
Aden o sabah, herşeyin değişeceğini hissetmişti.
YAZARDAN
Uğur hayata gözlerini yumdu. Son günlerde öğrenmişti tümör olduğunu. Fakat kızları üzülmesin diye tek kelime etmemişti. Son 18 yıldır hayatını evlatlarına adamıştı. Artık oda yoktu hayatta.
Nabız cihazının durduğunu gören Aden panikle doktor çağırmaya gitti. Doktorlar geldiğinde alelacele çıkardılar odadan. Şok cihazını çıkardılar fakat artık çok geçti. Uğur ölmüştü. Son kez şok cihazını verdikten sonra umudu kesip bıraktılar. "Ölüm saati 13.25 tarihi 11 Mayıs."diyip örtüyü üstüne örtüler. Cihazları çıkarıp odadan çıktılar "başınız sağolsun"
Ahsen "neden üstünü örttünüz baksanıza uğraşsanıza. Benim babam ölmedi. Durmayın devam edin nolur yaşayacak benim babam. Yaşatın onu nolur. O ölmez nolur nolur yalvarıyorum" ağlaması gittikçe şiddetleniyor durmak bilmiyordu. Ahsen babasının saçını acı içinde okşarken Aden ise babasının yanında soğuk cansın elini tutarak ağlıyordu. Aslında onun eli hiç soğuk olmazdı, neden soğuktu. Üşüyor muydu? Neden üşüyor du? Üstü de örtülüydü? Aden daha fazla ağlamaya başladı. Gözyaşları durmak bilmiyordu. Morga götürmek için geldiler.
Bu görüntülere şahit olan Elara ise arka tarafta Aden'e destek olmaya çalışıyordu. Fakat Elara'da zor durumdaydı. Çünkü aynı acıyı tekrar yaşamak ve şahit olmak onun için zordu. Zihninde hep aynı sahne canlanıp duruydu.
Anne ve babasının cansız ve kanlı bedeninin üstünde yatıyordu. Kimdi onlar. Kimdi annesinin kokusunu alanlar. Kimdi babasının şevkatli sesini alanlar. Kimdi hayatını alanlar. Sokak ortasında yağmur altında öylece ailesinin üstünde yatıp ağlıyordu. Yağmur durmaksızın şiddetlice yağıyordu. Fakat Elara'nin umrunda degildi. Onun içi yanıyordu. Sabah saatlerinde yavaşlayan yağmurun ardından Güneş çıkınca gökkuşağı oluşmuştu. Gökkuşağına bayılan Elara o günden sonra gökkuşağından nefret etti.
Elara eve gitmeye karar verdi. Çünkü bu görüntüye artık dayanamayacaktı. Morga götürülürken, Aden, Ahsen'in elini sıkıca tuttu ve "Seni bırakmayacağım, her şey yoluna girecek," diye söylerken, içindeki acı ve özlem bir sel gibi taştı. Ahsen'in acısını hissetmek için onunla birlikte ağladı, Ahsen artık dayanamayıp bayıldı. "Ahsen Ahsen uyan kardeşim nolur uyan seni asla bırakmayacağım doktor yok mu?" Hemşireler gelip odaya aldılar sakinleşmesi için serum taktılar. Aden binadan çıkmıştı. Duvarlar üstüne üstüne geliyordu.
Aden, Ahsen'in bayılmasının ardından, onun yanına gelirken, kendi içindeki çaresizlikle yüzleşti. Ahsen'in baygın bedeniyle karşılaştığında, onunla birlikte yaşadıkları mutlu anılar gözünün önünden geçti. "Ahsen, lütfen uyan," diye fısıldadı, "babamı yaşatmak için her şeyi yaptım ama olmuyor." Ancak, babasının kaybının ağırlığı, Aden'in kalbini daha da ağırlaştırdı. Biraz nefes aldı, kendine gelmeye çalıştı. İyi olması gerekiyordu. Babası böyle isterdi çünkü. Biraz iyi hissettiren sonra Ahsen'in yanına gitti.
Ahsen uyanmıştı. Serumuda bitmişti. Aden geri dönüp doktor çağırdı. Serumu da çıkarınca "Aden eve gidelim burda durmak istemiyorum, burda nefes alamıyorum, ölecekmiş gibi hissediyorum." dedi. "Ben bi doktorla konuşayım geliyorum" dedi gözyaşları içinde. İkisininde ağlamaktan başka elinden birşey gelmiyordu.
Ahsen hazırlanmaya başlarken cebinde bir mektup gördü. Fakat şuan birşey okuyacak durumda değildi. Ahsen mahvolmustu. İçi yanıyordu. O kendine bakan biri. Nasıl bu kadar bakımsız oldu. 2 günde nasıl bu kadar çirkin oldu. Aden geldiğinde beraber taksiye doğru ilerlediler.
Eve geldiklerinde anılar tek tek zihinlerinde canlandı. Artık bu evde hep birlikte yaşadığı anılarını hatırlayacaklardı. Bir köşede beraber Körebe oynadıklarını, bir tarafta ders çalıştığı zamanları, bir tarafta beraber kek yaparken ki un savaşlarını, bir tarafta doğum günlerini, bir tarafta film izleyişlerini hepsi bir şerit gibi gözlerinin önünden geçmişti. Artık burada kalamazlardi. Biliyorlardı, görüyorlardı, hissediyorlardı.
Ahsen ve Aden, babalarının kaybından sonra evin içinde dolaşırken, her köşede babalarının hatıralarını gördüler. Onun gülümseyen fotoğraflarına bakarken, kalplerindeki boşluğu hissettiler. Bir an, babalarının onlara anlattığı bir hikaye akıllarına geldi ve o anı hatırlarken gözyaşları döküldü. İçinlerindeki boşluk ve özlem, denizin dalgaları gibi onları sararken, Ahsen ve Aden, bu kaybın hayatlarında yarattığı derin etkiyi anlamaya çalıştılar. İkisi odalarına doğru ilerlediler ve uyudular.
Sabah olduğunda hastaneden cesedi alıp cenaze merasimi ile birlikte gömmeye gittiler. Gömerken Ahsen ve Adenin içinde büyük bir yangın vardı. Cenazeden sonra herkes gittiklerinde Elara ve Vuslat kalmıştı. Aden arya ve Ahsen Aysima mezarın üstüne çöküp ağlamaya başladılar. Elara ise onlardan daha kötüydü. Çünkü aynı sahneyi tekrar yaşamak tekrar ölmek gibiydi.Akşama kadar ağlayıp durdular. Vuslat " hadi geç oldu eve gidelim" dedi üzgün bir suratla. Elara Vuslat'ın kolundan tutup "bırak acıları başka şekilde dinmeyecek" dedi titreyen sesiyle. Günü bu şeklide bitirmişlerdi. Saat artık geceyi gösterince eve geçtiler. Komşular yemeleri için yemek hazırlayıp gitmişlerdi. Fakat yemeğin yüzüne bile bakmadılar. ikiside konuşmadan odalarına çekildiler ve uydular.
Ertesi sabah kendilerini biraz daha iyi hissedip kahvaltı yaptılar. Artık bu evde hatta bu şehirde kalamazlardi. İkiside bunun bilincinde idi. Kahvaltıdan sonra başka şehirlerden evler bakmaya başladılar ve en uygun bir ev buldular İstanbul'dan. 1 hafta sonra taşınıyorlardı. Bu bir hafta içersinde hazırlandılar. Eve arkalarını dönüp şöyle bir baktilar. Sonra babasiyla olan anıları doldu zihinlerine.
Aden arya ve Ahsen Aysima,bir gün babalarıyla birlikte bahçede çalışırken, babaları onlara şöyle demişti: "Hayat, bazen zorluklarla dolu olabilir, ama unutmayın ki her zorluğun ardında bir ders yatar. Düşersen, kalkmayı öğrenmelisin. Her düşüş, seni daha güçlü kılar." Bu sözler, Arya nın ve Aysima nın babasını kaybettikten sonra bile akıllarında kalmıştı ve onlara her zaman güç verecekti.Bu anı, onların hayatının zorlu dönemlerinde nasıl direndiğini anlamasına yardımcı oldu.
Bavullarını arabaya yerleşip yola çıktılar. Hiç kimseye haber vermeden zaten kimseleri yoktu. Elara ve Vuslat ta yoktu hiçbir zaman olmamışlardı.Ondan önce şehirle vedalaşmak için babalarıyla sık geldikleri sahile indiler.Sahile geldiklerinde anılar tek tek zihinlerinde canlandı tekrar. İkiside yere kumların üstüne oturdular her zaman yaptıkları gibi.
Aden ve Aysima, bir gün babalarıyla birlikte deniz kenarında yürüyüş yaparken, babaları onlara şöyle demişti: "Deniz gibi, hayat da dalgalıdır. Bazen sakin, bazen fırtınalı olur. Ama her dalga, seni yeni deneyimlere götürür." Bu sözler, Arya ve Aysima nın hayata bakış açısını değiştirdi ve her zorluğun ardından yeni bir başlangıç olduğunu anlamalarına yardımcı oldu.
İkiside aynı anının üstünde geziniyordu. Birbirilerine yaşlı gözlerle bakıp sarıldılar. "Seni seviyorum Aden" dedi Aysima."bende seni seviyorum Ahsen". Ve sarılarak kumların üzerine uzandılar. İkiside yıldızları izlemeye başladılar ve yeni bir anını içinde kayboldular.
Aden ve aysima, çocukken babalarıyla birlikte gökyüzüne bakarken, babaları onlara şöyle demişti: "Hayatın getirdiği fırtınalarda, yıldızları görebilmek için karanlıkta kalmayı öğrenmelisin. Her şey geçici, ama içindeki ışık hep seninle olacak." Bu sözler, onların zor zamanlarında umut bulmalarına yardımcı oldu ve babalarının onlara bıraktığı en değerli miraslardan biri haline geldi. Başka bir anıda buldular kendilerini.
Arya , Aysima ve babaları, yaz tatilinde sahilde yürüyüş yaparken, deniz dalgalarının sesi eşliğinde yürüdüler. Babaları, onlara kumdan kaleler yapmayı öğretti. Arya ve Aysima, babalarının yanında kumsalda heyecanla kumları yığarken, babalarıı onları izleyip gülümseyerek "Harika bir kale yapıyorsunuz!" dedi. Bu an, onların yüzünde büyük bir gülümseme oluşturdu ve birlikte geçirdikleri zamanın ne kadar değerli olduğunu hissettirdi. Dalgaların kıyıya vurduğu o an, babalarıyla olan bağlarını daha da güçlendirdi. Arya cebinde bir deniz kabuğu çıkartınca tekrar bir anı canlanmıştı gözlerinde.
Aden Ahsen ve babaları, sahilde yürüyüş yaparken birdenbire deniz kenarında parlayan bir deniz kabuğu gördüler. Aden, heyecanla koşarak kabuğu aldı babasına ve kardeşine gösterdi. "Baba, Ahsen bakın! Ne güzel!" dedi. Babaları da gülümseyerek, "Gerçekten harika, bunu birlikte saklayalım," diye yanıtladı. O an, Aden’in babasıyla paylaştığı bu küçük keşif, onların birlikte geçirdiği zamanın ne kadar değerli olduğunu bir kez daha hatırlattı.
Dışarıda yağmur çiselerken gökkuşağı oluşmuştu. Babaları hemen kızlarını çağırdı. Kızlar heyecanla gökkuşağını izlemeye başladı. O sırada babaları "yağmurun şiddeti ne kadar fazlaysa o kadar insan üzgün olurmuş. Bugün insanlar azda olsa üzgün fakat bakın evren mutlu olmaları için ne vaad etti. Yağmur insanların mutsuzluğu, gökkuşağı evrenin neşesidir bunu hiçbir zaman unutmayın" dedi. O zaman ne dediğin anlamayan kızlar şimdi anlıyordu.
Şöyle bir bakınca ne kadar çok anıları vardı. Babalarıyla ne kadar fazla anları olduğunu düşünüp gülümsediler. Artık yola huzurla çıkabilirlerdi. Yeni hayatlarına başlama adına hazırlanan bu yola.
2. BÖLÜM SONU
DİĞER BÖLÜMDE GÖRÜŞÜRÜZ.
BEYAZ GÜNLERRR. 🤍🤍
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |
