
Sason İlçesinin girişinde eski bir barikatın halen orada olduğunu fark etti. Kimse kendisini tanımadığından emindi artık ortadan kaybolduğunda onu tanıyan çoğu kişide aynı bölgede yok edilmişti. Arabanın devrini düşürmeden ilerlemeye devam etti. Şehre ulaştığında girişinde duran iki adam arabayı durdurdu. Birisi arabaya doğru yaklaştı diğeri eli silahında sakin bir şekilde bekliyordu.
“Ne için geldiniz?” Atilla camı tam açmak ile açmamak arasında kalmıştı. Yavaş bir şekilde camı açtı.
“Birkaç kişiyi görmeye geldim.” Atilla konuşmaya devam ederken, kapı birden açıldı. Ön tarafta duran adam arabaya doğru yaklaştı.
“Buyurunuz.” Atilla olayı net olarak anlamasa da kapının açılma sebebi arabanın sahibi olduğunu düşünüyordu. “Bu arabanın sahibini herkes tanıyor herhalde.” Diye kendine sorsa bile fazla düşünmeden içeri girdi. Sason İlçesi eskisi kadar ceza sisteminin olmadığı ve çok sıkı önemler alınan bir yer olduğunu fark etti. Eskiden duyduğu şeylerin artık gerçek olduğunu fark etti.
Şehir sessizlik içerisinde bir ses haline gelmişti. Etraf hafifi sisli ve gecenin ayazı şeklindeydi. Etrafı binlerce koruma ve silahlı adamın olduğunu eskiden Sürmeli’ye benzeyen devasa nitelikte sütunlardan oluşturulmuş eski birçok yeri anımsatıyordu. Etrafta eşsiz silahlarla ve kalıplı adamlarla korunaklı bir yer halindeydi. Siyahın içerisinde kırmızının ahenkli halini anımsatan duvar boyalarıyla Sason İlçesi baştan var edilmiş gibiydi. Her tarafta bir düzen hâkim olmuştu.
“Buraya ne olmuş böyle? Eskinin Sürmeli’si haline gelmiş.” kendinden emin şekilde ilerlese de Atilla şehrin bu denli değiştiğini hiç düşünmezdi. Eskiden güçlü ve yanlışlar yapan kişiler cezalarını çekmesi için gönderildiği yerde şimdi daha farklı yollar ve yerler haline gelmişti. Arabayı köşeye bir yere park ettiği sırada arabanın camını tıklandı, Atilla açmak istemiyordu ama ikinci defa tıklattığında Atilla’nın aklından. “Ya şimdi öldüreceğim ya da sonsuza kadar öleceğim.” Camı tıklatan adamın yüzü gözükmüyordu Atilla camı hafifçe açtığında bir taraftan da eli silahındaydı adamın hamle yapmadan önce Atilla hamle yapacak zamanı bulacağını düşünüyordu. Camı aşağıya doğru hafifçe indirdiği gibi adam pantolonun arkasına çıkardığı zarfı Atilla’nın hafifçe açtığı araba camından içeriye doğru bıraktı ve ışıkların arasından karanlığa doğru hızlıca kayboldu.
Atilla arabadan inmeden önce elindeki zarfı açtığında içerisinde paraların olduğunu gördü desteler halinde bir tomardan daha fazla para vardı. Yavaşça arabadan indi ama Silahını hızlıca almak için beline değil hemen yanına sağ tarafına pantolonun içerisine yerleştirdi. Ceket hafifte olsa gizleye biliyordu silahı. Etraf düşündüğünden çok değişmiş gibi gözükse de bazı yerler eski mekanlar işlemeye yaşamaya devam ettiğini gördü. İlerlemeye ve sorular sormaya başlayacağı yere doğru ilerliyordu. Kendisinin kimsenin tanımadığına artık kanaat getirmişti zaten. Eski bir meyhanenin karşısında zamanında beraber simit sattığı arkadaşlarından Yavuz’un evine doğru ilerlediğinde bir taraftan da eski bir alışkanlık haline gelen silahının horozunu indirdi. İlerlemeye devam ediyordu arkadaşının evine geldiğinde önce kapıyı tıklattı. Zamanında yaptığı gibi iki uzun bir kısa şeklinde Yavuz’un anlayacağı şekilde çaldığında evin ışığı birden yandı. Atilla bir taraftan etrafa bakıyor diğer taraftan da kapının açılmasını bekliyordu. Adım seslerini duyuyordu kapıya doğru yaklaşan kişinin. Kapı kolunu tuttu içerideki hafif bir şekilde kapıyı açtığı an ufak bir çığlık attı.
“Yavuz.” Diye Yavuz hemen elinde silahla aşağıya koşarak inip sıkmaya başladı. Atilla hemen olduğu yerden ayrıldı hızlıca gözden kayboldu. Yavuz etrafa baksa bile kimseyi göremedi etrafa doluşan komşuları hemen sormaya başladılar.
“Ne oldu Yavuz İdil neden bağırdı.” Diye sayısız sorunun arkasında Yavuz kapıyı kapattı. İçeriye doğru ilerlediler.
“İdil ne oldu sen neden birden bağırdın?” İdil masanın üzerinde dolu olan suyu içtikten sonra derin birkaç nefes aldı. Yavuz’un sorusuna cevap verdi.
“Yavuz gecenin köründen mi yoksa bana görünen şeyler mi var bilmiyorum ama ben Atilla’yı gördüm. Karşımda sakalları birbirine girmiş, üstünde takım elbiseye benzer bir kıyafet vardı.”
Yavuz şaşkın şekilde İdil’e bakıyordu.
“Canım sen yanlış görmüşsün. Gecenin karanlığından ya da özlem duyduğundan dolayıdır. Atilla buralardan gitti sonra onun ölüm haberini aldık. 10 yıl önce beraberdik hatırlıyor musun? Hakkı’yı öldürmek için eline bıçak alıp, engellemeye çalışanlarla beraber herkesi öldürmeye başladığı sırada seninle beraber onu sakinleştirdik ve şehirden gitti. 4 Yıl öncede bir yerde ölü bulunduğu haber geldi hatırlıyor musun?”
“Yavuz ama çok gerçekti, sanki tam karşımdaydı. Bana bakan o gözlerinin elası yüzündeki o bitmeyen öldürmeye hazır bakışları. Eli her zamanki gibi silahında duruyordu. Çok gerçekti Yavuz çok.”
Yavuz ne olursa olsun İdil’inin dediklerine inanmıyordu.
“Sen hayal görmüşsün. Sakin ol biraz daha su iç derin nefes al.” Yavuz İdil’inin yanına oturdu kafasını göğsüne doğru dayattı.
“Bende senin gibi arkadaşımı özlüyorum ama o artık yok bunu kabullendik. Aradan geçen bu kadar zamandan sonra alışmak zorundayız onu artık göremeyeceğiz bir taraftan da bu iyi…”
Yavuz konuşmasını kendisi kesti İdil’e doğru bakıyordu. Bir anda bir ses ile irkildiler, bir ıslık sessine benziyordu. Yavuz önce silahına doğru baktı ama silahı çok uzaktaydı ses daha yakına doğru geliyordu. İkisi de ayağa kalktılar İdil Yavuz’un arkasına geçti. Masanın üzerinde duran bıçağı aldı ve sadece bekliyordu.
Bir ses ile bir daha irkildiler.
“Beni öldürmek bu kadar kolay değil.” dediği gibi karşılarına çıktı Atilla. Her ikisi dillerini yutmuş gibiydiler. İdil Atilla’yı gördüğü gibi hemen bayıldı. Yavuz halen şoktaydı Atilla onlara doğru yaklaştıkça Yavuz geriye doğru hareket ediyordu. İdil’e bakmak için hareket ettiğinde elindeki bıçak ile koluna karnına doğru batırıyordu.
“Yavuz dur İdil bayıldı, canımı yakmanın zamanı değil.” İdil’i yerden kaldırıp koltuğa doğru uzattı. Masanın üzerinde duran kolonyayı eline boşaltı, İdil’e koklattı. İdil yavaş yavaş kendisine geliyordu, Yavuz halen inanamıyordu elindeki bıçak ile ara ara Atilla’ya batıyordu. İdil gözlerini açtı Atilla daha fazla Yavuz’un bıçaklamasına dayanamadı elinin dersiyle yüzüne bir tokat indirdi. Yavuz yere düştü ama kendisine gelmişti. Atilla tekli koltuğa oturdu ceketini ve yeleğini çıkardı. Yavuz ve İdil ölü görmüş gibi bakıyorlardı Atilla’ya.
“Şu ebleh, ebleh bakışlarını silin. Ben ölü değilim sakin olun. İdil bana bir tentürdiyot ve birazda gazlı bez getirir misin?”
İdil şaşkın şekilde hem Atilla’ya bakıyor hem de ayağa kalkıp istediği eşyaları getirmeye gitti. Yavuz oturduğu yerden kalkıp Atilla’nın önünde dizleri üzerine oturdu. Biraz kekeleyerek biraz dilinin döndüğünde konuşmaya çalışıyordu.
“Sen, sen, sen… öl, öl, öl… din, din, din… mi, mi, mi…?” Atilla canının acısından Yavuz’un söylediklerini anlamıyordu. Gömleğini çıkarttı yavaşça İdil tentürdiyot ve gazlı bezi getirdi bir de iğne ile iplik getirdi.
“İdil teşekkür ederim de iğne iplik neden?”
“Sen yine bir yerini kesmişsindir dikmek için.”
“İdil beni iyi tanıyan birisin ama şu kocana söyle artık kendine getirsen 20 dakika olacak neredeyse halen şaşkın, şaşkın bana bakıyor.”
İdil’de şaşkındı ama her ikisinin ölmüş arkadaşını karşısında görmesi gerçek anlamda akıl tutulması yaşamasına neden oluyordu. Yavuz zorda olsa kafasını toplaya bildi, önce bir etrafına baktı sonra yine Atilla’ya baktı.
“Sen nasıl ölmedin?” diye pervasızca bir soru sordu. Atilla ve İdil birbirlerine baktılar sonra Atilla Yavuz’a doğru döndü:
“Yaşadığıma sevinmedin de sen neden öldürmeye çalışıyorsun. Kimse beceremedi dur ben körelmiş bir bıçakla mı yapayım dedin.”
“Yok o korku ve şaşkınlık halinde oldu İdil kapıda seni gördü çığlık attı aradan yarım saat sonra sen giriyorsun içeriye. Fazla bıçaklamadım zaten, bir şey yok.”
“Nasıl yok dersin Yavuz, Atilla’nın bedeni harita gibi olmuş birde sen çiziyorsun rahat bıraksana adamı. Korktun ya da ürktün de adamı neden bıçaklıyorsun ama gerçekten Atilla bizi neden korkuttun?”
“İdil ben seni korkutmadım sadece kapıyı çaldım eskiden çaldığım gibi sen beni görünce hemen bir çığlık attın. Hem Yavuz’a ne demeli, hemen silah sıkıyor, içeri giriyorum bıçaklıyor.”
“İşte ölü birisi evimize gelince ne yapayım o korku aleminde bıçakladım.”
Atilla yerdeki bıçağı aldı Yavuz’un kolunu kendine doğru batırdı çekti ufak ufak 5-10 defa batırdı.
“Şimdi söyle bakalım Yavuz. Acıyor mu ne oldu yani ufak birkaç çizik. İstersen senin kapıda yaptığını yapayım silah sıkayım.” Yavuz hemen kolunu tuttu kendine doğru çekti. İdil hemen elindeki tentürdiyottu Yavuz’un koluna döktü.
“Atilla lütfen burada böyle şeyler yapmamanı rica ediyorum senden.”
“Tamam İdil sen nasıl istersen.” Atilla ve İdil Sürmeli’de beraber büyüyecek kadar iyi arkadaşlardı. Birbirini her daim koruyamasalar da yardımcı olmaya ve birbirini dinlemeye çalışırlardı.
İdil mutfaktan birkaç parça yiyecek aldıktan sonra salona doğru geldi. Yavuz ve İdil’in akıllarında tek soru vardı:
“Atilla sen nasıl ölmedin?” sordukları soru Atilla’yı ne kadar güldürse de düşündürmeye neden oluyordu. Her ikisine doğru baktı.
“Benim öldüğümü size kim söyledi?”
“Sen o olaydan sonra Sürmeli’den çıktıktan 4 sene sonra bir yerden gelen birisi ilçeler ve köyler dahil her yere senin adını söyledi. Öldürüldü diye ama kimin öldürdüğünü bilmediğini sadece öldüğünü söyledi. Bu kadar sene sonra sen neden geri geldin buralara?”
“Seninki de soru mu Yavuz. Bir neden olmadan Atilla buraya gelmez ama bu neden biz ya da şehir değil, değil mi Atilla?”
Atilla yine ufak bir tebessüm etti İdil’e.
“Beni gerçekten iyi tanıyorsun İdil. Bu kadar yılın hukuku ve kardeşliği boşuna olmadığını gösterdin. Evet gelelim sebebi ziyaretimin sebebine.”
“Hadi Atilla insanı merakta bırakma.”
“Beni öldürmeye çalışan birileri var, Sürmeli’den sonra ara ara bir şeyler yapmaya çalıştım ama fazla tutunamadım. Bir yerde bir şey için gitmem gerekti oraya ulaştığımda önümde sanki düzinelerce adam peydah oldu birden. Hepsinin elinde uzun namlulu silahlar bana doğru baktılar ve ateş etmeye başladılar. Zar zor şekilde mermilerden kaça bildiğim kadar kaçtım ama bazıları bana isabet etti ama neyse ki kurtuldum.”
“Dur, dur, dur nasıl kurtuldun adamların hepsini öldürdün yani, mermileri nasıl çıkardın, şunlar yeni dikiş izleri mi bana mı öyle geliyor?” Yavuz ve İdil hemen Atilla’nın dikişli olan yerlerine ve kanayan yerine bakıyorlardı.
“Evet, İdil bunlar yeni baksana benim bıçaklarımın izleri ufak ama bunlar büyük ve derine benziyor.”
BÖLÜMLER OKUMANIZI VE YORUM YAPMANIZI RİCA EDİYORUM.
KELİMLERDE HATA BULURSANIZ LÜTFEN SÖYLEYİN BAZEN YÜKLERKEN BAZI KELİMELERDE KAYMA VE HARF SİLMELER OLABİLİR.
İYİ OKUMALAR DİLERİM.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |