Merhabaa, umarım bölümü seversiniz ve okursunuz🥹🫠 seveceğinize eminim ve okuyan herkese çok teşekkür ederimm.💖💖
Korku dolu bakışmanın ardınan Alexander ile bir kez daha göz göze geldim. Duyduğu anonstan sonra dudakları kıvrılmıştı.
Sanırım buradan gideceğimi düşünüyordu. Ama ona istediğini vermeyecektim.
İkiliye beşinci kata çıkmalarını söyledim ve kıyafetlerimi değiştirmek üzere odama gittim. Terlemiştim ve bu haldeyken insanların içine çıkarak kendimi rezil etmek istemiyordum.
Komikti, sanki biraz sonra bundan daha beter halde olmayacaktım.1
Kendi odama girerek kıyafetlerimi yenileriyle değiştirdim. Saçlarımı sıkı bir atkuyruğu yaptım ve makyaj masamın çekmecesini açarak kırmızı rujumu çıkarttım. Yenileceksem bile etrafa korku salarak yenilmeliydim.
Bu yüzden güçlü görünmeliydim. Rujun kapağını açarak dudaklarıma sürdüm. Son kez aynada kendime baktıktan sonra dudaklarımda tehlikeli bir gülüş peydah oldu.
Bugün bir kez daha benimle tanışacaklar, gücümün farkına varacaklardı.
Son zamanlarda zorlukla kazandığım otoritemin sarsıldığını fark etmiştim, eski hayatım ile fazla ilgilendiğim için arenaya ayıracak vaktim olmamıştı, bu yüzden insanlar arasında çoktan güçsüz durumuna düşmüştüm bile.
Bugün bu zinciri kırmalıydım. Yenilecek olsam bile insanların zihninde güçlü kalmalıydım.
Aynanın önünden çekildim ve bir diğer çekmeceyi açarak buz mavisi kolyemi çıkarttım. Bu kolye benim için değerliydi, şansın benden yana olmasını istediğim zamanlarda boynumdan çıkartmazdım. Makyajımla tezat oluşturduğunda bu umrumda olmadı. Bir kez daha aynaya bakarak kendime güven verdikten sonra odamdan çıktım.
Kapıyı kilitleyerek adımlarımı asansöre çevirdim. Tuşa basıp gelmesini beklerken omzumda bir soğukluk hissettim. Tanıdık his kimin geldiğini anlamama yeterli olurken sesiyle bundan emin oldum.
"Bu kadar güçsüzken gerçekten bana meydan okuyabileceğini mi sanıyorsun?" Ona dönmeden cevap verdim.
"Gücümün sınırlarını görmedin bile." Ona dönerek gülümsediğimde o da şaşırtıcı bir şekilde bana gülümsedi.
"Haklısın görmedim. Çünkü arkadaşına yenildiğinde buna emin oldum." Gülümsemem dudaklarımda solarken sinirlerim bozulmuştu. O ise benim aksime gülümsemesini biraz daha büyütmüştü.
"Onunla gerçekten dövüşmüyordum bile." Neredeyse sözümü kesecek bir hızla cevap verdi.
"Gerçek veya değil, bu kadar güçsüzken bu maçı kazanamazsın." Gülümsemesi solduğunda kaşlarım çatılmıştı. Bu anda asansör de gelmişti. Bana yol vermeden önden bindiğinde gözlerimi devirdim. Arkasından asansöre bindiğimde söylediği şeye cevap verdim.
"Benim için endişelenmen gözlerimi yaşarttı." Bir kez daha gözlerimi devirdiğimde bana dönmüştü. Bir adım attı, aramızda ufak bir mesafe kaldığında tekrar tedirgin olmaya başlamıştım.
Beni hemen burada öldürebilirdi. Yapabilirdi değil mi?
Ancak neden yapsındı ki? Bunun için bir sebebi yoktu.
Bakışları dudaklarıma kaydığında rujumu hatırladım. Dudaklarımı bükerek bir cevap beklediğimi belli ettim.
Kaşları ufak bir an tekrar çatıldığında eşzamanlı bakışlarını gözlerime kaldırdı. Birkaç saniye cevap veremedikten sonra nihayet konuştu.
"Senin için endişelenmiyorum lider. İnanır mısın umrumda bile değilsin. Hatta önümdeki ufak bir engel bile sayılırsın." Gözleri kısıldı. Öfkeyle önüne döndüğünde buna şaşırdım ama belli etmedim. Aksine bu tavırları hoşuma giderken cevap verecektim ancak asansörün kapısı açıldı ve beşinci kata ulaştığımızı anladım.
"İyi şanslar." Bir saniyeliğine adımlarını durdurdu. "İhtiyacın olacak." Sinir bozucu bir şekilde söylediği sözlere karşı yanından ayrıldım. Kendi kendime söylenmeye başladığımda kalabalıkta gözlerim ikiliyi arıyordu.
Sonunda onları gördüğümde yanlarına ulaşmak için hızlandım. Ancak bir anda omzuma çarpan biriyle geriye sendeledim ve tam düşmek üzereyken birinin beni tuttuğunu anladım.
Gördüğüm kişiyle kaşlarım çatılırken hızla toparlandım.
"Yine mi sen Vales?" Karşılık olarak güldüğünde ikili hemen yanımıza ulaşmıştı. Jason arkama geçerek Vales'e kısık bakışlar atarken Luke hemen konuştu.
"Yine mi sen, cüce?" Kullandığı hitap gülümsememe neden olurken Vales bozulmuştu. Eh, biraz kısaydı ve bozulmakta haklıydı.
"Gidelim Laeith." Jason kolumu tutarak çekiştirdi. Vales cevap veremeden yanından ayrıldığımızda kimsenin bizi duyamayacağı bir köşeye çekildik.
"Hazır mısın?" Gözlerim Luke'a kaydı.
"Ne demek eh işte. Hazır mısın değil misin Laeith?" Kaşları çatılırken bedenimi yine bir ürperti basmıştı.
"Gerginim biraz. Ayrıca hazır olmadığımı sen de biliyorsun. Çalışmak için fırsatım olmadı bile."
"Bu kadar boşlamasaydın şu anda bu durumda olmazdın. Boşuna zamanın olmadığından falan bahsetme. Her gece başka yerlerde eski hayatının izlerini silmekle uğraşırken, insanlar da senin izlerini buradan siliyorlardı." Luke sesini biraz yükselttiğinde Jason gözlerini gözlerime kilitledi.
"Bir şey mi içtin sen?" Kaşları normalden fazla çatıldığında yerimde sendeledim.
"İçmedim tabi ki Jason. Maç günü bir şey içecek kadar aptal değilim." Luke da buna karşı bana dikkatle baktığında Jason bana inanmamış gibi görünüyordu. Aynı anda başıma ağrı girdi. Bu sıralar fazlaca acı çekiyordum.
"Alkolden bahsetmiyorum." Jason hesap sorar gibi baktığında bahsettiği şeyi anlamam beni öfkelendirmişti.
"Sana daha kaç kere söyleyeceğim? Ben uyuşturucuyu bıraktım. Bunu siz de biliyorsunuz." Bastırarak söylediğim sözlere karşın cevap vermedi, öfkeli bakışlarını yüzümden çekerek başka yere sabitledi. Bu sırada öfkemi yatıştırmaya çalışıyordum ki etrafın fazlasıyla kalabalıklaştığını gördüm.
Demek arenada gerçekten bu kadar çok insan vardı.
Gözlerim etrafta gezinirken Alexander'ı görmemle duraksadım. Yanında iki tane daha önce görmediğim adamlar vardı. İkisi de Alexander kadar güçlü görünmeseler de kendi çaplarında iyiydiler.
Gözlerim bu sefer onun üzerinde gezindi. Gelirken dikkatli bakamamıştım bu yüzden bakışlarımı kıyafetine odakladım. Siyah bir tişört giymişti, altında da siyah bir pantolon vardı. Pantolonunun alt cebindeki silahı görebiliyordum. Muhtemelen daha görmediğim çok silah taşıyordu.
Bir anda gözlerimiz kesiştiğinde hızla gözlerimi kaçırdım, başka yere odakladım.
"On beş dakika kaldı Laeith, yavaşça ringe çıksan iyi olacak." Luke kulağıma eğildiğinde başımla onu onayladım. Kalbim çarpmaya başladığında üzerime aldığım tişörtü çıkarttım ve sporcu atletimle kaldım. Böyle hareket etmek daha kolay olacaktı.
İkiliyle beraber silahların olduğu bölüme gittim. Burası ayrı bir odaydı ve içeriye sadece dövüşecek kişileri alıyorlardı.
Jason ve Luke'u kapıda bıraktıktan sonra içeriye girdim. Vales'in de orada olduğunu gördüm ama bunu umursamadan adımlarımı bıçakların olduğu tarafa yönlendirdim.
Ucu yeterince keskin kıvrımlı bir bıçak aldım. Bu tarz bıçaklar dövüşlerde daha rahat kullanılıyordu.
Bıçağı bacağıma yerleştirdikten sonra bunun yeterli olmayacağına kanaat getirerek birkaç tane daha bıçak almaya karar verdim.
En azından birini kaybedersem diğerleri bana yardım ederdi.
"Güzel seçim." Vales'in sesini arkamda hissettim ancak ona dönmedim. Gözlerimi bıçakların olduğu bölmelerde gezdirirken ona cevap verdim.
"Bu konuda iyiyimdir." Vales yanıma yaklaştı. Birden elimi çekti ve avcunun içine aldı. Aynı anda bir bıçak bıraktığında geri çekildi.
Gözlerim elime kaydığında bıçağın donanımlı ve gümüş bir bıçak olduğunu gördüm. Birkaç ufak bölmesi vardı ve birbirinden farklı bıçaklar çıkartıyordu.
Amacım zaten bu bıçağı bulmaktı ama yalnızca bir tane olduğu için çoktan Vales'in aldığını düşünüp aramaktan vazgeçmiştim. Ama şimdi bunu bana vermesine şaşırıyordum.
"Eşit şartlarda dövüşmek istiyorum." Vales umursamaz bir cevap vererek gözlerini silahlara çevirdi.
"Zaten eşit şartlardayız." Elimdeki bıçağı masaya bıraktığımda gözleri bir bana bir bıçağa kaydı. Bu bıçağı bırakmak istemiyordum ancak bir yerde havamı da atmalıydım.
"İkimiz de kullanmayalım o zaman. Sen yine de silah seçimini iyi yap." Bana hüzünlü bir bakış attığında buna anlam veremedim ancak daha fazla vakit kaybetmek istemediğimden cevap vermedim. Önüme döndüğümde ellerim bir başka alete gitti. Bu bir şok cihazıydı ancak normalden biraz fazla güçlüydü. Onu da alarak belime yerleştirdim. İşime yarayabilirdi.
Çıkmak için arkamı döndüğümde Vales ile göz göze geldim.
"İyi şanslar." Öfkeli bir tebessüm bıraktım.
Arkamı dönerek odadan çıktığımda ikilinin beni beklediklerini gördüm. Yanlarına gittim. Bu sırada kapıda birkaç kişi daha vardı, Vales'i bekliyor olmalılardı.
"Gümüş bıçağı bulabildin mi?" Jason sorduğunda kafamı salladım.
"Buldum." İkisi de beni onayladığında ve biraz rahatladığında devam ettim. "Ama almadım."
Luke bakışlarını hızla bana çevirdiğinde açıklama yapma ihtiyacı hissettim ama zamanımın olmadığını fark ederek başka bir cevap verdim.
"Sonra anlatırım. Vakit daralıyor, gidelim artık." Yönümü salonun girişine çevirdiğimde ikisi de arkamdan geliyorlardı.
"Bak dediğim gibi sağdan saldıracak olursa bacağını hedef al böylece.."
"Luke, yeter artık. Bence Laeith anladı." Jason Luke'un bir saattir konuşmasından bıkarak bana döndüğünde başımı salladım.
"Evet anladım, kesinlikle." Luke sustuğunda salona girmiştik. Etrafta bir sessizlik vardı. Herkes yerlerini almış bizi bekliyordu. İnsanların gözleri üzerimize çevrilirken yanıma sadece birini alabileceğim için Luke başıyla son kez beni selamlayarak yerine gitti.
Bu sefer Jason'un benimle gelmesini istemiştim.
Ringe yaklaşırken gözlerim etrafta geziniyordu. Biraz daha uzak duran Alexander'ı gördüm. İfadesiz bir şekilde izliyordu. Daha fazla bakmamaya karar vererek önüme döndüm ve kalabalığın arasından sıyrılarak ringe ulaştım.
Yanımda Jason duruyordu. Yardımıyla ringe çıktığımda insanlar alkışlamaya başladılar. Bu moralimi biraz olsun yerine getirirken Jason ellerime parmak kısımları açık eldivenlerimi giydiriyordu.
"Laeith, eğer pes edecek olursan bana işaret vermen yeterli. Luke ve ben hazır bekliyor olacağız. Bir şey olursa seni buradan çıkarırız. Sakın korkma tamam mı?" Sözleriyle tebessüm ettim.
"Merak etme Jason. Buradan çıkmayacağım." Jason dudaklarını birbirine bastırarak başını salladı. Son bir bakış atarak yanımdan ayrıldı ve ringde tek başıma kaldım. Herkes buradaydı. Herkes beni izliyordu. O sırada kalabalıktan yanıma doğru gelen Vales'i gördüm. Bu garipti çünkü yorgun görünüyordu.
Kimseyle konuşmadan direkt ringe, yanıma çıktı. Arkasından hakem de geldiğinde spor salonunun üst balkonunda oturan Başkanı ve Alexander'ı gördüm.
Yeniden önüme döndüğümde Vales'e baktım. Az önce göz yanılsaması olduğunu düşünmüştüm ama evet gerçekten çok yorgun görünüyordu.
Hakem yanımıza ulaştı, tokalaşmamız için aramızdan çekildi.
Vales'e yaklaşarak elimi kaldırdım. O da elini kaldırdığında tokalaşmak için elini tutmuştum ki birden beni çekerek sarıldı. Aynı anda kulağıma kimsenin duyamayacağı bir şey fısıldadı.
"Senin yüzünden değil." Bir anda geri çekildiğinde sarılmamız kısa sürdüğü için kimse garipsemedi. Ancak bana söylediği şeyi algılayamamıştım ve bu beni afallatmıştı.
Dikkatimi dağıtmak istediğini varsayarak poziyonumu aldım ve hakemin düdüğünü bekledim. O da aynı şekilde pozisyon aldı.
Bir elim bacağımın kenarında hazır bir şekilde duruyordu.
Hızla bacağımın yakınındaki elimle bıçağımı alırken Vales de bıçağını çekerek bana savurmuştu bile. Hızlı bir şekilde kendimi koruduğumda bir adım daha attı üstüme, hırsla bana saldırırken bu hızlı saldırılar karşısında şaşkına dönmüştüm. Böyle olmasını beklemiyordum ama halledemeyeceğim bir şey değildi.
Hızla son hareketlerini de uzaklaştırdıktan sonra eğilerek bacağına bir tekme attım, aynı anda iki defa üst üste yumruk yedim ancak yere düşmedim. Burnumdan akan kanın sıcaklığını hissettiğimde bu bana canlılık verdi ve hızla bıçağımı yüzüne savurdum.
Bıçak yanağını kesip geçerken fırsatı yakalayarak karnına bir tekme attım. Üstüne bir kez daha atınca yere düştü ancak pes etmedi. Hızla ayağa kalkarak dizime bir tekme attığında acıyla inledim.
Kalkmaya fırsat bulamadan yüzüme de bir teme savurduğunda yere düştüm. Bıçağım kenara savruldu. Vales gelerek hızla karnıma oturduğunda yüzüme üst üste yumruklar indirmeye başlamıştı. Ama burada garip olan bir şey vardı.
Yumruklarını sert atmıyordu. Hatta neredeyse hiç acı vermeyecek şekilde atıyordu.
Buna fazla takılmadan kolunu yakaladım ve büktüm, bu ayağa kalkmamı sağlarken düşürdüğüm bıçağı almaya yeltendim. Ancak aynı anda vales bacağımı tutarak beni yere savurdu. Sırtım demirlere çarptığında bir kez daha acıyla inledim. Gözlerim Jason ile kesiştiğinde endişeyle bana bakıyordu.
Tekrar Vales'e baktığımda bana doğru yürüdüğünü gördüm. Kendimi toparlayarak ayağa kalktım ancak bir anda görüşüm karardı, başım dönmeye başladı ve kendimi yerde buldum.
Ayağa kalkmaya çalıştım ancak kalkamadan tekrar yere düştüm. İnsanların meraklı bakışlarını hissedebiliyordum. Başım iyiden iyiye dönüyordu ve bunun hiç zamanı değildi.
Tekrar görüşüm netleşmeye başladığında zorlukla ayağa kalktım. Ağzımdaki kanı kenara tükürerek diğer bıçağımı elime aldım. Nefesler içinde kalmıştım. Aceleci davranarak Vales'e bir bıçak darbesi savurdum ancak ben ona ulaşamadan bıçağı kolumu sıyırdı.
"Ah! Kahretsin." Sırtımı demirlere yaslayarak elimle kanayan kolumu tuttum. Gözlerim bu kez de Alexander'a kaydı. Her zamanki gibi soğuk bir ifadeyle sadece izliyordu.
Bu beni tekrar öfkelendirirken kendimi toparlayarak Vales'e yaklaştım. Vales bitkin görünüyordu. Ona bir adım attığımda bir anda durdu. Gözlerime bir anlığına hüzünle baktı ve elindeki bıçağı yere attı. Aynı anda görüşüm tekrar bulanıklaşmaya başladığında olanlara anlam veremiyordum.
Vales bir anda yere düşerek kan kusmaya başladı. Ağzından ve kulaklarından kan geliyordu ve bu midemi bulandırmıştı. Birbirimize yakındık ancak görüşüm bir türlü netleşemediği için ona yardım edemiyordum. Donup kalmıştım.
Vales son kez kafasını kaldırıp baktığında söylediği sözler aklıma geldi.
"Senin yüzünden değil." Dudaklarını bu sözlerle bir kez daha kıpırdattı ve gözleri kapandı. Yere düşerken benim de görüşüm bulanıklaştı ve her yer kapkaranlık olurken yere düştüğümü hissettim.
Son gördüğüm şey Vales'in kanlar içindeki cansız bedeniydi.
Selamm, umarım bölümü beğenirsiniz, yıldız parlatmayı unutmayın olur mu💖💫
Okur Yorumları | Yorum Ekle |