18. Bölüm

BÖLÜM/18

Kübra Aksu
loyaezmoce

 

Polisler onaylayıp dışarı çıktı. Bir şey söylemem gerekiyordu ama ne? Ya da söylemem gerekiyor muydu?

 

"Ne yapmaya çalıştığını anlamadım?" Söylediğime çok şaşırdığını kalkan kaşlarından anlayabiliyordum. Ne dememi bekliyordu ki? Göz göre göre kendisini tehlikeye atmasına izin vereceğimi mi sanmıştı?

 

"Ne yapmamı bekliyorsun?" Yüksek çıkan sesi karşısında bu sefer ben şaşırdım.

 

"Anlamıyorum seni!" Hiçbir şey söylemeden kapıyı açıp gitti, neden bu kadar sinirlenmişti? Ben doğru olanı yapıyordum, onunla kalamazdım, bu onu tehlikeye atmaktan başka neye yarardı. Ne yapmaya çalıştığını bir anlasam! Sinir sistemim alt üst bir şekilde uyumaya çalıştım, gözlerim kapanmamak için beni zorlasa da daha fazla dayanamayıp kendini uykuya teslim etti.

 

Sabah gözüme çarpan ışıkla uyandım, gözlerimi açtığımda yan koltukta mışıl mışıl uyuyan Büşra'yı gördüm, kaldırsam mı kaldırmasam mı diye düşünürken kapı çaldı, doktor sabah muayenesine gelmişti, kapının sesiyle Büşra da uyandı, kendine çeki düzen verip yanıma geldi, yüzünde anlam veremediğim bir burukluk vardı.

 

"Şöyle biraz doğrulursanız yaranızı kontrol edeceğim." Doktorun talimatıyla doğruldum, dikişlerimi kontrol edip pansuman yaparak yeni bir gazlı bezle örttü yarayı.

 

"Yaralarınız gayet güzel iyileşiyor, size bir takım ilaçlar yazıyorum, vitamin ilaçlarınızı hergün mutlaka alın, yaranız içinde bir kaç merhem ve son olarak da ağrınız olduğu zamanlarda içebileceğiniz ağrı kesiciler, bugün taburcu oluyorsunuz, geçmiş olsun."

 

Doktorun söylediğiyle yüzümde kocaman bir tebessüm belirdi, nihayet bu yerden kurtuluyordum.

 

"Ne zaman çıkabiliriz?" Bunu soran Büşra'ydı ama ben de merak ediyordum.

 

"Çıkış işlemlerini halledip hemen çıkabilirsiniz."

 

"Sağolun." Doktor çıktıktan sonra Büşra dansetmeye başladı, ben de ona gülücüklerimle eşlik ediyordum.

 

"Bu sıkıcı yerden kurtuluyoruz, canım kardeşim buraya senin için bile olsa bir gün daha katlanamazdım." Dediğinin doğru olmadığını tabiki de biliyordum.

 

"Ben mi dedim sanki sana benimle kal diye!"

 

"Tabi canım! Furkan kalsa daha hoşuna giderdi değil mi?" Dediğiyle yüzü düştü, bu hallerine anlam veremiyordum, artık neyi olduğunu sorsam iyi olacaktı.

 

"Sen de bir şey var! Kalktığından beri bir tuhafsın, anlatmak ister misin?" Kafasını hayır anlamında sallayıp yanıma geldi.

 

"Yorgunluktandır o, hadi kelebeğim buradan uçma vaktin geldi, kalkta hazırlanalım." Daha fazla üstelemeden kalkıp hazırlandım, nasıl olsa anlatırdı ya da anlatmasını sağlardım.

 

Çıkış işlemlerini de hallettikten sonra taksiye atlayıp eve geldik. Hastaneden çıkarken gözüm Furkan'ı aradı ama yoktu. Beni hastanede bir saniye bile yalnız bırakmayan adam şimdi neden yoktu? 'Bir de soruyor musun?' diyen iç sesime hakverdim. Dün ki çıkışımdan sonra büyük ihtimal yanlış anlamıştır. Koltuğa serilip etrafa göz gezdirdim. Evimi ne kadar özlediğimi şimdi anlıyordum. Yaşadıklarım aklıma birbir gelince yüzümü düşürmeden edemedim. Büşra yanıma gelip sarıldı.

 

"Canım neyin var? Yaran mı acıyor?" Ona minnet dolu gözlerle bakıp sarılmasına karşılık verdim.

 

"O nerede Büşra?"

 

"Gitti." Bir kelime! Geçmiş zaman! Sahi geçmiş miydi zaman? Gitti nasıl bir kelimeydi? Yapılan bu basitçe fiilin karşılığı bu kadar zor olmalı mıydı? Yüzüm dahada asıldı.

 

"Neden?" Kalbini kırdığımın farkındaydım, elimden başka bir şey gelmiyordu, onunla kalmam demek her an tehlikede olduğu anlamına geliyordu.

 

"Bilmiyorum canım, kapıdan hızlıca çıktı, ona ne olduğunu sordum, bana yanında kalmamı söyledi ve gitti." Oturduğum yerde düzelip kendimi toparladım.

 

"Benim yüzümden gitti." Büşra anlamayan gözlerle suratıma baktı.

 

"Nasıl yani?" Kafası iyice karışmışa benziyordu, ayaklarını toplayıp dizlerini kollarıyla sardı.

 

"Kavga ettik!” Söylediğimle ağzı bir karış açıldı.

 

"Hadi canım?" Derin bir nefes alıp sinirle ofladım.

 

"Evet! Ama ben haklıyım." Bu sefer de gülmeye başladı, Büşra’nın ani duygu değişimleri kafamı karıştırıyordu.

 

"Şunu adam gibi bir anlatsana! Meraktan çatlayacağım."

 

"Ya da gülmekten çatlayacaksın." Gözlerimi devirip devam ettim.

 

"Polisler güvenliğim için yalnız kalmamam gerektiğini söylediler ve ben ne yapacağımı düşünürken Furkan birden 'bende kalacak' dedi."

 

Her cümlemin sonunda tıpkı benim gibi Büşra’nın şaşkınlığı daha da artıyordu. "Ha!"

 

"Ben de şaşırdım ama kabul edemezdim, Büşra benim başım zaten dertte, bir de onun yanında olup onu tehlikeye atamazdım! Beni anlıyorsun değil mi? Sonra da işte hiçbir şey söylemeden çıkıp gitti." İlk başta ne diyeceğini bilemeden yüzüme baktı. Ardında konuyu değiştirmek ister gibi konuşmaya başladı.

 

"Vardır bir bildiği. Hadi bir şeyler hazırlayayım sen yemek ye, ilaç saatin geliyor." Sessizliğin ardından ikimiz de mutfağa geçtik, ben sandalyeye otururken büşraysa buzdolabının kapısını açtı.

 

"Ee hiçbir şey kalmamış!" Buzdolabının kapağını kapatıp yanıma oturdu.

 

"Uzun zamandır yokum ya, ondandır, yemek sipariş ederiz." Kafasını olumsuz anlamda salladı ve sahte bir kızgınlıkla gözlerini açtı.

 

"Olmaz! Sağlıklı bir şeyler yemen lazım, ben gidip alışveriş yapayım."

 

"Boş ver, bir daha zahmet etme!" Gözlerini devirdi.

 

"Ne zahmeti, iki dakikaya gidip alırım, hatta kendini iyi hissediyorsan sen de gel, hava almış olursun." Aslında haklıydı, yatmaktan epey canım sıkılmıştı.

 

"Pekala hem evde tek kalabileceğimi sanmıyorum, bunaldım artık kapalı mekanlardan." İkimiz de odama çıkıp hazırlandık, dışarı çıkıp markete doğru yol aldık, sokağı döndüğümüzde karşımızda duran arabadan biri indi, Emre'yi görmeyi beklemiyordum açıkçası, yanımıza yaklaşıp konuşmaya başladı.

 

"Nasılsın?" Artık sıkmaya başlamıştı, bir insan istenmediği halde neden bu kadar ısrarcı olurdu.

 

"Ne işin var burada?" Yüzü düşse de çaktırmamaya çalışarak tebessüm etti.

 

"Seni merak ettim." Göz devirmekle yetindim.

 

"Şaka mısın sen?" Büşra'nın dediğiyle ona döndüm, o da Emre'den pek hoşlanmazdı ama gerilmesine gerek yoktu.

 

"Boşver Büşra, hadi gidelim." Büşra’nın kolundan tutup yürümesini istedim, arkamı dönmeden Emre susmaya niyeti yokmuşçasına bir biri ardına kelimeleri sıraladı.

 

"Merve, beni hala affetmedin biliyorum ama lütfen yapma, bana sırtını dönme, çok pişmanım, beni hemen affetmeni beklemiyorum, en azından bir şans ver."

 

"Bitti mi?" Yüzünü düşürmemek için çabalasa da son dediğim onu bir hayli üzdü.

 

"Bitmedi, bitmeyecek de! Ne halde olduğumu görmüyor musun? Neden, neden bana bir şans daha vermiyorsun? Hiç mi haketmedim, ne çabuk unuttun beni, hani deli gibi seviyordun."

 

Ben boş vermeye çalıştıkça daha da sinirlerimi bozuyordu.

 

"Yeter! Yeterince dinledim seni, konuşman bittiyse git ve bir daha asla gelme!" Sinirlendiği her halinden belliydi. Umurumda mıydı peki? Tabiki de hayır! Sanki aldatan kendisi değilmiş gibi bir de af diliyordu.

 

"Gidiyorum ama unutma ki asla bırakmayacağım seni, o hatayı bir kez yaptım, bir daha yapmaya niyetim yok, seni geri kazanmak için elimden ne geliyorsa yapacağım ve sen sevgilim...." Artık daha fazla devam etmesine izin veremezdim.

 

"Ne saçmalıyorsun ya! Ne sevgilisi! Defol git burdan! Anladın mı? Defol!!!" Suratındaki sinsi gülümsemeyle arabasına binip gitti. Ne sanıyordu kendini? Bazen insanın ağzını bozası geliyordu ama bu insanlar için ağzımı kirletmeye değmezdi.

 

"Şundaki egoya bak! Affedecekmişsin de, sevgilimmiş de!" Yüzümü ellerimle ovuşturup saçlarımı geri attım, sinirlerimin yatışması için kendime bir kaç saniye verdim.

 

"Aman Büşra boşver! Sanki yaptığı normal bir şeymiş gibi af diliyor, Aslı ne yaptıda bana döndü acaba." Onu ciddiye almak istemiyordum, hayatımda hiçbir yeri ve önemi yoktu.

 

"Sahi onun sevgilisi Aslı'ydı değil mi?" Markete doğru yürürken sohbetimize de devam ediyorduk. Ne sohbet ama!

 

"Aynen, yıllanmış sevgilisi(!)." Dudaklarını kıvırıp kaşlarını havaya kaldırdı, ne zaman bunu yapsa bir soru geleceğini anlardım.

 

"Üzgün müsün peki?" Suratına baktım, vereceğim cevaptan emin olmak için gözlerimin derinlerine kilitlendi.

 

"Hayır tabiki de, öğrendiğimde çok üzüldüm, hatta biliyorsun ki bayağı bir depresyona girmiştim ama sonradan yaptığımın çok saçma olduğunu anladım. Esas üzülmesi gereken oyken ben neden üzülüyordum ki? Şimdiyi sorarsan eğer; şuan ondan nefret bile etmiyorum, çünkü umurumda bile değil o, ne yapmak istiyorsa yapsın, benden uzak dursun yeter."

 

Markete geldiğimiz de sohbetimiz de bitmişti. Bol bol sağlıklı şeyler aldıktan sonra eve döndük. Ispanak yapmak için kolları sıvadı Büşra. Ne kadar hoşlanmasamda yemek zorunda olduğum için sesimi çıkartmadım. Aklıma yine o geldi. Bundan sonra ne olacak çok merak ediyordum. Onu çok özlemiştim. Oysaki hastanedeki konuşması ne güzeldi. Beni hiç bırakmayacakmış gibi konuşmuştu. Sürekli acaba yanlış mı anlıyorum diye düşünmekten sıkılmıştım aslında. Furkan'ı seviyorum. Kabul etmem mi gerekiyor? İspatlamam mı gerekiyor? Keşke yaşaması da söylemesi kadar kolay olsaydı bu iki kelime. Ben onun hayalindeki kız değildim. Belki de beni acıdığından bana yakın davranıyordu. Bir saniye! Aklıma gelen şeyle kafamda şimşekler çaktı, o sözlenmişti! Aptalsın kızım! Tek kelimeyle aptalsın! Sen de kendi kendine gelin güvey oldun!

 

"Merve!" Büşra'nın sesiyle kendime geldim.

 

"Bir şey mi söyledin?" Asılan yüzümü bir türlü toparlayamadığımdan Büşra anlamaz gözlerle bana baktı.

 

"İki saattir sana sesleniyorum, hadi yemek yiyelim, sofra hazır." Kendimi toparlayıp yemeğe döndüm.

 

"Ne düşünüyordun?" Ölçüp biçmeden cevap verdim.

 

"Furkan'ı!" Yemeklerimizden birer çatal alıp sohbetimize devam ettik.

 

"Şaşırmadım, elbette bir sebebi vardır,yoksa durduk yere gitmezdi.” Suyumdan bir yudum alıp derin bir nefes verdim.

 

"Büşra, o sözlü!" Söylediğimle yemeği boğazına kaçtığından bir kaç kez öksürüp suyuna uzandı, bir müddet kendine gelmesini bekledim.

 

"Ne! Ne saçmalıyorsun sen!" Yemek yemekte zorlansam da yemem gerektiğini bildiğimden kaşığı alıp devam ettim.

 

"Duydun işte! Başka sebepler aramamıza gerek yok, o sözlü biri ve bu konu açılmadan kapandı."

Büşra elimdeki kaşığı alıp masaya bıraktı ve beni kendisine dönmem için kollarımdan tuttu.

 

"Furkan mı söyledi sana?" Omuz silktim. "Hayır sözlüsü dedi." Kaşlarını çatıp anlamadığını belli etti.

 

"Ya doğru düzgün anlat şunu, sözlüsü kim." Derin bir of çektim.

 

"Rümeysa! O gün Furkan'ın evine gittiğimde karşılaştık ve bana sözlendiklerini söyledi."

 

"Merve yok öyle bir şey, kız apaçık yalancı.”Söyledikleriyle içimde bir umut yeşerdi, sözünü kesmeden onu dinledim.

 

"Hani hatırlıyor musun, seninle tatlı yemeye gitmiştik bir kafeye, sen şu Rümeysa denen kızla çarpışmıştın, terslemişti seni." O günü hatırlayınca kafamı olumlu anlamda salladım.

 

"Eee!" Konuşmasına devam etti, pür dikkat onu dinliyordum.

 

"O gün cüzdanımı almak için geri döndüğümde onların konuşmalarını dinledim, Furkan ona yapamayacağını söyledi, görüşmeyi sırf annesi istedi diye kabul etmiş ama Furkan da kendisi gibi düşündüğünü sandığından Rümeysa’ya rahat bir şekilde bu iş olmaz dedi, Rümeysa kabul etmedi tabi ve seni suçladı “Onu seviyorsun değil mi?” diye sordu senin için, Furkan cevap vermedi, zaten hatırlarsan sana oyun oynadığımız gece bunları sormuştum."

 

Kafamı evet anlamında salladım, konuşmasına devam etti.

 

"Onda kaldığını, duvardan gözetlediğini falan hep o zaman öğrendim." Duyduklarım karşısında şok olmuştum, ben neler düşünürken meğer arkamdan yaşanan olaylar çok farklıymış.

 

"Ve sen bunları bana yeni anlatıyorsun." Gözlerini devirip suyundan bir yudum aldı.

 

"Sanki anlatmaya vakit vardı, başımıza onca şey geldi." Söylediğinde haklı olduğunu bildiğimden üstelemedim.

 

"Peki Furkan sözlü değilse o kız neden bana öyle söyledi?" Büşra suratıma sen aptal mısın bakışlarını atıyordu.

 

"Sence? Tabiki de senden kurtulmak için böyle bir yalan söyledi." Kafamda bir sürü soru birikmişti.

 

"Peki Furkan neden Rümeysa'yı istemedi?" Büşra bıkkınlıkla ofladı.

 

"Ay Merve! Bazen kasten yaptığını düşünüyorum. Arkadaşım, tabiki de seni sevdiği için onu bıraktı." Söylediği her ne kadar yüzümü güldürsede hemen eski muşmula halime geri döndüm.

 

"Bilmiyorum Büşra, dün söylediği şey çok tuhaftı."

 

"Aslında tuhaf değil, ya da tuhaf, ben de bilmiyorum, neden çekip gitti en ufak bir fikrim bile yok."

 

Omuz silkip yemeğime devam ettim, bittikten sonra ilaçlarımı da içtim, salona geçip uzandım, doktor dikişlerimin estetik dikiş olduğunu, kendiliğinden yok olacağını söylemişti, haftaya da randevu verdi, kendimi fazla zorlamadan dışarı çıkabileceğimi de söylediki zaten hastanede yeterince tıkılı kalmıştım, bunun acısını çıkartmam gerekiyordu değil mi? Büşra yanıma geldiğinde yüzüne kedi gibi bakıp masumca sırıttım.

 

"Ne isteyeceksin?" Sırıtması büyüdü.

 

"Dışarı çıksak olmaz mı? Hemen itiraz etme, doktor gezmeme izin verdi biliyorsun." Kafasını olumlu anlamda salladı.

 

"Tamam minik kuşum! Yeterki öyle bakma!"

Söylediğiyle yüzümü buruşturdum.

 

"Minik kuşum mu? Yok artık." Ufak bir kahkaha döküldü dudaklarından, ne kadar güzel olduğunu düşünmeden edemedim.

 

"Hadi kalk, yoksa ameliyatlı demem gıdıklarım seni." Konuşmamızı sonlandırıp odama çıktık.

 

"Büşra? Ne zamandır eve gitmiyorsun, ailen nasıl oldu da bir şey demiyor, nasıl idare ediyorsun?"

 

Bir yandan giyinirken bir yandan da sohbet ediyorduk.

 

"Okul söz konusu olunca ne kadar titiz olduklarını biliyorsun, üniversite için Ankara'ya gittiğimi sanıyorlar, tabiki de yalanımı çakmadılar çünkü Ebru’yla beraber gittiğimi sanıyorlar, bütün işlerimi internet üzerinden hallettim, ne zaman istersem gidip kayıt yaptırabileceğimi söylediler, zamanı dolmadan tabi, anlayacağın şeytana pabucunu ters giydiren benim."

 

Son dediğine kahkahalarla karşılık verdim, aklıma gelen şeyle yüzüm düştü.

 

"Yani sen Ankara'ya mı gideceksin?" Gelip kocaman sarıldı.

 

"Sakın hüzünlenme! Bak zaten ayrılacağımız için berbat durumdayım, aklıma getirme." Sarılmasına karşılık verdikten sonra ayrıldık.

 

"Tamam, tamam! Hem daha okullar yeni kapandı, açılmasına daha bir sürü var, şimdi hazırlanalım."

 

Dolabın kapağını açıp giymeye değer bir şeyler baktım, üzerime sıfır kollu beyaz bir atlet ve mavi kot geçirdim, saçlarımı da sıkı bir at kuyruğu yaptım, hazırlandığımız da ayakkabılarımızı giyip dışarı çıktık, Büşra’ya baktığımda sallanan kızıl saçları gözlerimi aldı, giydiği beyaz sıfır kol gömlek ve beyaz kot pantolonuyla harika bir görüntü gözlerimi doldurdu.

 

"Nereye gideceğiz?"

 

"Gel benimle." Yürüyerek sahile indik, deniz kenarına geçmeden karşıdaki büfeden yiyecek bir şeyler aldık, kayalıklarda oturup denizi seyre daldık.

 

"Hadi bana Furkan'ı anlat." Sessizliği bozan Büşra’ydı.

 

"Nasıl yani?" Söylediğiyle kaşlarımı havaya kaldırdım. “Ne zaman aşık oldun?"

 

"Bunu hiç düşünmedim, galiba ben de zamanını bilmiyorum, cidden tam olarak ne zaman aşık olduğumu bilmiyorum, çok garipti, hiç farkında olmadan kendimi onu düşünürken buluyordum, hiç alakasız bir ortamda bile aklıma geliyor ve ben gülüyordum,gülüşü aklıma geldiğinde yüzümde oluşan gülücükler, kalbimin sıkışıp mideme kramp girmesi... Çok farklı bir duygu. Çoğu zaman ona layık olmadığımı düşünüyorum, çok fazla görmedim belki ya da ne bileyim çok konuşmadık hatta hiç konuşmadık bile denilebilir ama yine de onu içimde öyle büyütmüşüm ki, onsuz bir hayat düşünemez oldum, biz olma fikri bana hem çok yakın hem de bir o kadar uzak geliyor, yani anlayacağın berbat bir durumdayım. Bu kadar karmaşık duygular içinde olsam da seviyorum, onu sevmeyi seviyorum, benimle konuşmamak ve gözlerime bakmamak için kendi içinde verdiği savaşını bile seviyorum, kısaca ben onu seviyorum."

 

Gözleri ışıl ışıl bana bakan Büşra’ya aynı şekilde karşılık verdim. "Merve sen sırılsıklam aşık olmuşsun! Bunun üstüne diyebilecek bir şey bulamadım."

 

İkimiz de susup denizi izlemeye koyulduk,Büşra telefonunu eline alıp bir şeyler yapmaya başladı, önemsemedim, denizin müthiş dinginlik veren bir sesi vardı, gözlerimi kapatıp kafamı dinlemek istedim, aklımdan az önce anlattıklarım geçiyordu, yüzümdeki gülümseme, kalbimin sıkışması ve karnımdaki kramp yerini aldı. Bu hisleri gerçekten seviyordum, koluma değen elle gözlerimi açtım, karşımda Furkan'ı görünce bir an afalladım, tabiki de koluma tutan o değildi, Büşra'ya baktığımda sinsice sırıttığını gördüm.

 

"Ben bir su alacağım, ister misin canım?"

 

"Hayır." Büşra yanımızdan ayrıldığında ne yapacağımı şaşırdım.

 

"Oturabilir miyim?"

 

"Tabi."

 

Aynı benim gibi denize karşı oturdu, ona baktığımda elleriyle dizlerini tutmuş kafasını geri yaslamıştı, derin bir nefes alıp yutkununca gözüm istemsiz inip çıkan adem elmasına takıldı, gözleri kapalıydı, bir gün onu böyle inceleyebileceğim aklıma gelmezdi doğrusu. Sanki aldığı her nefes bana aitti, o nefes aldıkça ben ferahlıyordum, aynı anda iki duyguyu birden yaşayabiliyordunuz onunla, çok tuhaf ama onu melek gibi görüyordum, bu dünyada bu kadar saf ve temiz kalmayı başarmıştı.

 

"Merve!" Adımı söylemesiyle girdiğim transtan çıktım, bir şey söylemeden devam etmesini bekledim, gözlerini açıp denize bakarken konuşmasına devam etti.

 

"Sana benimle kalmak istiyor musun diye hiç sormadım, biliyorum söylediğim çok saçma, hatta yanlış ama ben sana bir söz verdim, seni koruyacağıma dair söz verdim, gidecek hiçbir yerin yok, seni yüz üstü bırakamam, o yüzden lütfen kabul et, hem yalnız da olmayacağız, benim bir süt kardeşim var, adı Esma, o da bizimle gelecek."

 

Kaşlarımı havaya kaldırdım, çok hızlı konuşuyordu.

 

"Gelecek?" Yüzüme döndü.

 

"Evet!" Kendimi toparlamak için kafamı iki yana salladım.

 

"Bir yere mi gidiyoruz, anlamıyorum!" Söylediklerini anlamaya çalıştıkça daha da kafam karışıyordu.

 

"Annemle kalamazdık, bu durumları ona anlatmadım, ben de bir ev tuttum, sen, ben , Esma, hatta Büşra da gelebilir. " Bence ne dediğinin kendi de farkında değildi, böyle bir emri vaki yapması hiç hoşuma gitmemişti.

 

"Furkan, ben anlamıyorum, gerçekten, ev tutuyorsun, her şeyi planlıyorsun, sonra gelip emri vâki yapıyorsun, bir de karşıma geçip normal bir şeymiş gibi anlatıyorsun, ne dememi bekliyorsun?" Yerinde huzursuzca kıpırdanıp konuşmayı devraldı.

 

"Haklısın ama ne yapsam kabul etmiyorsun, benimle kalmanı istiyorum, seni yalnız bırakamam. Merve...." Konuşma devam ettikçe bütün duygularım yerini öfkeye bıraktı.

 

"Neden? Beni ne kadar tanıyorsun ki? Neden benim için kendini tehlikeye atıyorsun? Neden bana acıyorsun? Acıma bana!" Cümlelerimin sonuna doğru sesim titremeye başladı, kahretsin bana acınılmasından nefret ediyordum!

 

"Merve beni dinlemelisin!" Ayağa kalkıp yürümeye başladım, aynı zamanda da Furkan’a saydırıyordum.

 

"Anlamıyorum neden, neden, neden hastanede kaldın, neden mezarlığa geldin, neden Rümeysa'ya yok dedin, neden? Neden?"

 

Furkan’ın söyledikleri olduğum yere çakılmama neden oldu.

 

“ÇÜNKÜ SENİ SEVİYORUM!”

 

Bölüm : 29.11.2024 23:41 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...