
Keyifli Okumalar..✨🩷
Asil AREYİZ~
Hissettiğim sarsıntıyla uyanmam için gözlerimi araladım, o kadar yorgun hissediyordum ki gözlerimi açmam epey bi uzun sürmüştü, uykumu hâlâ alamamıştım. Gözlerimi araladığım da birisine sarılıyordum, korkuyla hızla dikleştim, beni şaşırtan şey Alaz Ağaya sarılıyo olmam değildi beni, beni şaşırtan kabus görmememdi. Ani hareketimle Alaz Ağa gözlerini hafifçe araladı, ona olan şaşkın bakışlarımı yanlış anlamış olmalı ki, kaşlarını çattı. Bana sırtını dönerek yatakta oturdu, uykulu gözlerini oluştururken, “Neden uyandın?” dediğinde bi kaç saniye sessizlikten sonra cevap verdim. “Sarsıldım” dediğim de hızla bana dönüp karnıma bakınca, elimi karnıma koyarak “Ha-hayır yani uçak sarsıldı ve bende sarsıldığımı sandım” dediğim de bi kaç saniye beni izledikten sonra önüne döndü. Alaz Ağayla, babamın yanından ayrıldığımız an hava alanına gelmiştik, şuan onun özel uçağındaydık. Uçağındaki yatakta uyuya kalmıştım ama Alaz Ağanın ne zaman yanıma geldiğini bilmiyordum, büyük ihtimalle uyuduğundan emin olduğu bi anda gelmiş olmalı çünkü ona izin vermeyeceğimi iyi biliyordur. Yataktan kalkıp tam odadan çıkacakken Alaz Ağanın sesiyle durdum. “Asil” dediğinde ona döndüm, bana bakan gözleri hiç yumuşamadan beni izlerken “Kabus mu görüyorsun sen?” dediğin de şok olmuştum, yutkundum. Ağzım hafif açık kalınca tüm taşlar yerine oturuyordu, Alaz Ağa ben kabus görünce gelmiş olmalıydı. Şaşkınlığımı tüm ciddiyetinle saklayarak onu anlamamış gibi bi kaç saniye baktıktan sonra ona cevap vermeden odadan çıktım. Uçak koltuklarından her hangi birine oturup camı izlemeye başladım. Oda da tam ne olduğunu bilmediğim için gerilmiştim ve tuhaf bi şekilde acıkmıştım evet, ben de şaşırmıştım ve kolay kolay acıkan biri değildim ama şuna karnım fazla açtı. Saçma sapan düşüncelere dalıp bulutları izlerken kahkaha sesiyle dikkatim dağıldı. Biraz ileriye baktığım da paravan gibi siyah bi perde çekilmişti önümüze, merakıma yenik düşerek her ne kadar üşensem de perdeye yürürken hâlâ tanıdık o kahkaha sesleri geliyordu. Perdeyi açtığım da Alaz Ağanın yakın korumaları olan Ali, Kutay ve bi kaç kişiyi daha görünce pek şaşırmamıştım çünkü onlar hep bizimleydi. Ali beni süzüp, “Gelsene yenge.” dediğin de herkesi kısaca süzdüm, konuşmaya halim bile yokken onlara cevap vermeden perdeyi geri kapattım. Ali bana hep yenge demezdi, çoğu zaman ismimi söylerdi ama diğer korumalardan da bi farkı vardı ve bariz belliydi, onu seviyordum iyi biriydi ve kibardı ama dürüst olmak gerekirse ben Kutay’ı daha çok seviyordum yani ne bilim samimi çocuktu ve, ve salakça bir çok hareketi beni güldürüyordu ve nedim, nedim deyince aklıma sadece şu abdest olayı geliyordu, ilk başlayan oydu. Onlarla tanışmak için elimi uzattığım da Nedim ben abdestliyim diyerek diğer korumalara da hali hazırda bahane hazırlamıştı. Bu saçma sapan anıları hatırlarken yüzümde salakça bi gülümseme vardı, “Neye gülüyorsun?” diye seslenen Alaz Ağanın sesiyle irkildim, tam karşımda oturmuş ve beni ne kadar süredir izlediğini bilmediğim bi zamanla izliyordu, hafif çatık kaşlarıyla yüzümü hayır, aklıma okumaya çalışıyor gibiydi. Ona kısa süre düz ve anlamsız bi yüzle baktıktan sonra ayağa kalktım, tam gidecekken bileğimi sertçe tutup “Otur!” derken sinirli sesi dudağından küfür gibi çıkmıştı. Sorun çıkarmaya halim olmadığı için ona göz devirip oturdum, ayaklarımı kendime çekip pencereyi izlemeye devam etmeye çalıştım ama sürekli gidip gelen hosteslerle dikkatim dağılıyordu. Bize hiçbir şey gelmiyordu ama korumalara sabahtan beri servis durmamıştı, o kadar açtım ki daha fazla dayanamayarak yanımdan geçen genç ve güzel kadını durdurup, çekingence “Şey- pardon benim için de atıştırmalık bi kaç şey getirebilir misiniz?” dediğim de Alaz Ağanın beni izlediğini hissedebiliyordum. Kadın gülümseyerek “Alaz Bey sizin için kahvaltı hazırlamamızı istedi ama dilerseniz kahvaltı öncesi yine de bi şeyler getirebiliriz.” dediğin de bana müsade etmeden konuşan Alaz Ağa “Getir sen hafif bi şeyler” dediğin de kadın kafa sallayarak “Tabii efendim.” dedi ve gitti, ona baktığım da dudağın da hafif hatta neredeyse fark edilmeyecek bi gülümseme vardı, ona çatık kaşlarla bakarken kısa bi an karnıma bakıp “Acıktın mı?” derken bu hoşuna gitmiş gibiydi, ona cevap vermeden ayağa kalktım ve sıkıldığım için Alilerin yanına gittim, perdeyi açtığım da yine bi sessizlik oluşup herkesin gözü bende toplandı. Ali’nin yanını boş görünce yanına oturdum, bana gülümserken “Ne yaptın kendine?” derken saçlarımı karıştırırken dalga geçiyordu, eline vurup kısa olan saçlarımı elimle tarayarak düzeltirken “Ne olmuş, ben çok beğendim!” dediğim de Ali güldü, Kutay beni süzerken “Yenge Abi seni nerden tanıdı sen gelip selam versen bile seni tanımam yeminlen” dediğin de gözlerimi kaçırdım, bilmiyordum. O gün lens bile takmıştım ve sarhoştu, hâlâ beni nerden anladığını bilmiyordum ve artık çok da ilgilenmiyordum. Umursamaz bi tavırla omuz silktim, bana dünyanın en tuhaf şeyiymişim gibi bakan Nedim “Yenge şimdi sen önceden o uzun kahve saçların, mini minnacık olan boyun ve badem kahve gözlerinle tatlı bi şeydin ama şimdi bu kuzum saçlar felan valla bak çok tekin gözükmüyorsun şahsen ben bi tursmadım değil.” dediğin de herkes kahkaha attı, önümde ki kaşığı ona fırlatırken “Hayvan herif herşeyden normal bi şekilden bahsederken benim boyuma nasıl “mini minnacık” diyebiliyorsun be!” dediğim de tekrar bi kahkaha patladı. Nedim kaşığı refleksiyle tutup rahatça masaya koyarken güldü ve “O kadar şey söyledim yenge sende kelimelerimi seçiyorsun ama” diye sitem edince ağlamak istedim. “Bak ben hamileyim, gelmeyin üstüme şimdi ağlicam!” derken sesim tizleşmişti bile, beklemediğim bi şekilde herkes daha çok gülmeye başladı ve Kutay “Yenge bunun hamilelikle alakası yok ki sen fırsat bulduğun her anda ağlıyorsun” dedikten sonra tekrar gülmesi zoruma gitmişti. Burnumu çekerken “Ne zaman ağladım be! İftira atmadığınız kalmıştı bi!” dediğim de güldüler, elimi masaya sertçe vurduğum da şaşırtıcı bi derecede büyük ve uzun bi sessizlik oluştu, anlaşılan kimse bunu beklemiyordu. Önümdeki yemek bıçağını elime alıp herkese tek tek uzaktan doğrulturken “Bakın benim de bi sabrım var ve siz aşıyorsunuz, hani ben küçük bi uyarı yapayım da sonra olanlardan ben mesul değilim yani!” dediğim de Kutay’ın yutkunuşunu görünce az daha gülecektim, Nedim yalandan bi gülümseme yüzüne kondurup, “Yok bi-biz o küçük uyarıyı aldık yenge sen sakin ol.” dediğin de Ali şaşkın bi şekilde beni izlerken bıçağı elimden alırken “Asil valla döverim seni, hayırdır bu boyla kadroya alım yapmıyoruz.” diyerek kafama vurmasını kimse beklemediği için herkes kıkırdadı. Ona tüm ciddiyetimle dönüp “Ali, yaklaş” derken işaret ve orta parmağımla öğle işareti yaptım, beni fazla ciddiye almayan Ali yaklaşınca kulağına “Senin belanı sikerim Ali!” diye bağırınca herkes kahkaha attı, Ali sinirli bi ses tonuyla biraz arkama bakarken tekrar bana döndü ve yine o alaycı yüz ifadesiyle “Hayırdır, sen bize burda dagılanıyorsun da kocana da aynı şeyi yapabiliyor musun!?” derken dudağındaki o gülümseme için onu dövebilirdim. Rahat bi tavırla “Artık o benim ovam değil, boşayacağım ben onu!” dediğim de heryer buz tuttu, karşımdaki korumalar hiç hareket bile etmezken Ali sırıtarak “Allah Allah, nası olacakmış peki bu?” dediğin de bacak bacak üstüne atıp, “Canım unuttun mu ben hukuk okuyorum ve bildiğin işte gidip Alaz Ağanın karşısına geçip boşanma dilekçesini masasına koyacağım ve imzala diyeceğim.” dediğim de tüm korumalar yutkunurken Ali bu durumdan zevk alıyor gibiydi, Ali “Peki diyelim ki Alaz Ağa imzalamadı o zaman ne olacak?” dediğin de ben sırıtırken Kutay bana kaş göz işareti yaparken ona dönüp kafa sallarken devam ettim, “Şimdi-“ diyemeden lafım bölündü ve Alaz Ağa “Dur dur, bende şuraya oturayım dinleyeyim de sonra tekrar anlatma zahmetine girme!” dedikten sonra tam karşıma oturdu. Ali’ye ölümcül bakışlar atarken Alaz Ağanın da bana olan bakışları pek sevimli değildi ama yine de renk vermeden ona döndüm ve ona yapmacık bi gülümseme sunarak “Boşversene, bana sorun çıkartmayacağını iyi biliyorum. Ne de olsa beni bi hastane odasında bırakıp giden sendin!” dediğim de herkes nefesini tutmuş gibiydi, etraf buz gibi soğusa da Alaz Ağanın gözleri ateş almış ve bedenime değen her bir bakışı delici gibiydi. Biraz öne doğru eğilip kafasını yere eğdi ve derin bi nefes alıp sinirden damarları çoktan yüzünü bana çevirip “Büyü artık, saçma sapan hayallerle de kafanı yorma!” dediğin de ona düz bi ifadeyle bakarken sinirle ayağa kalktım, ben tam ayağa kalktığım an uçak sarsılınca korkuyla etrafıma baktığım an Alaz Ağa kolumdan tutup beni kendisine çekince onun kucağına düştüm. Yaklaşık bi 6-7 saniye boyunca uçak sarsıldığı için hareket bile edemedim. Uçak durunca gözlerimi açtım, korumaların hepsi kafasını eğerken Ali bana bakıp gülüyordu, kafamı sinirle kaldırıp Alaz Ağaya bakacakken burnunu saçlarıma sürtmesiyle donakaldım. Nefesim hızlanırken gözlerim kapanmak istedi, hızla onun kucağından kalkıp ona bakmadan ilerledim. Yine oturduğum yere geçince benim için bi kaç atıştırmalık gördüğüm için biraz da olsa sevinebilmiştim. Yerime oturup bi kaç şey atıştırmaya başladım, pencereden yine dışarıyı izlerken sürekli olarak Alaz Ağanın tabletine bildirim gelip duruyordu. Daha fazla dayanamayıp tableti elime aldım, bi kaç şeye tıklayınca ne alaka olduğunu pek anlamasam da Alaz Ağanın bi yazılıma bakıp durduğunu anlamıştım. Eğer yanılmıyorsam tekrar tekrar bakmasının sebebi bi hata olması ve o hatayı bulamamasıydı, aslında pek bi bilgim yoktu ama okulum da yazılım bölümü okuyan çok fazla arkadaşlarım vardı ve onları sürekli izlerdim yani dikkatimi çekerdi. Yazılımı bi kaç kez daha tekrarladıktan sonra Alaz Ağa yine karşıma oturdu, anlını ovalarken başı ağrıyor gibiydi. “Yazılım da bi hata var ama bulamıyoruz.” dediğin de ona bakmadan dinlemeye devam ettim, “Bilgisayarda, büyük ekranda bi yerde bi şeyi ters yapıyoruz ama olmuyor, ver de tekrar bakayım.” dediğin de ona tablet vermedim, “Neyşn yazılımı bu?” dediğim de kısa bi cevapla “Bi tür silah” dediğin de göz devirdim, tabi ya bende teknoloji felan sanmıştım ama Alaz Ağa bi silah kaçakçısıydı ve ona lazım olan en iyi silahlar, merakıma yenik düşerek “Nasıl bi silah” dediğim de tableti elimden alırken kısa bi an gözlerime baktı ama cevap vermedide. Mİdem bulanmaya başlayınca önümdekileri biraz ileri ittirdim ve yüzümü buruşturdum. Alan Ağa tableti bırakıp “Miden mi bulanıyor?” dediğin de omuz silktim, koltuktan kalkıp başımda dikilirken elini koluma koyup “Gel de lavaboya gidelim.” dediğin de sesi yumuşaktı, aslında pek midem bulanmazdı ama bilmiyorum tuhaftı belki de. Uçağın ortasında kusmak istemediğim için kalktım ve ilerlerken kolumu ondan çektim. Arkamdan geldiğini biliyordum ama onu görmezden gelerek ilerleyip lavaboya girdim, tam kapıyı kapatacakken içeri girdi ve yüzünde anlamlandıramadınız bi ifadeyle suyu açtı, o an tuhaf bi şekilde sanki konuşsam sesimi duymayacak gibiydi, ellerini ıslatıp yüzümü yıkadı ve aynı şeyi tekrar yapıp bu sefer de ellerini boynuma sürttüğün de soğuk olduğu için kafamı hafifçe kaldırmıştım, göz göze geldiğimiz de yutkunmuştum. Alaz Ağanın gözleri saçlarıma gittiğin de elleriyle saçlarımın ucuna hafifçe dokunurken gülümsedi ama bu mutlu değil de üzgün bi gülümsemeydi, elleri yüzüme çöktüğün da gözlerimi kapattım, parmakları hafifçe yanağıma sürtünürken dokunuşları fazla hafif ve dikkatliydi. Gözlerimi araladığım da gözlerim dolmuştu, sol gözümden akan yaşı gözleriyle takip edip sildi, benim için zor da olsa onu sağ elimle göğsüne hafifçe dokunarak geri çekilmesini istedim, bu sefer yutkunan o olmuştu. Ona sadece kafamı hayır anlamında salladım ve ağlamaya hazır gözlerim ses tellerimi fazla tiz çukartırken “Git lütfen” diyebildim, bana bi süre baktıktan sonra hafifçe eğildiğin de gözlerimi kapattım, dudakları kulak mememin hemen dibine girince “O hata bir kere olur, artık ne ben senden ne de sen benden gidemezsin.” dediğin de içim titredi, daha fazla kalmak istemediğim için tam çukacakken Alaz Ağa kolumdan tutup kendisi çıktı, aynadan dolan gözlerimi görünce hızla yüzüme su çarptım, ağlamak istemiyordum. Doktorun bana söylediği en önemli olan şey stres ve üzüntüden uzak durmam gerektiğiydi. Tabi ben yaşımdan dolayı üzüntü ve stresi aynadan baktığım da gülümsersem üzülmem sanıyordum ama aslında öyle olmadığını acı bi tecrübeyle öğreneceğimden bi haber aynaya bakarak yüzümü kuruladım ve gülümsedim, sahte bi gülümsemeyi bu sefer kendime sunmuştum…
Evett, bi bölümün daha sonuna geldikkk nasıl buldunuz, kısa olduğunu biliyorum ama Alaz Ağa için yazmak istiyorum siz bu bölümü okurken bende hem Alaz Ağayı anlamaya çalışıp onun düşüncelerini yazarım..
Sizce ikisinin beraber olması onları iyileştirir mi?
Asil, tekrar Alaz Ağaya nasıl güvenecek ya da güvenebilecek mi??
Alaz Ağa, Asil’i zorluyor ama Asil hayır derse yine Serçe’yi Özgür mü bırakır???
Lütfen kitabıma beğeni+yorum yaparak destek verin..✨🤍🫡
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 6.5k Okunma |
605 Oy |
0 Takip |
40 Bölümlü Kitap |