
Atilla, Zahter Köyünden ayrılmış, gideceği yeri düşündüğü kadar peşindeki adamlardan da kurtulması gerekiyordu. Dün geceden sabahın ilk ışıkları gözükmeden çıkmıştı yol kafasında belli bir düşünce harici fazla notaya basmıyordu. İlerlemeye devam ederken, arabayı yol kenarında bir köşeye çekti, üstü başı kir pas içerisinde görünüyordu, arabanın arka tarafına doğru geçti bagajı açıp yeni bir takım elbise çıkardı.
“Ragıp denilen adamında vücut ölçüleri benimle aynıdır umarım.” Atilla, Zahter köyünden ayrılmadan önce Ragıp’ın evine girip dolabından göz kararı karanlığın içerisinde bir tane takım elbise aldı, parasını da masanın üzerine bir notla bırakmıştı. Hızlıca arabanın yanında yolun tenha olmasını fırsat bilip değiştirdi. Eski kıyafetlerinin üzerinde ki kandan dolayı yanında ya da etrafta bırakamayacağını da biliyordu “Ölü birisi arkasında kan bırakmaz galiba.” Dedikten sonra arabanın biraz daha ilerisinde boş bulduğu topraklı bir yere fırlattı eşyalarını. Etrafta ağaçtan düşen dal ve kozalakları birleştirip cebinden çıkardığı Ragıp’ın sigara içerken taşın üzerinde unuttuğu çakmak ile yaktı. Kozalaklar ve dallar dakikalar içerisinde ateş ve kül şeklinde kıyafetleri yok etmişlerdi. Atilla geri arabaya döndü, direksiyonu tam tur çevirip, eski toprağına var olma kavgasına ilk başladığı yere doğru tam gaz ilerledi.
Onu öldürmeye gelen adamların Sürmeli’ye kadar takip etmelerini istiyordu oradan birisinin yaptığını ve orada olan her şeyinde Patron Hakkı’nın başının altından çıktığını düşünüyordu. Bu düşünce her ne kadar Saffet tarafından yanlış olduğunu söylenmesine nazaran Atilla’nın Hakkı’ya karşı halen bir ön yargı ve öldürme düşüncesi içerisindeydi.
“Görelim bakalım öldürmek kolay mı Atilla’yı.” Diye söylendi. Eliyle göğsüne ve karın bölgesine dokundu dikişli olan yerlerine baktı, tekrardan dikişleri patlamaması için özen ve dikkatle zımbalamıştı sabaha kadar taş evin içerisinde. Orada öylece öldürülmeyi beklemeyeceğini herkes biliyordu ama acının son eşiğine kadar geldiğinde akıl her zaman belli bir yerden sonra terk eder bedeni. Gazı kökledikçe Patron Hakkı’ya karşı öfkesi ve düşüncesi artıyordu.
“Ölümü bir işe yarayacak tabii ki beni öldürmeyi başaramaz ise.” Kendisinin de öleceğini biliyordu Atilla ama ne zaman veya nerede olduğunu düşünüyor, her zaman ki gibi ölümünde kendi elinde olmasını istiyordu. Yol boyunca peşine takılan ya da yakalamaya çalışan kimsenin olmaması Atilla’yı da şaşırtıyordu.
“Bu kadar çabuk mu vazgeçtiniz beni öldürmekten” diye kendi kendine adamların peşine takılmasını canı gönülden bekliyordu. Arada bir yolda yavaşlayarak kendisini belli etmeye çalışsa da kimsenin onu takip etmemesine alınmaya başlamıştı. Aradan gece saatler sonra arabanın benzini için bir benzin istasyonunda durdu, adamın kendisine ve kameralara öyle yakından ve öyle net şekilde bakıyordu ki kendisini öldürmeye gelen kişilerin kamera görüntülerinden bulduğunu düşünüyordu.
“Her gittiğim yere benden sonra geliyorlar, kameralar veya adamlar vasıtasıyla mı?” düşüncesi her bulunduğu yerde kameraya yakalanmasına gerek olduğunu fark etmesini sağladı. Yol uzun bir uzadıkça ilerliyordu telefon kullanmamasına nazaran Ragıp’ın telefonu almıştı. Ragıp’ın fark edeceğini düşünmüyordu köye geldiğinden beri Ragıp’ın elinde telefon görmemişti.
Yol boyunca kafasının içerisinde kendisini Hakkı ve Kör Ahmet’ten başka kimlerin öldürebileceğini düşünüyordu. Aklına gelebilecek ve 10 yıllık süreçte varacağı yollar her zaman farklı ve her zaman kötü bir yer haline gelmişti. Ölümden kaçmayan birisi olmasına nazaran sanki ölüm onu koruyordu ya da öyle zannetmesine neden oluyordu.
“Aslında yaşamayı bu kadar umursamıyorum ama öldürmek…” dedi ve durdu. Sözlerine devam edecekken yolun karşısında arka arkaya gelen arabaları fark etti, fazla dikkat etmese bile yakın çevreden bir yerden olduğunu düşünüyordu. Arabalardan bir tanesi gözüne çarptı, hatırasının en derin yerinde olan bir hatıraydı gün yüzüne çıkmış oldu.
Eskiden kendisinin de kullandığı siyah renkte camları filmliydi etrafı içeriden net ama dışarıdan karanlık gözüken araba. Jantlarının arasında ki kırmızılar arabanın tekerler döndükçe siyahın içerisinde ateşi görüyordu.
Arabayı gördüğü gibi aklına 2 şey belirmişti. Birincisi kendi gençlik zamanında kalma eski hatıralarından birsiydi. İlk araba sürmeye başladığı zamanlarda Patron Hakkının kendisine istemeyerek de olsa Saffet’in istek ve ısrarlarından dolayı Atilla’ya aldığı normal bir siyah kırmızı jantlı arabasıydı. Atilla’nın hayatında ilk defa bir hediye alınmasına sevinmişti… İkincisi ise arabayı patlatmasıydı, her hediyenin ve ölümün bir başlangıcı vardır, birisinde sevinirsin köle olursun diğerinde ölürsün özgür olursun… Atilla’da ilkinde köle olmuştu hediyeyi alarak ikincisinde özgür olmuştu, hediyeyi patlatarak Hakkı’ya meydan okumuştu. Hediye patladı, Atilla rahatladı…
Gözünü arabanın üzerinden çekip yolla çevirdi, arabanın radyosunu açtı, peşinde gelecek olan kimsenin olmadan Sürmeli’ye ulaşacaktı artık. Ulaştığı zaman yapacağı şeyleri düşünmeden edemiyordu. “Acaba ölmeden birkaç kişiyi yanımda götürür müyüm?” bu düşünce her gitti yerde aklına geliyordu aslında gerilmiyordu savaş ve ölümlerde ama aklını her daim sakin ve öfkeli tutması zor oluyordu. Yüzünde ki mimikler her zaman ki gibi öfke ve sinir karışımıydı.
Yolda polislerin olmadığı yolu seçmesine nazaran etrafta her daim polis arabalarını görüyordu, her polis gördüğünde aklına öldürdüğü adam geliyordu “Bütün polisler aynı mı?” diye de kendine sordu. Etrafında gördüğü polislerin çoğunluğunda aşırı fazla para kazanma eğilimi vardı Atilla bunu hiçbir zaman mantıklı bulmuyordu. Atilla için korku en büyük güç olduğuna inanıyordu…
Arka tarafta yol istemek için kornaya basan arabanın kendisine çarpmasıyla kafasının içerisinde dönen düşünceler son bulmuştu. “Bir de bu çıktı şimdi” diye arkadaki arabaya söverken arabayı da hemen köşeye çekti, dikiz aynasından arka tara doğru bakıyordu. Adamı arabadan inerken bile bir şeyler planladığı çok belliydi. Atilla elini önce silahına gitti ama etraftaki arabaların ve çorak arazinin ortasında çok ses yapacağını biliyordu. Kemerine sakladığı bıçaklarını eliyle kontrol ettikten sonra kontağı kapatıp anahtarı yanına aldı ve arabadan indi.
“Sen ne yapıyorsun lan ibne?” diye adamın bir anda Atilla’ya karşı böyle üsten ve böyle aşağılayıcı bir şekilde küfür etmesine Atilla şaşırdı.
“Ağzını topla öyle konuş. Çarpan sensin?” Atilla öncelikli olarak öldürme teşebbüsünde bulunmuyordu ama adamın bu davranışı fikrini saniyeler içerisinde değiştirebilirdi. Adam Atilla’nın üstüne doğru yürüdü.
“Ağzımı toplamazsam ne olur lan? Ben çarptım ama sen ödeyeceksin ya da…” dedi ve gömleğini yukarıya doğru sıyırıp silahını gösterdi. Atilla’nın silahtan korkacağını zannetmesi onun aptallığıydı ama Atilla’da kendisine belirlediği rolü layıkıyla oynuyordu. Adama doğru baktı yüzünde korkuyu ne kadar belirlemek istese de bilmediği bir duyguydu aslında. Yüzünü korkuyormuş gibi göstermeye çalıştı bu durum adamı daha da iştahlandırdı.
“Demek ölmek istemiyorsun bu güzel şimdi bana hasarımı öde bende senin canını bağışlayayım ibnenin evla…” Adamın bu sözü Atilla’nın hiç hoşuna gitmemişti hem öksüz hem yetim olan Atilla sinirlenmeye başlamıştı. Adama doğru baktı, gözünde sadece öfke belli oluyordu adam kafasını kendi arabasına doğru çevirdi sonra tekrardan Atilla ya baktığında gözünde ki öfke ve ölümü görebiliyordu. Adam birkaç adım geri gitti ama erkekliğinden ödün vermemek için Atilla’nın üzerine doğru yürüdü. Elini silahına doğru yavaş şekilde götürüyordu ama Atilla’nın gözündeki öfke adam elini silahına dahi değmeden Atilla bıçağı fırlatıp adama saplamıştı. Adam yere doğru düştü, kolunu tutuyordu.
“Sen, sen ne yaptın. Nasıl yaptın. Beni, beni bıçakladın…” Atilla’nın gözü kararmıştı artık adamı arabanın yanına köşeye doğru çekti adam bağırmaya devam ediyordu, Atilla önce etrafa baktı, şansına etrafta arabalar geçmiyordu adamın kolundaki bıçağı çıkartıp bacağına doğru sapladı, adam acı içerisinde çığlık atarken Atilla eliyle adamın dilini dışarı çıkardı. Diğer bıçağını kemerinden çıkardığı gibi adamın dilini kesti, Atilla’nın içindeki öfke dinmiyordu. Öldürmek sadece soğumasına neden olsa bile öfke soğumaması için kendini tekrar edercesine zihnini ve düşüncelerini körüklüyordu. Yerler her taraf kan içerisindeydi adam hem korku hem de endişeli bakışlarla Atilla’ya bakıyordu. Adamı arabasına doğru sürükledi, adamı yerden kaldırdığı gibi arabanın içerisine koydu, adamın kemerindeki silahını alıp, adamın bacağına sıktı.
“Ölüme merhaba de” dedi adam acı içerisinde Atilla’nın ne dediğini anlamıyordu. Sadece şu an burada böyle bir şekilde ölmek istemediği her halinden belli ediyordu. Konuşmaya çalışsa bile dilinin olmaması konuşmasını engelliyordu. Adamın gözlerinde artık sadece korku vardı. Atilla’nın böyle zulüm ederek işkence çektirerek adamı öldürmeye çalışması adamın ölmek için yalvarmasına neden oluyordu. Arabaya bindiklerinde Atilla bıçak ile adamın koluna ve karnına sayısız defa bıçağı sapladı.
“Korkma ölmene izin vermeyeceğim, ölüm dahi seni benden kurtarmaya yetmeyecek. Ölüme yaklaştığında seni geri getiririm, ölmene izin vermeyeceğim.” Atilla’nın söyleri adamın kafasını karıştırıyordu, ‘bir Azrail gibi gidilecek yolun dönüşlerinin olmamasını anlatıyordu.’ Atilla silahı adamın kafasına tuttuğunda adam bir anda altına işedi, Adamın işlediğini fark ettiği an hemen arabadan indi.
“Lan nasıl erkeksin lan sen, silahı bana gösterirken adamdın, şimdi ufak bir bebek gibi altını ıslatıyorsun. Senden iğrendim şu an az bir adam olsaydın keşke sana işkence çektirmekten bile vazgeçtim öl sen geri getirmeyeceğim seni öl Allah’ın belası.” Dedikten sonra adamın önce kasığına doğru bıçağı sapladı sonra bıçağı oradan çıkartıp şah damarını kesti. Adam arabanın içerisinden kanlar içinde kıvranıyordu, Atilla’nın yüzüne bakıyordu ama dilinin olmaması çıkarta bildiği sesler sadece homurdanmaya benziyordu. Adamın arabanın içerisinde öylece bıraktı, arabadan indi ön koltuğa oturdu. Arabayı köşeye boş bir çorak arazinin içerisine çekti arabayı sonra torpidoyu açıp içinden ıslak mendili eline alıp kapattı. Arabanın içerisi adamın altına işemesinden dolayı sidik kokuyordu. Islak bez ile kendi dokundu arabanın her yerini sildi, oturduğu yere kadar her yeri sildi sakalından veya saçından düşecek olan tek bir kıl ya da tüy dahi bırakmak istemiyordu. Sürücü koltuğu ve ön tarafı hallettikten sonra arka tarafa geldi, dokunduğu kapı kolları adama batırdığı bıçaklarına ve adamın silahına kadar her yeri tertemiz etmişti. Arabadan indi kapı kollarını tekrar üstünden geçer gibi sildi.
Kendi arabasın doğru ilerledi, adamın cebinden temizlerken aldığı cüzdan ve telefona baktı. Arama kayıtların da her zaman isimlerin yazılı olduğunu biliyordu, herkesin bir ismi vardı ama aralarında Atilla’nın dikkatini hiçbiri çekmemişti. Arabasına bindi, torpidosunu açtı, elindeki cüzdan ve telefonu kapatıp torpidonun içerisine bıraktı.
“Bu adam normal mi yoksa beni öldürmeye gelen adamlardan birisi mi? Bilmiyorum…” Şizofren gibi bir şey oluyordu, herkesten ve her şeyden huylanır olmaya başlamıştı. Direksiyonu çevirdiği gibi Sürmeli’ye doğru yolla koyulmuştu. Torpidoyu tekrardan açtı, adamın cüzdanını çıkardı, cüzdanın içerisinde ki paraya ve kimliğine bakmak istiyordu. Cüzdanı ilk aldığında kontrol etmemişti ismini ve doğduğu yeri. Kimliği eline aldığında ‘Samet’ yazıyordu. Atilla önce şaşırdı, ismi düşündü aklına gelmiyordu.
“Ben bu ismi bir yerden hatırlıyorum, neyse ama bu adam Sürmeli’den çıkarsa aklımda ki sorunun cevabını bulmuş olacağım.” Cüzdanın içerisinden kimliği çıkardığı gibi doğum yerine baktı. Sason yazısını gördüğü gibi şaşırdı.
“Nasıl, beni öldürmeye gelen adamlar Sason’dan mı geliyordu. Arık Kör Ahmet’in himayesinde olan bir yer. Sürmeli ile bağlantısı ne?” Atilla bunun nasıl olduğunu düşünüyordu ismi gördüğünden tam olarak anlamamıştı, halende anlamıyordu. Kör Ahmet, kendisine karşı neden böyle bir şey yaptığını düşünüyordu.
“Eskiden benden korkarlardı, şimdi öldürmeye mi çalışıyor. Sason’u aldıktan sonra kendisine olan güveni artmış, Hakkı ile iş tutmasının sebebi budur.” Atilla her ne kadar Hakkı’yı öldürmek istese de Kör Ahmet’in bu yaptığı gerçekten canını sıkmıştı. Yola devam ediyordu ama beyni durmaksızın çalışmaya olayları analiz etmeye çalışıyordu.
“Ben neye bulaştım acaba, beni öldürmeye gelenler kim? Sürmeli’den mi geliyor? Kör Ahmet bana karşı gelerek Hakkı ile iş mi tutuyor?” Bütün bunlara bir anlam veremiyordu. Sürmeliye doğru yolla tekrardan devam ediyordu, Ragıp’ı arayıp Kör Ahmet ve Hakkı arasında bir bağlantı olup olmadığını sormak istiyordu. Kafasının bu kadar düşünce içerisinde kaybolmaya başlamıştı. Arabayı önce bir köşeye çekti kontağı kapattı. Arabadan indi, etrafa bakınıyordu, gölge bulduğu bir ağacın altında durdu. Kafası patlayacak gibi ağrıyordu ama nedense her nefes aldığında içinki öfke ve öldürme isteği tavan yapmaya başlamıştı.
Oturduğu yerden ayağa kalktı saatler sonra öldürme zevki her zamankinden daha fazla enerji veriyordu.
“Kimseyi haksız yere öldürmedim ya da öyle düşünüyorum. İnsanlar beni gerçekten sınamaya mı başladı. Ölmemek için bana yalvaran insanlar şimdi beni öldürmek için el ele vermişlerdi. Yaşadığımı kimse bilmiyorsa bunlar beni nereden buldular.”
Düşünce içerisinde düşünce gelişiyordu, Atilla arabasına doğru ilerledi arabaya bindiğinde geri dönüp Sason İlçesine girip Kör Ahmet’i öldürmek istiyordu. Gözleri sadece kan istiyordu, kanın içerisinde kan ve vahşetin içerisinde vahşet istiyordu. Kontağı çevirdi arabayı çalıştırdı, direksiyonu çevirip gaza bastı. Sürmeliye doğru ilerliyordu…
BÖLÜMLER OKUMANIZI VE YORUM YAPMANIZI RİCA EDİYORUM.
KELİMLERDE HATA BULURSANIZ LÜTFEN SÖYLEYİN BAZEN YÜKLERKEN BAZI KELİMELERDE KAYMA VE HARF SİLMELER OLABİLİR.
İYİ OKUMALAR DİLERİM.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |