5. Bölüm

BÖLÜM/5

Kübra Aksu
loyaezmoce

 

Olanlara anlam veremiyordum, elinde neden silah vardı, neden bana doğrultuyordu? Denizin ılık rüzgarı eteklerimi uçuştururken dedemin buz gibi bakışları içimin ürpermesine neden oluyordu.

 

“Ne yapıyorsun?” Şaşkınlık ve korku içinde bağırdım.

 

“Ölmek istediğini söylemedin mi? Zamanı hızlandırıyorum!” Dehşete kapıldım, elim ayağım tutmuyor öylece kilitlenmiş dedeme bakıyordum. Her kelimesinden nefret akıyordu, yüzüne küstah bir ifade takınmıştı.

 

“Bu ne demek oluyor? Hiçbir şey anlamıyorum!”

 

Gözlerimden akan yaşlara artık mani olamıyordum. Herşey o kadar karışmıştı ki benim için... Hangi insan son nefesini dedesinin elinden çıkacak olan kurşunla vermek isterdi. Hıçkırıklarımın arasından cılız sesimle konuşmaya başladım.

 

"Beni öldürecek misin?" Bet sesli kahkahası kulaklarımı tırmaladı.

 

“Ben kendi öz kızıma kıymışım, sen kimsin ki?”

Zaman durdu, akrep yelkovanı takip etmeyi bıraktı, rüzgar esmedi, isyan bayrakları gökyüzüne ulaştı, bunun daha ötesi yoktu, kulaklarım inkar etmeyi kendine hak bilip duymayı reddetti. Duyduklarımı sindirmem mümkün değildi, bir öyle, bir böyle konuşuyordu, işin aslı karman çorman olmuştu.

 

“Dediklerinden hiçbir şey anlamıyorum! Annemle bunun ne ilgisi var!” Annemden bahsetmek onu üzmüş olsa gerek gözleri dolmuştu, ne kadar üzgün gibi gözükse de gözyaşlarının arasından o karanlık bakışlarını görebiliyordum.

 

"Çok mu merak ediyorsun? Peki öyleyse, son nefesini vermeden olan biten her şeyi öğreneceksin!” Konuşmasına devam etmeden önce zoraki bir şekilde yutkundu. “Elif bu hayatta ki en değerli varlığımdı.”

 

Derin bir soluk aldı, annemin ismini sesli bir şekilde dile getirmek ona iyi hissettirmemişti.

 

“Karımı kaybettikten sonra varımı yoğumu onun için harcadım, ne istediyse verdim, bu hayatta isteyipte elde edemediği hiçbir şeyi olmadı, tabi bunların en başında Selçuk geliyordu. Annen babanı deli gibi seviyordu, birgün benimle tanıştırmak istediğini söyledi, ben de sorgulamadan kabul ettim, eve geldiğinde yemeğe oturacağımız sırada baban namaz kılmak için izin istedi. Selçuk'un müslüman olduğunu öğrenmek beni ne kadar rahatsız etsede Elif'e bir şey söylemedim. Çok geçmeden evlendiler, her geçen gün Elif daha da sarıldı islama. İçten içe kendimi yiyip bitirsem de Elif'e tek kelime dahi etmiyordum. Ardından sen doğdun, aslına bakarsan senin doğmanı hiç istememiştim, çünkü senin sayende daha da bağlandılar birbirlerine, gün geçtikçe kızım benden daha çok uzaklaşıyordu, tüm bunlar yetmezmiş gibi en büyük işimi baban sayesinde kaybettim. Hatırladın mı Merve, babanın çok uğraştığı bir organ mafyası vardı, bir türlü başındaki adamı bulamıyordu, çeteyi çökertmek için elinden geleni yapmıştı." Kulaklarıma inanamıyordum. Gözlerimi daha iri açtığım sırada beklediğim cevabı verdi. "O adam bendim!"

 

Kelimelerin içimde oluşturduğu yıkımla gözyaşlarım harmanlanıyordu. Benim dedem insanların hayatlarını kurtaran bir doktor değil, aksine hayatlarını çalan bir mafya mıydı? Ayaklarım içimdeki yıkıma inat yere sağlam basabiliyordu. Ben içimdeki savaşı durduramazken o zehrini akıtmaya devam etti.

 

"Rize’ye son gittiğiniz tatilden nasıl döndüğünüzü hatırla. Orada her ne olduysa geri döndüğünüzde başınızda şu aptal şeyler vardı. Elif'in başından beri böyle olacağını tahmin etmiştim. Hele namaza başladığını öğrenince kan beynime sıçradı ama her zaman ki gibi Elif'e hiçbir şey söylemedim, artık bu saçmalıklara son vermeliydim, Selçuk çok olmaya başlamıştı, her şeyin sorumlusu oydu, ondan tamamen kurtulmalıydım. Bir plan hazırladım, seni ve anneni buradan uzaklaştırmalıydım. Tayland gezisi ödülünü ben ayarladım, olanlardan ötürü beni hiç suçalayamayacaktınız, her şey planladığım gibi giderse siz dönmeden Selçuktan kurtulacaktım, ardından Selçuk’u aradım, gittiğinizin ertesi sabahı bana gelmesini söyledim, kabul etti, eve geri döndüğünde arabasına düzenek kurdurdum ama o saatten sonra hiçbir şey istediğim şekilde gitmedi."

 

Öfkesinin zehri bütün vücuduna işlemiş gibi damarları zifire boyandı, elindeki silahı daha sıkı tutup yüzüme doğru salladı.

 

"SONRA SİZ LANET OLASI UÇAĞI KAÇIRDINIZ, BUNDAN HABERİM YOKTU, O LANET OLASI ARABAYA ELİF BİNDİ VE ÖLDÜ. KIZIM, BU HAYATTAKİ EN DEĞERLİM. ELİFİM ÖLDÜ. İŞTE O GÜN HAYATIM BİTTİ. HER ŞEYİM BİTTİ. KIZIM GİTTİ."

 

İşte şimdi ölmeliydim. Ne olurdu o tetiğe bir an önce bassaydı. Ne yani, ben annemle babamı bir hiç uğruna mı kaybetmiştim? Sadece üzerimdeki ferace yüzünden mi, kafamda ki bir bez parçası yüzünden mi?

 

"KONUŞSANA! SANA DA SAÇMA GELİYOR DEĞİL Mİ, ARTIK BİTTİ! SEN DE ÖLECEKSİN! SELÇUK NASIL BENİM HAYATTAKİ EN DEĞERLİMİ ALDIYSA, BENDE ONUNLA İLGİLİ OLAN KİM VARSA HERKESİ YOK ETTİM, SON OLARAK SEN KALDIN. SENİ DE ÖLDÜRDÜĞÜMDE KIZIMIN HAYATINI MAHVEDENLERİN HİÇBİRİ OLMAYACAK."

 

Herkesten kastı neydi? Nefes alış verişlerimi düzene sokamıyordum, kalbim göğüs kafesimi parçalamak istercesine öfkeyle atıyordu, kulaklarımdaki uğultu başımı döndürse de ayakta durmak için kendimi zorluyordum, ona boyun eğmeyecektim. Son nefesimi vermeden önce tüm gücümle konuşmaya başladım, sesimi en mümkün mertebede kullanarak bağırdım ve kafamdaki şalı tutup öne atıldım.

 

" NE YANİ HEPSİ BUNUN İÇİN MİYDİ? HEPSİ ŞU BAŞÖRTÜSÜ İÇİN MİYDİ?" Yaşadığım olayın saçlamalığına inanamıyordum. Sesim beklediğimin aksine cılız çıkıyordu.

 

"EVET. HEPSİ BUNUN İÇİNDİ." Nefesim boğazımı yırtarcasına dışarı çıkarken yaşadığım bu korkunçluğu idrak etmekte zorlanıyordum.

 

"NE YANİ, BEN AİLEMİ ŞU BEZ PARÇASI İÇİN Mİ KAYBETTİM?"

 

Bilincim yavaş yavaş dağılırken tuttuğum başörtümü bir çırpıda çıkardım, ellerimin hırpalanmasını umursamadan çekiştirip paramparça etmeye çalıştım,fırlattığım parçaları denize uçup suyun altına gömülüyordu, ardından feracemi de çıkarıp denize fırlattım. Yaşadığım krizin etkisiyle saçlarımı çekiştirdim, çığlıklarım gökyüzüne karışırken hala nasıl ayakta durabildiğimi inanın ben de bilmiyordum. Birazdan ben de o bez parçalarıyla beraber suya gömülecektim, artık hiçbir şey düşünmüyordum, sadece bu ızdırabın bir an önce bitmesini istiyordum.

 

Gözlerindeki yaşların arasında koyulaşmış olan nefreti yerli yerinde duruyordu. Gözlerimi kapatıp ölmeye kendimi hazırladığım esnada dedemin acı dolu çığlığını duymamla gerisin geri gözlerimi açtım, karşımda yere yığılmış dedemi ve elinde odunla tepesinde dikilen Emre’yi görmeyi hiç beklemiyordum. Bir anda bütün dengelerim şaştı, Emre ne ara gelip beni kurtarmıştı anlamamıştım, her şey saniyeler içinde olmuştu, daha fazla dayanamayacağımı anlayınca olduğum yere çöktüm, Emre koşarak yanıma gelip bir çırpıda beni kucağına aldı, hıçkırıklarım ardı ardına devam ederken kucağından indirip beni arabaya bindirdi, ne düşüneceğimi bilmiyordum, yaşamak bana verilmiş bir cezaydı, hayat böyle devam edemezdi, ben yaşamaya devam edemezdim, Emre’nin beni takip ettiğine kesin kanaat getirmiştim, aksi halde oradan tesadüfen geçmesi imkansızdı, beni kurtardığı için ona olan öfkem daha da arttı.

 

"Merve, iyi misin?"

 

Tepki vermemi bekliyordu. O kadar kendime kızgındım ki neden ,neden hala yaşıyordum? Nefret ediyordum artık. Başörtüden de o aptal kıyafetlerden de... Yaşamaktan nefret ediyordum.

 

"Bak Merve... Bana bak... Yüzüme bak... Hadi, lütfen tepki ver..."

 

Arabanın durduğunu bile farketmemiştim, sahi Emre ne zaman inip yanıma gelmişti. Bu kez tepki vermem için hafifçe salladı ama nafile, ne yaparsa yapsın konuşmak istemiyordum. Hem nasıl konuşabilirdim ki, ne diyebilirdim? Parmaklarıyla gözümdeki yaşları silmeye başladı, ardından beni kaldırıp sarıldı, hiçbir şey düşünmeden karşılık verdim, yanlış olduğunu bile bile bana sarılmasına izin verdim. Sarılmanın etkisiyle gözyaşlarım hıçkırıklara boğulmuştu, vücudum zangır zangır titriyordu, konuşmak için dudaklarımı araladım.

 

"Neden beni kurtardın, ben yaşamayı haketmeyen…"

 

Daha fazla devam edemedim. Emre de bunu anlamış olacak ki hemen beni susturdu.

 

"Şşş... tamam sakin ol. Herkes yaşamayı hakeder, bunu kimse belirleyemez. Nasıl bir durumdasın bilmiyorum ama geçecek hepsi."

 

Yeniden beni kucağına alıp eve götürdü, ben de katbekat yapılı olduğundan kucağında ufacık kalmıştım, aynı pozisyonda yatak odasına çıkıp beni yatağına incitmek istemezmiş gibi nazikçe bıraktı. Alnımdan öpüp beni geri yatırdı. Yatağa uzandığımda bütün duygular yine bedenimi sarmıştı. Cenin pozisyonu alıp tekrar yaşlarımı serbest bıraktım.

 

 

"Merve!"

 

Emre'nin sesiyle uyandım. Kafam zonkluyordu. Bir hayat daha ne kadar kötü olabilir diye düşünüyordum. Olabilirmiş demek ki. Ailemi kaybetmiştim, üstelik saçma bir sebepten. Hayat benimle kafa buluyormuş gibi şimdi de olmaması gereken birinin yanında, olmaması gereken bir haldeydim, bu dünya benim istediğim neyi verdi ki ben onun istediği gibi olacaktım. Kapı açıldı ve Emre içeri girdi, gelip yatağa oturdu, elini uzatıp yüzümü tutacağı sırada geri çekildim, yardım etti diye onu affetmiş sayılmazdım.

 

"Affedersin, seni kırdıysam..." Sözünü bölüp konuşmayı devraldım.

 

"Bak Emre, her ne düşündüysen sende kalsın. Tamam sağol, yardım ettin ama sana teşekkürden fazlasını veremem, o yüzden fazla samimi davranmasan iyi olur, sonuçta seni affetmiş değilim."

 

Her şeyi söyleyip kalktıktan sonra kolumdan tuttu, çok sakindi, belli ki canımı yakmak istemiyordu. Neyse ne, kimseyle uğraşacak halde değildim.

 

" Ne var? Ne istiyorsun?" Yüzüme bıkkın bir ifade takındım, eskiden olsa ne çok heyecanlanırdım bu evde kalmak için diye düşünmeden edemedim, olan biten her şey bana kurulmuş bir komploydu, yaratan dünyaya sırf acı çekmem için yollamıştı besbelli.

 

"Nereye?" Haddini aşıyordu ve bu tavrı bir hayli canımı sıkıyordu.

 

"Anlamadım?" Tuttuğu kolumu sertçe ondan kurtardım, gözlerimin içinden ona asla taviz vermediğimi okur gibiydi.

 

" Yani, dışarı çıkmasan iyi olur, sonuçta dedene ne olduğunu bilmiyoruz." Hesap sormasına bozulduğumu anlamış olacak ki açıklama yapmaya başladı.

 

"Emre, bunlar umurumda mı sence? Ona ne olduğu beni ilgilendirmez, gebersin. Diyorsan sana bir şey yapar, ondan korkuyorum, o konunun da pek umurumda olduğu söylenemez, ayrıca ona bir şey olmadıysa emin ol ki olması için elimden geleni yapacağım."

 

Çantamı alıp odadan çıktım, merdivenlere yürürken evin aşina olduğum duvarlarına bakıyordum, mutlu aile tabloları beni deli ediyordu, onlar hakediyorsa ben neden etmiyordum, bütün bu yaşadıklarım bana reva mıydı, kapıyı açtığımda biriyle karşılaştım, kim olduğunu umursamadan geçip gittim, Emre de zaten peşimden gelmedi.

 

Telefonumu elime alıp haberlere baktım, tam tahmin ettiğim gibi haberlere çıkmıştı. Sabaha karşı bulmuşlar, çok kan kaybetmiş, ameliyat falan filan... Yoğun bakımdaymış, ölüm haberini duymak için neler vermezdim. Yine kendi düşüncelerime dalıp gitmiştim, esas önemli olan şeyi atladığımı farkettim. Eve dönmek ne kadar doğruydu, taksi çevirip bindim, evime gitmeye karar verdiğimden adresi söyledim, yaşadığım şeylerin yorgunluğundan olacak derin bir nefes verip gözlerimi kapadım, arkama yaslandım. Gözlerimi kapattığımda aklıma gelen şeyle geri açtım.

 

“Vazgeçtim! Farklı bir adrese gideceğiz.”

 

Ani bir kararla Furkanların adresini vermiştim. Eve tam yaklaşmadan taksiciye döndüm.

 

" Sağa çeker misiniz ? Burada ineceğim."

 

" Tabi buyurun."

 

Adamın parasını verip indim. Ne yaparsam yapayım onu bir türlü aklımdan çıkaramıyordum. Tam her şey bitti derken hayatıma neden dahil olmuştu ki? Acaba Zehra teyze bahanesiyle bir eve uğrasam görür müydüm, Rümeysa işinin sonucunu da merak ediyordum, evin yakınlarına geldiğimde soluk soluğa kalmıştım, bu kesinlikle yorgunluktan değildi, kalbim her adımda yaşadığım onca kötülüğe inat daha da hızlı çarpıyordu. Furkanların evinin karşısındaki istinat duvarına yaslanmış kapıya bakıyordum. Gitsem ne olur ki diye düşündüm, ya Rümeysa ile konuşmuşsa, o zaman bu iş zaten benim için başlamadan bitmişti. Tam arkamı döneceğim sırada arabanın kilit sesiyle olduğum yerde kaldım, bu Furkan’ın arabasıydı,arkama bakmadım ama yürüyen her kimse ayak seslerinden anlaşıldığı üzere bu tarafa doğru geliyordu. Ayak sesleri yaklaştıkça kalbim mümkünmüş gibi daha da fazla atıyordu.

 

" Furkan oğlum." Derin bir nefes verdim. Annesinin seslenmesi üzerine geri dönmüş olacak ki ayak sesleri git gide uzaklaşıyordu.

 

"Efendim anne." İşte bu ses, onun sesi dünyadaki en iyi terapistten bile etkili, kendini cenneteymiş gibi hissettiren, insana müthiş bir dinginlik veren bir sesti. Bir an önce kendime gelmeliydim, zira beni her an farkedebilirdi.

 

"Oğlum, şey diyecektim, Rümeysa!"

 

Yine o kızın adını duymuştum, elimi kalbimin üstüne koyup sıkıca bastırdım, mutlu olmak bana haramdı, bunun idrakine yeni yeni varıyordum.

 

"Annecim geç kaldım, gelince konuşuruz." dedi ve arabasına binip gitti. Yanımdan öylece geçip giderken kim olduğuma bile bakmadı, bense giden arabanın ardından öylece bakakaldım. İmkansızın da ötesindeydi Furkan benim için, şu kısacık hayatımda beni yaşadığıma inandıran tek gerçekti. Elimde çantam yine düştüm yollara, bakalım bu saçma hayat bana daha neler sunacaktı.

 

Bölüm : 12.11.2024 23:42 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...