Başım ağrımaya başlamışken Jason bir terslik olduğunu fark edip kolumu tuttu. Elim başımdayken endişeli gözlerle bana bakan Luke'a iyi olduğumu belirten bir işaret yaptım.
Başkan açıkça birilerini ortadan kaldırmak istiyordu. Arena'da son zamanlarda eksiklikler olduğunun farkındaydım. Bu da nüfusun artmasına neden olmuştu ancak başkanın onları diğer arenalara göndermek yerine neden öldürtmeyi tercih ettiğini idrak edememiştim.
Hiçbirimiz kıpırdamadan başkanın sözlerini bitirmesini bekliyorduk. Ellerim belimi buldu. Sıkıntıyla sahneye baktım.
"Size birinci arena liderini takdim etmekten onur duyarım." Kalabalıktan alkış ve ıslık sesleri yükselirken içimde kabaran öfkeye engel olamıyordum. Özellikle bizimle aynı arenayı paylaşan diğer ekiplerin, başka arenadaki herhangi bir adamı bize karşı desteklemeleri, yeterince sinirimize dokunuyordu. Başkanın sözleriyle aynı anda sahneye doğru ilerleyen birinci arena lideri, artık hepimizin görebileceği bir yerdeydi.
Gözlerim istemsizce Luke'a kaydı. Dudaklarını ısırıyordu, onun da elleri benimki gibi belindeydi ve öfkeyle başkana ve sahneye henüz çıkmış lidere bakıyordu.
Bakışlarını takip ederek ben de lidere odaklandım. Profilini hafızamda çizmem gerekiyordu. Tanıştığım insanları unutmamak için bunu yapardım, belki bir gün öldürmem gerekirse herhangi bir şekilde onu tanımalıydım.
Kemikli bir yüzü vardı. Badem renkli gözleri , aynı renk saçlarıyla uyum sağlıyordu. Keskin bakıyordu belki de öfkeli. Ancak bu bakışları nerede görsem bir katile ait olduğunu anlayabilirdim, benim gibi olan herkes anlardı. Bu demek oluyordu ki boşuna lider olmamıştı.
Gözleri aniden beni bulurken vücuduma cılız bir ürperti yayıldı. Gözlerimi kaçırma ihtiyacı hissettiğimde Jason'un benimle konuşmaya çalıştığını fark ettim.
"Pardon, ne diyordun?" Tamamen ona dönmüştüm.
"Yorgun görünüyorsun diyorum. Odana gidip uyu biraz. Bir şey olursa ben gelip anlatırım."
"Hayır, buradan şimdi gidersem güçsüz olduğumu düşünürler. Bu da bana karşı onların eline koz verir. İyiyim." Yüzüme güven verici bir gülümseme yerleştirdim. Başkanın tekrar konuştuğunu duyunca kollarımı önümde bağlayarak dinlemeye başladım.
"Oynanacak oyunlar size mail yoluyla bildirilecek. Belirtilen saatte arenada olacaksınız ve herkes kurallara uyacak. Birinci arena lideri de sizler gibi bu oyunlara katılacak. Merak etmeyin, adalet bizim için çok önemli." Son sözlerini söyledikten sonra sahneden indi. Bu sırada ellerimi saçlarıma geçirmiş , başkanın sözlerini kafamda tartıyordum.
Bu sırada kalabalık da yavaş yavaş dağılmaya başlamıştı. Gözüm lideri aradı ancak bulamadı. Sıkıntıyla oflayarak konuşarak ilerleyen Jason ve Luke'un peşine takıldım.
"Ekipler dağıtılacaksa nasıl aynı ekibe tekrar düşmemizi bekleyebilirsin ki Luke? Zaten bizi dağıtmak için başkanın oynadığı bir oyun bu." Jason'un sözleri Luke'u birkaç saniye düşündürdü. Bense yanlarında sessizce ilerleyerek onları dinliyordum.
"Tüm oyunlardan başarıyla geçersek, hepimiz? Biliyoruz ki burada biz hariç hiç kimse tüm oyunları geçemeyecek. Ya biz yaparsak?" Luke'un sözleriyle araya girme ihtiyacı hissettim.
"Biz yapsak bile başkan bizi aynı takıma koymayacak. Koysa bile getirdiği lider bozuntusunu başımıza koyarak üstümüzde söz sahibi olacak. Şu an doğrudan bize emredemiyor çünkü biliyor ki biz ondan güçlüyüz. Ancak sorun şu ki birinci arena da bizden güçlü. " Jason sözlerime hak verirken Luke öfkeyle soluyup önüne dönmüştü.
"Ne yapacağız o zaman, aptal bir liderin bize emretmesine izin verip ömrümüzün sonuna kadar bu bok çukuru arenada sıkışıp kalacak mıyız?"
"Luke, biliyorsun elimizden bir şey gelmez. Bekleyip göreceğiz." Jason'a başımla onay verdim. Bu sırada salonumuza varmıştık.
"Ben biraz hava alacağım." Luke cevap vermemize fırsat bırakmadan çıktığında Jason ile başbaşa kalmıştık.
Küçük bara doğru ilerledim. Kendime bir kadeh şarap koymak için iyi bir zamandı. Şişeyi elime aldığımda diğer elimle bardak çıkartıyordum.
"Sen de ister misin?" Jason kafasını salladığında bir bardak daha almak için elimi uzattım. Kafam karışıktı, hepimizin öyleydi. Hayatta kalıp kalmayacağımız belirsizdi ancak hiçbirimizin bunu umursadığını zannetmiyordum. Bizim için sorun olan ayrılıp düşman olmaya zorlanmamızdı. Bu büyük bir ihtimaldi.
"Laeith, eğer oyunlardan sağ çıkarsak da farklı ekiplere düşersek bilmelisin ki Luke da ben de seni korumak için elimizden geleni yapacağız."
Jason'un sözleriyle ellerim hareket etmeyi bıraktı ve bir saniyeliğine gözlerimi kapattım. Gerçekten kafamı boşaltmaya çok ihtiyacım vardı.
"Jason, beni koruyacağınızı biliyorum, bundan hiç şüphe etmedim. Ben de sizi koruyacağım ancak lider herhangi birimizin ekibinin lideri olursa, bize boyumuzdan büyük işler verebilir. İşte o zaman ne yapacağım ya da sizi nasıl koruyacağım hakkında en ufak bir fikrim bile yok."
İkimiz de biliyorduk ki ölümden daha acı verici şeyler vardı. Bu arena ise, o şeylerin yuvasıydı. Lider, birimizin ekibinde olursa kaderimizi belirleyecek kararlar verebilirdi, zira öyle bir şey olacak olursa arenadan çıkmak için şansımız pek de yoktu. Ölümüme razıydım ancak dostlarımın ölümüne asla izin veremezdim. Sonuçta ben onların lideriydim, onları koruma görevi benim hakkımdı. Biri korunacaksa o ben olmamalıydım.
Jason yavaş hareketlerle yanıma geldi. Ellerini izin alırcasına yaklaştırırken ben çoktan boynuna sarılmıştım. Gözleri gözlerimi buldu ve güven verici bir ifadeyle konuştu.
"Yemin ederim kardeşlerime bir şey olmasına asla izin vermeyeceğim."
Ona daha sıkı sarıldığımda kapının açılma sesini duyduk. Luke gelmiş olmalıydı.
"Bizim için biraz kek ve- hey neler oluyor?" Ellerinde kocaman poşetlerle ve giydiği komik hırkasıyla bir penguene benziyordu.
"Bensiz nasıl sarılırsınız?" Koşarak yanımıza gelip sarıldığında hiç sahip olmadığım ailemin onlar olduğunun bir kez daha farkına vardım.
"Yani bu lider olayı düşündüğümden daha mı kötü?"
"Onu nereden çıkardın Luke?" Jason afallamıştı.
"Ne bileyim, sarılıyoruz falan ya. Veda mı ediyoruz? Lütfen öyle olmasın." Bir bebek gibi gözleri dolduğunda Jason'un ve benim yüzümde buruk bir tebessüm oluşmuştu.
"Saçmalama, salak. Bir şey olmayacak, sadece biraz oyun oynayacağız sonra her şey kaldığı gibi devam edecek." Jason bir çocuğun içini rahatlatmak istiyor gibi konuşurken ben içeceğimi doldurup kendimi koltuğa bırakmıştım. Derin nefesler eşliğinde tekrar düşüncelerime gömülürken Jason ve Luke tekrar ciddiyete bürünmüş, hararetli bir şekilde konuşuyorlardı.
Bacaklarımı kendime doğru çekerek kucağıma bir yastık aldım. Yastıktan kopardığım birkaç iple elimde oynarken diğer elimde kadehimi tutuyordum.
Başım ağrıyordu, bu ağrı tanıdıktı. Bir şeyler yolunda gitmediğinde veya en azından elimden gelen bir şey olmadığında kapımı çalan bir ağrıydı bu.
Elimdeki kadeh bittiğinde gerinerek ayağa kalktım.
"Ben biraz uyuyacağım. Zaten uyuyamıyorum şu sıralar. Siz de oyunlardan önce dinlendiğinizden emin olun." Sözlerimle eş zamanlı kadehi masaya bıraktım ve odama doğru harekete geçtim.
"Emredersin patron." Luke'un sözlerine hafif bir baş sallamayla cevap verdim. Odama gittiğimde etrafın fazlasıyla dağınık olduğunu gördüm. En son ne zaman uyuduğumu bile hatırlayamıyordum, işin garip tarafı bir gram bile uykum yoktu.
Etrafa son kez göz gezdirirken yatağa oturdum. Hemen ardından kendimi geriye doğru bıraktım. Yatağın yumuşaklığı beni uykuya sevk ederken hala uykulu hissetmiyordum. Yatağımın hemen kenarında duran ilaç kutusundan bir uyku hapı aldım ve ağzıma yuvarlayarak ne zamandan kaldığı belli olmayan vişne suyuyla yuttum. Artık uyku hapları bile etki etmemeye başlamıştı. Zaten uyumayı pek tercih etmezdim, bir zamanlar favori aktivitemken uykunun büyük bölümünü hayatımdan çıkartmak zorunda kalmıştım.
En son ki hap dört saat uyumamı sağlamıştı, bu hapla biraz daha fazla uyursam gereken enerjiyi alacağımı düşünüyordum.
Gözlerim yavaşça kapanmaya başladığında rahat bir pozisyona geçerek uykunun bedenimi ele geçirmesine izin verdim.
Uyandığımda saatin beş olduğunu gördüm. Hava kararmaya yüz tutmuştu, sonbahardaydık ve açık penceremden soğuk hava odama dolmuştu. Vücudum titrerken bu kadar uyuduğuma şaşırmıştım.
Hızlıca yatağımdan kalkarak kenarda duran telefonumu kontrol ettim. Başkanın bahsettiği mailler gelmişti. Hemen açtığımda ilk oyunun ne zaman oynanacağını görmüştüm. Yarın sabah sekizde arka arenada toplanmamız söyleniyordu. Toplam 13 oyun oynanacaktı ve 30 gün sürecekti. Bizlerin isimlerinden oluşan bir sıralama, her oyundan sonra güncellenecekti. Hepimiz bunu ekranlardan takip edebilirdik tabii. Ekipler de sıralamalara göre 30 günün sonunda oluşturulacak ve açıklanacaktı.
Oyunların çoğu genelde basit olurdu. Hız testleri, güç testleri, silah kullanma veya toplum rolleri gibi. Ancak bazıları vardı ki bu oyunlar arenanın yarısını silmeye yeterdi.
Bizim ise tek umudumuz oyunların öldürmeye yönelik olmamasıydı.
Gözlerim ilk oyunun yazdığı ekranın aşağısına kaydı ve ellerim buz kesti.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |