
Sırlar sesizliğin en gür fısıltısıdır...
Sabahın ilk ışıklarıyla yeni bir güne uyandım. Ormanın temiz havası ve kuşların uyum içinde çıkardıkları melodiyle uyanmak çok güzeldi. Birkaç dakika daha tulumun içerisinde oyalandıktan sonra kendime geldim ve üzerimi giyindim. Çadırın dışından gelen seslerden anladığım kadarıyla Zayn uyanmıştı. Zaten bu kadar erken sadece Zayn ayakta olurdu ve spor yapıyordu.
Çadırın fermuarını araladım ve kendimi çadırın dışına attım. Tahmin ettiğim gibi Zayn her sabah olduğu gibi bu sabah da güne sporla başlıyordu. Yine üzerinde hiçbir şey yoktu, sadece dün geceki şortu vardı. Yavaş adımlarla yanına gittim.
“Günaydın,” dedim.
Bana dönerek aynı tonda, “Günaydın,” dedi. Terlemişti ama kötü kokmuyordu, aksine okyanus kokusu daha da derin bir hal almıştı. Zayn ile birkaç dakika bakıştıktan sonra, “Yürüyelim mi?” diye sordu. Olur anlamında başımı salladım. Üzerine bir şeyler giymek için çadırına gitti. Herkes uyuyordu ve en az iki saat daha uyanmazlardı.
Zayn siyah bir tişört giymişti. Alaycı bir sesle, “Senin başka tişörtün yok mu, hep siyah giyiyorsun,” dedim ve küçük bir kahkaha attım.
Zayn alaycı bir bakışla, “Yok,” dedi.
“Peki madem, ben sana tişört alırım,” dedim.
Zayn gülümsedi ve “Olur,” dedi. Muhtemelen yüzden fazla siyah tişörtü vardı ama arada farklı renkler giymek iyi olabilirdi.
Ormanın derinliklerine doğru yaklaştıkça hava soğuyor ve etrafı sis sarıyordu. Ortam daha ürpertici bir hal almıştı ve bu beni rahatsız ediyordu. Zayn’in koluna girerek, “Artık geri mi dönsek? Burası beni rahatsız ediyor,” dedim.
Zayn bana dönerek gülümsedi.
“Sakin ol ufaklık, ben varken kimse sana bir şey yapamaz. Ayrıca sana göstermek istediğim bir şey var,” dedi.
İstemesem de kabul ettim. Yaklaşık on dakika daha yürüdük ve ben çok yorulmuştum.
“Daha gelmedik mi? Çok yoruldum, acıktım ve korkuyorum,” dedim.
Zayn ufak bir tebessümün ardından, “Geldik,” dedi. Ama hiçbir şey yoktu, sadece ormanın karanlık ve derinliği gözüküyordu.
“Beni ormanın karanlık ve derin olduğunu göstermek için mi getirdin?” dedim.
Zayn başını olumsuz anlamda salladı. “Alkışla,” dedi.
Şaşkın bir sesle, “NE?” dedim.
Tekrar, “Alkışla,” dedi.
Nedeni anlamaya çalışarak ona baktım. “Sadece bana güven ve alkışla,” dedi.
Bıkkın bir sesle, “Peki,” dedim ve ellerimi birbirine vurarak alkışladım.
Bir anda etraftaki karanlığı muazzam bir manzara aldı. Bitkiler, çiçekler, ağaçlar, otlar ve hayvanlar neon renklerde parlamaya başladı. Göz alıcı bir görüntüydü. Şaşkınlıkla ellerimle ağzımı kapattım ve o anki mutlulukla Zayn’e sarıldım. Yanağına küçük bir öpücük kondurarak, “Teşekkür ederim, çok güzel,” dedim.
Zayn yumuşak bir bakışla karşılık verdi. Ondan ayrılarak etrafa bakmaya başladım. Çiçekleri, ağaçları ve hayvanları incelemeye koyuldum. Her biri birbirinden güzel ve eşsizdi.
Yarım saat daha vakit geçirdikten sonra dönmek için yola çıktık. Buraya geldiğimden beri Zayn’in bana gösterdiği ikinci eşsiz manzaraydı. Sanki bir film ya da kitabın içindeydim. Her şey olağanüstü güzel ve eşsizdi.
Kamp alanına geldiğimizde kimse hâlâ uyanmamıştı. Zayn ile kampın ortasındaki, ateş yaktığımız yerdeki kütüklere oturduk.
“Teşekkür ederim Zayn. Hayatımda asla göremeyeceğim şeyleri senin sayende gördüm,” dedim.
Zayn masum bir gülümsemenin ardından, “Ben teşekkür ederim ufaklık. Bu güzellikleri bana hatırlattığın ve hayatıma girdiğin için,” dedi.
Söyledikleri yüzümün kızarmasına neden olmuştu. Konuyu değiştirerek,
“Dün akşam için üzgünüm, sana öyle baktığım için,” dedim.
Alaycı bir sesle, “Sorun değil, sonuçta sen de insansın. Etkilenmen gayet normal,” dedi ve o anın tüm büyüsünü bozdu.
“Evet, haklısın Zayn, haklısın,” dedim kızgın bir sesle ve yanından kalktım. Ateş için odun bulmak ümidiyle ormana doğru ilerledim.
Birkaç parça dal parçası bulmuştum ama bunlar ateş yakmak için yetmezdi. Biraz daha ormanın derinliklerine doğru ilerledim. Yeteri kadar odun topladığımdan emin olduktan sonra kamp alanına geri döndüm. Herkes çoktan kalkmıştı. Zayn ve Maze yine antrenman yapıyordu. Tek fark, bu sefer silah yerine yumruk ve tekmeler konuşuyordu. Maze, Zayn’e kesintisiz yumruklar atıyordu. Zayn ise yüzünü koruyor ve Maze’in vurmasına izin veriyordu. Birkaç saniye daha böyle devam ettikten sonra Zayn, ani bir hareketle Maze’in karnına sert bir yumruk indirdi. Maze aldığı darbe ile dizlerinin üzerine çöktü ve acının geçmesini bekledi. Birkaç dakika karnına elleriyle baskı yaptıktan sonra çöktüğü yerden kalktı.
Yirmi dakikanın ardından herkes kahvaltısını yapmıştı ve çadırlarını toplamaya başlamıştı. Zayn, sihirle her şeyini çok hızlı hale getirmişti. Ben ve Maze çok yavaştık. Cyrus, sihir kullanmadan bile çadır kurma ve toplama konusunda epey yetenekliydi. Bana yardım etmesi için rica ettim ve kabul etti. Zayn hava almak istediğini söyleyip gittiği için bana ve Maze’e yardım etme işi Cyrus’a kalmıştı.
Herkes çoktan hazırdı, sadece Zayn’in gelmesini bekliyorduk. Bir insan hem bu kadar egoist hem de bu kadar sorumsuz olabiliyordu. Çok merak ediyordum. Yaklaşık bir saat Zayn’i bekledik ve en sonunda gelmişti. Ama yalnız değildi. Yanında siyah saçlı, kumral tenli ve Zayn’den birkaç santim daha kısa biri vardı. Yüzü görünmüyordu. Biraz daha bize doğru yaklaşınca yüzü görünür hale geldi. İlk dikkatimi çeken mor gözleri olmuştu. Yüzü tanıdık geliyordu ve o an kim olduğunu hatırladım. Ama yanılmak istiyordum. Onun burada olma ihtimali yoktu. Hem de Zayn ile… İmkansızdı. Böyle bir şey olamazdı. Olmamalıydı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |
