
Gözlerini açtığında halen yerde uzandığını fark etti. Etraf değişmiş şekildeydi, kafasını tavana doğru çevirdiğinde başının üzerinde eskiden kalma lüküs şeklinde yanan bir gazlı ocak. Taştan yapılmış bir beton ve havada oynayan eller. Kafasını sağa doğru çevirdi halen tam olarak kendinden değildi, hafif ses ve yavaş hareket edebiliyordu. Aklına ilk gelen düşünce “İşkence altındayım.” Düşüncesiydi, Köy halkı kendisini yakalayıp öldürmek isteyen kişilere para ile ya da korku yüzünden vermişlerdi. Bu düşünce içerisinden kurtulması biraz zaman alsa da gözlerinin üzerine tanıdığı birisini gördüğünde şaşırmıştı.
“Asral, Asral…” diye yeniden seslenmeye başladı. Elinde eldiven alnına birisini elini koyduğunu görünce daha fazla şaşırmıştı. Hayal olduğunu düşündüğü Asral yanında olduğunu inanmıyordu, hayal olmasını istiyordu. Hemen ayağa kalkmaya çalıştı ama yerinden kalkamıyordu. Eldivenli kişi Atilla’nın kalkmaya çalıştığını fark edince eliyle kafasını geriye doğru itti.
“Şimdilik uzanman gerek Atilla sonra ayaklanırsın.” Atilla şaşkın şekilde, kafasını hafifçe yukarı kaldırdı. Aklı onunla oyun mu oynuyordu. Kafasını kaldırmasıyla Asral’ın sesini yeniden duydu.
“Sana kafanı indir ve uzan diyorum Atilla.” Diye yeniden kızarak seslenmesiyle Asral’ın ismini öğrenmiş olduğunu fark etti. Gözlerini kapattı ama bir taraftan da peşindeki adamların etrafta olması arabayı ve köyü bulmuş olabileceği düşüncesi tedirgin ediyordu. Biraz kafasında olan şeyleri ve son olan şeyi düşündü daha fazla uzamayacağını anlayarak ayağa kalkmak için yeltendi. Asral ve köydekiler uzanması için hamle yaptıklarında Atilla elini havaya kaldırarak ve güçlü bir sesle konuştu.
“Sakın bana dokunmayın.” Elini uzatan herkes birden ellerini çektiler. Atilla’nın güçlü ve korkutan sesi herkesi tedirgin ve korku içerisine koymuştu. Herkes hemen odadan ayrıldılar. Atilla sesinin kuvvetinden haberdardı ama herkesin bir anda etraftan kaybolacaklarını düşünmedi. Asral korkarak bile olsa Atilla’nın koluna dokundu.
“Sinirini ve öfkeni seni kurtarmak isteyenlere karşı kullanma istersen Atilla.” Şaşkın şekilde bakıyordu Atilla kimin kurtardığı veya öldürmek için mi oraya getirildiğini anlayamıyordu.
“Kim beni kurtaranlar?” diye sinirli bir sesle konuşuyordu. Asral yaşaması için caba sarf ettiği adam artık farklı birisi gibi gözüküyordu hem korkuyor hem de kendisine karşı bir zarar vermeyeceğini umuyor ve düşünüyordu. Atilla’nın sorusu Asral’ı sinir edercesine kızdırıyordu.
“Seni ben kurtardım yetmedi bu köydekiler seni öyle yaralı ve baygın halde bulmuşlar. Bana haber verdiler eskiden beri bu köye ilaç, tedavi getiriyoruz ablam ile beraber. Onlar seni kurtarmış. Köyden uzak bir eski bir kulübe var taştan onun içerisine girdiğini görmüşler zaten geldiklerinde sen zaten bayılmışsın.”
Atilla, Asral’ın dediklerine inanmıyordu, onu öldürmeye çalışan kişilerin parmağı olduğunu düşünüyordu. Çünkü nereye gitse her zaman orada olmaları Atilla’yı çıldırtıyordu. Asral’ın suratına bakıyordu ama halen öfke ve nefret yüzünden okunuyordu. Asral konuşmaya arada çekinse de Atilla’nın o öfke ve nefret bakışlarından korkarak soruyordu.
“Öyle bakmayı keser misin? Ben dışarıdaki insanlar değilim, bana bakarak korkutamazsın.” Atilla şaşkın şekilde Asral’ın neden böyle bir şey söylediğini merak ediyordu. Sert bir ses tonuyla konuşuyordu.
“Ben kimseyi korkutmuyorum. Senin de korkacağın bir durum yok.” Atilla’nın söyledikleri Asral’ın hiç güvende hissettirmiyordu, Asral’ın sormak istediği sorular vardı. Atilla ondan önce davrandı sert ses tonu ile konuşmaya başladı.
“Sen benim adımı nereden öğrendin?” Asral soru karşısında şaşırmıştı hiç tereddüt dahi etmeden cevap verdi.
“Köydeki herkes seni tanıyor, zaten eskiden Sürmeli de yaşıyorlarmış. Seni kurtarmam için bana her şeyi verdiler. Adını o zaman söylediler. Sen şimdi söyle neden bana adını farklı söyledin Timur?”
“Ben ve adım belli yerlerde ölümü getiriyoruz, sen buraya geldiysen onlarda buraya gelir ve herkes ölür. Ölmeliler de zaten…”
Atilla’nın sözleri Asral’ı tedirgin etmeye yetmemişti ama bir ürperti bıraktı üzerinde. Atilla’nın ne söylediğini düşünmediğini düşünüyordu, neler olacağını ve kim olduğunu hakkında fazla bir bilgiye sahip değildi zaten. Kapının açılmasıyla Zahter köy Muhtarı Ragıp içeri girdi. Ellerini birleştirdi, üstünü düzeltti, hafif bir şekilde kafasını yere doğru eğdi ve kısık bir ses ve güçlü bir ifade ile seslendi.
“Merhabalar Atilla, ben Ragıp Sürmeli’de halı kilim ustasıydım. Senin öldüğünü duymuştuk.”
Atilla sadece kafasını sallıyordu, Asral şaşkın ve anlamsız şekilde bakıyordu her ikisine. Ragıp’ın yaşlı ve büyük olmasına nazaran Atilla’nın karşısında, böyle hürmetli ve korkudan tir tir titremesine şaşırmıştı. Atilla derin bir nefes aldı konuşmaya başladı.
“Seni hatırlıyorum Ragıp Abi. Benim ölüm haberimi yayan kim ise yanlış bildirmiş her yere ölüm ölmez aslında. Sizi buraya Hakkı mı gönderdi?” diye sordu, ‘Ölüm ölmez Aslın da mı? diye kendi kendine soruyordu Asral, her ikisinin arasında ki konuşmayı merak içerisinde dinliyordu.
“Hayır o şerefsiz senden sonra orayı yönetemez oldu, boş işler ve yanlış kararlar yüzünden insanları öldürmeye korkutmaya çalıştı ama kimse boyun eğmedi. Herkes karşı çıkınca mallar dağıtılmadı gelenler ellerinden kaldı baskılarda arttı tabii ki kimse para kazanamaz oldu ekmek alamaz olduk, bizden kendimizi oradan kurtarmaya çalışıp buraya geldik.”
“Herkes aynı şeyi söylüyor, sen ne zamandır Sürmeli’den ayrıldın Ragıp Abi?”
“5 Sene oluyor, biz ayrılmadan evvel zaten bu yeni yetme gençler ve eski adamları şehre geri dönmüştü.”
Atilla hiç kimseye inanmıyordu, kendisini öldüren kişilerin kim olduklarını merak içerisinde etrafta onu öldürmek için bekleyen bir ton insan vardı.
“Beni öldürmeye çalışan insanlar var. Bunun hakkında bir bilgin ya da kulağına gelen bir haber var mı?”
“Hayır, dediğin gibi herkes seni öldü biliyor seni yolda birisi görse bile tanımaz, tanısa bile sen olduğunu anlaması zor. Sen buralarda ve çevre köylerde ölü bir adamsın.” Atilla bunu duyduğuna azda olsa seviniyordu ama neden ve kim tarafından böyle dizayn edildiğini merak ediyordu.
“Ama…” Diye sözüne devam etti:
“Seni öldürmek isteyen ve korkan iki kişi var. Bildiğin üzere birisi Kör Ahmet diğeri ise Patron Hakkı, bunlar senin buralarda yarattığın korkunu almak isteyen ve senden korkan kişiler. Yeni yetme ya da eskilerden bazıları bile seninle mücadele edecek kadar ölümü sevmiyor ya da seni tanımıyorlar.”
Atilla her duyduğunda eski zamanda yaptıkları aklına gelip keyifleniyordu. Kafasının içerisinde ‘Ölümden kaçmayan kişilerin ölümle kavga etmesi neden’ diye zihninde düşünüyordu. Asral neler olduğunu ve ne olduğunu anlamaya çalışıyordu duydukları karşısında hayretler içerisinde bakıyordu. İçi ürperse ve korksa bile o an oradan ayrılmak istemiyordu.
“Ragıp Abi gördüğün gibi peşimde adamlar var burası güvenli mi? biliyorsun benim olduğum her yer…”
“Ölüm peşinden gelir ya da ölüm çoktan oradadır.”
Sözlerine devam ettirmeden Ragıp lafın devamını getirdi. Asral daha fazla durmaya çalışsa da korkusunu her daim belli edercesine yüzünün şekli değişiyordu.
“Burada kimse dışarı ile bağlantılı değil. Buraya gelen giden kimse olmaz zaten. Asral hanımı da zaten başka yolda getirdik.” Atilla her ne kadar Ragıp’ın dediklerine fazla inanmasa da şu an dışarı çıkmak hem tehlikeli hem de dikkat çekici olacaktı.
Asral daha fazla içeride durmadı dışarı çıktığında, dışarıdan herkes ayakta vaziyette bekliyorlardı. Asral şaşkın halde hepsine bakıyordu “Bunlar ne yapıyor burada” diye kendi kendine söyleniyordu. Kalabalık bir anda Asral’ın yanına doğru geldiklerinde Asral endişe edercesine geri adım attı. Ragıp içeriden çıkıp Asral’ın etrafında kalabalığı görünce şaşırdı hemen yanlarına doğru gitti.
“Ne oluyor burada?”
“Ragıp Muhtar Asral hanıma soruyoruz Atilla’nın durumu nasıl diye cevap vermiyor. Bizden kaçıyor bizde anlamadık.”
“Atilla’nın durumu iyi sağlam ve sizden köyde kimse ismini söylememesini ve burada olduğunu kimsenin bilmemesini istediğini söyledi. Şimdi dağılın evlerinize gidin, ben size haber veririm gözleriniz açık olsun.”
Herkes dağılırken Asral köşede bir yere taşın üzerine oturmuş olan şeyleri insanların tavırlarını düşünüyor ve hayret ediyordu. Ragıp yanına yaklaştı oda yere taşın üzerine oturdu. Cebinden çıkardığı tabakasını açtı, sarma sigarasını çıkartıp hem kendine hem de Asral’a doğru uzattı. Asral almak istemiyordu ama bugün yaşadığı ve konuşulanları gördüğüne korku, heyecan ve endişe içerisinde uzatılan sigarayı aldı.
“Muhtar nasıl oluyor ya böyle ben bu adamı ameliyat ettim ama şu an bu adam kim tanımıyorum. Herkes saygı duyuyor, korkuyor hürmet ediyor ama bu adamın kim olduğunu bilmiyorum. Bana ismini bile yalan söylemiş, kimseye güvenmiyor gözünde ve yüzünde hep bir öfke, bir sinir hâkim. Kimsin Sen Atilla?” Diye hem kendine hem de Ragıp’a söylüyordu. Ragıp bir şey söylemek istemiyordu ama Asral’ın bu kadar çok sinirlenmesi ve buralardan her şeyden uzak durması için azda olsa bildiği kadarını anlatamaya başladı.
“Nereden başlayacağımı bilmiyorum. Atilla’nın kim olduğuna dair buralarda çok fazla gezen sözcükler vardı. Kimisine göre eski bir ajan, kimisine göre bilmediğimiz birisi ama herkesin tek kanaat getirdiği kötünün bile kötüsü, acıma duygusu olmayan her dakika gözünün önünde nefes dahi almadan can alacak kadar sakin birisi. Atilla ile kimse konuşmaz kimse konuşmaya cesaret edemez.”
“İçeride konuşurken size abi diyordu? Hem Hakkı dediğiniz kişi şu Sürmeli’de patron mu? Herkesin zamanına korktuğu adam.”
Ragıp şaşırmıştı, sadece birkaç defa gelmesine nazaran yerleri ve insanları net şekilde söylüyordu Asral.
“Evet, Atilla kendisinden büyük herkese Abi diye hitap eder ama sadece hitaptır gerçeklik payı yoktur. Hakkı zaten Atilla sayesinde gücüne güç katmıştı ama tabii ki Atilla sayesinden kazandığı ve geçmişte var olan ona verilen gücün hepsi yok oldu. Atilla ile ben tanıştığımda tek başına var olmaya çalışan birisiydi, tanıştığım dediğim sadece adını duyardım. Yaptıklarını ve yapacaklarını tabii ki. Bizim bildiğimiz her zaman tek başınadır ama onu korumaya çalışan canlarını verecek birkaç kişi her zaman yanındadır, yani yanındaydı.”
Asral meraklı gözlerle Ragıp’a bakıyordu.
“Yanındaydı dedin ne oldu onlara? Öldüler mi?”
“Evet, maalesef ki hepsi korudukları ve korumaya çalıştıkları adamın ellerinden öldüler. Ama bir tanesi Atilla için canını vermeye hazır görünüp arkasından iş çevirdi sadece o kurtuldu.”
Asral’ın yüzünde korku ve endişe hakimdi. Konuşmaya devam ederken bir taraftan da titreyerek Atilla’nın yattığı taş eve bakıyordu.
“Nasıl oldu, neden kendisini koruyan kişileri öldürdü? Nasıl bir canilik bu.”
“Sana dedim ya herkesi öldürebilir diye. Adamlar Atilla’dan habersiz Hakkı ile ufak bir iş için anlaşmışlardı, İlhan olacak şerefsiz her şeyi tezgahlamış. Kendisini kurtardı ama o gençleri Atilla’nın şiddetinin önüne attı. ‘İhanet nerede olursa olsun infaz etmek gerek.’ Atilla’nın sözüdür. İlhan kaçtı kurtuldu olarak düşünme Atilla giderken onun gözünü ve ayaklarını parçaladı. Kör sakat yaşıyor Patron Hakkı’nın yanında. Tabii ki yaşamak denirse.”
Asral korkunun içerisinde var olduğunu farkına azda olsa varsa bile, aklı ona Atilla’nın söylenenden daha farklı olduğu düşüncesi yer ediyordu. Ellerinden kurtarmak için sabahlara kadar uğraş verdiği adamın aslında bir cani ve kötü olduğuna inanmak istemiyordu.
‘İnanmak yaşanan şeyler arasında kendine yaptığın en büyük ihanettir aslında.’
“Sadece bu yaptıkları sayesinde mi korkuyor ve hürmet gösteriyor bu insanlar?”
“Hayır tabii ki sadece bunlar değil. Sadece bildiklerimi anlatıyorum sana. Belki geçmiş zamandır duymamışsındır ama sana kısaca herkesin bildiği tek bir olayı anlatayım. Zamanında Kör Ahmet adında bir adam vardı…”
Asral hemen Ragıp’ı susturdu.
“Ben o olayı biliyorum bizim köye kadar gelmişti ama sadece bir söylenti zaten yapan kişinin kim olduğu bilinmiyor. Kör Ahmet, adamları ve Kör Ahmet’in oğlu dahil herkesin kafaları kesilerek kazığa geçirip şehrin yoluna dikilmiş ibret olsun diye ama bu sadece bir söylenti şehir neresi bilinmiyor. Adamda yıllar sonra bir yerde ölmüş. Ama bizim konumuzla bunun ne alakası var onu anlayamadım. Ben sana Atilla’yı soruyorum.”
“İşte Asral o sizin köye kadar gelen olaydaki şehir Sürmeli ve olayı yapan herkesi öldürüp kafalarını kesen ve kazıklara takıp şehrin yoluna tek başına döşeyen, yıllar sonra ölen kişi tam da şurada.” Eliyle Atilla’nın olduğu taş evi gösteriyordu.
“Senin korkmak için ne kadar sebep göstersem de sadece ürktüğün herkesin korkma sebebi Atilla.”
Asral’ın eli ayağı dolanmıştı ne söyleyeceğini ne yapacağını bilmiyordu sadece küçük dilini yutmuş gibi kelimeler harf, harf hece, hece çıkıyordu. Kekelemeye başlamıştı konuşurken.
“Ben… benim…benim içeride bağırdığım, herkesin kapısında hürmetle durduğum adam zamanında kafa alan ve öldüğü zannedilen kişi mi?”
Ragıp gözleri kırparak ve kafasını sallayarak cevap verdi.
“Nereden bileceksin hayatını kurtardığın adam caninin ve kötünün birisi olacağı ama sen yine de dikkatli ol. Ne yapacağı, nasıl yapacağı ve kimi öldüreceği bilinmeyen birisi. İtaat et rahat et bence o buradayken.”
Asral halen anlamıyordu ‘Köy halkı hem korkuyorlar hem de koruyorlar neden’ diye kafasının içerisinde dolaşan milyonlarca düşünce vardı. Derin nefes aldı elinde sönen sigarasını tekrardan yaktı. Derin nefesler aldı sigaradan, etrafına baktı. Ragıp’ın da yüzünde hem endişe hem de mutluluk vardı.
“Ragıp Muhtar, sen ve diğerleri neden Atilla’ya karşı böyle hürmetlisiniz. Adam katil ve cani ama siz ondan hem korkuyor hem de koruyorsunuz neden? Benim aklım bunu anlamıyor, adamı polise vermeyi geçtim zaten veremezsiniz de yardım etmezseniz etmeye bilirsiniz.”
Ragıp sigarasında birkaç nefes daha aldıktan sonra kalan kısmı yere atıp ayağıyla ezdi.
“Sen şimdi bunları gördün kafan karıştı. Atilla her şeyi yapabilecek adam ama bizi koruyacak birisi sadece istediği İhanet etmemek ve sonsuz sadakat. Diğerleri gibi para için bir şeyler yapmak isteyen birisi değil herkes istediğini yapsın ama belli bir kurala göre ve itaat ederek yapsın. Sen buralarda kalmadın hayatın farklı ve değişik yerlerde bizler ve Atilla aslında aynıyız bedenlerimizde benzer yaralar, kesikler ve kurşunlar var. Yaşamın içerisin yalnız, kimsesiziz ve beraberiz aslında.”
Bu söz Asral’ın kafasından vurulmasına neden olan bir sözdü. Sigarasını son bir nefes alıp oda yere doğru fırlattı ayağıyla ezdi.
“Ben bir Atilla’ya bakayım?” dedikten sonra yerinden kalktı Atilla’nın olduğu taş eve doğru ilerledi. Tahta kapıyı açıp içeri girdiğin de arkasında kapıyı kapattı. Atilla uyuya kalmıştı ama ara ara sayıklamaları Asral’ı tedirgin ediyordu. Yanına doğru yaklaştı, yanında duran eski yer sedirine doğru oturdu. Atilla hakkında kafasının içerisinde net olarak anladığı ve anlamadığı milyonlarca şey vardı aslında.
Durdu düşünmeye başladı: “Neden bu haldesin?” sorusunun cevabını kendisi bile bilmiyordu ama Atilla’nın kendisini duyup cevap vermesini istiyordu. Gözleri ile hem Atilla’ya hem de etraftaki seslere odaklanmıştı. Yüzüne belki de şu an ilk defa bu kadar uzun süre bakıyordu, yüzü çok farklı geliyordu gözlerine. Yüzüne bu kadar uzun bir şekilde sadece ameliyat ve sonrasında bakmıştı, yüzünün ve etrafının kanlar içerisinde olmasından yüzünü net olarak göremiyordu. Sakalının uzun ve kaba gibi durması haddinden fazla bir korkuya mahal veriyordu. Etraftaki sesler belli bir süre sonra fazlalaşmaya ve derinleşmeye başladı. Asral Atilla’nın kendi kendine sayıklar gibi konuştuğunu fark edince ona doğru biraz daha yaklaştığı an bir anda Atilla gözlerini açıp Asral’ı kendine doğru çekti, yastığın altında duran bıçağı çekip Asral’ın boğazına dayadı.
“Kimsin? Beni neden öldürmeye çalışıyorsun?” Asral konuşmaya çalışsa bile net olarak Atilla’ya sessini duyuramıyordu.
“Atilla sakin ol benim, Asral, Asral…” ses Atilla’ya tam ulaşamıyordu Asral ismini söylemeye ve Atilla’yı sakinleştirmeye çalışsa da Atilla sakinleşmiyordu. Tehdit ederek konuşmaya devam ediyordu.
“Bak ben Atilla’yım Atilla, seni burada öldürürüm elim dahi titremez seni öldürürken. Söyle bana beni kim öldürmek istiyor.” Asral biraz daha dayandıktan sonra Atilla’nın boğazını sıkmaya başlamasıyla nefesini kaybetmeye başladı. Etraftan gelen sesler Atilla’yı tedirgin etti. Hemen ellerini boğazından çekti ama bıçağını halen boğazından ayırmadı.
“Kim var orada, etraftan neden bu kadar çok ses geliyor, beni öldürmeye gelenler kimler hemen ses verin. Ben Atilla ölürken bile yanıma bir kaçınızı almadan gitmem bunu bilesiniz.” Atilla bağırmaya ve tehditler etmeye devam ediyordu. Etraftaki sesler çoğalmaya başladı, tahta kapı hafiften aralandı, Atilla halen bıçağı Asral’ın boğazında tutuyordu, ara ara hafiften değmesinden dolayı Asral’ın boğazına ufak çizikler oluşmuştu. Bıçağın üzeri kan olmuştu bile çoktan. Ragıp yavaş ve sakin şekilde zor da olsa içeri girdiğinde Atilla’ya doğru baktı.
“Atilla sakin ol, seni öldürmeye gelenler biz değiliz. Bıçak dayadığın kişi Doktor Asral sende tanıyorsun senin hayatını kurtardı. Biraz sakin ol kendine geleceksin.” Asral da konuşmaya dahil oldu ama Atilla halen kendisini savaşın ve ölümün içerisinde görüyordu.
“Rica ediyorum şu bıçağı bırak biz senin düşmanların değiliz. Seni kurtarmaya çalışıyoruz.”
Atilla biraz daha öyle durdu, kendi benliği bu durumda kaybetmeye başlamıştı. “Herkes bana baksın, tek başıma bu savaşın içerisinde yaşadım ben ölmem öldürürüm.” Dedikten sonra birdenbire, derin bir nefes alıp “Asral…” diye seslendikten sonra yere doğru yığıldı. Asral kendi canını kurtaracağına hemen Atilla’nın üstüne atladı. Nabzına ve gözbebeklerine baktığında bayıldığını anladı. Ragıp Asral’ın yanına doğru yaklaştı.
“Sen nasılsın Asral Hanım. Çok korktun mu boğazında bıçak ile orada duruyordu.”
“Evet, düşündüğünden daha zor ve daha fazla adrenalin pompalıyordu vücudum. Atilla’nın kafasında her daim öldürülme var.”
“Bu korku mu yoksa bir hastalık mı?”
“Buna bir isim vermek bile şu an çok zor Muhtar, Atilla ölmekten korkmuyor aslında sadece bundan önce ve sonra olmak üzere her dâhim savaş içerisinde. Şimdi birde şu an yaşadığı durum var tabii ki zihni her daim ve her dakika bunu düşündüğü belli. Her saniye tetikte ölüm ve yaşam arasında bir yerde duruyor galiba.”
Atilla’yı yatağına Ragıp ile beraber yatırdıktan sonra birkaç dakika daha orada durdu Atilla’ya doğru bakarak ama kafasını kurcalayan ve olayların başını merak eden bir yüz ifadesi ile taş evden dışarı çıktılar. Ragıp dışarı çıktığı gibi hemen sigarasını yakmış derin nefesler alıyordu Asral hemen yanına doğru yaklaştı.
“Muhtar Atilla hiç savaşın ortasında kaldı mı?” diye sordu, etrafta esen rüzgâr Ragıp’ın soru karşısında duraksamasına neden oldu.
“Hayır.” Diye söylediğinde Ragıp’ın duraksaması Asral’ın dikkatinden kaçmamıştı.
“Emin misin Muhtar?” diye sanki bir şey biliyormuş gibi sorması Ragıp’ı düşündürüyordu.
“Asral bir şey biliyorsan söyle benim bildiğim yok…”
“Senin bildiğin yok ama benim gördüğüm kadar ve inanmadığım şey savaş denmese bile bana ilk geldiği zaman bir hırsızlık olayı anlatmıştı ama bunun gerçek olmadığını ilk gördüğüm zaman anlamıştım bu bir savaş ya da savaşa benzer bir durum.” Ragıp’ın savaş diye bileceği tek şey kazıklarda ki kafa olayıydı, Atilla’nın öncesini ve sonrasını bile bilecek birisi değil. Asral’a da olayı öyle anlattı.
“Sana anlattığım kazıklar meselesinde Atilla’nın yüzünde zerre öfke olmadan o kadar adamı öldürdü savaş dediğin bu ise savaşın ortasında kaldı ve galip geldi. Öfkesine kapılmak kimsenin isteyeceği bir şey değil. Peşinde olan adamlar yüzünde bu halde olduğunu kendisi de biliyor. Senin söylediğin savaşa bu adamlarla yüz yüze geldiği an başlayacak ya da…” dedi ve durdu, aklında daha başka bir savaş benzeri olayın yaşanmasından veya yaşanabileceğinden dolayı tedirgindi. Asral konuşmaya devam etti.
“Atilla hakkında herkesin tek bildiği o yaptığı kazığa kelle asma olayı başka olayları olmadı mı? ya da herkes sadece bunları mı biliyor?” Diye sorduğunda Ragıp’ında bilgilerinin kısıtlı olduğunu biliyordu
“Asral şimdi sana ne söylesem bilemedim Atilla 10 yıl önce Sürmeli’den ayrıldığı zamandan sonra neler yaptı nerelerde dolaştı kimsenin bir bilgisi yok. Zaten bizim gibi onu seven kişilere bilgi hiçbir zaman verilmezdi. Herkesin aklında ölmeden önce geri dönecek ve herkesi öldürüp bizi refaha kazandıracağını düşünüyorlardı. Çünkü mimikleri dahi kıpırdamadan adam öldüren birisi çok zor bir şekilde ölür.”
BÖLÜMLER OKUMANIZI VE YORUM YAPMANIZI RİCA EDİYORUM.
KELİMLERDE HATA BULURSANIZ LÜTFEN SÖYLEYİN BAZEN YÜKLERKEN BAZI KELİMELERDE KAYMA VE HARF SİLMELER OLABİLİR.
İYİ OKUMALAR DİLERİM.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |