4. Bölüm

~4.BÖLÜM~

M. Yaprak Epli
m.yaprak_epli

"Kızım Ahmet bu..."

Mukaddes ile yerimizden kalkıp Ela'nın yanına gittik hemen.

"Hani nerede?"dediğimiz anda annem bahçe kapısını kapatıp beni çağırdı.

"Ceylaaan..."

Kızlara bir bakış atıp ön bahçeye çıktım.

"Efendim anne?"

"Kızım bak, Melek teyzen senin için yaprak sarma göndermiş."deyip ağzıma çok lezzetli bir tane sarma koydu.

Ağzım dolu dolu "Melek teyze mi? O da kim?"dedim.

"Ahmet'in annesi."diye arkamda fısıldayan Ela ile "Haaa! Allah razı olsun. Onlar niye gelmemiş?"deyip Mukaddes'e sırıtarak baktım. Mukaddes gülüp başını eğdi. Yine utandı yavrum ya.

"Onların da misafiri varmış. Senin gelmenin şerefine oğluyla sarmaları gönderdi işte kızım."

"Ellerine sağlık. Çok güzel olmuş gerçekten."deyip kabı aldım ve bir tane daha ağzıma attıktan sonra Ela ve Mukaddes'in ağzına da birer tane koydum. Sonra bizim ergen kardeşlerimiz Soner, Levent ve İsmail gelip saklama kabından birer tane sarma çaldılar.

"Hey!"

Üçü de sırayla kardeşlerimiz oluyordu. Soner benim, Levent Ela'nın, İsmail ise Mukaddes'in kardeşiydi. Bizim sülale epey kalabalıktır. Güney Doğu'da yaşayanların genelde ailesi, akrabası kalabalık oluyordu zaten.

Eski yerimize döneceğimiz sırada kızların anne babaları yani amcam ve yengemler "Geç oldu. Biz kalkalım artık."deyince üçümüzün de yüzü düştü. Ne güzel sohbet ediyorduk. Onlar kalkınca diğerleri de kalktı.

"Tekrar hoşgeldin kızım. Ne kadar kalacaksın burada?"dedi Ela'nın babası.

"Bir ay kalacağım inşaAllah amcacığım."

"İyi bari. Doya doya tadını çıkar güzel kızım."diyen bu sefer Ela'nın annesi oldu.

Böyle ayaküstü büyüklerle vedalaştıktan sonra dudakları bükülü kızlarıma döndüm.

"Ya af! Ne güzel sohbet ediyorduk. Çok özlemiştim."

"Ela kız yorgundur şimdi. Daha fazla yormayalım. Allah'ın izniyle nasıl olsa bir ay burada olacak. Hadi Ceylan'ım. Git, dinlen. Yorgunsundur şimdi."

"Yani alıştım sayılır artık. Ne kadar 21 buçuk saatte uçakta telef olsam da iyiyim elhamdülillah."deyip güldüm. Kızlar ise aynı anda "21 buçuk saat mi!"diye pörtlek gözlerle bana bakınca daha çok güldüm.

"Abo! 21 buçuk saat nedir anam! Ceylan sen bence hiç geri dönme. Sana çalışacak yer mi yok?"

"Evet Ceylan. Ela haklı. Neden burada çalışmıyorsun ki?"

"Kızlar orayı seviyorum. Ve... Alıştım yani ama düşünmüyor değilim. Neyse ya Allah kerim."deyip elimi enseme koydum.

"Kızlar hadi sizi bekliyorlar."diye yanımıza gelen annemle bahçenin tamamen boşaldığını fark ettim. Sonra sarılıp ayrıldık. Onlar gidince annem bahçe kapısını kilitleyip bana sarıldı. Ben de ona sarıldım ve böyle eve girdik.

Onlar gidince fark ettim ne kadar yorulduğumu. Namaz ve duştan sonra doğruca uykuya!

Allah'ım Sana şükürler olsun. Evime döndüğüm için çok mutluydum...

***

Dün gece misafirlerimizden dolayı ne kadar geç yatsam da sabah namazına 10 dakika falan kala kalkmış ve bir daha da uykum gelmemişti. Sanırım hep böyle alıştığımdan dolayı olmalıydı. Bir de buranın havası temiz olduğu için tabi. Yaşadığımız yerin kentsel dönüşüm ve teknolojiyle çok iç içe olmaması beni mutlu ediyordu. Böylece gündüz ve gece gökyüzünü çok daha rahat görüyordum.

Sonuç olarak gece sadece 3 saat uyuyabilmiştim. Bu insan vücudu için birinci döngünün tamamlanış şekliydi. İkinci döngü ise 6 saatti. Bu da ortalama yetişkin bir insanın günlük uyku ihtiyacıydı. Bilinç uykudayken 3 saatte bir derine daldığı için şu an dinçtim elhamdülillah. Olmadı, bugün bir kaylule yapar, üstünü tamamlardım biiznillah.

Sabah namazının ilk vakitlerinde namazımı kıldıktan sonra tüm evi ayağa kaldırıp herkesi namaza kaldırmaya çalışmıştım ama babam hariç erkek kardeşlerimin hiçbiri kalkmamıştı. Buna o kadar üzülmüştüm ki gözlerimin dolmasına engel olamadım. Kim isterdi ki ailesinden birinin ateşte yanmasını? Ama kararlıydım! Allah'ın izniyle bu işe bir çözüm bulacağım. Onları namaza alıştırmadan buradan gitmeyecektim. Oysaki ben gitmeden önce bu evin hali böyle değildi. Herkes namazını kesik kesik kılar olmuş. Bunu sabah gözlemem yeterli olmuştu. Böyle yaparak evin bereketini ve rızkını kaçırdıklarının farkındalar mıydı acaba?

Böyle yapıyorum diye konu nereden buraya geldi, bilmiyorum ama annem ve babam eskisi gibi yine tesettürümü eleştirdiler. Yok efendim neden bu kadar kara kara giyiniyormuşum? Zaten hava sıcak; bir tunik giy, renkli bir eşarp tak, olsun bitsin, diyorlardı ama daha önce anlattığım gibi yine ve yine anlattım. Dikkat çekmemek ve Allah'ın koyduğu ölçüyü aşmamak için yaptığımı söylüyordum ama sanki bunları ben uyduruyormuşum gibi sürekli "Abartma!"diyorlardı bana.

Ah ah! Onları seviyorum, iyi, hoş da hiç değişmemişler be Rabb'im! Böyle kara kara giyiniyorum diye annem evde kalacağımdan korkuyordu. İşin komikliğine bak ya! Gülmemek elde değildi.

Sonuç olarak bu konu unutulup tümden kapandığında bütün aile birlikte sabahın 7'sinde geniş balkonumuzda keyifle kahvaltı yapıyorduk.

Bundan yıllar önce evimiz tek katlı bir gecekonduydu ve ben bu halini çok seviyordum. Ağabeyim evlendiğinde babam evi yıktırıp 5 katlı bir apartman inşa ettirdi. En alt katta kalabalık olduğumuz için biz, ikinci katta babamın küçük kardeşi olan amcam ve ailesi, ki onlar da 6 kişiydiler. 3.katta ablam, eniştem ve yeğenim vardı. Onların evi aslında eniştemin ailesinin yanındaydı ama anlaşamadılar ve babam da onlara bu daireyi verdi. 4.katta en büyük ağabeyim ve ailesi kalıyordu ve 5.kat da iki hafta sonra evlenecek ağabeyim için ayarlanmıştı.

Evi ve bahçeyi düşünmeye o kadar dalmışım ki annemin seslendiğini duyamadım.

"Ceylan?"

"Ha? Efendim anne?"

"Hasan hoca diyorum. Ne zamandır seni soruyordu. Ayıp oldu. Bir ziyaretine git artık. Mukaddes'e söyledim ben. Gitmeden önce seni almaya gelecek."

"Anne başka bir zaman gitsem olmaz mı ya?"

"Ben seni bilmez miyim? Eve bir girdin mi çıkmak, hava almak bilmezsin! O yüzden hayır! Bugün gidiyorsun."

"İyi be yahu. Sanki ne dedim?"diye ağzıma dilimlenmiş bir yumurta atıp alt dudağımı sarkıttım. Bunun üzerine kafama bir darbe geldi. Kaşlarım sinirle çatılmıştı. Bu Tan'dı. Benden birkaç dakika küçük kardeşim yani ikizimdi. Tan gibi bizim kızlar ve yaşıt sayılan tüm kuzenlerim de benden birkaç ay küçüktü.

Bu düşüncelerden çıkıp kafamın acısıyla ben de koluna bir tane geçirdim.

"Ne vuruyorsun Tan ya!"

"Canım istedi de o yüzden."diye alayla güldü. Çok egolu bir insandı ve herkesi küçümserdi. Bir o kadar da yakışıklıydı. Peşinden koşan bir sürü kızı en iyi ben bilirdim. Lisedeyken bir rahat vermezlerdi bana ama onu severdim ve o da evde en iyi benimle anlaşırdı. Ee sonuçta ikizimdi. Dün gece beni karşılamaya gelmemişti. Beyefendinin halı saha maçı varmış! Bir de geç saatte dönmüştü üstelik.

Ona küserek baktığımda "Ya kızım sinek vardı. Niye hemen yüzünü asıyorsun?"diye bıkkınlıkla söylendi.

"Acıdı ama..."deyince derin bir nefes alıp yanağımdan öptü. "Özür dilerim. Sinekleri sevmiyorum, biliyorsun."diye fısıldadı. Benim gibi biri en fazla 10 saniye küserdi. Haliyle hemen affetmiştim onu.

"Tamam. Özrün kabul edildi."dedim sırıtarak. Çok da güzel gönül alıyordu haylaz kerata!

Tan bana gülüp kahvaltısına devam etti. Annem bu sahneye sevgiyle bakarken bu hallerimizi özlediğini düşündüm. Evet, ben de çok özlemiştim.

Bir süre sonra erkekler iş arabalarına binip gitmeye hazırlanırken hanımları da onlara ayrı ayrı termoslarda çay demliyordu. Babam bir ortağıyla çalışmaya başladıktan sonra erkek kardeşlerimi ve bazı erkek kuzenlerimi de yanına işe almıştı. Ayrıyeten amcam ve eniştem de son iki yılda babamın yanında işe girmişlerdi. Eniştemin bu durumları hep ailesiyle olan sorunlarından dolayıydı ama Allah babamdan razı olsun. Ona sahip çıkmıştı. Bir de dininde biraz daha hassas olsa vallahi çok iyi olurdu.

Ben de biraz bahçede gökyüzüne bakayım diye dolaşırken Tan yanıma gelip bir kolunu omzuma attı ve diğer kulaklığını çıkarıp kulağıma taktı. Anında yüzüm buruştu. Kulaklığı çıkarıp "Tan senin müziklerini sevmiyorum. Hep rock, rap falan mı dinlersin ya? Başka bir şey yok mu?"dedim.

"Kulaklığını tak o zaman."deyince tekrar taktım ve kulağımda Toygar Işıklı'nın 'Sen bilirsin' şarkısı çalmaya başladı. Tan'a gülümseyip baş parmağımı kaldırdım 'iyi' anlamında.

Genelde ilahi ve Kur'an tilaveti dinlemeyi severdim ama bu da güzel bir şarkıydı. Nedense her dinlediğimde bir tuhaf hissederdim. Bu şarkı daha çok aşık insanlar içindi. Belki de bu yüzden tuhaf hissediyorumdur.

"Selamün aleyküm?"diye bahçe kapısından giren Mukaddes ve Ela'yla hepimiz selamlarını aldık.

"Kızlar gelin, kahvaltı edin."diye seslendi annem. Kahvaltı soframız hâlâ capcanlıydı. Erkekler işe gittikten sonra hanımlar sohbet ediyorlardı da ondan.

"Afiyet olsun yenge. Biz yiyip geldik. Allah razı olsun. Ceylan'ı almaya gelmiştik."dedi Mukaddes.

"Aa Ela sen de mi geleceksin?"deyince Tan başını telefondan kaldırıp Ela'ya baktı kısık gözlerle. Ela ise Tan'a kaçamak bir atıp bana döndü ve "Evet."deyip başını salladı. Sonra da başını yere eğdi. Tek kaşım istemsizce havaya kalktı. Bizim Ela... Utanıyor muydu? Ela! Bizim Ela! Ne oluyor ya burada?

"Taaan! Hadi gidiyoruz."diye bağıran Fırat ağabeyimdi. İki hafta sonra evlenecek olan ağabeyimdi. Allah eşine yardım etsin. Çok sinirli bir insandı.

"Geldim ağabeyim."diyen Tan, sonrasında bize döndü. "Sonra görüşürüz kızlar."

Mukaddes'le karşılık verirken Ela sessizdi hâlâ. Allah Allah! Bu bizim Ela olamaz. Ela asla utangaç biri değildi. Hatta hepimizden daha atılgan bir kızdı. İyi de bu haller ne o zaman? Bu düşüncelerle şüpheyle ona baktım. Ela ise bunu anlamış gibi benimle göz göze gelmekten kaçınıyordu. İlginç! Bir şey mi olmuştu acaba?

Babamların arabaları bahçeden çıktığında biz de annemlere haber verip camiye doğru gitmeye başladık. Ela hemen eski haline dönmüştü. Bu haliyle az önceki şüphelerimi de unutturmuş bir şekilde sohbet ve neşeyle camiye gidiyorduk.

Yine her yere özlemle baka baka gidiyordum. Çok özlemiştim çok...

Camiye gittiğimizde de aynı özlemle baktım yine. Çocukluğum burada geçmişti benim. Her yerde anılarımız vardı. İç çekmeden edemedim.

Kızlarla camiye girdiğimde bizi bir ses karşıladı. Yine o güzel sesti bu. Dün akşam ezanı okuyan harika sesti. Ahmet olmalıydı bu. Kur'an okuyordu. Sesi muhteşem ve çok acıklıydı. Anında gözlerim dolmuştu. Vakıa suresini okuyordu. Etrafını bir sürü küçük öğrenci sarmıştı. Yanında da Hasan hocam vardı. Arkası bize dönük olduğu için yine görememiştim yüzünü. Kızlarla anlaşmış gibi okumasını bölmeyip kapı eşiğinde durduk ve onu dinlemeye devam ettik. Sesini kaydetmeme izin verir miydi acaba?

Mukaddes'e baktığımda aşkla yere bakıyordu ama yüzündeki hayranlık ifadesi tamamen Ahmet'eydi. Ela da benim gibi gülümseyerek dinliyordu. Gözlerimde biriken yaşları daha fazla tutamadım ve yanaklarıma dökülüverdiler. Çok güzel okuyordu. MaşaAllah.

Sonunda okumasını bitirdiğinde Hasan hoca "Yüreğine sağlık evladım."deyip Ahmet'in sırtını sıvazladı. Hemen sonra bizi fark etti ve gözleri üzerimde durduğunda şaşkınlıkla bana baktı.

"Ceylan? Kızım?"

"Hocam? Selamün aleyküm?"diye hızlıca gözyaşlarımı silip gülümsedim.

Kızlardan ayrılıp hocamın yanına ulaştım ve eli yerine ceketinin üzerinden öpüp alnıma koydum. Burada saygıdan böyle yapılırdı.

"Aleyküm selam. Sen ne zaman geldin kızım?"

"Dün akşam geldim hocam. Nasılsınız?"

"Elhamdülillah iyiyim. Sen nasılsın, işler nasıl gidiyor?"

"Hamdolsun hocam, çok iyi gidiyor."

Hasan hoca bana gülümseyip ne ara ayağa kalkıp da yanında durduğunu bilmediğim Ahmet'e döndü. Onun burada olduğunu tamamen unutmuştum. Bizim Mukaddes yine kızarmıştı. Ela ile birlikte hemen yanımda duruyorlardı.

"Ahmet oğlum bak, bu kızım Ceylan. Küçüklüğünden beri buranın başkanı hep o olmuştur. Ben yokken camiye sahip çıkar, çocuklara ders verir ve mukabelelerde hep o Kur'an okurdu. Okulunu bitirdikten sonra yurt dışına yerleşti başarılı kızım."

"Estağfurullah hocam."

"MaşaAllah. Hoşgeldiniz. Allah yolunuzu açık etsin."diye yüzü arkamdaki duvarda olan Ahmet'e döndüğümde refleksle yüzüne bakıp hemen yere baktım. Müstakbel eniştem de olsa namahremdi. Yalnız yüzü çok tanıdık gelmişti ama hâlâ hatırlamıyordum onu. Bir türlü aklıma gelmiyordu ki eski anılar.

"Allah razı olsun. Teşekkür ederim. Bu arada ağzınıza sağlık. Çok güzel okudunuz maşaAllah. Acaba sesinizi kaydetsem bana kızar mısınız eniş- auhh..." Mukaddes'in çimdiğiyle son anda susmuştum. Vallahi 'Enişte bey' dediğimin farkında değildim. Ahmet yere bakıp gülümserken Mukaddes bana ölümcül bakışlar atıyordu. Bunun üzerine ben de gülmeden edemedim.

"Estağfurullah. Tabi alabilirsiniz. Benim için bir sakıncası yoktur."deyince içimden "Oley!"diye haykırdım. Helal be enişte bey.

"Ee kızım? Ne kadar kalacaksın burada?"

"Vallahi hocam, Allah nasip ederse bir ay başınızı şişireceğim."deyip sırıttım. Hasan hoca da güldü. Enişte bey ise tebessüm etmişti.

"Başım gözüm üstüne çocuğum. Çok sevindim gelmene. Ders mi vereceksiniz şimdi?"

"Aslında hocam, sizi görmeye gelmiştim ama kızların derslerini de dinlerim."

"Tamam o zaman. Siz işinize bakın. Benim yapmak gereken bir telefon görüşmesi var. Sonra derse geçeriz olur mu Mukaddes?"

"Ta-tabi hocam."

Kekeleyince Ela'yla kıkırdadık. Ahmet buradayken bu kadar mı heyecan yapıyordu? Hasan hoca üst kata çıkarken Ahmet, Hasan hocanın ardında bıraktığı küçük işleriyle uğraşmaya başladı. Sonra içeriye çok tatlı bir kız girdi sonra. Bizim tesettürümüzden vardı üstünde.

"Selamün aleyküm?"diye neşeyle konuştu kız.

"Hümeyra? Aleyküm selam."diye heyecanla karşılık verdi Mukaddes.

Aa demek Hümeyra buydu? Yani Ahmet'in kız kardeşi oluyordu. Biz de selamını alırken Ahmet dönüp "Bir şey mi oldu abim?"diye sordu.

"Yoo. Mukaddes ablamı özledim."deyip ikisine alayla baktı. Ela'yla biz yine kıkırdarken çiftimiz utanmıştı. Allah'ım ya.

Hümeyra beni fark edip "Bu güzel kız da kim böyle?"dedi sırıtarak.

"Ben de tam aynı soruyu soracaktım."diye bizim kızlara göz kırptım.

"Yaaa çok tatlısın."deyip elimden tuttuğu gibi etrafımda döndürdü beni Hümeyra. Ahmet burada ve tabi camide de olduğumuz için utanmıştım. Hümeyra beni hazırlıksız yakalamıştı.

"Aynaya hiç bakmıyorsun galiba."deyip kaşlarımı kaldırıp ona baktım.

"Ay ben bu kızı yerim vallahi ya."deyince hepimiz güldük.

"Hümeyracığım, bu güzel kızımız Ceylan oluyor. Mahallemizin en kıdemlilerinden. Hani sana hep bahsederdik ya?"

"Yok artık! Şu Yeni Zelanda'da çevirmen olan havalı kız sen misin?"

Ahmet elini ağzına dayayıp öksürürken "Hümeyra!"diye uyarmayı ihmal etmemişti. Haklıydı. Bir insanı övmek iyi değildi. Bu benim de hoşuma gitmiyordu.

"Ne var ağabey ya?"

"Estağfurullah. Havalı falan demeyelim de Allah rızası için desek çok daha güzel olur."

"Ay bir de mütevazi bu. Kız sana sarılayım mı?" Bu kız kaç yaşında da bu kadar rahat konuşabiliyordu? Allah'ım çok tatlı!

"Sarıl tabi kız. Sen demeseydin ben söyleyecektim."diye gülünce samimice sarıldı bana. Ben de ona sardım kollarımı.

Ayrıldığında "Ya sen şimdi geri de dönersin değil mi? Ben seni çok sevdim. Yokluğuna nasıl alışırım?"deyince yine güldüm ama enişte bey yanımızdayken sesimin çıkmasına izin vermiyordum. Hiçbirimiz vermiyorduk.

"Allah kerim belki de burada çalışmaya başlarım ama bu düşünce için erken daha."

"Ay iyi bari."

"Hümeyracığım benim çocuklarla ilgilenmem gerekiyor. Sen de daha fazla rahatsız etme insanları abim olur mu?"

"Merak etme ağabeyim." Ahmet başını iki yana sallayıp gitti. Ondan sonra Hümeyra hiç susmadı tabi ama ben bu kızı çok sevdim. Tam kafa dengim.

Hümeyra'yla tanışma faslımızdan sonra kızlarla bir köşeye oturmaya karar verip sohbetleri iyice bir koyulaştırdık.

"Geçen gün ağabeyimi arkadaşıyla sohbet ederken duydum Mukaddes abla. Küçükken okulda sen yere mi düşmüşsün ne? O da senin elinden tutup ayağa kaldırmış ve dizindeki yarayı falan temizlemiş. Bunu biliyor muydun?"

Şu an onları merakla dinliyordum. Ee sonra ne olmuş acaba?

"İyi de ben küçükken hiç okulda düştüğümü, düşsem bile kimsenin kaldırdığını hatırlamıyorum ki? Emin misin Hümeyra?"diyen Mukaddes'ten sonra Ela öyle bir şey söyledi ki hepimizin yüzü şaşkınlıkla ona döndü. Hatta nereden çıktı, nereden duydu bilmiyorum ama Ahmet de bizden farksızdı.

"Çünkü düşen o kız sen değildin Mukaddes. Ceylan'dı da o yüzden..."

-Bölüm sonu-

Bölüm : 18.09.2024 17:27 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...