
Doğal taşlar dersinin bitimine çok az bir zaman kalmıştı. Batmak üzere olan günışığında dans eden ışık huzmeleri eğitmen Güneş'in bakır kızılı saçlarına düşüyordu. Tılsımlı taş numunelerini yanına almayı unuttuğundan dem vurup alınması için bir öğrenciyi görevlendireceğini söylerken Özüm ile göz göze geldi.
"Günün şanslı kişisi sizsiniz Bayan Özüm. Eksi ikinci katta soğuk depoların arkasından üçüncü koridoru geçince odayı bulacaksın. Tılsımlı Taşlar Odası yazısı odanın kapısında yazılı zaten."
Özüm cevap bile veremeden onu telaş içinde gönderdi Güneş.
"Eksi ikinci katta kaçıncı koridoru geçinceydi?” yer yön duyusu sıfır olan Özüm’ün ders bitmeden sınıfa dönebilmesi imkânsız gibi bir şeydi.
Asansörün düğmesine basıp eksi ikiye inene kadar Güneş 'in tarif ettiği yeri kafasında canlandırmaya çalıştı. Açılan asansör kapısının ardı üç kat yukarıda bulunan koridorların bir benzeriydi. İçi rahatlamış bir şekilde önce soğuk depoları, ardından Tılsımlı Taşlar Odası'nı buldu. İçeri girdiğinde etrafı şöyle bir inceledi. Duvardaki raflar dolusu büyükten küçüğe binlerce taş duruyordu ve hiçbirinde isim yazmıyordu.
"Bunların hepsini öğrenmemin imkânı yok. " diye iç geçirdi. İçerideki tek çalışma masasının üzerinde bir kaç doğal taşlar kitabı, bir ışıklı tuz lambası ve el işçiliği ile yapıldığı belli olan bir kalem vardı. Masanın ortasında ise haki renkteki kadife bir kese göze çarpıyordu. Güneş' in bahsettiği taşlar bunlar olmalıydı. Son bir kez şaşkınlıkla etrafa baktıktan sonra keseyi koltuğunun altına sıkıştırıp odadan çıktı. Fazla oyalanmadan görevini tamamladığını düşünerek asansöre doğru adımlarını hızlandırdı. Hava kararıyordu. Okulun boş katları arasında hayali silüetler peşindeymiş gibi bir hisse kapıldı. Asansör kapısına varmak üzereydi ki merdivenlere dönen yolun kenarında durup sessizce konuşan iki gölge gördü.
"Ritüel vakti geldiğinde onu ele geçirmemiz için artık bir engelimiz kalmadı."
"Yüce Efendi'ye haberin ulaşması için bu mesajı ileteceğim. "
Adamların kim olduğunu bilmiyor ve bilmekte istemiyordu. Asansörün düğmesine basıp ses çıkarmak büyük bir hata olurdu. Hemen yakınındaki aralık bir kapıdan içeri girdi. İki gölgenin gitmesini beklemeye başladı. Korkuyordu.
...
Girdiği odanın ışıklarını açmaya cüret edemedi. Etrafı kolaçan ettiğinde duvarlardaki tabloları fark etti. Hepsi birbirinden farklı doğa resmiydi ve kimisi oldukça eski görünüyordu. Adamların hala orada olduğunu anladığında odanın tümünü gezmeye karar verdi. Odada ilerledikçe labirenti andıran bir koridora ulaştı. Bir kaç dönemecin sonunda sarmaşık yapraklarıyla sıkı sıkıya çevrelenmiş bir kapı buldu. Çiçeğin yapraklarının orijinal mı yoksa sahte mi olduğuna bakmak için elini kapıya doğru uzattığında kapı kayarak açıldı. Yanlış bir şey yapmaktan korkan Özüm bir kaç adım geriledi.
Açılan kapının ardından gelen ışık gözlerini öyle bir kamaştırdı ki bir süre gözlerini açamadan öylece kaldı. Ellerini gözlerinin üzerine siper ederek bakmaya çalışırken gözleri ışığa biraz olsun uyum sağlamayı başardı. Damarlarında dolaşan merak hissi korkusuna galip geldi. İlerlemeye başladı. Gördükleri karşısında nutku tutuldu. Tenini yalayan akşam serinliği, içine adım attığı büyük bahçeyi fark etmesini sağladı.
Kocaman açılmış gözleri birkaç yüz metre ilerisinde göğe doğru yükselen şatoya mıhlanmış gibiydi. Bahçenin ilerisindeki merdivenlerle inilen devasa bir alanın içinde gotik mimarisi ile korku flimlerini aratmayacak kadar korkunç görünen bina onu içine çekmeye çalışıyor gibiydi. Binaya ne kadar baktığını bilmiyordu. Yaşadığı ufak çaplı şoku atlatınca önündeki aydınlık yoldan ona doğru ilerleyen kişiyi fark etti. Kalbi küt küt atıyorken içinden bildiği tüm duaları okumaya başlamıştı. Kaçsa nereye gidebilirdi. İçeride garip ritüellerden bahseden adamlar vardı. Karşısındaki kişi ona iyice yaklaştığında geçen derslerden birinde Alaz ile göz göze geldiğinde hissettiği yumruk karnına tekrar indi.
" Ah. Geçiş kapısını açık unutmuş olmalıyım." Alaz'ın siyah gözleri Özüm'ün ela hareleri olan koyu yeşil gözleri ile kesişti.
Dizlerinin bağı çözülen Özüm yere doğru çökmeden Alaz onu yakaladı.
"Korkuttuğum için özür dilerim. Burada olmamalıydın."
"Binada garip şeylerden bahseden birileri var, sa-sadece saklanmak istemiştim."
Titreyen genç kızı sakinleştirmek istercesine elini onun omzuna koyan Alaz "Buradan derhal gitmeliyiz, seni görmemeliler" dedi.
Ana binaya hiç konuşmadan girdiler. İkisi de gergindi. Özüm sadece hiç tanımadığı o adamlardan değil Alaz' dan da korkuyor gibiydi. Aklında bir çok soru vardı. O şato da neyin nesiydi? O adamlar kimlerdi? Alaz'ın orada ne işi vardı? Neden daha önce kimse onlara bu garip binadan bahsetmemişti?
Birlikte ana binanın bahçesine çıktılar. Alaz Özüm' e bir açıklama borçlu olduğunun farkındaydı.
"O bina okulumuzun gerçek binası Özüm. Sadece yıllardır çocuklarını bu okula yollamış olan köklü aileler oradan haberdar. Şuan içinde bulunduğumuz beton duvarları olan bina ise sadece göstermelik bir yer. Okula gelen her insan, buranın gerçek faaliyetlerini bilmesin diye paravan olarak kullanılıyor."
"Ne yani tesadüfen karşılaşmasaydık şatodan hiç haberim olmayacak mıydı?"
“Eğer üç aylık deneme süresinden geçemezsen ya da kendi isteğinle gitmeye kalkarsan, evet. Bahsettiğin adamlarınsa kimler olduğu hakkında bir fikrim yok.” derken Alaz'ın aklında bir ışık parladığı belli olsa da Özüm daha fazla bir şey duymak ya da öğrenmek istemiyordu.
"Gidip biraz dinlensem iyi olacak. Hoşçakal."
"Özür dilerim Özüm."
"Ne için?"
"Yaşadığın bu korkuya engel olamadığım için."
Özüm karşılaştıklarından beri ilk kez gülümsüyordu.
"Kimsenin suçu değil. Sadece yaşanması gerekiyormuş."
Özüm ve Alaz 'ın bahçede birlikte görülmesi hakkında hızla bir dedikodu yayıldı. Okula kabul törenine az biz zaman kala ilan edilecek bir ilişki Özüm'ün okulda kalacağının garantisi olarak görülmeye başladı. Cadı kızları -biri hariç- birlikte görülen ikilinin korkunçluklarıyla birbirini tamamladığını düşünüyordu. Özüm'ün arkadaşları ise olayın aslını anlamaya çalışsa da Özüm' ün ağızından bir laf alamıyorlardı.
" Sadece bir rastlantı. Abartmayın kızlar."
Kızlara olayın aslını anlatmayı baştan beri düşünmüş olsa da Alaz'ın "Burada olmamalısın. " uyarısını düşünüp sustu. Gördüğü şatodan bahsederek onları görünmez tehlikelere atma fikri doğru değildi. Nasılsa kabul töreninden sonra hep birlikte orada olup bitenleri öğreneceklerdi.
"Bizden gizli işler çevirdiğine inanamıyorum Özy. Sen Dora'dan hoşlanmıyor muydun? Alaz ile ne işin var?"
"Öyle bir şey değil Gizay. Zamanı gelince hepinize Alaz' la konuşma nedenini anlatacağım."
"Peki ya Dora 'da diğerleri gibi çıkmaya başladığınızı düşünürse?"
"Yapacak bir şey yok. Hem öyle düşünmesi belki kendi duygularından emin olmasına sebep olur, kim bilir?"
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.39k Okunma |
209 Oy |
0 Takip |
29 Bölümlü Kitap |