4. Bölüm
M. P. K. / RİTÜEL: ATEŞ EJDERİ / TANIŞMA FASLI

TANIŞMA FASLI

M. P. K.
m.p_korkmaz

Uzun bir ahşap tezgahın üzerinde sıralanmış akağaç kökleri, ebegümeci, karınca yumurtası yağı, şimşir ağacı özütü gibi isimlikleri olan onlarca kutu vardı. Tezgâhın arkasında yer alan duvar boyunca uzanan raflar bitkilerle doluydu. Bir kısmının adının yazmasına rağmen bir kısmı isimsizdi.

"Şimdi size bazı bitkilerin belli başlı özelliklerinden bahsedeceğim ama öncesinde sizlerin bildiği özellikli bitkiler var mı?"

Geç kalan beş kıza doğru gözlerini çevirdi.

“Bildiğim kadarıyla soğan bitkisi özel günlerinin tarihi geçen kadınların tedavisinde kullanılır.” Lavin kıvırcık saçlarındaki siyah tokalarıyla oynuyordu. Gergindi.

Kaşlarını kaldıran Ezra gözünü çevirerek sarı saçları iyice sönmüş görünen Gizay’a döndü.

"Lavanta alerjiye iyi gelir hocam."

“ısırganın iltihap söktürücü özelliği olduğu söylenir” Çisil kendinden emin bir şekilde konuşsa da karşılarında onları dinleyen Maya ve Sara küçümseyici bir şekilde gülümsüyordu.

Esen onlara bakıp gergin yüzünü buluşturdu.

"Bilmiyorum ben, Hiç araştırmadım."

“Verilecek en kötü cevap bilmiyorumdur.” Ezra'nın güçlü sesi gri odada yankılandı.

Laboratuvarın içerisindeki koku karışımı Özüm’ün sağlıklı düşünmesini başta engellemiş olsa da artık kendini toparlayabildi. Tam o konuşacakken güçlü klanların başında gelen Toprakların asil ruhuna sahip Eva araya girdi;

"Boş tıbbi bilgileri bir kenara bırakacak olursak ben de birkaç bilgi vermek isterim. Gelinciklerin damarlarındaki öz suyunu çıkarırsak bunu uyku damlacıkları olarak kullanabiliriz ya da bir bohça otunu doğru macunlarla karıştırırsak ve yeterince kaynatırsak onunla ölümü çağırabiliriz.

 

“Ölümü çağırmak da ne demek? Burada bu üç ayı gerçekten geçirebileceğimden hiç emin değilim.” Esen gergin sesi ile devam etti.

"Bir düşünün kızlar buraya geldik çünkü hepimizin kaderinde buraya ait bir şeyler var. O lanet yıldız tozu sembolleri gerçekten hepimizde var mı?” beş kız aynı ada konularındaki benlerine baktılar.

“Gerçek bir cadı olmak için bundan çok daha fazlasına ihtiyaç var.” Lavin yine bilgiç bir şekilde konuştu.

"Engin bilgilerinle bizi aydınlatır mısın?"

"Büyücülük ve cadıcılık bizim gibi iki sene öğrenilecek bir şey değil kızlar. Bizim burada bulunmamızın başka bir amacı olmalı ama ne?"

“Bizi daha fazla korkutarak neyi amaçlıyor olabilirsin?” Çisil sertçe konuştu.

"Sana bildiğim birkaç bilgi kırıntısını anlatıyorum ki bir şeyler öğren diye. Eva, Maya ve diğerlerinin bizi nasıl birer böcek gibi gördüklerini daha iyi anla diye. Büyü işi yüzlerce yıllık bir bilgi birikiminin aileler arasında aktarımı ile gelişti. Klan kızlarının sahip olduğu bilgiler bebekliklerinden beri zihinlerine kazılı olan şeyler. Annenin pilav yapmasını izlemenden daha normal bir aktivite olarak onlar büyü yapıyorlar. Pomerta sadece tarımla uğraşan bitki ihraç eden sıradan bir bölge değil ki; Pomertalı klanlar dünyanın büyücülük ticaretlerini de yönetiyorlar. Artık buranın ciddiyetinin farkına varın ve onlar ne derse onu yapmaya çalışın."

Oda ölüm sessizliğiyle dolmuş olsa da Özüm her şeyi kabullenmiş olanların sakinliğiyle masasında yazıyordu. Okul müdüresi Flora’ın verdiği ödevini tamamlamak bir hayli zordu. Burada geçirdiği zamanın bir an önce bitmesi için dua ederken şimdi bir de odalarındaki düşmanlık kırıntıları olan kavgaları düşünmek istemiyordu.

“Fitonimler meselesi önemlidir. Yerel bitkilerin isimleri belli bir sistem dahilinde toplanmalı ve buna göre yeniden şekillendirilmelidir. Farklı bölgelerde farklı isimlerle anılan bitkilerin ortaya çıkması bizim için sıkıntı yaratabilir. Zira iksir hazırlamada kullanılacak bitkinin özel bir ada sahip olması olabilecek karışıklıkları önleyecek ve büyüyü başarılı kılacaktır.”

Harap ve bitap düşünmüş bir bitki bilimi dersi sonunda herkes müdür Flora’nın Duyusal Adaptasyon dersinde toplandı. Lavin’ in kabaran kıvırcık, siyah saçları Gizay’ın daha da sönmüş olan mısır püskülüne dönmüş sarı saçlarıyla tezat oluşturuyordu.

Ayaklarının acısından kendinden geçen Çisil ve Esen’ in yorgunlukları gözlerinden okunuyordu. Özüm’de ise bütün yorgunluğun yanında bir de gördüğü kabuslar sebebiyle uyumamış olmasının verdiği ekstra bir tükenmişlik vardı. Sandalyesine çöktü. Uyudu uyuyacaktı. Çalan kapının sesi dalmak üzere olduğu rüya aleminden onu çekip çıkardı.

"Bu haftadan itibaren bizlerle eğitime başlayacak olan dört yeni öğrencimize hoş geldiniz demek istiyorum."

Herkes sağ tarafına dönüp kapıya doğru baktığında gelen dört yeni kişiyi gördü.

"Yunan Heykeli mübarek." Çisil'in cılız sesi büyük sınıfta duyulmadı bile.

“Hayır olamaz bu tiple beni görmemeliler.” Gizay fısıldayıp saçlarını düzeltmekle uğraşıyorken dört delikanlı arkadaşları olduğu belli olan Eva ve Maya’nın yan tarafında yer alan boş sıraylara geçtiler.

Su Klanının varisi Dora Eva'nın yanına oturdu. Cam gibi mavi gözleri ve sarı saçları vardı. Ateş Klanının varisi Alaz siyah saçlı, beyaz tenli, siyah gözlü sert yapılı bir duruşu vardı. Pamir Toprak Klanının varisiydi. Esmer karakaş karagöz sakin yapılı bir gençti. Hava Klanının varisi Kayra ise kumral, uzun kirpikleri olan heybetli bir gençti. Her ortama uyum sağlayabilecek birine benziyordu.

"Evet dersimize dönelim, zaten çoğunuz yeni gelen arkadaşlarınızla tanışıyorsunuz. Tanımayanlarınız da yakında tanışacaktır. Zaman tasarrufu konusuna gelelim. Bazı büyüler için hazırlanan iksirlerin belli ritüel günlerinde belirli saat aralıkları ile yapıldığını az çok biliyorsunuzdur. İksirleri hazırlamanın da tıpkı yemek pişirmek gibi belirli saatleri var. Örneğin bir nesneyi çağırmak için hazırladığımız Kalamabona iksirinde kullanılan kumi tohumu, yonca ekşisi, çaşıra, arap saçı gibi bitkileri tüm sırasıyla tüm işlemler tamamlandıktan sonra 5 dakikadan 10 saniye bile fazla kaynatırsanız iksir çöp oldu demektir."

Merakla açılmış iri çekik gözleri parlayan Özüm sordu “Nesneyi çağırmak derken, kaybolan bir şeyi bulmak gibi mi?”

Tam da o anda Su Klanı varisi Dora ile göz göze gelen Özüm hafifçe kızardı. Kalbinin atışları dışardan duyuluyor olabilir miydi? Dora’nın gözlerinin mavisi bu kadar uzak bir noktadan bile seçilebiliyordu. Lanet bir şekilde yakışıklıydı ve insanı yetersiz hissettiriyordu.

Dersin eğitmeni ve okulun müdürü olan Flora alnını kapatan altın kumral saçlarını nefesinin rüzgarıyla savurarak konuştu:

"Kaybolan bir nesneyi bulmak, elde etmek istenilen herhangi bir maddeyi ele geçirmek."

"Peki iksir yerine efsunlu sözleri fısıldamak da aynı etkiyi yaratır mı?"

"Elbette yaratır ama bunu yapabilmek için uzun bir deneyime ihtiyaç var."

Eva hırs ve kibirle karışık bir surat ifadesi takınarak araya girdi.

"Ve insan kızlarının bunu başarabilmesi teknik olarak mümkün değil. Bu gen aktarım yolu ile sağlanan altın kana sahip asil ruhların deneyimleyebileceği bir şey."

Eğitmen Flora’ nın Eva’ ya cevabı netti:

"Elbette sıradan insan kızlarının başarabileceğinden çok daha zordur efsunlu kelimeleri kullanarak büyü yapmak. Ama buradaki herkes bilsin ki aramıza giren bu arkadaşlar gerek yetenek, gerekse gen aktarımı yoluyla bunu zamanla başarabilecek güçlere sahip. Şimdi kitabımızın 155 numaralı sayfasında yer alan şiiri okuyalım. Hayatını büyüye adayan Tomay Karaslı’ nın Zamanın Büyüsü adlı eserini bizim için okur musun Özüm?

Eva’ya güç gösterisi yaparcasına başıyla hocasına onay veren Özüm birden Alaz’la göz göze geldi. Karnına yumruk yemiş gibi hissetmesine rağmen çabuk toparlandı. Alaz’ın gözlerinde onu korkutan bir şey vardı. İçindeki ürpertiyi bastırıp derin bir nefes alarak okumaya odaklandı. Sesi iyi çıkmalıydı. Biliyordu ki Dora o yüksek sesle okurken onu izleyecekti.

“Zaman ile ilgili o kadar çok şey söylendi ki kâh su gibi akıp gitti kâh bir türlü geçmek bilmeden içlerinizi eritti. Doymak bilmez bir iştahla savurdunuz zamanı kendinizden çok uzaklara… Kendi içinizi yiyip bitirirken zamanınızı çalanlara hayran oldunuz, celladına âşık olan insanlar misali. Çalıp koparıyorlar içinizden zamanınızı… Bile isteye, seve seve önlerine seriyorsunuz kıymetli vakitlerinizi. En çok da kendi seslerinizi bastırmak, yok saymak için gürültülü sahte hayat kareciklerine zamanınızı satıyorsunuz.

Çalıyorlar zamanınızı; kalplerinizi mühürleyip beyinlerinizin kapatma düğmesine basarcasına durduruyorlar düşüncelerinizi… Sadece onların istedikleri şeyleri, yine onların istediği kadar düşünüyorsunuz. En güçlü olma dürtüsüyle tüm bedeninizi ve zihninizi kaplayıp sizi siz yapan her şeyi gümüş tepsilere koyup tanrıcılık oynayan ikonaların kanla sulanmış sunaklarına sunuyorsunuz.”

“Kim bu tanrıcılık oynayan ikonalar?” alaylı bir sesle sordu Maya. Dikkatleri üzerine çekmeye çalışıyordu. Belli ki birini gözüne kestirmişti.

“ Onu sen daha iyi bilirsin Maya. Karanlık tarafa yatkınlığı olan aile sizsiniz sonuçta.” Alaz’ın siyah gözleri konuşurken iyice büyümüştü. Sınıfta tırmanan gerginliğe rağmen Özüm durmadan devam etti.

“Sessizliğin erdemini tek düze surat ifadeleriyle zorla yumuşatılan dış seslerin cehennemine tercih ettiniz hepiniz. Sonuç siz mutsuzluk denizinde boğularak dibe batarken birileri günah adalarında kurbanlarını boğazlamaya devam ediyor… Ve siz acınası yaratıklar bile isteye bu sistematik köleliğe boynunuzu uzatıyorsunuz, kementi daha rahat yerleştirsinler diye.”

Özüm sustuğunda boğazı kurumuştu. Etrafına bakmaya cesareti yoktu. Dersin bitimini bildiren gong sesi duyulduğunda Flora ilginç bir ödev verdi. Özellikle beş kıza bakarak konuşuyor gibiydi.

"Bir dahaki derse girmeden önce karanlık taraf ile ilgili araştırma yapmanızı istiyorum sizlerden. İlk üç ay dolmadan bazı gerçeklerin farkına varıp buna göre devam etme ya da etmeme kararını vermelisiniz."

Bölüm : 01.01.2025 16:17 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...