Başında şiddetli bir ağrı ile uyandı. Gözlerini açtığı bu loş oda da neresiydi? Yataktan doğrulmaya çalışsa da bir türlü beceremedi. Kendini halsiz ve güçsüz hissediyordu. Gördüğü karmaşık ve sıkıntılı rüyaları hatırlamaya çalışsa da başarılı olamadı. Gözlerini tamamen açıp karanlığa alışmalarını bekledi. Şu an ne okul yatakhanesinde ne de kendi evinde, kendi yatağındaydı.
“Burası neresi ve ben buraya nasıl geldim?” beyni zonkluyor, takatsiz kalmış bedeni tüm vücudunu hareketsiz kılıyordu.
Başını kaldırıp etrafına baktığında kaldığı odanın kasvetli havasının gotik tarzda döşenmesinden kaynaklandığını anladı. Siyah ipek çarşaf üzerinden kayarken koyu kırmızı yatak örtüsünün ayakucunda katlanmış olduğunu fark etti. Yatağın tam karşısında yer alan vitray sivri kemerleri olan pencerenin tülleri koyu griydi. Siyah kadife fon perdeler tek bir yöne yığılmış havası veriyordu. Oda her ne kadar loş atmosfere sahip olsa da yeterli bir ışıklandırma ile zevkli bir yaşam alanı halini alabilirdi.
Ayağını yataktan aşağıya çekip yere bastırdığında bir acı dalgası vücudunu sarstı. “Bana ne oldu böyle?” diyerek ilerledi. İlerideki çalışma masasına doğru yöneldi. Masanın üzerinde duran farklı boylardaki üç aplikten birine uzanıp ışığı nereden açması gerektiğini anlamaya çalıştı. Ayağının ağrısına eklenen bitmek bilmez baş ağrısı ona hızlanması gerektiğini hatırlatıyordu. Acıya aldırmadı. Masadaki cam vazonun içinde kurumuş güller olsa da vazonun hemen yanına taze şakayıklar bırakılmıştı.2
Hayat ve ölüm… Bu ikisi arasındaki korkunç tezat Özüm’ü her zaman tedirgin ederdi. Dışarıdan gelen seslere odaklandı. Kapıya doğru topallayarak ilerledi. Kulağını dayadığı siyah oymalı kapının o anda açılmamasını umarak dışarıyı dinlemeye başladı. Otoriter bir kadın sesi büyük bir ciddiyetle konuşuyordu.
“Burada kalması bizim için tehlikeli. Kendi ailesinin evine götürüp bırakmalıydın.”
“Bunu kabul etmeyebilirlerdi. Hem vakit kaybetmeyi göze alamazdım.”
Kısa süreli bir sessizlikten sonra erkek olan konuştu.
“Karşılıksız bir iyilik veya merhamet duygusu diye bir şey duydun mu Kassandıra?”
Erkeğin sesi bir hayli tanıdık gelse de kafasını hala toparlayamayan Özüm kim olduğunu çıkaramadı. Yaklaşan ayak seslerini duyunca hızla yatağına koştu. Ayağındaki acının şiddetiyle kendini yatağa atıp üzerine siyah ipek çarşafı örttüğünde kapı aralandı.
“Hala uyuyor.” ayak sesleri gitgide yaklaşırken kendisine doğru gelen kişinin kim olduğunu bu kez anladığı için içi rahatlamış bir şekilde “Neyse ki güvendeyim.” diye düşündü.
Yaklaşan kişi dudaklarını ona doğru uzatırken Özüm gözlerini kapattı. Sıcak dolgun dudaklar alnına yapışıp tekrar uzaklaştığında bir çift siyah göz gözlerini açan Özüm’e odaklandı.
“Ateşin düşmüş, daha iyi misin?”
Gelen şifacıdan sonra onu muayene eden doktor da yanından ayrılmış olsa da Özüm Ateş klanının misafir yatak odasında yalnız değildi. Kassandra dün gece ile ilgili sorularına yanıt alamayacağını fark edince kibirli duruşunun izin verebildiği ölçüde nezaketen konuyu değiştirdi.
“Ölüm ve yaşam… Birbirlerine çok yakın olan bir bu iki büyük gücü hatırlatsın diye her masada biri taze biri ölü çiçek bulundururum.”
“Bence şakayıkların yeri vazo olmalıydı, kuru güllerin değil.” diye mırıldandı Özüm. Yüzü solgun ama güzeldi.
“Şakayıkları sevmem. Onları senin için Alaz toplattı. Sen gülleri sevmez misin?”
“Ben se-severim tabi.” Alaz’ın kendisi için çiçek toplatmasına şaşırmıştı ama şu an asıl istediği şey şu kadından kurtulup neler döndüğünü öğrenebilmekti. Alaz yanlarına gelip de onu Kassandıra’nın bitmek bilmez sorgu sualinden kurtarmasaydı bu işkence daha ne kadar sürerdi bilmiyordu.
“Seni onunla yalnız bıraktığım için üzgünüm. Ne kadar korkunç olabileceğini tahmin edebiliyorum.”
“Sorun değil sadece yalnız kalıp düşünmeye ihtiyacım vardı.”
“Hayır, hayır gitme!” sesi yalnızlıktan korkan bir çocuk gibi çıktı. “Beni neden buraya getirdin?”
“Başka şansım yoktu, daha güvenilir bir yer bilmiyordum.”
“Teşekkür etmemi bekliyorsan önce neler olduğunu hatırlamama yardımcı olmalısın.”
“Şimdi gitmeliyim. Sen dinlen ve şifacının söylediği gibi neler yaşadığını hatırlamaya çalış. Şoka bağlı geçici hafıza kaybından kendi bilincin ile kurtulmalısın.”
Dün gece başına gelen olayları bir bir düşünmeye başladı Özüm. Böylesine muazzam başlayan bir gecenin sonunda nasıl oldu da kendini bu yabancı evde, yaralı bir şekilde bulmuştu? Alaz'ın onu ayağı kırık bir yavru köpek bulmuşcasına korumaya çalışmasına ne demeliydi? Aklı almıyordu. Uyku ile uyanıklık arası bir anda zihninde bazı taze anılar canlanmaya başladı.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
1.05k Okunma |
204 Oy |
0 Takip |
27 Bölümlü Kitap |