5. Bölüm
M. P. K. / RİTÜEL: ATEŞ EJDERİ / ORMANIN GÖZÜ

ORMANIN GÖZÜ

M. P. K.
m.p_korkmaz

Çeşitli ağaç ve çiçek figürleriyle dolu yemekhane duvarları boyunca ilerleyen sıra boyunca beş kızdan başka bu denli yorgun gözüken başka kimse yoktu. Hepsi gergin ve açtı. Kısık sesle konuşmak zorunda olmaları kızları daha da sinirlendiriyordu. Aksi halde konuştukları şeyler başlarına iş açabilirdi.

"Yine mi ot yiyeceğiz? Ormanda, kitaplarda, koridorlarda hatta odamızın manzarasında bile ot görmekten kusacağım artık. Üstüne bir de semizotu çorbasını kaldıramam. Et yok mu et? Neden herkes istediği yemeyi seçmiyor, ben vegan olmak zorunda mıyım?"

"Anladık Özy sebzeden hoşlanmıyorsun da biraz abartmıyor musun?" zaten vejeteryan olan Esen için durumun şikâyet edilecek bir yanı yoktu.

Gözlüklerini düzelten Lavin durumu Özüm’e açıklamaya başladı.

"Biliyorsun canım daha önce bu konuyu konuştuk. Büyücüler doğadaki her canlının yaşam hakkı olduğuna inanır ve kendi haz duyguları için onları öldürmekten kaçınırlar. Ayrıca -ki bu en önemli sebep olabilir- epifiz bezlerinin her daim aktif kalması için asla et tüketmezler."

"Saygı duydukları için mi laboratuvarda kertenkele kafaları ve kurbağa bacakları üzerinde çalışıyorlar. Şu epifiz saçmalığına da inanıyor musun gerçekten? Sence epifiz bezi gerçekten kalp gözünü açarak şu görünmeyen diğer alemi görünür kılar mı?"

"Of Özüm defalarca konuştuk bu konuyu seninle. Epifiz bezinin özellikleri bilimsel araştırmalara defalarca konu olmuş. Beni sorgulamak yerine biraz araştırma yapar mısın? Hem şu kalan son bir ayı atlatalım sonra eski hayatına döneceksin zaten biraz buradaki kuralları kabullen lütfen."

Kalan üç kız aynı anda Özüm’ e dönüp sorgularcasına baktılar.

"Devam etmeyecek misin?"

"Ne yani öylece çekip gidecek misin?"

"Bilmiyorum henüz net kararımı vermedim belki de çeker giderim."

Yemeğini alıp onlara ayrılmış olan masaya oturduğunda karşıdan ona göz kırpan Dora’nın altın sarısı saçları Özüm’ ü kendine hayran bıraktı.

"Dora sana göz mü kırptı?"

Özüm hafifçe kızarıp, gülümsedi. “Sadece bakışıyoruz. Bence Maya’ nın gözü onda, benim hiç şansım yok.”

“Saçmalama.” dedi Gizay. “Egzotik bir güzelliğin var ve Dora ‘da bariz bir şekilde bunun farkında. Bir yolunu bulup onunla yakınlaşmalısın. “Ben Pamir’ e vuruldum kızlar. O nasıl bir yanık ten, nasıl bir kaş göz?” diye devam etti.

Esen ve Çisil Kayra’yı yakın markaja almıştı. Şeytan tüylü bir çocuktu ve kendini bir şekilde sevdiriyor gibiydi.

Özüm Lavin’ e döndü.

"Peki sen Lavin, sen kimden hoşlandın? Yoksa Alaz mı?"

"Ben kimseden hoşlanmadım kızlar. Buraya geliş amacım sevgili bulmak değil kendimi bulmak."

“İçinde gerçek bir cadı olduğunu biliyoruz Lavo.” Gizay saçlarını düzeltirken nadir olan ciddi bir cümle kurdu.

"Kızlar o değil de Alaz beni çok korkutuyor. Bütün yakışıklı görünüşüne rağmen bakışlarındaki ürkütücü ifadeyi fark ettiniz mi?"

Konuşmaları duyan zayıf Klanlardan birinin üyesi olan Pamela kızların masasına tepsisini koyup kendine yer açtı. Kızlarla teker teker tanışıp kaynaştı. Bu kızların okul içinde kabul edilmesinin ilk sinyali olabilirdi.

"Pomerta Klanlarının en önemli genetik kusurlarından biri üreme sorunudur. Cadılar bütün dişil enerjilerine rağmen kolaylıkla hamile kalamaz. Ateş klanının asi oğlu Alaz Klanının alt kademedeki sınıflarına mensup bir annenin evladı olarak doğdu. Varisi doğurması gereken altın kana mensup Kasandra kendi yerini alacak bir kız doğurduktan sonra bir daha hamile kalamadı. Kendi güçlü konumunun devamını sağlamak adına bir erkek evlada da sahip olmak isteyen tüm klanların yöneticisi Uskan çocukluk aşkı olan Şimsela ile birliktelik yaşadı. Alaz da bu aşkın meyvesi diyebiliriz. Bu yüzden çocukluğu boyunca bir günahın meyvesi gibi görüldü ve sevilmedi. Sadece babası Uskan’ın Alaz’ı kendisine varis kılması sebebiyle kimse açık açık onu hor göremedi. İçinde yaşadığı bu durum Alaz’ı dış kabuğu sert ve asi birine çevirdi. Ama klanların arasında en güçlü olan Ateş Klanının varisi olması onu genç kızların gözünde her zaman beş elementin gözde bekârı yapıyor."

 

 

Çisil şaşırarak sordu “Dört element demek istedin değil mi?

 

 

"Yo beş element dedim."

"Ateş, Su, Hava, Toprak’tan başka bir element daha mı var?"

"Ruh elementini hiç duymadınız mı? Hanginiz Ruh Klanındansınız?"

"Nasıl yani? Bizler klan soyundan değiliz."

"İçinizden birinin Ruh Klanının varisi olduğu dedikodusunu duymuştum. Belki de sadece bir söylentidir."

Kızlar büyük bir şok ile birbirlerine baktılar. İçlerinden biri klanlarla aynı soya mı mensuptu? Bu acilen konuşulması gereken önemli bir konuydu.

 

 

Bitki Bilimi dersinin sonu gelmek bilmiyor gibiydi. Özüm topladığı bitkileri sırtında taşıdığı sepet görünümlü çantaya doldurdu. Gilaburu bitkisinin meyvesinin tadına baktıktan sonra midesinde oluşan ağrılar onu korkutmuş olsa da çevresinde bitkinin zehirli olup olmadığını sorabileceği kimse yoktu.

 

 

“Eğer zehirli olsaydı yememem için uyarırlardı elbet.” çevresinde onu duyabilecek kimse yokken sesli düşünürdü. Ani bir ses duyarak irkildi.

"Topladığımız bitkileri yememiz yasak bilmiyor musun? Gilabiru meyvesi seni öldürebilecek güçte bir zehre sahip. Yerken ağzın hiç buruşmadı mı? Sanırım hayır, ama midende başlayan hareketlilik zehrin aktifleşmeye başladığına işaret. Halsizlik de çökmeye başladı mı?"

"Eva hemen birilerine haber ver lütfen, be ben burada ölmek istemiyorum."

Özüm dizlerinin üzerine çöktü nefesi daralmaya başladı, gözleri mi kararıyordu yoksa beyni ona oyunlar mı oynuyordu? Eva’nın yüzündeki sinsi ifade onu sinirlendirmişti.

"Burada öldüğünü izlemek eğlenceli olabilirdi aslında."

O sırada yaklaşan ayak sesleri ikisini de şaşırttı.

"Eva kızı rahat bırak."

Özüm sese doğru dönünce arkasında durup ona doğru elini uzatan bir çift mavi göz gördü. Eva yanlarından uzaklaşırken Dora Özüm’ e doğru ilerledi.

"Sadece seni korkutmaya çalışıyor. Vibirnum Opulus yani Gilabiru reflüsü olan kişilerin tüketmemesi gereken bir bitki. Sanırım senin reflün var. Sana biraz meyan kökü bulabilirim, çayı iyi gelecektir."

Dora’ nın elinden tutup ayağa kalkan Özüm üzerindeki toprağı silkelemek için dizlerine doğru hamle yaptığında Dora onu yakaladı. Özüm’ ün gözlerine değen saçlarını kulağının arkasına çekti.

“Böyle toprağa bulanmış halde bile çok güzelsin.”

Özüm ne diyeceğini bilemez şekilde çiziklerle dolu ellerini üzerine sildi. Çalılar ellerine acımamış ve yaralamıştı.

"Peki burada ne işin var, ders alanından bir hayli uzaklaşmışsın."

"Sadece kayboldum, gelip birinin beni bulacağını umuyordum."

Beraber ders alanına dönen ikili bir hayli dikkat çekse de kimse bir tepki göstermemişti. Sadece Eva gözlerini ikiliye dikmiş ve hiç ayırmamıştı. Yatakhaneye giderlerken Dora’nın yolunu kesip soran gözlerle ona baktı.

"Sence gerçekten onun kızı mı?"

"Tabi ki o, gözlerini tamamen annesinden almış. Nerede görsem tanırım o gözleri."

 

Gözün gözü görmediği karanlık bir gecede erkek olmaya aday bir genç, varlığını Mayorlara ispat etmek için bir yırtıcıyı kendine koruyucu kılmalıydı. Ergenliğe giren erkek çocukları için uygulanan her ‘Varlık Ritüli’ Kanlıova Ormanında gerçekleşirdi. Bazı aileler bu geleneği sürdürmeyi bırakmış olsa da güçlü klanların çoğu bu ayine devam ediyordu. Korkunç karartıların etrafta cirit attığı bu tekinsiz gecede ay çoktan gözden yitip, gitti. Korkuyordu. Ormanın hışırtısını, rüzgârın ağaçlarda bıraktığı hareketin enerjisini iliklerine kadar hissediyordu. Genç kendini hiç kimseye kanıtlamak istemiyordu. Diğer klanlar da, okyanusun kalbinde onu kutsamak için bekleyen Su Klanının sembolü olan dev mürekkep balığı Kraken de umurunda değildi. O bir su kuşu olmak istiyordu, katil balina değil.

Düşünce denizinde kendini kaybetmişken korkunç bir sesle irkildi. Bağırarak üzerine doğru gelen korkunç boyutlardaki o yabandomuzunun nefesini üzerinde hissetmeye başladı. İki metrenin üzerindeki boyutları, beş yüz kiloya yakın ağırlığıyla Kanlıova Ormanı’nın en korkunç üyelerinden biriyle yüzleşmek genç adamı olduğu yere çivilemişti. Başarısızlık hissi had safhada olsa da ölümüne üzülmesine gerek yoktu. Annesi bu karanlık gecede onu bu korkunç ormana bırakırken söyleyeceği son sözü söyledi.

"Başarısız olman önemli değil. Kutsal klanımız için yeni bir varis yapmak sadece dokuz ayımı alır."

Burada ölüme terkedilmiş olmanın verdiği hüzün yerini önce öfkeye, ardından müthiş bir güce bıraktı. Yanında eline tutuşturulan tek silahı olan mızrağı vardı. Mızrağın ucu Kutsal Kraken’in zehirli mürekkebi ile boyanmıştı ve öldürücüydü. Domuzun tenine değip bir çizik atması bile koca hayvanın anında ölmesine neden olacak güçteydi.

Okyanus mavisi gözlerini karşısındaki korkunç yaratığa sabitledi. Olduğu yerde gerildi, üzerine doğru atağa kalkan hayvana doğru mızrağı beceriksizce salladı. Hayvan yaklaştıkça korku tekrar bastırdı. Artık hayvanı durduramayacağını kabullendi. Mızrak hayvanın sopaya attığı bir kafa darbesiyle uzak bir noktaya uçtu. Artık sonu gelmişti. Gözlerini kapadı ve annesinin kendi cesedine bakan soğuk ve hissiz bakışlarını üzerinde hissetti.

"Kutsal klanımız için yeni bir varis…"

O sırada bir şey oldu. Önce kulakları sağır eden bir hayvan böğürmesi duydu. Ardından dev bir ağacın devrilme sesini andıran büyük bir gürültü. Gözlerini açtığında her şey bitmişti. Devasa yaratık ayaklarının dibinde yatıyordu. Boynunun kenarında ise zehirli mızrağın kanattığı derin bir kesik vardı.

Gözleri hemen etrafı taradı. Karanlığa alıştığında hızla uzaklaşmakta olan siyah bir siluet görüp peşinden ilerledi. Karanlığın içinde bilinmeze doğru koşar adım giden saçları ensesinde topuz yapılmış bir kadın… Annesi olmasını diledi.

"Anne sen misin?"

Kadın arkasını dönmeden ilerlerken genç mızrağı tehditkâr bir şekilde ona doğrulttu.

"Dur! Dur dedim. Yoksa sonun o domuzdan farksız olacak."

Arkasını dönen kadın gence şefkatle baktı.

"Seni burada ölüme terk edemezdim. Hadi git ve zaferini kutla. Artık bu yabandomuzunun ruhu senin koruyucu hayvanın olacak."

 

 

Bölüm : 02.01.2025 01:56 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...