
“Yorma kendini Merve’m!”
Kesik kesik aldığı nefesinden korktuğunu anlıyordum, ciddi bir şeyim yoktu aslında, sadece yuvarlanmanın verdiği acım kalmıştı, onu da Furkan’a bakarken unutuyordum. Merve’m! Kulaklarımı dolduran bu kelime içimi ısıtmıştı. Ne olursa olsun birbirimizden kopamıyorduk, bunu yeni yeni kabullenmiştim, ellerimle yüzüne dokunup göz yaşlarını silmemek için içimde büyük bir savaş veriyordum ama benden bağımsız kendimi bunu yaparken bulmuştum, göz yaşını silerken yaşlarının sıcaklığını parmaklarımda hissettim önce, ardından hafif sakallı ve bir o kadar da yumuşak yanağını okşadım, gözlerinin içinde verdiği savaşın yanı sıra iyi olduğumu içten içe hissetmesinin verdiği rahatlığı görebilmiştim, ikimizde kendimizi ana kaptırmıştık, avucumun içini dolduran yanağını okşamak ayak parmak uçlarıma kadar titrememe neden olmuştu, ona dokunmanın nasıl bir his olduğunu daha tatmadan düşünürdüm hep ama hiç düşündüğüm gibi değildi. Kalbim heyecandan yerinden fırlayacak gibiydi, elimi geri çekerken yine gözlerindeki savaşla karşılaştım, bırakmamı istemese de içten içe bunun yanlış olduğunu biliyordu.
“Merve’m! Kalkabilecek misin, hastaneye gidelim!” Kafamı olumsuz anlamda salladım.
“Ben iyiyim, hastaneye gerek yok, kalkmama yardım ederseniz koltuğa oturabilirim sanırım!”
Benim direktifimle oda da varlığını bile unuttuğum kız kalkmama yardım etti, incinen yerlerim acısa da bariz bir ağrım yoktu, koltuğa oturup yerde yüzü kanla kaplı bir şekilde yatan Emre’ye baktım, kalkamamasının sebebi sarhoşluğuydu, belki de olduğu yerde sızıp kalmıştı.
“Hastaneye gitmek istemediğine emin misin?”
Kanepeye otururken ayak bileğimdeki sızı artsa da dişimi sıkıp belli etmemeye çalıştım, Furkan’ın yeterince üzüldüğünü bildiğimden kendimi sıkarak oturdum.
“Gerçekten, iyiyim…” Emre’yi göz işaretiyle göstererek konuşmamı sürdürdüm. “Emre’ye ne olacak?”
Gözlerindeki harelerin alev aldığına yemin edebilirdim, Emre’nin ismini söylemem bile yerinde rahatsızca kıpırdanmasına neden oldu.
“Polisi aramamız gerek, gelip icabına baksınlar!”
Furkan cebindeki telefonu çıkarıp polisi arayacağı esnada kapıda nefes nefese kalmış tanıdık bir yüz belirdi.
“Lütfen! Polis olmaz!” Aslı’yı görmeyi hiç beklemediğimden yüzüne aval aval baktım, artık şaşırtacak kimse kalmış mıydı merak ediyordum doğrusu!
“Senin ne işin var burada?” Gözlerinin içinde safi korku vardı, Emre’nin yanına eğilip onu kaldırmaya çalıştı.
“Ben onu buradan götüreceğim, sizden onun adına özür diliyorum ama lütfen bu konu burada kapansın, zaten kendinde değil, görüyorsunuz.”
Furkan Emre’ye doğru yaklaşıp kıza hiç bakmadan konuşmaya başladı.
“Hiçbir şey olmamış gibi buradan gidebileceğinizi mi sandınız? Bu hadsizliğin bir cezası olmalı, Merve’ye daha kötü bir şey olabilirdi!”
Sesi hiçte sakin çıkmıyordu, konuşurken yumruğunu sıkıp açmaktan parmak boğumları bembeyaz kesilmişti, konunun daha fazla uzamasını istemediğimden araya girdim.
“Furkan lütfen, bırak ne halleri varsa görsünler, hem Emre’yi bu halde görürlerse sana da bir zarar gelebilir!”
Yanımdaki kız onaylayıcı bakışlarla bana bakıp gözlerini yavaşça kapayıp açtı.
“Merve haklı abi!” Abi mi? Furkan’ın bir kardeşi olduğunu bilmiyordum ama konumuz şu an bu olmadığından merakımı bir kenara bıraktım.
Biz bu konuyu tartışırken Aslı çoktan Emre’yi kendine getirip, artık ne kadar gelebildiyse, ayağa kalkması için yardım etti, kolunu omuzuna atıp zar zor ayakta durmaya çalıştı. Yüzündeki minnet dolu bakışa karşılık kaşlarımı çattım.
“Sizi düşündüğüm falan yok, suratıma öyle bakma, sadece hayatımdan defolup gitmenizi istiyorum, sizi bir daha görürsem bu kez tolere edeceğimi hiç sanmıyorum!”
Furkan’a dönüp gözlerimle sakinleşmesini istediğimi belirttim, oturduğum kanepeye elimle bir iki kez vurup gelmesini istedim, beni ikiletmeden gelip oturdu, kokusu ciğerlerime dolarken yaşadığım bütün acılar yok olup gitmişti, bu kez yüzüne bakmadan konuştum.
“Furkan, teşekkür ederim, iyi ki geldin, sen olmasan olacakları düşünmek bile istemiyorum!”
Ne dediğimi tahmin etmiş olacak ki sinirle kanepenin kenarlarını sıktı.
“Merve’m!”
Bana bunu neden yapıyordu, sahiplenici tek bir harf beni nasıl bu kadar etkileyebilirdi, öyle bir Merve’m deyişi vardı ki sanırsın ağzında ürkek bir kuş vardı ve konuşurken onu incitmek istemiyordu, omuzlarım taşıdığım bu yükü kaldıramayacağını belli edercesine düştü.
“Furkan’ım!”
İstemsiz çıkmıştı bu kelime dudaklarımdan, belki de kalbim bu sırrı daha fazla saklamak istemedi, konuşurken aynı anda gözlerine baktım, hareleri ışıl ışıl parlıyordu, konuşmak için iki kez ağzını açıp kapattı, kelimeleri toparlamakta zorlanıyor gibiydi, ardından yüzünü kocaman tebessümle doldurdu, onun akabinde benim de dudaklarım kıvrıldı, elini cebine attığını farkettiğimden gözüm oraya kaydı, kanepeden kalkıp önümde diz çöktü, yutkunmakta zorlanıyordum, heyecandan parmaklarımla oynamaya başladım, baştan ayağa titreme sarmıştı bedenimi, tahmin ettiğim şeyin olması mümkün müydü?
“Bu hayat türlü türlü imtihanlardan geçirdi bizi, kimine göğüs gerebildik, kimineyse Allah’tan geldi deyip kendimizi teselli ettik, ben hayatı tepetaklak bir adamdım, bildiği ve inandığı her şey birbirine girmiş bir adam, doğruların peşinden koşarken buldum seni, huzuru ararken buldum seni, ne mutlu bana ki en çaresiz anımda bana hiçbir şeyin bitmediğini, güzel şeylerin hala devam ettiğini hatırlattın, hayatımın geri kalanında sensiz geçireceğim bir gün dahi olmasın istiyorum Merve’m! Nazende sevdiğim…”
Son söylediği kelime yüzümde ki gülümsemeyi büyüttü, sesi kulaklarımı doldururken onu hakedecek ne yaptığımı düşünmeden edemedim, kadife yüzük kutusunu açtığında içinde ki tektaşa odaklandım, gözlerine bakmaya çekiniyordum, saçmalamaktan bile korkuyordum, anı bozacak hiçbir şey olmamalıydı.
“Hayatımda bir çiçek gibi açtın Merve’m, ömrümün geri kalanını gül bahçesine çevirmeye var mısın? Benimle evlenir misin?”
“Evet.” O yara bere olmuş elleriyle yüzüğü tutup evlenme teklif ediyor, bense ağrıyan yerlerime aldırış etmeden teklifini kabul ediyordum, planlanmış bir organizasyon yoktu, çiçekler, balonlar yoktu, az önce burada arbede yaşanmamış gibi hayata inat devam etmeye yeminliydik, daha fazla mutlu olmayı ertelemek istemiyordum, istemiyorduk, sarf ettiği sözler kalbime nakış nakış işlenmişti, sırf gözlerine baktığım da bile başka türlü bir hayatın bizim için mümkün olmadığını anlayabiliyordum. Nazik bir şekilde yüzüğü parmağıma geçirdi, gösterişten uzak narin, sade bir pırlantaydı, son zamanlarda daha mutlu olduğum bir anım dahi yoktu.
“Ay çok mutlu olun inşallah! İkiniz adına da çok sevindim!”
Yeniden varlığını unuttuğum kızın sesiyle ona döndüm, mutluluğu gözlerinden okunuyordu, incitmekten korktuğu için hafif bir şekilde bana sarılıp başını omzuma yasladı, samimiyeti içimi ısıtmıştı.
“Sahi biz tanışamadık, ben Esma, Furkan’ın süt kardeşiyim.” Esmer tenli, iri gözlü, ufak, minyon bir kızdı, demek Furkan’a bu yüzden abi demişti.
“Memnun oldum Esma, kısmetimizde böyle bir tanışma vardı.” Kıkırdamalarının ardından konuştu.
“Olsun, en azından güzel bitti, vardır bunda da bir hayır!” Hayatımda gördüğüm en pozitif insan olabilirdi, konuşurken yerinde duramıyordu. Etrafa baktığımda Emre’lerin çoktan gittiğini farkettim, eğer Furkan yetişmeseydi bu gece felaketle sonuçlanabilirdi.
“Şimdi ne olacak peki?” Furkan’a baktığımda ne dediğini anlamadığımı belirtircesine kaşlarımı havaya kaldırdım.
“Tam olarak neyi kastediyorsun?” Bunu soran Esma’ydı ama bende ne demek istediğini anlamaya çalışıyordum.
“İstanbul’u kastediyorum, geri gidecek miyiz, yoksa burada mı kalacağız, hep beraber…”
Soruyu bana sorduğunu farkedince kanepede huzursuzca kıpırdandım, olaylar aniden geliştiğinden böyle bir şeyi düşünmemiştim.
“İstanbul’a dönmeyi düşünmüyordum aslında, sizden, daha doğrusu senden uzak kalmak için ne kadar uğraş versem de içten içe bunun mümkün olmadığını biliyordum.”
Konuşurken gözümü yüzüğümden alamıyordum, kalbimde çiçekler açıyordu. Kafamı kaldırdığımda Furkan’ında parmaklarıma baktığını gördüm.
“Çok aceleci bir adam olduğumu biliyorum ama takdir edersin ki sen de kolay biri değilsin!”
Yüzüme yapmacık bir sinir kondurdum, muzipçe kıvırdığı dudaklarına gözüm kayınca gülümsemeden edemedim.
“Şimdi sana desem, hadi gidelim, emri vaki yaptığımı düşünüp öfkelenebilirsin ama seni de burada bırakıp gitmek istemiyorum, yaşadığın onca şeyden sonra bir saniye bile senden ayrı kalmak istemiyorum, artık sana geç kalmak istemiyorum Merve’m!”
Bunu ben de istemiyordum, ayrı kalmamızın hiçbir anlamı yoktu, mutluluk bu kadar yakınımdayken artık ondan kaçmayacaktım, derin bir nefes verip kendimden emin bir şekilde gözlerinin ta derinine baktım, bu bakış son yasak bakışımızdı.
“Nikahlanalım!”
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |