“Aynalar başka alemlere açılan kapıların anahtarıdır.” derler. Oysa ilahi bilincin enerjisini taşıyıp, gerçeği yansıtırlar. Aynalar bizi kandırmaz, kusurlarımızı ve hatta görebilirsek kusursuz yanımız olan egolarımızı yansıtırlar. Bir aynaya gözlerinizi hiç kırpmadan yeterince uzun bakarsanız, kendi suretinizin yansıması olmaktan çıkar gördüğünüz şekil. Belki de içinizdeki karanlık haliniz ortaya çıkar da sizi kendi tahakkümü altına almaya çalışır... Yaşadığınız simülasyona geri dönmek için birkaç göz kırpış ve kımıldanış yeterli gelir. Yavaş yavaş alışıldık suretiniz tekrar karşınızda belirir. Az önce gördüklerinizi rüya zannedersiniz. Rüya içinde rüya gördüğünüzün farkında olmadan...1
Aynaya her bakışında kendi içindeki başka bir aleme göz kırpan bir kadındı Flora. Oldu olası aynadaki aksini beğenmişti. Yüzündeki her uzuv kusursuz görünmese de birbiriyle orantılı duruşları güzelliğini kutsuyordu. Kusurlu bir güzellik algısı, kusursuz olanlara inat her zaman daha karakteristik dururdu. Özgüveni ve aurası her daim dikkatleri üzerine çekse de Eliza'nın kusursuz güzelliğini anımsayıp gülümsedi.
Eski dostu ve on dokuz yıllık düşmanı Eliza farkında olmadan ona bir iyilik yapmıştı. İlk aşkını ondan çaldığı gibi şimdi ona geri getirmişti. Acı bir gülümseme ile gözlerinin etrafında oluşmaya başlayan kırışıklıkları inceledi. Uzun yıllardır gençlik iksiri olarak uyguladığı kil maskesini tekrarlamanın vakti gelmişti. Tam da yıllardır özlemini çektiği adam buradayken bu kırışıklıklarla ortalıkta dolaşamazdı. Hızlıca gereken karışımı hazırlayıp doğal kil maskesini yüzüne sürdü. Bir saat sonra yüzünü tamamen temizlediğinde eski genç ve taze görüntüsüne kavuşmuş olacaktı.
Suyunu hazırladığı jakuzinin içine aromatik yağlar döktü. Yuvarlak doğranmış birkaç portakal dilimini suyun üzerinde kalacak şekilde yerleştirdi. Aralara birkaç nilüfer çiçeği serpiştirdi. Şarap şişesinin mantarını açıp kadehini doldurdu. Melankolik bir müzik seçti. Küvetin dışını süslediği mumları tek tek yaktı. Her duygusal boşluğunda hatta bazen sadece kendini şımartmak istediğinde hazırladığı bir rutindi bu. Üzerindeki ipek sabahlığını bir çırpıda çıkartıp nazikçe su dolu küvete oturdu. Suyun, müziğin ve kullandığı her bir malzemenin mistik kokusuyla yarattığı bu huzurlu ortam günün hatta haftanın yorgunluğunu silip atıyordu.1
Şarabından yudumlarken kapattığı gözleri onu güneşli bir sonbahar akşamına götürdü...
....
Aşkın büyülü iksirinden daha tatlı bir şarap var mıydı? Onu gördüğü ilk andan beri kendine aşık etmeye uğraşsa da başarılı olamadı. Aybars ona herhangi birinden farklı davranmıyordu. Bakışlarına karşılık alamadığı her an midesine kramplar giriyordu Flora'nın... Aşk biraz da sancı çekmek değil miydi?1
Kaç mum alevinden aşkı için cevap diledi? Hatırlayamadı. “O da beni seviyor mu?” sorusuna titreşmeyen kaç mumu fırlatıp küçük çaplı yangın çıkardı? Aybars'ın çıktığı kaç yürüyüşte tesadüfen(!) onunla karşılaşıp parmaklarıyla saçma hareketler yaptı? Baş parmağını atlayıp, diğer parmaklarını tek tek çıtlatıp karşısındaki kişiyi kendine aşık etmek için kullanılan bu ve bunun gibi kaç ergen büyüsüne daha başvurdu kimbilir? Karşısındaki adam ise tılsımılı gömlek giymişçesine hiçbirinden etkilenmedi.
Artık bu aşktan vazgeçeceğine dair yemin ettiği bir Kanlıova yürüyüşünde aniden karşısında onu gördü. Heyecandan neredeyse çığlık atacaktı. Ona karşı bir zaafı olduğunu anlatıp bugüne kadar verdiği tüm uğraşlar için özür dileyecekti ki Aybars elini dudaklarının üzerine kapatıp onu susturdu.
“Üç ay önce kadim sırları araştırmak için Pomerto'ya geldim. Hayatımda görmediğim kadar çok bitki ve tılsımlı taşla karşılaştım. Çeşitli ritüeller, hatta büyüler hakkında yazılmış çokça el yazması kitap okudum. Benim üstümde denediğin o çocukça büyülerin hepsini izlemek oldukça zevkliydi.”
Duydukları karşısında utanan genç Flora’nın yüzü kızardı.
“Ama mutlu olduğum şey şuydu ki üzerimde hiç gerçek bir aşk büyüsü denemedin.”
“Evet, çünkü büyülenmiş bir zihin asla gerçek aşkı bulamaz. Çocukça şeyler yapmış olabilirim. Ama artık senden vazgeçtim.” dediğinde Aybars’ın parmaklarını dudaklarında bir kez daha hissetti.
“Beni büyülemene hiç ihtiyacım olmadı Flora. Gülüşünden yayılan kır çiçekleri seni ilk gördüğüm andan beri kurumadan öylece taptaze kaldılar.”1
Karşısındaki kişinin ne demek istediğini anlamayanlara has bir bakışla Aybars’a baktı Flora .
“Elimi tut ve hiç bırakma.” dedi Aybars. Flora ona uzatılan eli tuttu. Hiç bırakmayacağına söz vermişti ta ki o gün gelene kadar...1
...
Eliza son zamanlarda oldukça durgundu. Flora ve Aybars’ın dolu dizgin aşkı onun tüm kimyasını bozdu. En yakın arkadaşı bir anda başka birinin etkisine kapılmıştı. Kendisinden önce Flora’nın sevgili yapmış olması gururuna dokunsa da kendine bile belli etmiyordu. Kimsenin tasvip etmeyeceğini bildiği bir çevreden kişilerle arkadaşlık kurarak yalnızlığını gidermeye çalıştı. Düştüğü büyük yanılgı ona pahalıya mâl olacaktı...
Aşkın gözünü kör ettiği Flora'ya iyiden iyiye kinlendi. Neler yaşadığını dostuna bir anlatabilse belki içindeki katılaşmış kalp birden çözülecekti. Ama herkese rol model olarak gösterilen bir genç cadı olan Flora'ya başından geçenleri nasıl anlatabilirdi? İçine düştüğü çukurdan çıkmak için çabalamanın artık bir anlamı yoktu ona göre... Hayatındaki değişiklikler artık gözle görülür bir biçimde arttığında Flora onu sıkıştırmaya başladı. Bir şeyler dönüyordu, farkındaydı.
“Eliza neler oluyor, bu sen değilsin! Kendine gel artık. Yanlış kişilerle yanlış arkadaşlıklar kuruyorsun. Senin için endişeleniyorum.”
“Ben artık senin tanıdığın kişi değilim Flora. Sen benden uzaklaştığından beri bana değer veren insanlarla arkadaşlık yapıyorum. Onları yargılamana izin vermem!”
Tartışmanın en alevli anında gelen güçlü bir öğürtü Eliza'yı iki büklüm etti. Yer karoları kusmuğa bulandığında öğürtü hala devam ediyordu.
“İyi misin Eliza? Hemen bulantını geçirecek bir karışım hazırlayacağım.”
“İstemez.” dedi Eliza. Sinsice gülümseyen suratını eğip, eliyle karnını tuttu. “Senin haberin olmadan çok şey değişti hayatımda. Bir bebek bekliyorum.”1
Başından kaynar sular dökülen Flora duyduklarına İnanamadı. “Yapamazsın bunu! Pomerta geleneklerine göre meşru ve yasal olmayan bir birliktelikten oluşmuş bir doğum gerçekleşemez.”
“Gelenekleri düşünmeden önce çocuğun babasını sormanı beklerdim senden. Zira yakından tanıdığın biri.” Surat ifadesi bir şeytanı andırırken sözlerine devam etti. “Çocuğumun babası o çok güvendiğin adam. Ama bir dur! Seni de hamile bırakmadı değil mi? “
“Saçmalamayı kes artık! Böyle bir şeyi Aybars asla yapmaz.”1
“Sana aşık olduğunu sanıyorsun değil mi? Pomerta’da daha uzun kalabilmek için seni kullandığını fark etmemen ne yazık... Sen onun kariyeri için bir basamak olmaktan öteye gidemeyeceksin!”
Karnında taşıdığı bebeğe Zodyan’ın ona zorla içki içirdiği bir gecede hamile kaldığını arkadaşına söyleyemezdi. Bu bebekten kurtulmasına kurtulurdu. Ama Zodyan'ın kendisini saplantılı bir şekilde takip edeceğini biliyordu. Eğer ondan kaçmaya kalkarsa kara büyüye başvuracağını hatta belki de ölümüne sebep olacağını da... Madem kendi hayatı mahvolmuştu, yıllar önce avuçlarını kesip kanlarını birleştirdikleri kan kardeşinin de hayatının altüst olması gerekirdi. Kendisi Zodyan’ın karanlık dünyasına adım atarken Flora mutlu olmamalıydı.
Eğer Flora hiddetine yenilmeyip arkadaşının öfkesinin altındaki acıyı görebilseydi bugün her şey farklı olabilirdi. Aklına zorla sokulan düşüncenin saçmalığının farkında olsa da bunu içinde tutamadı. Hesap sormaya gittiğinde ise sevdiği adamın hiç tanımadığı bir özelliğiyle karşılaştı. Böyle çirkin bir suçlama sevdiği adamın gururuna fazlasıyla dokunmuştu. Flora’nın yüzüne dahi bakmadan sadece şunları söyleyebildi:
“Bu iğrenç iftiraya inanan birinin karşısındaki kişiyi seviyor olması mümkün değil.”
Verebileceği en ağır kararı verdi Aybars. Araştırmasını yarım bırakıp Ankara'ya döndüğünde Eliza çoktan Zordan’a kaçmıştı.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
1.05k Okunma |
204 Oy |
0 Takip |
27 Bölümlü Kitap |