
-yazardan
Olan biten her şeyin bir sebebi vardı. Bütün bu düzen ve intizamın yegane sahibi olması kadar doğal bir şey var mıydı? Sağa sola savrulan insanların kendi başlarına hayatlarını sürdürmeleri ne denli mümkündü? Kıyamet Suresi’nde buyurulduğu üzere: “İnsan başıboş bırakılacağını mı zanneder?”
Kendini zar zor atmıştı evine küçük kız. Yaşı küçük olmasa da vücudu yaşadıklarının yoğunluğuyla bir deri, bir kemik kalmıştı. En son ne zaman kendi için bir şey yapmıştı bilmiyordu. Kendi için yaşamayı ne zaman bırakmıştı? Kafasını uzandığı yataktan kaldırmadan gözlerini tavana dikti. Koca tavanda hayatı bir bir gözlerinin önünden film şeridi gibi geçip gitti.
En sevdiklerini kaybettiği sahnede gözünden sessizce damladı yaşlar. Her şey tepetaklak olmuşken elini tutan o eli gördüğü sahneyse dudaklarından acı bir kıkırdamanın firar etmesine neden oldu.
Emre ona umut olmuştu. Emre ona ışık olmuştu. Murat Demirkan’dan onu o kurtarmıştı ve hayatı pahasına onun yanında yer almaktan bir an dahi vazgeçmeyecekti.
Sertçe yutkunduktan sonra kararlı bir şekilde yataktan kalktı. Hayatını o karanlık adamın ellerinden kurtardıktan sonra aşık olmamış mıydı ona? Karşılığını beklemeden açmamış mıydı kalbinin bütün kapılarını? Emre’nin kendisinden hiçbir beklentisi olmamasına rağmen ona yardım etmesine karşılık, onun intikam planına dahil olmayı kendi istemişti ve bundan birgün bile pişman değildi.
Ama küçük kızın bilmediği bir şey vardı! O da Emre’nin hain planının bir parçasıydı. Ve Emre planı doğrultusunda kullandığı insanların canını zerre önemsemiyordu.
…
Havaalanından hüzünlü bir şekilde evine doğru yol alan Büşra için durum çok karmaşık bir hal almıştı. Arkadaşını o şekilde yalnız bırakmak hiç içine sinmiyordu. Attığı her adım eziyetten başka bir şey değildi. Şu an da Merve’nin yanında olup ona destek vermesi gerekirken kendi hayatı için bencillik yaptığını düşünüyordu.
Sarsak adımlarla evin kapısına yaklaşmaya çalışırken yerin ayağının altından kaydığını hissedince daha fazla dayanamayıp çimlerin üzerine oturdu.
“Neden? O kız bunların hiçbirini hak etmedi! Tek başına bu kadar yükü nasıl taşıyacak? Hiç mi düşünmedin, bu kulum bu yükü nasıl taşır diye? Böyle bir kaderi ona reva mı gördün?”
Hırsla çektiği çimenleri yine aynı hırsla sağa sola savuruyordu. Öfkesini kaderden çıkarmanın doğru olmadığını biliyordu bilmesine ama zayıf imanı onu günaha girmekten alıkoyamıyordu. Çalan telefonunu elleri titreyerek cevapladı.
“Alo!”
“Büşra! Benim Volkan!”
Aramalarına kaç kez cevap vermemiş olsa da şu an onun aradığını bile bile açmıştı telefonu. Yalnız olmak istemiyordu. En azından içinde yer eden birinin sesini duymaya ihtiyacı vardı.
“Volkan… ben…” Hıçkırıkları bir biri ardına devam ederken konuşmaya devam edemedi. Karşı taraf bunu anlamış olacak ki telaşla sorularını sıraladı.
“Büşra… Neyin var? Ne oldu sana? Neden ağlıyorsun? Neredesin şu an? Söyle hemen yanına geleyim!”
Kendisine düşünme payı vermeden son sorusunu cevapladı Büşra. “Evin önündeyim!”
Volkan telefonu korkuyla kapatıp arabanın gazına yüklendi. Kaç zamandır ondan haber almak istiyordu. Sayısız kez aramış lakin aramalarına bir cevap alamamıştı. Kendini affettirmek istiyordu. Yaptığı aptallığın farkındaydı ama onu kaybetmek istemiyordu.
Volkan Büşra’yı ilk gördüğü ana ışınlandı birden. Kızıl saçlarını ahenkle dans ettirirken çocuksu neşesi ve yüzündeki tebessümü canlanıverdi dimağında. Onun gülümsemesi aklına geldikçe dudağının kıvrılmasına engel olamıyordu. Olmak istediği de söylenemezdi. Peşi sıra yaptığı aptallıklarla o gülen yüzünü solduran kişi olduğunu hatırlamaksa hiç iyi hissettirmemişti.
Halbuki pamuklara sarmak istiyordu onu. Dünyanın bütün kötülüklerine rağmen tertemiz kalmayı başarabilen bu kızıl goncayı gönül bahçesinde özenle bakmak hayaliyken kendi bile yaptığı hataya anlam veremiyordu.
Defalarca af dilemek istemişti. Özellikle de kendinden. Hayatını hep istekleri doğrultusunda yaşayıp yarın ne olacağından bir haber devam ediyordu yaşamaya. Canı ne isterse onu yapan biriydi. Nerede akşam orada sabahtı onun için. Ta ki Büşra’yı görene kadar.
O geceye binlerce lanet savurup duruyordu. Keşke Büşra’yı hiç o mekana çağırmasaydı. Keşke Melike’yi hiç dinlemeseydi. Keşkelerle başlamıştı hikayesi ama pişmanlıklarla son bulsun istemiyordu. Sırf Büşra için tedavi oluyordu, o zıkkımı ne kadar arzulasa da Büşra’ya duyduğu arzu ondan daha büyük olduğundan kendini dizginleyebiliyordu. Halbuki kaç kez tembih etmişti bu gece içmek istemiyorum diye. Neden onu dinlememişti ki Melike?
Pişmanlıklar girdabından evin kapısına vardığını anlayınca sıyrıldı. Büşra’yı yerde öyle çaresiz halde görmek kalbinde derin bir sızıya sebep oldu. Kontağı bile kapatmadan hızlıca yanına koşup sarıldı.
“Kızıl goncam! Ne oldu sana böyle!” Kokusunu yeniden solumak içindeki bütün dikili taşları tarumar etti. Ne de özlemişti bu kokuyu!
“Ben… aptalın tekiyim!” Burnunu çeke çeke sarfettiği sözler yüzündeki masum çocuksu üzüntüyle harmanlanınca tıpkı bir çocuk gibi görünüyordu.
“Şşş… Öyle söyleme kızıl goncam! Neyin var, hadi lütfen ağlama! Vardır bir çıkar yol!” Gözlerini kaldırıp Volkan’ın gözlerinin içine bakınca Volkan, özlediği kahveliklere hasretle baktı.
“Bana neden kızıl goncam diyorsun? Ben senin hiçbir şeyin değilim!” Sahte bir sinir peyda olmuştu yüzünde. Acaba şu an ne kadar tatlı olduğunun farkında mıdır, diye düşünmeden edememişti Volkan!
“Kalkmana yardımcı olmamı ister misin? Burada böyle mahvetme kendini!” Büşra’nın sorusunu es geçip onun gözlerindeki hüznü silmek adına bir şeyler yapmak istedi.
“Ben zaten mahvolmuşum! Arkadaşım canıyla uğraşırken ben burada çimenlerle boğuşuyorum!”
Volkan konuyu bilmediğinden bir şey anlamasa da tek düşündüğü Büşra’ya yardımcı olmaktı.
“Hadi kızıl goncam! Önce bir kaldırayım seni de sonra derdine çare buluruz!” Işıldayan gözlerle Volkan’a döndü Büşra. “Gerçekten bulur muyuz?”
Volkan en çokta bu çocuksu masumiyetini sevmemiş miydi zaten? O öyle güzel ve masum bakarken insana aşık olmaktan başka çare bırakmadığını apaçık belli etmiyor muydu?
Kalkmasına yardım edip arabasının sağ ön kapısını açtı, bacakları dışarda olacak şekilde oturmasına yardım edip torpidodaki su şişesini ona rahatsızlık vermeden eline aldı. Bu dikkatli davranışları Büşra’nın gözünden kaçmamıştı. Şişedeki suyu uzatıp bekledi.
“Önce bir elini yüzünü yıka, kalanını da içer rahatlarsın!” Dediğini sessizce onaylayıp bacaklarını ıslanmaması için iki yana açtı. Önce dediği gibi elini yüzünü yıkadı ardından kalan suyu da içti. Kendini daha iyi hissediyordu.
“Teşekkür ederim!”
Volkan mahcup bir ifadeyle kafasını yavaşça iki yana salladı. “Lütfen, esas yardım etmeme izin verdiğin için ben teşekkür ederim!”
Büşra Volkan’ın bu tavırlarını garipsemişti. Acaba gerçekten yaptığından pişman mı diye düşünmeden edemedi.
“Volkan! Senin abin polisti değil mi?” Bir an da beklemediği bir soru gelmişti Büşra’dan.
“Evet de kızıl goncam…” Anlamadığını kalkan sağ kaşından da belli ediyordu. Büşra’nın devam etmesini bekledi.
“Onunla görüşmem mümkün mü acaba?” Volkan hiç tereddüt etmeden telefonuna sarıldı. İkinci çalışta açılınca direk konuya girdi.
“Abi! Büşra seninle görüşmek istiyordu!” Büşra daha önce onunla hiç tanışmamıştı. Sanki tanışıyorlarmış gibi davranan Volkan’ı garipsedi. Saniye geçmeden telefonu kendisine uzatınca şaşkınlıkla bir elindeki telefona bir de yüzüne baktı.
“Al kızıl goncam! Müsaitmiş abim.” Aval aval yüzüne bakmayı bırakıp telefonu eline aldı. Kulağına götürmek yerine hoparlörü açıp cevap verdi.
“Merhaba beyefendi!” Büşra nasıl hitap etmesi gerektiğini bilmediğinden böyle seslendi.
“Beyefendi mi? Büşracığım gereksiz hitapları geçip sana nasıl yardımcı olacağımı söyler misin?” Boğazını temizleyip cevap verdi Büşra.
“Şey… ben sizinle nasıl konuşacağımı bilemediğimden öyle söyledim! Kusura bakmayın lütfen!”
“Kızarım ama. Lütfen beni de bir abin kabul et ve şu sizli bizli konuşmaları bırak! Bizim hayta hala affettiremedi mi yoksa kendini?” Telefondan sıkıntılı bir nefes sesi gelince Büşra yeniden şaşırmadan edemedi.
“Kaç kere dedim beni dinle diye ama nerede? Sen de çok süründürme şu oğlanı be kızım! Bak annemle babam en son evden kovacak bunu! Her akşam seninle kavuşamadığını, yaptığı aptallığı dinlemekten gına geldi insanlara.”
Büyük bir kahkahanın ardından sesini düz bir tonda çıkarıp devam etti. “Sen bana ne diyecektin?”
Büşra duyduklarına o kadar şaşırmıştı ki olaydan tamamen kopmuştu. Sahi ne için aratmıştı abisini? Ufak bir içsel çatışmadan sonra ne diyeceğini hatırlayıp kendini dikleştirdi.
“Eğer biri sizi öldürmekle tehdit ediyorsa ne yapmalısınız?” Volkan Büşra’nın dediğiyle epey tedirgin olmuştu.
“Ölümle mi tehdit ediliyorsun?” Bunu soran telefondaki kişiydi.
“Ben değil, bir arkadaşım!”
“Polise bildirdi mi?”
“Tabiki de… ama gelin görün ki hiçbir şey olmadı. Adam elini kolunu sallayarak dışarı çıktı ve ilk olarak yine tehditlerini savurdu!”
İstemsiz dudaklarından çıkan küfürle kendine mani olmadığı için özür diledi Serkan.
“Tekrar bu durumu polise bildirsin. Gerekirse koruma altına alınır, bir şekilde o canavarın elinden kurtarırız. Bu böyle telefondan halledilecek mesele değil! İstersen gel yanıma mesai çıkışı bunun üzerinden bir geçelim. Şimdi ben sorguya geçeceğim, siz gelince de detaylı konuşuruz!”
İçine az da olsa bir umut doğmuştu Büşra’nın. Volkan yüzündeki rahatlamayı görünce kendi de rahatladı.
“İstersen saat gelene kadar seni deniz kenarına götürebilirim, rahatlarsın!”
Büşra soran gözlerle baktı Volkan’a. “Sen benim bu şekilde rahatladığımı nereden biliyorsun?”
Cevap vermeden önce Büşra’nın arabaya yerleştiğini görmek içinde umut filizlerinin yeniden yeşermesine sebep oldu. Tebessümünü dudaklarına kondurup kapıyı nazikçe kapattı. Direksiyona geçip denize doğru sürdü.
Deniz kenarına geldiklerinde camları açıp kafasını koltuğa yasladı. Büşra’nın da aynı şekilde kafasını yaslayıp gözlerini kapattığını görünce kendi de gözlerini kapatıp denizin kokusunu içine çekti.
“Cevap vermedin!”
Volkan son sorduğu soruda takılı kaldığını bildiğinden yine dudaklarının kıvrılmasına mani olamadı.
“Ne zaman canın sıkılsa kendini deniz kıyısına atıyorsun. Gözlerini kapatıp sessizce bekliyorsun. Ne tek kelime ediyorsun ne de hareket ediyorsun. Yüzündeki kocaman gülümsemeden anlıyorum ki kendi kendini böyle iyileştiriyorsun.”
“Tüm bunları nasıl bilebilirsin?” Kafasını kaldırıp sormuştu bu soruyu. Volkan kalktığını anlayınca gözlerini açıp onun gibi dikleştirdi kafasını.
“Seni okumak hiç zor değil çünkü kızıl goncam. İçin dışın bir. Üzgünken de mutluyken de mimiklerin seni ele veriyor.”
Gözleri ışıl ışıl baktı sevdiği kadına Volkan. Onunda aynı şekilde kendisine bakmasını istiyordu. Ama bunun da bir zamanı olduğunu çok iyi bildiğinden üstüne gitmeyip yavaş yavaş kendini affettirecekti.
“Acıktın mı kızıl goncam? Simit ve ayran alayım mı sana?” Büşra düşününce uzun zamandır bir şey yemediğini farketti ama Volkan’la son bir saattir olan yakınlaşması da onu rahatsız etmişti.
“Aç değilim! Bir an önce gidelim de abinle görüşeyim!” Öfkeli çıkan sesine ne kadar üzülse de hak ettiğini bildiğinden asla üstelemedi. Yalnızca kafa sallayıp kontağı çevirdi.
Sessizce biten yolculuktan sonra yine sessizce indiler arabadan. Karakolun önünde Melike’yi görmeyi beklemediklerinden ikisi de şaşırmıştı.
“Merhaba! Ben de sizi bekliyordum!” Anlamayan gözlerle ona bakıp önce ikisi de şaşkınlıklarından konuşmadılar. Ardından Büşra söze girdi.
“Sen buraya geleceğimizi nereden biliyordun da bizi bekliyordun? Anlamadım doğrusu!”
Melike uyduracağı bir yalan bulamadığından direkt doğruyu söylemeyi tercih etti.
“Evin önünde Serkan abiyle konuşmalarını duydum ve seni burada bekledim.”
Büşra’nın kafası iyiden iyiye karışmıştı. Bu kız ne diyordu böyle?
“Evimin önünde ne işin vardı? Her şeyi tek tek mi soracağım? Baştan şu işi bir anlatsan!”
Melike tereddüt etmeden konuşmayı devraldı.
“Murat Demirkan’ın hapisten çıktığını duyunca soluğu Merve’de aldım! Hem kendim hem de onun için endişelendim! Evde kimse yoktu. Sizin evin kapısını da çaldım ama açan olmadı. Telefonlarınız da kapalıydı. Ben de evin önünde beklemeye başladım. Seni görünce yanına gelecektim ama halin hiç hoşuma gitmedi. Beni görmek isteyip istemediğini bilmediğimden yanına gelemedim.”
“Seni neden görmek istemediğimi düşündün ki?”
“Şey ben aslında… Merve sana olan biteni anlattı sanıyordum.”
Melike ayak üstü yaşadıklarını anlatıp önce Büşra’nın güvenini kazanmak istedi. Başarılı da oldu.
“Merve bana bunlardan hiç bahsetmedi! Kuzum ya ne sınavlardan geçmiş! Geçmeye de devam ediyor! Ah Merve’m! Umarım gittiğin yerde huzuru bulursun!”
Melike tam da istediği konuya geldiğini anlayınca sinsice sırıtmasına engel olamadı. Büşra her ne kadar anlamasa da Volkan hal ve hareketlerinden şüphelenmişti.
“Merve bir yere mi gitti?”
“Furkan’la güvenli bir yere gittiler. Tehdit mesajını alınca apar topar uçağa bindiler!” Volkan ayak üstü Büşra’nın her şeyi anlatacağını anladığından sözünü kesmek zorunda kaldı. İçinden bir ses Melike’ye güvenmemesi gerektiğini söylüyordu. Ama Büşra her zamanki gibi ona koşulsuz güvenmeyi seçip her şeyi anlatacaktı.
Büşra’nın masumiyeti yine önünde perde olmuştu Volkan’ın. Zaten ona da koşulsuz güvenmemiş miydi?
“Abimin mesaisi doldu, istersen geçelim de bir an önce konuşalım.” Melike’ye dönüp konuşmasına devam etti. “Bizim işimiz uzun, siz başka bir zaman konuşursunuz bu konuları. Şimdilik görüşürüz!”
Büşra’nın bir şey demesine izin vermeden elinden tuttuğu gibi abisinin yanına gitti. Odanın kapısını çalıp içeriden gelen sese kulak verdi. Aniden Büşra’nın elini itmesiyle afalladı.
“Ne yaptığını sanıyorsun sen? Bir daha sakın iznim olmadan bana dokunma!”
“Özür dilerim kızıl goncam.” Büşra daha da öfkelenerek yüzüne dik dik baktı.
“Bana kızıl goncam da deme! Yeter artık girip konuşalım ve sen yoluna ben yoluma!” Söyleyeceği bütün sözleri yutup karşılık vermedi. Arkasından içeri girip kapıyı kapattı.
Büşra tüm olayları Serkan’a anlatıp vereceği tavsiyeyi can kulağıyla dinledi.
“Böyle bir davanın düşmesi imkansız! Ama maalesef kendini aklayabilen pislik çok bu memlekette. Dediğin gibi bir polis memurunun ölümüne sebep olmuşsa bunu kamu davasına çevirebiliriz. Böylelikle ceza almaması gibi bir şey söz konusu dahi olamaz!”
Büşra duyduğu şeylerle heyecandan yerinden kalktı. Sağa sola hızlı adımlar atarak bir yandan da sevincini belli etti.
“Yani o adamı hapse tıktırabilir miyiz? Merve kurtulabilir mi?”
Volkan çocuksu sevincini doya doya izledi. Serkan kardeşinin bu hallerini görünce mutlu olmadan edemedi. Yıllardır onu doğru yola sevketmek için çok çabalamıştı. Yaptığı yanlışlar yüzünden annesinin gözünden akan yaşlara artık tahammül edemiyordu. Dur durak bilmez bir şekilde hayatını sürdürürken birden Büşra çıka geldi. Kardeşindeki aşkın büyüklüğünü değişmeye çalıştığından anlıyordu. Onu bu derece değiştiren kişiye sonsuz saygı duymadan edemiyordu. Çünkü bu kız sayesinde annesinin göz yaşı dinmişti. Ne olursa olsun Serkan da bu kızın göz yaşını dindirecekti.
“Arkadaşın için elimden geleni yapacağımdan emin olabilirsin!” Tereddüt etse de içinden geçenleri söylemek istediğinden sözlerine devam etti. “Bunun karşılığında senden ufak bir şey rica edebilir miyim?”
Büşra karşılığında bir talebi olabileceğini düşünmemişti ama şu an içindeki filizlenen umut yüzünden ne isterse yapmaya hazırdı.
“Annem seni bu akşam bizim evde yemeğe davet ediyor! Gelir misin?”
Büşra böyle bir istek beklemediğini şaşkınca açılan dudaklarından pekala belli ediyordu. Ne diyeceğini bilemedi. Annesi bir an da neden böyle bir teklifle gelmişti? Üstelik neden bugündü? Hem o eve yemeğe gidip ne yapacaktı? Hangi sıfatla o eve misafir olarak girecekti? Tüm bu sorular kafasını kurcalarken bir yandan da iyiliğinin karşılığını bir şekilde vermek istiyordu.
“Tamam ama benim de ufak bir şartım olacak!”
Serkan kabul edeceğini bile beklemezken şart meselesini de merak etmişti.
“Ne şartı?”
Büşra kafasını kaldırmadan gözleriyle Volkan’ın olduğu yeri işaret edip konuştu.
“O gelmeyecek!”
Volkan her ne kadar evine gelecek olmasına deli gibi sevinse de ardından kendinin gelmesini istemediğini öğrenmesi içindeki bütün parçaların tek tek kırılıp canına battığını hissetti. Büşra onu hiçbir zaman affetmeyecekti. Bu gerçekle çoğu kez yüzleşse de ilk defa kesin karar vermişti. Sessizce boynunu büküp odayı terketti.
Büşra tedirgin bir şekilde bu akşam ne yapacağını düşünüyordu. Volkan’ın hiçbir şey demeden çekip gitmesi onu ne kadar üzse de içinde yaşattığı büyük yıkımın etkisi hala geçmediğinden henüz onu affetmiş değildi. Serkan’ın elini uzatıp kapıyı göstermesiyle onu takip etti. Bakalım nasıl bir yemek onu bekliyordu?
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |