısınız? Bence yanımdasınız? Bunu nereden bildiğimi sormayın, sadece yanımda olmanızı istiyorum, aslında kendime bir söz vermem gerekiyor, kendimi toparlamalıyım, çünkü biliyorum ben kendimi ne kadar kaybedersem sizin orada bile içiniz yanar. Hatırlıyor musun anne? Bir keresinde sokakta oynarken düşmüştüm ve sen gelmiştin telaşlı bir şekilde, sana beni gördün mü diye sormuştum. Sen de “hayır, odamda otururken kalbime bir acı saplandı ve sana bir şey olduğunu hissettim, bu yüzden koşarak geldim” demiştin. Biliyorum ki sen yine ben üzülünce hissediyorsun, o yüzden üzülmeyeceğim. Sizi çok özlüyorum, bu tarif edilemez, yokluğunuz hep içimde, kendimi çok yalnız hissediyorum. Annecim, babacım! Biliyorum beni gördüğünüzde şaşırdınız. Bana ne olduğunu merak ediyorsunuz. Boşverin. Aslında anlatacaktım ama duymak isteyeceğinizi sanmıyorum. Sadece şunu bilin ki size bunu yapan elbet cezasını bulacak. Şimdi babacım izin verirsen annemle özel konuşacağım..."
Annemin tarafına gidip kafamı biraz daha eğdim, gözyaşlarım hiç durmadan akıyordu.
"Annecim, sana bir şey söyleyeceğim, biri var, öylesine biri değil, hayatımda tanıdığım kimseye benzemiyor. Nasıl desem, sanki armağan gibi. Bana yaşamayı sevdirdi, gülmeyi sevdirdi, o da babasını kaybetmiş, bir annesi var, adı Zehra, annesiyle birlikte yaşıyorlar, edebiyat okuyor, esmer uzun boylu, çok yakışıklı, adı Furkan, Furkan Solmaz, bir şey daha var, o sözlü, kızmıyordun değil mi bana? Ben nereden bilebilirdim sözlü olduğunu, ilk görüşte kapıldım etkisine. Ya anne bu nasıl bir şey biliyor musun? Her gece gökyüzüne baktığımızda ayı görüyoruz ya. İşte ben o aynı aya bakma ihtimalimizi bile seviyorum."
Kendimi çok fazlasıyla yorduğumu anladığımdan sustum, çünkü artık kelimeler ağzımdan çıkmıyordu, hıçkırıklar birbiri ardına sıralanıp gitti, mezarlığa yaslanıp dizlerimi diktim ve iki elimle sardım, kafamı geriye yatırıp gözlerimi kapadım, biraz sessizlik iyi gelirdi. Annem ve babamla olan güzel anılarımızı kafamda canlandırdım, kaç dakikadır bu şekildeyim farketmedim, kalktığımda boynum tutulmuştu, zar zor kendime geldim.
"Yine geleceğim, şimdilik hoşçakalın annecim, hoşçakalın babacım, sizi çok seviyorum."
Yürürken yandaki boş mezarlık dikkatimi çekti, ilk geldiğimde farketmemiştim. Ailemin yanında kazılmış bu mezarlıkta neyin nesiydi? Biraz daha yaklaşıp başucundaki küçük tahtaya baktım. Okuduklarım dehşetle gözlerimi açmama neden oldu.
"Merve Yılmaz 23.06.2024”
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |