
"H Ü Z Ü N K O V A N K U Ş U"
Benim aklım fikrim sende
senin gelişinde,
seni ne zaman göreceğim de
beni görür görmez ne diyeceğinde.
-Nazım Hikmet

A L T I N C I B Ö L Ü M
"Sessiz Çığlık"
🕊
27 Haziran Gecesi
Canı acıyordu.
Kalbi sızlıyordu.
Hiç bilmediği bir enkazın içinde can çekişiyordu Karaca.
Babası sıkı sıkıya tuttuğu kolundan çekiştirirken boğazında koca bir düğüm vardı dilindeyse tek bir isim. Kalan son gücünü kullanarak kolundaki mengeneden kurtuldu.
"Asmin'i bırakamam." dedi başını iki yana sallayarak. Başı dönüyor gözleri kararıyordu. "Asmin bir başına korkar orda."
Babası kollarını yeniden kavradığında sırtını duvara yaslayarak bedenini sarstı. "Asmin'e yardım edemezsin artık Karaca."
Kollarına sımsıkı sarılmış ellerin arasından kurtarmaya çalışırken öfkeyle bağırdı. "Hayır!" Hırsla itti karşısında dikilen adamı. "Hayır! Böyle konuşma! Asmin ölmüş gibi konuşma!"
Koluna demir gibi saplanan parmaklar nefesini keserken göz yaşları daha hızlı akmaya başlamıştı. "Asmin ölmedi." diye mırıldandı boğuk çıkan sesiyle.
Adamın gözleri hızla merdivenlerin üzerinde gezinirken öfkesini kontrol etmeye çalışarak bakışlarını yeniden kızının ağlamaktan kan çanağına dönmüş gözlerine çevirdi. Bir harabeden farksız görünüyordu. Elbisesine bulaşmış ıslaklığı örtmek için üzerine giydirdiği ceket bile yetmemişti bedenindeki izleri gizlemeye. Karaca'nın ıslak yüzüne yapışmış saçlarını özensizce geriye itti ve usulca fısıldadı. "Asmin öldü Karaca. İnanmak istemesen de onun için yapabileceğimiz hiçbir şey kalmadı artık."
"Sus!..."
Kızının bileklerini tutup darbelerinden kurtulurken hırsla sarstı onu. "Öldü! Asmin öldü Karaca!" dedi aklına sokmak istercesine tane tane. Kızının bunu kabullenmesi gerektiğinin farkındaydı. Karaca'nın gözleri ikisinin arasındaki kanlı ellerine düştüğünde bedeni artık eskisinden daha çok sarsılıyordu.
Kızının gözlerinde gördüğü boşluk o an delicesine korkuttu Kemal Aktan'ı. Tek bir noktaya sabitlenmiş irisleri, betondan farksız yüzüyle dilinden sadece tek bir kelime dökülür olmuştu. “Çok kan var."
Birkaç dakika önce kalbinin durduğuna emin olduğu kızın ölümü en az onun kadar kendisini de sarsmıştı ama Karaca'yı bilinçsiz bir halde Asmin'in yanına kıvrılmış öylece yatarken bulunca daha çok sarsılmıştı. Asıl yediği darbeyse bambaşkaydı zira o saatten sonra kızından başka hiçbir şey düşünemez olmuştu.
Karaca'nın birkaç dakika önce zorlukla ilerlettiği bedeni, hava dolu bir balon gibi sürükleniyordu artık peşinden. İyi değildi kızı hiç iyi değildi. Çıkışa ulaştıklarında etrafı kontrol edip Karaca'yı hızlıca çıkardı dışarıya.
"Sakın buradan ayrılma arabayı alıp geleceğim." Karaca’nın yüzünü parmaklarının arasına alıp gözlerinin gözlerini bulmasını sağladığında kendini duyduğundan emin olmak istiyordu. "Duydun mu? Beni burada bekle."
Kızının sırtını kuytu bir duvarın arkasına yasladıktan sonra dikkatsiz hareketlerle hızlıca Karaca'nın üzerine giydirdiği ceketinin ceplerini yoklama başladı. Anahtarı nereye koyduğunu hatırlamıyordu.
Karaca’nın ifadesiz yüzü acıyla kasılırken elini olduğu yerden çekerek zorlukla yutkundu. Canı yanıyordu kızının. Deli gibi bir korku düştü o an yüreğinin orta yerine. Endişe tohumları bir bir sardı etrafını.
Karanlıkta kızının üzerini gözleriyle hızlıca kolaçan edip ceketin üzerine yayılmış yeni bir ıslaklık olduğunu fark ettiğinde kaşları istemsizce çatıldı. Dakikalar önce Asmin'in kanı sanarak örtmeye çalıştığı kanın yeni giydirdiği ceketin üzerinde koca bir öbek oluşturmasına imkan yoktu.
Karaca'nın bedenini hızlıca arkasındaki duvara yaslayıp ceketinin fermuarını indirdi. Karnının biraz altından dizlerine doğru akan kanı gördüğünde sesli bir soluk döküldü dudaklarının arasından.
" Karaca sen... Sen vuruldun mu?"
Kızı kollarının arasından kayıp yere doğru düşmeden önce sıkı sıkıya kavradı kızının bedenini.
"Karaca!" Kızının derin acı dolu iniltileri kulaklarını arşınlarken adeta eli ayağı birbirine girmişti. Kollarını bacaklarının altından geçirerek hızla havalandırdı kızının bedenini. Kazağına saniye saniye yayılan ıslaklığın varlığını hissedebiliyordu. Sakin olmaya ihtiyacı vardı. "Şş...Tamam, iyi olacaksın, hepsi geçecek. Temizledim, her şeyi temizledim, bize bir şey olmasına izin vermeyeceğim sana söz veriyorum.” dedi ama bunu kızından çok kendisine söylüyor gibiydi.
🌬
Günümüz
Güz yerini kışa bırakırken tüm ağaçlar yapraklarını dökmüş Karaca’nın Hatay’a gelmesinin üzerinden neredeyse iki ay geçmişti. Yüzleşmeye korktuğu çok şey vardı ama biriyle yüz yüze gelmeye cesaret etmişti bugün.
Bir süredir çiftlikte, dedesinin yanında kalıyordu. Annesi birkaç hafta önce İzmir’deki teyzesinin yanına gideceğini söylediğinde karşı çıkmamış o da dedesinin gönlü olsun diye çiftlikte kalmaya karar vermişti. Zira yaşlı adam her seferinde ne kadar vefasız bir torun olduğunu söylemekten asla geri durmuyordu.
Saat gece yarısını gösterirken evlerinin önünde duran taksiden ücretini ödeyerek indi Karaca. Dedesinin evine götüreceği birkaç parça kıyafete ihtiyacı vardı, taksiciye temiz kıyafet almak için vermiş olsa da evinin adresini asıl kaçtığı Merdan Karakurt’un sorgusuydu. Üstü başı çamur içindeyken ne diyeceğini bilememişti dedesine? Düştüm mü? Bu yalana inanmayacak kadar zekiydi yaşlı adam.
Taksinin camına yansıyan ıslak saçlarının üzerindeki bakışlarını çekerek anahtarına uzanıp çantasından çıkardı. Ayakları deli gibi ağrıyordu. Islak saçlarını omzundan geriye atıp dikkatsizce bakışlarını kaldırmıştı ki karşısında gördüğü adamla adımları kısa bir süre duraksadı. Elleri siyah kabanının ceplerinde bahçe kapısının yanındaki boşluğa sırtını vermiş tüm karanlığıyla öylece dikiliyordu karşısında Kaya. Ne kadar çabalarsa çabalasın adam bir şekilde karşısına çıkmayı başarıyordu. Hafif nemli saçları ve omzuna tutunan yağmur damlacıkları bir süredir dışarıda olduğunu gösteriyordu. Bu saatte neden evinin önündeydi?
Ona yüzünü görmemesi için elinden geleni yapacağını söylemişti verdiği söz tutmaya da karalıydı. Bu yüzdendir ki üzerinde çok durmamaya çalışarak anahtarı demir kapının kilidine yerleştirip hızlıca çevirdi. İçeri girip kapıyı yeniden örtemeden yakalamıştı Kaya onu.
Ona engel olmak için tuttuğu kapının üzerindeki bakışlarını yavaşça kaldırıp yüzüne baktı ve daha gözlerine ulaşamadan çenesinde takılıp kaldı bakışları. Sakallarını kesmişti Kaya. Çene gamzesi yine dokunmayı isteyecek kadar gözlerinin önündeydi.
“Kapıları karıştırdın sanırım.”
“Evimin yolunu gayet iyi biliyorum."
“Ee beni görmek istemediğine göre gecenin bir yarısı çay, şeker istemeye gelmedin herhalde?”
“Saatin gecenin yarısı olduğunun farkındasın yani.” derken uzun uzun baktı ona Kaya. “Çekil kapının önünden. Konuşacağız.” Sakin görünmeye çalışsa da gözlerinin arkasında gizlenen öfkenin farkındaydı. Koyu bir kuyuyu andıran o elaları her zamankinden daha uzun gezinmişti bu kez yüzünde.
İtiraz edecek gibi olduysa da vazgeçti. Onunla ne konuşacağını merak etmişti. Peşinde Kaya ile bahçeyi arşınladıktan sonra evin kapısını açıp çamurlu çizmeleri holü kirletmesin diye kapının önünde bıraktı ve Kaya arkasından girip kapıyı kapatırken kremden kahverengiye dönmüş trenç kotunu çıkararak kapının önüne attı. Üzerinden hala yağmur damlıyordu. Kaya’nın onu izlediğini hissettiğinde holü kaplayan boydan aynadaki yansımasına takıldı bakışları. Eteğinden beyaz gömleğine kadar çamur içindeydi.
Son zamanlarda hep çamur içindeydi zaten o.
Yüzündeki çamuru elinin tersiyle silip çıplak ayaklarıyla mutfağa doğru yürüdü. Annesi bu halde oturma odasına girdiğini görse etlerini lime lime eder kirden arındığına emin olana kadar da onu bir güzel yıkardı.
Ellerini göğsünün altında birleştirmeden önce Kaya’ya oturmasını için mutfaktaki masayı işaret etti. Kendi oturamayacak kadar çamur içindeydi. Kaya önce salona ardından mutfağa uzun uzun baktıktan sonra ağır adımlarla onu takip etti. Bakışları oturmasını işaret ettiği masaya düştüğünde aklından geçenin kendi aklındakiyle bir olduğunu biliyordu. Bu evin değil ta ki bu şehrin her bir yanı ikisinin emareleriyle doluydu.
Oturmadı Kaya. Aksine masaya sırtını dönüp tezgaha yaslanmış bedenini baştan aşağı süzerken anılarını görmezden gelmeyi tercih etmişti.
“Ne bu halin?”
Merdan Karakurt’tan kaçarken asıl avcının ağına mı düşmüştü sahiden?
Kahve makinasını çalıştırarak adamın sorusunu kulak arkası etti bir süre ve ellerini lavabonun altında uzun uzun yıkadı. Temizlenmesine rağmen kaçıncı kez ellerine döktüğünü hatırlamadığı sabunu teninden arındırırken elleri çoktan kızarmış ve tırnak izleriyle berelenmişti. Çamur yerine çok başka şeylerden arınmaya çalışıyor gibiydi aslen.
“Bir şey içmek ister misin?” Omuzunun üzerinden Kaya’ya döndüğünde bakışlarının hapsinde olduğunu zaten biliyordu. Sorusunu görmezden gelişi canını sıkmıştı.
“Bir soru sordum.”
“Ben de öyle.” dedi Karaca. Kaya’nın irislerini gölgeleyen kirpikleri üzerinde usul usul gezinirken mutfaktaki loş ışığa inat yanaklarındaki dalgalanmayı görebiliyordu. Öfkelendirmişti adamı. Yine de aldırış etmedi.
“Kahve?”
Başını sağa doğru çevirdikten sonra bezgin bir soluk verdi. Ona istediğini vermedikçe cevabını alamayacağını adı gibi bildiğini biliyordu Karaca. Kaya belli belirsiz kafasını sallayıp onu onayladığında makinanın içine yeni bir kahveyi ekleyip çalıştırdı ve kısaca “Düştüm.” dedi.
“Nerede?”
Kahve makinasından gelen sese kulak verip kendi kupasının yanına bir kupa daha çıkardı. Kaya’nın hazırladığı kahveyi içmeyeceğini bilse de kendisinin aksine onun sevdiği gibi süt ve şekersiz bir kahve yaptı.
“Ne fark eder? Düştüm işte.” Kahveyi önüne bırakıp yeniden Kaya’ya döndüğünde içini ısıtsın diye büyük bir yudum aldı bardağından. Günlerdir uğramadığı için evin içi buz gibiydi. Altındaki kısa gri etek ve üzerinde ince beyaz gömleğin de onu ısıtmaya hiç niyeti yoktu.
“Karaca.” Bu tınıyı biliyordu.
Ona olan ifadesiz bakışlarına daha fazla dayanamayacağını fark ettiğinde derin bir nefes alıp pes ederek bezgince konuştu. Daha ilk günden kendini Kaya’ya açık edip işini baltalamasını istemiyordu. O yüzden birkaç detayı atlayarak anlattı gerçeği. “Bir müvekkilim ile görüşmeye gittim Kaya. Oldu mu?”
Adamın kirpikleri kısılıp kaşları çatıldığında devam etmesini istercesine baktı suratına. “Şehre uzak bir yerde oturuyordu...şarjım bitince dönüşte taksi bulamayıp yağmurda yürümek zorunda kaldım. Umarım yeterli bir açıklama olmuştur senin için. Sorgun bittiyse gidip üzerimi değiştireceğim.”
Mutfağın çıkışına doğru yürüyecekti ki Kaya bileğini sertçe kavrayarak onu kendine çektiğinde göğsüne çarparak durmak zorunda kaldı. Islak saçları Kaya’nın yüzüne çarpıp çenesine yapışırken şaşkınlık dolu bir nefes döküldü dudaklarından. Bedeni adamın bedeni ile bir bütün halinde, irisleri mıh gibi saplanmıştı elalarına. Kafasındaki parçalar yeni yeni birleşiyormuş gibi yüzünde engel olamadığı bir şaşkınlıkla soğuk parmakları manşeti çözülmüş çıplak bileklerini sıkı sıkıya kavrarken irisleri kahvenin en koyu tonuna ev sahipliği yapıyordu.
“Bu akşam bunun için mi gittin sen Yaylıca’ya?”
Ona nereye gittiği hakkında özellikle tek bir bilgi dahi vermemişken nerede olduğunu bilmesine şaşırdı Karaca. “Sana nereye gittiğimi söylemedim.” dedi yüzünde binlerce soru işaretiyle. “Sen bunu nere-”
“Sakın!” dedi Kaya. Koyu kahve gözlerinin derinlerinde koca bir kıvılcım çakmıştı. “Sakın müvekkilinin o piçin abisi olduğunu söyleme bana.”
Kaya'nın gözlerinde saniyeler içinde tutuşan ateşin kıvılcımı göğsünün orta yerine düşüp nefesini keserken bileğini parmaklarının arasından kurtarmaya çalıştı. Ona yapacak bir açıklaması yoktu. Yüzlerinin arasındaki birkaç santimlik mesafe de kapandığında Kaya’nın sıcak nefesini yüzünün her santiminde hisseder olmuştu. Dudakları sadece birkaç santim ötesindeydi. Başını yapmadığını söylemesi için iki yana salladı Kaya. “Yapmadın.” dedi istediği tek cevap buymuşçasına. “O şerefsizin kardeşimi öldüren piçin abisi olduğunu bile bile avukatı olmadın Karaca?”
Sustu Karaca. Aslolanı anlatmak yerine sadece sustu.
Bu sefer kaçmak yerine Asmin için savaşacak tüm gerçeği gün yüzüne çıkaracaktı. Bu savaşta bildiği tek bir düşmanı vardı; Aytekin Karadağlı. Davayı kazanabilmeleri için tek şansı o adamdı. Kendisini avucunun içine alabileceğini sanarak kaçıramayacağı bir teklif sunmuştu ona. İşine gelmediğini söyleyemezdi çünkü aradığı fırsatı kendi elleriyle bizzat yaratmıştı adam. Kendini ipe dahi götürecek olsa Aytekin Karadağlı’nın kardeşini ve soyadını aklamak uğruna karattığı ne kadar delil varsa hepsini ortaya çıkaracaktı. Özellikle üzerinde parmak izlerinin bulunduğu o silahı cehennemin dibine dahi girse bulup çıkaracaktı ortaya.
Kaya’ya bir darbe daha indirecek olmak göğsünün orta yerini ateşte dövülmüş bir demir tarafından dağlanıyormuş gibi hissettirse de Asmin’e de ona da borçluydu bunu.
Kaya’nın koyu kahveleri önce yanağına ardından dudaklarına düşerken zorlukla yutkundu. Kendi ile savaşıyordu karşısındaki adam. “Bana bir kez olsun Kemal Aktan’ın kızı gibi davranmadığını söyle.”
Nefesi boğazında düğüm olup kalmadan önce iki yanında yumruk olan elleri birkaç santim ötesindeki adama dokunabilmek için hasretle karıncalanmıştı. Kaya ona bu kadar yakınken iradesini korumakta güçlük çekiyordu. Sol elini bacaklarını tamamen saran eteğinin kumaşına bastırıp bakışlarını adamın boynuna indirdi.
“Bunun babamın kızı olmamla bir alakası yok avukatım ben unuttun mu? İşim neyse onu yapıyorum.”
Daha sözler ağzından dökülür dökülmez nefret etti kendinden Karaca. Tıpkı babası gibi konuşmuştu.
Öfkeyle karışık bir alayla kıvrıldı Kaya’nın dudakları. “Ülke de avukatı olacak başka adam mı kalmadı Karaca?!Sen her seferinde beni karşına alıp inatla delirtmeye mi çalışıyorsun a*ına koyayım?”
Öfke sadece gözlerinde değil her bir yanında kol geziyordu. Ama Karaca’yı yaralayan daha büyük bir duygu vardı Kaya’nın gözlerinin ardında; hayal kırıklığı.
“Yorulmadı a*ına koyduğumun yüreği. Yediği onca darbeye rağmen ne sevmekten ne ümit etmekten yorulmadı.” Yumruğunu yanındaki duvara geçirdiğinde “Bir sebebi vardır deyip seni aklamaktan yorulmadı!” dedi.
Dudakları defalarca kez aralansa da söyleyeceklerinin canını yakacağını bilir gibi sadece sustu ve saniyeler sonra mutfak masasını birkaç santim sürükleyecek sert bir tekme savurduktan sonra öfkeyle çıkıp gitti evden.
Kaya gittikten sonra çöktüğü duvar dibinde saatlerce oturdu Karaca. Mutfaktaki parkenin üzerindeki her bir çentiği tek tek saydı. Kaya’ya yaptığı kahve bardağıyla sayısız kahve içti. Zihnindeki sesler sussun diye çantasına getirdiği tüm dava dosyalarını harfi harfine ezberledi. Saat gece üçü gösterirken mutfaktan çıkıp ışığı yanan hole çıktı. Kıyafetleri hala çıkardığı gibi öylece kapının önünde duruyordu.
Arkasını dönüp odasına çıkacakken portmantonun önündeki zarf çekti dikkatini. Eve girdiğinde görmediğine neredeyse emindi. İsminin yazılıydı üzerinde. Bizzat ona gelmişti.
Zarfın içindeki kartı çıkardığında gördükleriyle göğsünün ortasındaki geçmeyen sancıya bir yenisini daha eklendi Karaca'nın. Zira elinde tuttuğu Yavuz'un nişan davetiyesinden başka bir şey değildi.
Kaya onu Yavuz’un nişanına davet etmek için bizzat kendisi gelmişti. Çünkü Yavuz davet etse de Kaya ile aralarında olan problem yüzünden kendini fazlalık gibi hissedip gelmekten çekineceğini bilecek kadar iyi tanıyordu onu.
🪽
Ertesi sabah duyduğu gürültüyle açtı güne gözlerini Karaca. Normal geçen tek bir günü yoktu. Dış kapı yumruklanırken kafasını yastıktan kaldırıp bir süre nerede olduğunu kavramaya çalıştı. Kimdi bu sabah sabah kapısını alacaklı gibi çalan?
Zilin sesi evin içini yeniden doldurduğunda bezgin bir nefes verdi ve aynadan kısa bir süre gördüğü dağılmış görüntüsüne aldırış etmeden indi merdivenleri ağır ağır. Kafası uykusuzluktan yine kazan gibiydi.
Gözünü ovuşturarak alacaklı gibi çalınan kapısını aralayıp başını kaldırdığında gözlerini doğru görüp görmediğine emin olamayarak birkaç kez kırpıştırdı fakat doğru görüyordu. Tüm öfkesiyle dikiliyordu karşısında arkadaşı. "Emir"
“Çalıyorum çalıyorum da niye açmıyorsun kızım kapıyı?"
"Ne işin var senin burada?"
"Başka çare mi bıraktın anasını satayım. Dün akşamdan beri kaç kere aradım seni haberin var mı?” Yükselen sesi bahçeyi aşarken rezil olmamak adına kolundan tutarak içeriye doğru çekti adamı. “Geç içeri.” Dediğini yapsa da öfkeli bakışlarını bir saniye olsun çekmedi üzerinden Emir. Bakışları holdeki dağınıklığa düştüğünde ayakkabılarını ayağıyla kenara iteleyerek arkadaşını salona doğru sürükledi.
“Akşamdan beri niye kapalı senin telefonun?”
“Şarjım bitti.”
“Ee? Bulamadın mı takmak için bir priz?”
Bir elini ağzına kapatıp esnemesine engel olmaya çalışırken annesinin kolçağın üzerine serdiği battaniyeyi alıp üşüyen bedenine sardı. “Unutmuşum.”
“Ben sana Aytekin ile görüştükten sonra beni mutlaka ara demedim mi dün Karaca? Aklıma bin bir türlü şey geldi a*ına koyayım.”
Üzerindeki battaniyeyle koltuğa oturup başını kolçağa yaslarken ağrıyan başını ovuşturarak susturdu adamı. “Yalvarırım biraz daha sessiz konuş başım çatlayacak gibi. Kahvaltı yaptın mı?”
Emir sabır dilercesine devirdi gözlerini. Yüce rabbi sabrını bu kız ile sınıyordu işte onunda. Ellerini haki yeşili spor ceketinin ceplerine yerleştirerek bezgin bir soluk verdi. “Dikkatimi dağıtmaya çalışma Karaca. Bu saatte kahvaltı yapmadığımı bilecek kadar iyi tanıyorsun beni.”
“Tamam söz veriyorum beni sorguya çekmene izin vereceğim ama izin ver önce gidip hazırlanayım sonra da çıkıp kahvaltı yapalım. Özür kahvaltısı... Madem benim için buralara kadar geldin gelmişken güzel bir kahvaltı ısmarlayayım sana.”
Emir çektiği yaklaşık bir yarım saatlik nutuğun arkasından onu onayladığında adama sert bir kahve yapıp yeniden merdivenleri arşınlayarak üst kata çıktı ve kısa bir duşun ardından hızlıca hazırlanmaya başladı.
Üzerine fermuarlı krem rengi bir kazak ve dar paça bir pantolon geçirerek dizlerine dek uzanan çizmeleri düşünmeden hızlıca giydi. Portmantodaki kaşesini alıp bahçeye çıktığında onun evin önüne park edilmiş arabanın önünde olduğunu birkaç dakika önce odasının camından görmüştü. Belli ki ev havası yine basmıştı adamı.
Bahçe kapısını kilitleyip telefonla konuşan Emir'e doğru yürüyecekti ki duyduğu sesle birlikte arabaya doğru yönelen adımları duraksadı. Asmin kucağında yavru kedisiyle koşturarak ona doğru geliyordu.
“Asmin koşma düşeceksiniz.” Yan evin bahçesinden kızına veryansın eden Ahsen’i gördüğünde gülümseden edemedi. Anlaşılan Asmin Hanım yine formundaydı.
Dizlerinin üzerine çökerek dibinde biten Asmin ile aynı boya geldi. “Günaydın küçük hanım.”
Gülümsemesi güzel yüzünü süslerken nefes nefese konuştu. “Günaydın Karacacım. Ben de kaç gündür seni bekliyordum.”
“Öyle mi? Bilsem senin için daha erken gelirdim.”
“Gelmedin ki. Nereye gittiğini sordum ama annesi söylemedi dayısıma soracakmışım. O daha iyi bilirmiş.” Kısa bir es verdikten sonra derin bir nefes alıp konuşmaya devam etti. “Asmin’de dayısıma sordu, Merdan dedene gitmişsin. Çikliği varmış dedenin.”
Asmin’in kendine özgü grameri onu güldürdüğünde “Doğru söylemiş dayın.” dedi kucağındaki kedinin başını okşayarak ama sözleri Asmin’in yüzünü düşürmüştü.
“Artık hep orada mı kalacaksın Karacacım?” Karacacığım diyen tatlı dile onu her seferinde bir başka mest ederken küçük bedenini dizlerinin arasına biraz daha çekti. “Evet güzelim, bir süre daha orada kalacağım.”
“Kaç kere yatıp kalkınca?” Dudakları kıvrılırken bir zamanlar onun zaman kavramının da bu olduğunu hatırladı. Asmin’in bandanasını biraz daha yukarı çekip hoyrat saçlarının yüzüne düşmesine engel olmaya çalıştığında küçük çocuğun dikkati çoktan dağılmış bakışları omzunun üzerine düşmüştü. “O kim?”
Başını arkasına çevirip onun baktığı yere baktı. Emir hala son bıraktığı gibi birkaç adım ötesinde hararetli bir telefon görüşmesinin içerisindeydi. “Arkadaşım.” dedi Asmin’e dönerek. “Beni ziyarete gelmiş.”
“Asmin’de gelebilir mi seni ziyarete?”
“Ne zaman isterse.”
“Şapşikle dayısı da gelsin mi?” Asmin’in adını şapşik koyduğu kedisinin başını okşarken “Gelsinler tabii.” dedi. Kaya’nın bu duruma gönüllü olacağından pek emin değildi. “Hadi eve git artık, bak ellerin buz gibi olmuş.”
Sırtı karıncalanıp izlendiği hissiyle dolarken bakışlarını kaldırıp tel örgülü bahçenin arkasına baktı. Balkon demirine yaslanmış onları izleyen Nihan’ı gördüğünde elini sallayıp gülümsemişti ona kadın. Bu gülümsemenin samimiyetten çok uzak olduğunu Efnan sayesinde biliyordu artık. “Annen çağırıyor Asmin. Hadi Karaca ablanı bırak da erkek arkadaşını bekletmesin senin için daha fazla. Ağaç oldu adam.”
“Oooff... ”
Bakışları uzun uzun Nihan’ın üzerinde gezindi. Arabasına yaslanmış Emir’le göz göze geldiklerinde Asmin’in kızarmış yanaklarını okşayarak dizlerini üzerinden kalktı. Nihan’ın ne yapmaya çalıştığının gayet farkındaydı. Sesini özellikle duyurmaya çalıştığı birileri vardı.
“Hadi bakalım küçük hanım emir büyük yerden, doğru eve.”
Asmin gönülsüz gönülsüz mırıldanarak kucakladığı kedisiyle eve giderken bir süre arkasından bahçeye girinceye dek izledi onu.
“Gitmiyor muyuz Avukat Hanım?”
"Gidiyoruz."
Adam her zamankinin aksine kapısını açmadan şoför koltuğuna yerleştiğinde bunun Nihan’a daha fazla malzeme vermemek adına olduğunu düşünüyordu.
“Geldiğin yolu tekrar bulabilecek misin?”
“Avuç içi kadar şehir, kaybolacak değiliz ya.”
“Sen öyle diyorsan...”
🪽
Elindeki çay bardağını bırakırken bakışlarını altlarından akıp giden nehirden çekip boğazını temizleyen Emir’e döndü. Dikkatini ona vermesini istediği zaman yapardı bu hareketi.
“Kabul ettin yani Karadağlı’nın teklifini?”
Derin bir nefes aldı Karaca. “Etmedim.” dedi Karaca. “Ama edeceğim. Düşünmem için bekleyeceğini söyledi.”
Emir sıkıntıyla devirdi gözlerini. Kadının Aytekin Karadağlı’ya bu kadar yakın olacak olması canını sıkıyordu lakin Karaca’yı yolundan döndüremezse onunla birlikte savaşmaktan geri durmayacağını da biliyordu. İnatçıydı. Dik kafalıydı Karaca. Aklına koyduğunu yapmadan durmazdı. “İnatla arı kovanına çomak sokuyorsun Karaca. “
“Asmin’in davasının tüm gidişatını değiştirmiş o adam Emir. Cinayet silahı ortada yok. Asmin cinayet faili olarak gösteriliyor. Güya Asmin önce Atalay’ı sonra kendini öldürmüş... Adam adli tıp raporlarını bile değiştirmiş ya. Raporlarda dahi doğru tek bir bilgi yokken ne yapmamı bekliyorsun?”
“Sadece sakin olup acele etmeden doğru adımlar atmanı istiyorum Karaca. Davanın gidişatını öğrendiğinden beri öfkelisin, sağlıklı düşünemiyorsun.”
“Hâkim olamıyorum çünkü öfkeme. Bilenmezlikler zehirli bir yılan gibi oradan oraya çarparak kıvrılıp duruyor zihnimin içinde. Atalay ölmüşken bu adamın hala neyi korumaya çalıştığına anlam veremiyorum.”
“Soyadını. Tek gecede milyon dolarlar kazanıyor Karaca adam... Sence kardeşinin uyuşturucu bağımlısı katil bir şerefsiz olduğu ortaya çıksa şirketi ayakta durabilir miydi?”
“Sadece bu yüzden mi görmezden geldi beni o gece? Karadağlı soyadına zarar gelmesin diye?” Başını usul usul iki yana sallarken çekti gözlerini Emir’in üzerinden. “Çok başka şeyler var Emir. Çok başka... Babam o gece ruhunu şeytana sattı. Beni kurtarmak uğruna nasıl bir pisliğe bulaştı bilmiyorum ama öğrenmekten deli gibi korkuyorum. Öyle ki Kaya’ya gerçekleri anlatıp beni affet bile diyemiyorum.”
Masanın üzerindeki kutudan çıkardığı sigarayı dudaklarını arasına sıkıştırıp çakmağıyla tutuşturduktan sonra garson çocuğa kül tablası getirmesi için kısa bir işaret verdi Emir. “Gerçekleri bilmeye hakkı var.”
“Bana her seferinde Kemal Aktan’ın kızı olduğumu hatırlatmaktan çekinmezken affedebilir mi sence Asmin’e yaptığım bu bencilliği? O gece oradaydım ama babamın parmak izlerimi silip Aytekin Karadağlı ile yaptığı anlaşma yüzünden hiç var olmamış gibi kaçıp gittim bu şehirden desem affedebilir mi beni?”
“Sen kaçmadın Karaca. Temiz bir planla baban tarafından kaçırıldın. Üstelik kendine haksızlık ediyorsun. Yaşadıkların kolay şeyler değildi. Kolay şeyler olsa aylarca yurt dışında bir tımarhanede yatmazdın.”
“Bu detayı vermek zorunda mıydın?”
“Tımarhane dedim diye mi gücendin? Deliyiz kızım biz ne var bunda alınacak?”
“Bazen suratının ortasına bir tane patlatmak istiyorum. Sonra bana yaptığın iyilikler aklıma geliyor.”
Hangisi diye sormadı Emir ama sorsaydı hangi birini sayacağını bilemezdi Karaca.
Bir süre ikisi de sadece sustu. Nehir ayaklarının altında çağlarken sayısız sigara içti Emir. Sigarasını onunla paylaşmayı teklif ettiğindeyse geri çevirmedi. Uzun zamandır kullanmamış olmasına rağmen dudakları nikotinle buluşur buluşmaz ilk anki gibi istekle sızlamıştı diş etleri.
“Bile bile yılanın yuvasına giriyorsun ama niyeyse dur diyemiyorum sana. Durmayacağını bildiğimden belki de.
“Benim tanıklığımda itirafımda davayı kazanmamıza yetmez Emir. Gücümüz yetmez. Yeteceğini bilsem yalandan bile olsa Kaya’yı karşıma alıp onu böylesine vurmazdım. Davayı kazanmamızın tek bir yolu var o da asıl delilleri ortaya çıkarmak. Ve ben bunu sadece Aytekin Karadağlı’nın güvenini kazanarak yapabilirim.”
🪽
Saat akşam üzeri altıyı gösterirken öylesine bir dükkandan aldığı bordo rengi elbisesi ve fön çektirdiği dalgalı saçlarıyla çıktı kuaförden Karaca. Hava gündüz ki güneşin aksine soğumuş yerini rüzgara bırakmıştı. Üzerine kürk almayı akıl ettiği için Allah’a şükretmeliydi. Yüzüne dökülen saçlarını omzunun arkasına süpürüp Emir’i son bıraktığı yere doğru yürürken Efnan’la bir saat önce yaptığı konuşmayı anımsadı. Pek keyfi olmasa da dün ki adına gelen davetiyeden sonra nişana geç de olsa gitmeye karar vermişti. Fikrini değiştirmesini sağlayan biraz da Efnan’dı aslında yanında olmasına ihtiyacı olduğunu söylemişti ona telefonda. Bir derdinin olduğu belliydi.
Emir arabasına yaslanmış zibilyonuncu sigarasını tüttürürken kuaförden çıktığını geç de olsa fark etmiş gibi kaldırdı başını. Sol kaşı havalanıp dudakları büküldüğünde yakalarını kaldırdığı montuna takıldı bakışları. Gündüz üzerinde olmadığına emindi.
“Yalnız bu yırtmaç ağır abi Kaya’yı bozar. Ben sana söyleyeyim.”
Elindeki poşetleri Emir’in açtığı bagaja bırakıp yolcu koltuğuna yönelirken omzunun üzerinden ters bir bakış attı Karaca arabanın etrafını dolanan adama. Emir ile aynı fikirde olmak ilk defa canını sıkıyordu. Erkenden kapatıp giden terziye içten içe küfür ederken elbiseyi denemeden aldığı için bir küfürde kendine etti.
“Sende gelmek ister misin?”
“Yok Avukat Hanım almayayım. Ben bugün İskenderun dozumu doldurdum seni bıraktıktan sonra otele gidip vurup kafayı yatacağım.”
“Nasıl istersen.” dedi Karaca ısrarcı olmayarak. Dün gece hiç uyumamışken bu saate kadar ayakta kalmasına bile şaşırmıştı. “Şu ilerden sola döneceksin.”
“İzmir’e gelen kız, Efnan. Oda olacak mı nişanda?” Telefonunu üzerindeki bakışları araba kullanan Emir’e döndüğünde kaşları usulca çatıldı. “Neden sordun?
O an Efnan ile Emir’i daha önce hiç yan yana düşünmediğini fark etti. Aslında Emir’in Efnan’ı hatırlayacağını da pek düşünmemişti. Zira on on beş dakika bir arada ya bulunmuş ya bulunmamışlardı.
Dilini ve dişlerini alt dudağının üzerinde gezdirdikten sonra başını iki yana salladı adam. “Hiç...Yalnız kalıp kalmayacağını merak ettim.”
“Çoktan varmıştır.” derken bir süre sadece Emir’in hareketlerini izledi. Üstelemedi. Zira üstelese bile Emir’in kendini açık etmeyeceğini biliyordu. Tam bir kunduzdu arkadaşı karda yürür izini belli etmezdi.
“O kuyruğu birbirine değmeyen tilkilerini kafesine ben kapatmadan sen kapat Karaca.”
“Niye? Düşündüm de bence güzel olursunuz.”
“Kırık o kızın kafası, bana bir tane kırık yetiyor. Hem geveze kadın da sevmem ben. Bu yaştan sonra kafam kaldırmaz bir kere.”
Araba yavaşlayıp durduğunda uzanıp Emir’in omzuna bir tane geçirdi Karaca. “Adilik yapma Cemaleddin.” Kimse onun arkadaşına deli diyemezdi. Ayrıca kimse ona da deli diyemezdi. Hırsımı alamayıp bir yumruk daha indirecekken bu sefer ondan daha hızlı davranıp kolunu hava da yakalamıştı Emir. “Bana şöyle seslenme demedim mi kızım ben sana kaç kere?”
“Niye? Ali Emir Cemaleddin değil mi senin adın?” Emir’in bundan hoşlanmadığını bilse de adama sinirlendiği zamanlar onu bu şekilde öfkelendirmekten asla geri durmuyordu.
“Sövdüreceksin bana şimdi ölmüş adamın arkasından.”
“Niye öyle diyorsun ayrı bir hava katıyor Cemaleddin ismi bence sana. Hem tam yaşına uygun.”
Arabadan inip kapıyı kapatmadan önce Emir’e son kez bakmak için dönse de çoktan onunla birlikte inmiş olduğunu gördü. Elleri ceplerinde arabanın etrafında dönüp ona doğru yürürken yanlarından geçen birkaç adama ters ters bakıp ağzının içinde mırıldandı. Ettiği küfre kınarcasına baktı Karaca.
Saçlarını geriye doğru savurup çantasının fermuarını açarak içinden bulduğu kartvizite torpidodan aldığı dolma kalemle çiftliğin adresini yazdı hızlıca, Emir’in otele gitmesine gönlü razı gelmemişti.
“Otelle falan uğraşma. Dedemi aradım geleceğinden haberi var. Git güzelce yat dinlen.”
“Önce şiddet, sonra anne şefkati ha?”
"Dedemin hiçbir şeyden haberi yok. Sakın ağzından bir şey kaçırma."
Kartviziti Emir’in parmaklarının arasına bırakıp başını kaldığında bakışları yolun karşısına park edilmiş eski model Ford Mustangin arkasındaki Kaya’yı buldu. Havada asılı kalmış gibi duran parmaklarının arasındaki sigarayla öylece onlara kilitlenmişti.
Ne kadar zamandır oradaydı?
Emir’in üzerindeki koyu kahve irisleri usulca ona dönerken bedeninden tuhaf bir ürperti geçti. Çok iyi tanıyordu bu surat ifadesini. Alnındaki genişleyen damarları buradan bile görebiliyordu Karaca. Dişlerini alt dudağının üzerinde gezdirip bakışlarını yeniden Emir’e çevirdiğinde Emir’in gıcıklanan boğazını temizleyip burnunu çektiğini duydu.
“Sabah görmezden geldi ama bu kez belamı s*kip tabutla gönderecek babamın evine beni.”
🪧
Allah'ım çok şükür bismillah. Sırlar açığa çıkarken yemin ediyorum benimde canım çıkıyor.
Neyse ki Kaya ile Karaca için kötü günleri atlattık sıra daha kötü günlerde sdfshsj
Yıldızımız parlatıp yorum yapmayı unutmayın olur mu? Motivasyonum tamamen size bağlı siz yorum yaptikca ben daha cok oturuyorum bölüm yazmaya öyle değerlisiniz siz düşünün vicdan azabi çekiyorum siz bölüm dedikçe.
Sonraki bölümde görüşmek dileğiyle, sağlıcakla kalın.
(Bölümü attıktan sonra benim oy ve yorumlarınızdan aldığım min keyif )

| Okur Yorumları | Yorum Ekle |