

"H Ü Z Ü N K O V A N K U Ş U"
Ama yine de sorsalar gelsin mi diye,
Yanacağımı bile bile,
Gelsin derim.

Y E D İ N C İ B Ö L Ü M
“Sessiz Gece”
🕊
Parmaklarının arasındaki çantasını daha sıkı kavrayıp Kaya’nın üzerindeki bakışlarını Emir’e çevirdi Karaca. Gecenin karanlığı içerisinde parıldayan irisleri onu bir mıh gibi delip geçmişti adeta. Emir’e durumun onunla değil kendi ile alakalı olduğunu izah etmeye çalışarak “Aytekin’le çalışacağımı öğrendi.” dedi.
“Bu kadar çabuk mu?” Kaşları alnına doğru kalktı, şaşkındı Emir. “Kızım ben bile saatler önce öğrendim. Ne bu adam, müneccim falan mı?”
“Bilmiyorum. Dün gece Yaylıca’da olduğumu biliyordu.”
“Nasıl? Seni takip mi ediyor?”
Emir’in sorusuna karşılık iki yana salladı başını Karaca. Takip edilse fark ederdi. “Beni değil Aytekin Karadağlı’yı.”
“Bir şeylerden mi şüpheleniyor dersin?”
Bakışları Kaya’ya döndü. Delici bakışları hala üzerlerinde elindeki sigarayı usul usul yudumluyordu. “Kardeşini intihar etmediğine emin olacak kadar iyi tanıyor.”
Emir sırtını delen bakışlarla yeniden yüz yüze geldiğinde uzun uzun baktı adama. Küçük bir kız kardeşi vardı. Gözünden sakındığı, ayağına taş değse ortalığı yıkacağı küçük bir kız kardeşi... Kardeşi on sekiz olduğunu iddia etse de çoğu zaman inanmakta güçlük çekiyor büyüdüğünü kabullenmek istemiyordu... O an Kaya’nın yerine koydu kendini istemsizce, Kaya ile aynı yerden vurulsa onun kadar güçlü kalabilir miydi? Onca acıya ayrılığa rağmen dimdik ayaktaydı adam. Burnuna düşen yağmur damlası onu kendine getirdiğinde başını gökyüzüne kaldırdı ve güneyden gelen kara bulutlara doğru baktı. Yağmur tepelerine inmek üzereydi.
O sırada Karaca, Efnan’ın zümrüt yeşili dizlerinin birkaç parmak üzerinde biten saten bir elbiseyle mekandan çıktığını gördü ve derin bir nefes aldı lakin bakışları arkadaşının dalgalı bir denizi andıran mavilerini bulunca kaşları sorarcasına çatıldı. Onu bu halde bulmak kadını rahatsız etmişti.
“Ben de seni gün boyu kime kaptırdığımı merak ediyordum. Geciktiniz.”
Emir bakışlarını kızın üzerinde sandığından daha uzun gezindiğinde kendi tavrından rahatsız olarak boğazını temizledi. Karaca’ya deliliğinden dem vursa da kızın insanı her an bilinmezliğe sürüklenmek isteyecek okyanusa benzeyen mavi gözlerine dalıp gitmişti. “İçeri girmeyecek misiniz?”
“Size iyi eğlenceler Efnan Hanım, arkadaşınızı da teslim ettiğime göre, haydi selametle."
"İyi geceler."
Emir elini kaldırıp onlara iki parmağıyla selam verdikten sonra ağır adımlarla arabasına yürümeye başladı ve arabasına binerek tek turda çalıştırdı motoru. Karşısındaki adamın delici bakışlarını hala üzerinde hissedebiliyordu. Üzerindeki bakışlarına karşılık kısa bir baş selamı verip hızlı bir u dönüşü yaparak sokaktan çıkarken aklında tek bir şey vardı; sınırsız uyku ve derin mavi gözler...
“Kaya ile Sencer abi mi o?” Efnan kirpiklerini kısıp karşı tarafa doğru baktığında o da aynı yöne döndü. Sencer elindeki anahtarı Kaya’nı avucuna bırakırken Kaya yeni bir sigara daha yakmıştı. Adam bir şeyler söylüyordu ama Kaya’nın onu dinlediğinden pek emin değildi.
“Girelim hadi Efnan. Beklemeyelim burada daha fazla üşüdüm.” dedi Karaca. Üşüdüğü falan yoktu esasen asıl kaçtığı bizzat Kaya'nın kendisiydi.
Efnan başını sallayarak arkadaşının peşine düşerken son kez arkasını dönüp karanlığın içerisinde dikilen adama baktı. Saatler önce duyduğu sözleri hala sindirebilmiş değildi. Adamın bakışları anında onu bulduğunda başını hızlıca çevirerek içeri doğru yürümeye başladı. Yapamazdı her şeyi içine gömmüşken böyle pervasızca yeniden gün yüzüne çıkaramazdı. Bu sevda onun için geçmişte kalmış o kendine yepyeni bir yol çizmişti.
🪽
Oturduğu masada arkasına yaslanmış oynayan insanları izlerken parmaklarını burnunun üzerine koyup usulca ovuşturdu Karaca. Kimsenin mutlu gününe gölge düşürmemek için oynadığı polyanacılık oyunu ve saatlerdir kulağına çalınan asılsız laflar başını ağrıtmıştı.
...: Gül gibi adamı parmağında oynattığı yetmiyor bir de hiçbir şey olmamış gibi gelmiş oturmuş burnunun dibine.
...: Kızım sussana. Ayıp değil mi?
...: Allah’ın bildiğini kuldan mı saklıcam?
Yanaklarının içini dişleyerek yerinde oturup boğazını ovuşturdu Karaca. Zira kendini tutamayıp bir tatsızlık çıkarmaktan, Feyza ve Yavuz’a ayıp olmasından korkuyordu. Bardağındaki içkiyi yenileyip büyük bir yudum aldı. Gevşemeye ve sakin olmaya ihtiyacı vardı. Üzerindeki ince elbiseye rağmen teninin alev alev yandığını hissedebiliyordu. Yanındaki sandalye gürültüyle çekilirken başını kaldırarak gelenin kim olduğuna baktı. Ercüment sol tarafına oturup ayaklarını masanın altına doğru uzatarak rahat bir şekilde yanına kurulduğunda Sencer’de onu takip etmiş ve arkalarından dolanarak Efnan’ın yanındaki boşluğa oturmuştu. Bakışları istemsizce Kaya’yı aradı o an. Feyza bu masayı Yavuz’un arkadaşlarına özel olarak tahsis etmişti. Sol tarafındaki boşlukta Ercüment’in oturduğu yerde tıpkı kendisininki gibi Kaya’nın adının yazılı olduğu bir rezervasyon kağıdı duruyordu.
Kolunu sandalyesinin arkasına atıp geriye doğru yaslanan Ercüment onun önündeki bardağı koklayıp yüzünü buruşturarak geri bıraktığında bakışları kısaca adamı buldu. Aradığını bulamamış gibiydi. “Ne bu meyve suyu mu?”
“Seni kesmez tabii.” dedi Karaca kırmızı şarap dolu bardağı yeniden kendi önüne çekerek. Ercüment hafif bulsa da onun ikinci bardaktan sonra gardı düşüyordu. Tam bu sebepten elindeki bardağın son bardağı olduğunu konusunda kendisini ikna edip kollarını soğuktan korumak istercesine ovuşturdu ve birkaç metre öteden onlara doğru gelen Akgün’ü gördüğünde kirpikleri istemsizce kısıldı. Zira adamın yanında daha önce görmediğine emin olduğu bir kadın vardı. Akgün tutmak için eline uzandığında kadın duraksayarak onun elini karnının üzerine bastırdı. Yüzünde belli belirsiz acı dolu bir gülümseme vardı. Karnındaki devasa şişliği o an fark etti Karaca.
“Selamünaleyküm.” dedi Akgün, adımları karsıyla birlikte masalarının önünde durduğunda.
“Aleykümselam.”
“Ayşe’m bak seni Karaca’yla tanıştırayım.” Akgün, karısı ile aralarından çekilip oturması için sandalyesini çekerek onlara fırsat tanıdığında elini uzatıp gülümsedi Karaca.
“Karaca.”
“Ayşegül.”
“Memnun oldum.”
“O meşhur Karaca sensin demek. Adını çok duydum ama tanışmak bugüneymiş.”
“Öyle mi?” dedi kız beceriksizce gülümserken.
“Tabii ya. Ne zaman adın geçse hep gülerek hatırlarlar seni.” Kadın yerinde rahatsızca kıpırdanıp elini karnına koyarak derin bir nefes aldı ve onun dikkatli bakışlarını fark ederek konuştu. “Son günlerde biraz fazla hareketli.”
Karaca bardağından bir yudum alıp kuruyan boğazını ıslattı ve derin bir nefes aldı. Ciğerlerinin yandığını hissedebiliyordu. “Kaç aylık?”
“Dokuzu yeni bitirdik. Eli kulağında.”
“Kız mı?”
Ayşegül gülümseyerek başını salladı. “Anlaşılıyor mu?”
“Çok anlamam aslında, sadece...” kısa bir süre duraksadı Karaca. Ne söyleyeceğini bilemedi. İçine tuhaf bir karamsarlık çökmüştü. Ellerini sızlayan uyluklarında gezdirdi usulca ve “...öyle hissettim.” dedi kadına.
Göğsünün ortasındaki sancı buradayım dercesine varlığını hatırlatırken elini belli belirsiz göğsünün üzerine bastırdı, dakikalar önce kulak arkası ettiği dedikodular yeniden ensesinde bitmiş gibi kulağına çalınmaya başladığında Ayşegül yerinde rahatsızca kıpırdanarak ona baktı. Sözler ona ait olmasa da kızın yüzündeki mahcubiyeti görebiliyordu.
...: ...Ama dönüp dolaşıp geleceği yerin burası olduğu en başından belliymiş... Para suyunu çektiyse tabii... Babası da ondan intihar etmiş diyorlar.”
Nihan’dan başkası değildi bu sözlerin sahibi. Kadın, Efnan’ın söylediği gibi sahiden onu düşman bellemişti. Neden diye sorgulamadı bu kez Karaca.
...: Eceliyle ölmemiş mi kız öyle diyorlardı. İntihar mi etmiş? Desene yatacak yeri yok.”
Dişlerini sıkıştırarak gözlerini kapattı Karaca. Duyacağı tek bir söze daha tahammülü kalmamış başı çatlayacak raddeye ulaşmıştı. Sustuysa sadece Feyza için susmuştu fakat burada oturacak ne sabrı ne de gücü kalmıştı artık. İki seçenek vardı; Ya öfkesini Nihan’dan çıkarıp ortalığı birbirine katacak ya da defolup evine gidecekti.
...: Yeter Nihan kes artık. İnsanın biraz yüzü kızarır. Kıza saygın yok belli, bari acısına saygınız olsun. Bu kadar mı insanlığınızı kaybettiniz?”
Yerinden kalkmak için ayaklandığında Ercüment bileğini kavrayarak durdurdu onu. Karaca’nın bakışları omzunun arkasındaki masaya dönerken bakışları önce Nihan’a ardından onu paylayan Ahsen’e döndü. Tüm konuşmalar anında kesilmişti. Hatta birkaçının yüzü bile kızarmıştı. Yüzüne konuşacak cesaretleri yoksa ne diye arkasından konuşuyorlardı ki?
“Otur Karaca, bir tatsızlık çıkarma.”
“Anlamadım, ben miyim tatsızlık çıkaran?”
Hayal kırıklığının çöktüğü bakışları Ercüment’in üzerinde gezinirken bileğini onun elinden kurtarmaya çalışarak kendine doğru çekti. “Bırak.” Ercüment elini bırakmayınca “Bırak Ercüment.” dedi dişlerini arasından tekrar, sesi öfke kokuyordu. “Kimsenin mutlu gününe gölge etmeye niyetim yok merak etme.”
“Karaca...”
Ercüment’in bileğini tutan parmaklarından kurtulup ayaklanan Efnan’ı bakışlarıyla durdurdu ve insan kalabalığının arasından sıyrılarak çıkışa doğru yürümeye başladı. Mekan öylesine kalabalıktı ki nişandan çok bir düğün töreninde gibiydi. Yine de bu gürültüye ve kalabalığa rağmen Ercüment’in arkasından gelen adım seslerini duyabiliyordu. Mekandan çıktıktan sonra telefonunu çantasından çıkararak yürümeye devam etti. Bir taksi çağırıp çiftliğe gitmekti niyeti. Tam o an bir bildirim düştü telefonunun ekranına, kaşları istemsizce çatıldı çünkü numarayı tanımıyordu.
“Karaca! Kızım bir dinle be.” Ercüment onu tutup tüm dikkatini yeniden kendi üzerine çektiğinde istemese de durmak zorunda kaldı.
“Neyi dinleyeyim Ercüment? Bana karşı dinmek bilmeyen öfkenizi mi? Yoksa bana olan güvensizliğini mi?”
Ercüment bakışlarını omuzunun arkasına kilitleyip derin bir nefes verdi. “Haklısın, hayvanlık ettim ama amacım seni kırmak değildi.”
“Amacın Nihan’ı benden korumaktı. Esas şaşırdığım da bu ya. Gözümün döndüğünde neler yapabileceğimi biliyorsun ve Nihan’a zarar verecek olma ihtimalim seni korkuttu. Söylediklerini duymana rağmen ağzını açıp tek kelime etmedin çünkü Nihan alenen biri değil senin için öyle değil mi?” Dedi Karaca kendinden emin bir şekilde. Ercüment’in bakışları anında onu bulduğunda hislerinin onu yanıltmadığından bir kez daha emin olmuştu. Efnan ile klinikten döndükleri gece onun Nihan’a olan bakışlarını kendi gözleriyle görmüştü.
Tam o esnada Nihan adının anılmasıyla kapıda belirirken gözlerini Ercüment’ten ayırmadı Karaca. Adamın bakışları bu durumdan kimsenin haberinin olmadığını alenen açık ediyordu. Kendisinin, Nihan’a olan hislerini fark etmiş olmasıysa adamı ekstra şaşırtmıştı, görebiliyordu. İfadesi saniye saniye değişirken kaşları çoktan kirpiklerinin üzerine düşmüş çenesindeki kaslar gerilmişti.
“Yanlış anlamışsın.”
“Neyi yanlış anlamış?” Nihan tüm vurdum duymazlığıyla diplerinde bittiğinde derin bir nefes alarak gözlerini devirdi Karaca. Kızın riyakarlığı kan dondurucuydu.
Ercüment kısa bir cevapla kestirip attı Nihan’ın sorusunu. Uyarı dolu bakışları bizzat Karaca’nın üzerindeydi. “Seni ilgilendiren bir konu değil.”
Kız bozulsa da aldırış etmedi. “Neyse bana ne canım.” Omzunu silkip bakışlarını etrafta gezdirdikten sonra önce kadına ardından Ercüment’e çevirdi. “Kaya nerede onu sormaya gelmiştim ben zaten. Ne zamandır ortalarda görünmüyor? Gittiyse söyle ben de eve geçeceğim sıkıldım burada.”
Karaca’nın kaşları alayla kalktı. Onu bile bile tahrik etmeye devam ediyordu. Hâlâ.
Madem oyun istiyordu ona istediğini verecekti.
“Niye öyle diyorsun Ercüment?” Dedi adamın birkaç dakika önceki sözlerine ithafen. “Konuştuklarımızı bilmek Nihan'ın da hakkı? Bırak arkasından konuşacağımıza direk yüzüne konuşalım. Allah'ın bildiğini kuldan saklayacak değiliz öyle değil mi Nihan?”
“Dedikodumu yapıyordunuz yani öyle mi?”
"Aksine senin gibi kimsenin yüzüne söyleyemeyeceğim şeyi arkasından konuşmam ben."
Ercüment’in çatılan kaşlarını görse de aldırış etmedi Karaca. Kız ile aralarındaki birkaç adımlık mesafeyi kapatıp tam gözlerinin içine baktı. Onu anlamasını istiyordu çünkü anlamazsa kafasına sokmak için ekstra dil dökmeye hiç niyeti yoktu.
“Eğer bir kez daha hakkımda ileri geri konuştuğunu duyarsam, sonuçlarını düşünmem seni buna pişman ederim Nihan.” Kadının kavisli kaşları yukarı doğru kalkarken devam etti Karaca. “Beni hiç tanımıyorsun. Tanısan kafam attığında neler yapabileceğimi bilir hakkımda böyle ileri geri konuşamazdın. Bugün sustuysam Feyza için ama bir sonraki sefere gerçek Mihriban Karaca ile tanıştırırım seni.”
Kızı dumura uğramış bir şekilde arkasında bırakıp giderken Ercüment’e bir vedayı çok gördü Karaca ve Nihan’ın üzerindeki bakışlarına aldırış etmeden rüzgarın yüzüne savurduğu uzun saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdıktan sonra yolun karşısından geçen ilk taksiye binerek evinin yolunu tuttu.
🪽
Ertesi sabah izin günü olmasına rağmen yine erkenden uyanmıştı. Tüm çiftlik uykudayken ona inatla uyku yoktu sanki. Tan yeri yeni yeni ağarırken bir başına atını alıp ormana çıkmasının dedesi tarafından esefle kınanacağını bilse de kendini durdurmak yerine eyerini atının üzerine yerleştirip çıktı çiftlikten. Tıpkı atı gibi onu da dizginleyemediğinden yakınıp duracaktı yine dedesi. Dik başlılığından dem vuracaktı...
Dizginleri eline alıp ormanın sessizliğini dinledi kısa bir süre. Kuş cıvıltıları, tenini yalayıp geçen rüzgarın varlığı dinginliğini artırsa da kısa bir süre sonra hızını artırıp ağaçları görünmez kılarak çiftlik yolunu geride bıraktı ve metrelerce koştu atıyla. Sırtına vuran belini büken ağrıya inat durmadan koştu. Hava iyice aydınlanırken yolun birkaç metre ilerisinde kalan yemyeşil çimler ve rengarenk çiçeklerin arasında yavaşladıklarında kendini atın üzerinden çimlerin üzerine doğru bırakarak boylu boyunca attı kendini yere. Kalbi göğsünü dövüp adeta sol tarafında koca bir ağrıya sebep olmuş tüm soluğunu kesmişti. Başının döndüğünü hissedebiliyordu.
Kolunu yüzüne vuran güneşe siper ederken başını kaldırıp gökyüzüne baktı. Güneşin tepeye ulaşmasına birkaç saat vardı ve onun bu gece Karadağlı’ya bir cevap vermesi gerekiyordu. Emir ile konuştuktan sonra kalbi ile mantığı arasında bir girdaba takılıp kalmıştı sanki. Kaya’ya her şeyi anlatmasını istiyordu Emir lakin Kaya’nın gerçekleri öğrendiği an her şeyi yakıp yıkacağını onu her şeyin dışında bırakacağını adı gibi biliyordu.
Peki ona her baktığında sızlayan kalbi onu ne yapacaktı?
Ondan sakladıkları büyüdükçe aralarındaki uçurumda büyüyordu.
Yüzüne vuran gölge onu kendine getirdiğinde gözlerini açarak yukarıya doğru baktı. Açlık başına vurmuş olmalıydı çünkü gördükleri gerçek olamayacak kadar saçmaydı. Gözlerini tekrar kapatıp kafasını toparlamaya çalıştı ama görüntü değişmedi. Tepesinde dikilen uzun boyu geniş omuzlarıyla Kaya'dan başkası değildi.
“Senin ne işin var burada?”
“Orman yoluna girerken atıyla dört nala koşan bir deli gördüm. Deli diyorum, aklı olsa atının tek hareketiyle metrelerce yuvarlanıp sakatlanacağını bilir.”
Usulca toparlanıp üzerine yapışmış otları temizledi. "İlk defa at binmiyorum."
Kaya birkaç adım atıp aralarındaki mesafeyi kapatırken başını biraz daha kaldırdı Karaca. Bedenine siper olup onu gölgesinde bırakmıştı adam. “Beni mi takip ediyordun?”
“Öyle mi olsun isterdin?”
Bu soruya karşılık sadece omuz silkti.
Kaya'nın bakışları yüzünün her santiminde geziniyor bazı noktalarda duraksıyordu. Bil hassa yanağında ve gözlerinde. Koyu kahve irisleri yeniden elalarını bulduğunda derin bir nefes alıp omzunun arkasında uzanan yeşilliğe çevirdi gözlerini ilgisizce.
"Deden çağırdı."
Senin için burada değilim demenin bir başka yoluydu bu.
“Benimle konuşacakları varmış.”
🌬
15 Nisan 2018
Sisli bir sabaha uyanmıştı o gün Karaca. Sağanak tüm şehri etkisine altına almış sonbahar kapılarını sandığından daha erken çalmıştı. Penceresine vuran yağmur damlalarını izlerken elini usulca göğsünün üzerine bastırdı. Ruhu daralıyordu. İrisleri cama yansıyan alyansına düştüğünde derin bir nefes aldı. Babasının tüm başkaldırışlarına inat takmıştı bu yüzüğü parmağına. Kenan Aktan, kızı için daha parlak bir gelecek hayal etse de Kaya’dan daha parlak bir gelecek yoktu Karaca için.
Sadece kendi babası değil Kaya’nın babasının da razısı yoktu bu nişanın yapılmasına. Birkaç yıl önce büyük bir kavga ile tüm mahallelinin diline düşmüş kanlı bıçaklı olmuştu iki yakın arkadaş. Kavganın sebebi büyük bir sır olup kimse tarafından bilinmese de o günden sonra ne babası Şahin amcasının adını anmış ne de Şahin amcası babasının yüzüne bakar olmuştu.
Nişanlarına da zuhur etmişti bu durum, defalarca kavganın eşiğinden dönülmüş tüm gece burnundan gelmişti. Yüzüğünü usulca çevirdi parmağında. Kaya’yı geceden beri görmemişti. Dün öğle saatlerinde okula onu almaya gelmiş geldiğindeyse gereksiz bir kavganın eşiğine sürüklenmiş ve Karaca’nın evin önünde kapıyı çarpıp inmesinden sonra bir daha görüşmemişlerdi. İçindeki asıl sıkıntının sebebinin dün Kaya’ya sarf ettiği sözler olduğunu biliyordu. Daha ağzından çıktığı ilk an pişman olsa da o sözlerin Kaya’yı nasıl allak bullak ettiğini görmüştü. ‘Belki de bu nişan için fazla acele ettik.’ demişti ona. Hayatında emin olduğu tek yerden vurmuştu. Sırf öfkeyle söylenmiş gerçekliği olmayan sözlerdi bunlar.
O an bir bildirim düştü ekranına. Kaya’dandı mesaj.
“Aşağıya in.”
Perdeyi araladığında Kaya’nın kapının önünde beklediğini gördü. Arabasının önünde dikiliyordu adam. Pijamaları değiştirmekle vakit kaybetmek istemediğinden bir hırka alıp hızla çıktı dışarıya. Üzerinde deri bir ceketle yağmurun altında ıslanan Kaya’yı gördüğünde hırkasını üzerine geçirmek yerine başının üzerine tutarak ona doğru koşturdu.
“Sen delirdin mi?” dedi hırkasını Kaya’nın üzerine doğru tutarken. Boyu bile yetmemişti ona uzanmaya.
“Gel benimle.”
“Nereye?! Bu yağmurda-”
Sözlerini bile tamamlamasına izin veremeden sırtlanınca Kaya onu çığlığına engel olamadı Karaca. Bu adam sahiden delirmişti. “Kaya saçmalama! Biri görecek indir beni!... Kaya!”
Sırtına sert olduğunu düşündüğü bir yumruk geçirirken “Kime diyorum ben taş kafalı herif indir beni çabuk aşağı!” dedi öfkeyle fakat sesi daha çok ona gücü yetmediği için sızlanıyormuş gibi çıkmıştı. Kurtulma çabaları ters tepip Kaya’nın sırtından aşağı daha çok kaydığında korkuyla adamın beline daha sıkı sarıldı.
“Boşuna tepinme. Konuşacağız.”
Öfkesine engel olamayıp uzun tırnaklarını Kaya’nın sırtına batırarak dişlerini omzunun biraz daha altına geçirdi Karaca. Adamın ona emri vaki yapmasından nefret ediyordu. Isırığı sert değildi ama Kaya'nın gerilen kasları ona ısırığının bir bedeli olacağını açık bir şekilde göstermişti. “Sen böyle her kafan attığında beni alıkoyamazsın. Konuşmak falan istemiyorum ben. İndir beni çabuk aşağı... Kime diyorum!”
Kaya onu duymazdan gelerek arabaya bindirdikten sonra ters ters baktı yüzüne, gözleri kararmıştı. Kaçmasın diye el çabukluğu ile kemerini bağlarken “Yok öyle ağzıma sıçıp kenara çekilmek.” dedi ve kızın yüzüne biraz daha yaklaşarak devam etti. “Neyse derdin açık açık konuşacaksın benimle.”
Yaklaşık yarım saat sonra bir binanın önünde durduklarında yağmur hızını hala kesmemişti. Silecekler hızla çalışırken başını kaldırıp önünde durdukları bahçeli eve baktı. Yeni bir yapıya benziyordu. Kaya inip kapısını açtığında Karaca öfkeli bir iç çekerek ayağındaki ev ayakkabılarına ve pijamasına baktı. “Bazen gerçekten dur durak bilmiyorsun.”
“Üzerini değiştirmen gereken bir yere gelmedik.” dedi adam onu tıpkı arabaya bindirdiği gibi kucaklarken. Kaya sevdiği kadının ayakkabılarının çamura bulanmasını istemese de binaya girene kadar sırık sıklam olmasını engelleyememişti. Karaca’nın üzerlerine tuttuğu hırka bile yetmemişti onları yağmurdan korumaya.
Kaya’nın bizzat anahtarını taşıdığı daireden içeriye girerken şaşkındı Karaca. Daha önce böyle bir evden hiç bahsetmemişti Kaya ona. Bej ve gri tonlarının hakim olduğu ferah bir havası vardı evin.
Kaya üzerindeki ceketi Amerikan mutfağa yerleştirilmiş sandalyelerden birinin arkasına astıktan sonra üzerindeki kuru tek bir yeri kalmayan pijamasına bakıp konuştu. “Sana giyecek bir şeyler bulalım.”
Onu elinden tutup koridorun sonundaki odalardan birine soktu. Odanın ortasında iki kişilik koca bir yatak ve duvara dayalı büyük bir gardropdan başka bir şey yoktu. Dolaptan onun için bir tişört ve eşofman çıkardıktan sonra saçlarını kurulayarak dudaklarını kuruladığı saçlarının üzerine bastırdı ve üzerindeki tişörtü sıyırmadan önce izin istercesine baktı gözlerine, ona yardımcı olup tişörtü saçlarından kurtarırken onunla bir bebek gibi nazikçe ilgilenmesini izledi.
“Beni böyle yumuşatabileceğini sanıyorsan çok beklersin.” dedi Karaca Kaya’nın elindeki eşofmanı alıp giyinirken. Onun önünde soyunmak bedenini pancara çevirse de bunu önemsememeye çalıştı. Eşofman tahmin ettiği gibi uzun gelmişti ona. Kaya bedenini kendine çekip dizlerinin önünde eğildiğinde nefesinin teklediğini hissetti. Paçalarını onun için kıvırıp başını kaldırdığında eşofmanının kaçmak üzere olan bağcığı sıkıca düğümleyerek ayaklandı.
“Kimin burası?”
“Beğendin mi?”
Usulca çatıldı genç kızın kaşları. “Ev mi aldın?”
Başını sallayarak onayladı onu Kaya. “Bizim için. Sadece ikimize ait...”
Islak tutamlarını geri doğru taradıktan sonra yüzündeki birkaç damlayı parmaklarıyla silerek uzun uzun baktı gözlerine Kaya. “Ben istiyorum ki sen bir saniye olsun yanımdan ayrılma. Başımı nereye çevirsem seni göreyim.” Kaşları çatıldığında bakışlarına bir hüzün çöktü.
“Bu kontrolsüz sevgim seni boğuyor mu Karaca? Eğer öyleyse ve sen kendini benim prangalarım altında kafese kapatılmış gibi hissediyorsan...”
Usulca başını iki yana salladı Karaca. “Asla... Beni boğan sevgin değil Kaya, beni korkutan senin öfken. Öylesine fevrisin ki öfkelendiğinde gözün hiçbir şeyi görmüyor.”
“Sana zarar vermemden mi korkuyorsun?” dedi Kaya kaşları kirpiklerinin üzerine düşerken. Yüzü karmakarışıktı.
“Ne olursa olsun bana asla zarar vermeyeceğini biliyorum. Korktuğum sensin. Sana bir zarar gelmesinden seni bir daha görememekten deli gibi korkuyorum. Ve bu korku beni tüketiyor-”
Kaya’nın parmakları onu susturmak için kısa bir süre dudaklarında duraksadı. Yüzünün her santiminde usul usul gezinen parmakları boynuna indiğinde kat ettiği o yolları bu kez de dudaklarıyla arşınladı. “İçime öyle işlemişsin ki konu sen olunca tüm dünya dönmeyi bırakıyor Karaca. Saçının tek bir teline zarar gelse göğsümün ortasına koca bir sancı düşüyor. İstesem de mani olamam kendime.”
Kollarını sevdiği adama dolarken sımsıkı kapattı gözlerini. Parmaklarını boynu boyunca kaydırıp adamın saç diplerine bastırdı ve “Dün söylediklerim için özür dilerim...” dedi içli içli. Kaya onu böylesine severken nasıl olmuştu da ona böylesine haksızlık etmişti bilmiyordu. “Benim bu hayatta emin olduğum tek şey sensin Kaya. Sadece sen...”
🪷
Yıldızımızı parlatmayı ve yorum yapmayı ✨️unutmayın olur muu?✨️
Her yeni oy yeni bölüme bir adım 🫠🪷
Haftasonu sınava girecek olan tüm çiçeklerime;
Hepinize şimdiden başarılar diliyorum. Allah bilemediğinizi attırsın attırdıklarını tuttursun inşallah. Her zaman söylemişimdir bu sınav sonucu sizi ne zeki yapar ne de gerizekalı. Tüm geleceğinizi 165 dakikalık bir sınava sığdırmaya çalışıyorlar tüm yıl çalışmış olmanıza rağmen stres yönetimini yapan kazanıyor yapamayan kazanamıyor ki hastalık, yorgunluk o gün modunda olmama gibi bir çok etken de bu 165 dakikalık sınava dahil olmak zorunda. Ne yazık.
Tüm güzel dileklerim sizinle, güzel haberlerinizi bekliyor hepinize kocaman sevgiler gönderiyorum.
165 dakikadan çok daha kıymetlisiniz. 🫶🏻✨️
Kısa Bir Açıklama🔔
Neden bölüm gelmiyor diyenlerinize bir cevap aslında bu. Birkaç aydır bilgisayarıma ulaşım sağlayamadığım için bölüm süründü durdu. Son attığım alıntıdan zaten yazdığımı anlamışsınızdır ama telefondan yazmak, düzenlemek sahiden çok zor eğer hala varsa yazım yanlışlarımın kusuruna bakmayın ne olur. Yarın bilgisayarım geliyor çok şükür. Artık daha kısa süreli aralıklarla buluşacağımızı umut ediyor ve sonraki görüşmemize kadar sağlıcakla kalmanızı diliyorum.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |