6. Bölüm

6. Sen Akıllanmazsın

Mosiella
madamosiella

 

A L T I N C I B Ö L Ü M

"Sen Akıllanmazsın"

🪞

 

Bileğime doladığı sert elleri beni düşmekten kurtararak kendine çektiğinde sertçe çarptım bedenine. Duyduğu öksürük sesi ile bakışları benden uzaklaşıp kapının önündeki saçları kısacık kesilmiş bir doksan boylarındaki yabancıya odaklanmıştı.

Sanırım sadece bana yabancı ona değil.

Adamın kalın kavisli kaşları gördüğü manzara karşısında imayla havalanmış mıydı bana mı öyle geliyordu?

Cihangir'in ürkütücü bakışları üzerine dudakları düz bir çizgi halini aldı ve ciddiyetini koruyarak bakışlarını merdivenlere çevirip boğazını temizledi.

" Kusura bakmayın komutanım yanlış bir zamanda geldim sanırım."

"Ne zaman doğru işin oldu ki Safa?"

"Aşk olsun ko-"

Cihangir belimdeki ellerini indirip başıyla dışarıyı işaret edince adının Safa olduğunu öğrendiğim iri çocuk komut almış gibi hızlı adımlarla merdivenleri indi. Vay be adamdaki forsa bak.

Göğsümün altında birleştirdiğim ellerimle Safa'nın gidişini izlerken aklımda tek bir soru vardı. Annesi ne ile beslemişti de böyle iri kıyım bir fasulye sırığına dönüşmüştü bu adam.

O an üzerimdeki zehir yeşili gözlerin varlığını fark ederek boğazımı temizledim. "Ne?"

Dişlerini dudaklarında gezdirip bakışlarını devirdikten sonra derin bir nefes aldı Cihangir. Nefesi çıplak göğsünün inip kalmasına sebep olurken dış kapıdan içeri doğru sızan ayazın onu ufacık bile etkilemediğini fark ettim. Bunun da eğitimini almışlar mıydı acaba?

Çelik kapıyı örtüp beni görmezden gelerek dün gece kaldığım odaya doğru adımladığı sırada hızlıca peşine takıldım. Ama hesaba katmadığım bir şey vardı. Cihangir hala havluyla duruyordu. Esmer teni ışıl ışıl parıldarken başımı iki yana sallayarak gözlerimi kaçırdım. Gözlerini sakin yerden ayırma Defne!

"Cihangir..."

O odasının kapısını yüzüme örtmeden hemen önce ellerimi nereye koyacağımı bilemeyerek "Şey... Teklifin hala geçerli öyle değil mi?" dedim. Zehir yeşili irisleri uzunca yüzümde gezindi ve dişlediği yanakları içeri doğru göçtü. Saçlarından yeni bir damla daha intihar ederek çenesinden boynuna doğru süzülürken gözlerimi yüzünden ayırmamaya çalıştım, o ise başka bir şey düşünüyor gibiydi. "Yani arkadaşınla başka bir planın-"

"Hazırlanmak için acele etsen iyi edersin fazla vaktim yok."

Yüzümde geniş bir tebessüm oluştu o an, dudağımın kenarında duraklayan gözleri uzun kirpikleri tarafından perdelenerek usulca kısıldı. Onu onaylayıp arkamı döndüğümde hala olduğu yerde dikiliyor oluşuna anlam veremesem de aldırış etmeden hızlı adımlarla valizimin bulunduğu odaya girdim, hızlıca birkaç parça çıkardım işe yaramaz bavulumun içinden. Ne kadar gurur yaparsam yapayım dışarı çıkıp nefes almaya ve ihtiyaçlarımı gidermeye ihtiyacım vardı. Altıma krem tonlarında kadife bir etek üzerime kalp yaka beyaz bir bluz geçirirken eteğimin altına iki kat çorap giymeyi ihmal etmedim. Yatıştıramadığım saçlarımı sıkı bir topuz yapıp solgun yüzümü birkaç malzemeyle aydınlattıktan sonra çantamı ve tek ayakkabımı da alarak çıktım odadan. Evet evet hani şu gelinliğimin nadide parçaları...

Dakikalar sonra Cihangir'i odasında bulmayınca kapıyı çekip indim merdivenleri. Ne ara hazırlanmıştı? Merdivenleri indiğim an aklıma gelen beyaz canavarla birlikte kocaman olmuş gözlerle önüne iliştirilmiş su ve mama kabının bulunduğu kulübeye döndüm. İşte yine bütün heybetiyle oradaydı. Bunun köpek olduğuma emin miydi bu insanlar?

Uyuduğunu fırsat bilip ufak adımlarla dış kapıya biraz daha yanaşırken aklımda tek bir soru vardı. Uyanırsa ne yaparım? Beni duymuş gibi aniden o büyük mavi gözlerini açınca şokla irkildim. Yerinde hareketlenip ayaklarının üzerine dikildiğinde hızlıca geriye doğru adımladım fakat o benim aksime boynuna dolanmış zincire takılarak duraksamak zorunda kaldı. Neredeyse iki adım bile atamamıştı. Gümüş rengi demir zinciri hareketlerini kısıtlıyor gibiydi. Yüzümde geniş bir gülümseme peyda olurken hayali saçlarımı geriye savurarak omzumu silktim. " Şansına küs. Artık o sivri dişlerini vahşi sahibine geçirirsin."

Beni anlamış gibi artarda yüksek sesle havlayınca demir zinciri gerilerek şiddetle şıngırdadı.

Tamam bu kadar artistlik yeter.

Ayağımdaki topuklularla koşar adımlarla dış kapıya yönelerek demir kapıyı sertçe araladım ve bahçeden çıktım. Tahmin ettiğim gibi kapının birkaç metre ilerisinde siyah bir arazi aracının yanında bekliyordu. Safa ile hararetli bir konuşma içerisinde gibi görünseler de Cihangir'in baskın taraf olduğu açıkça seçiliyordu.

Varlığımı fark eden Safa başını sallayıp Cihangir'i onayarak "Anlaşıldı Komutanım." dedi. Cihangir'in bakışları da tıpkı onun gibi bana döndüğünde derin bezgin bir soluk aldığını duydum ve kalın etli dudaklarında gezdirdiği beyaz dişleri ve üzerimde gezinen sert bakışları istemsizce yerimde kıpırdanmama sebep olduğunda boğazımı temizleyip dikkatleri dağıtmaya çalışarak "Ben hazırım." dedim.

Başını olumsuzca iki yana salladı. "Sen akıllanmazsın."

"Ne, kötü mü olmuş? Bende emin olamadım. Topuklular böyle çiğ kaldı sanki biraz."

"Tek sorun ayakkabı mı sence Defne?" Sorarcasına bakan yeşil gözlerine karşılık omuz silktim.

"Valla bence ayakkabılar olmasa ondan onluk kombin komutanım. Ben dokuz puan veriyorum bir puanı ayakkabılardan kırdım. Böyle siyah diz üstü bir çizme mi desem..." dedi yüzünü buruşturup gözlerini kısarken.

Parmağımı şıklatarak "Fildişi, deri" dedim. Aklında canlanmış olmalı ki Ivama Sert edasıyla baş parmağını kaldırarak beni onayladı.

"Bızımlesin."

Modadan anlıyor bu çocuk.

"Ne anlatıyon lan sen?"

"Siz bilmezsiniz komutanım anası yüzünden okul dönüşü yemek yerken gündüz kuşağı programları izlemeye mecbur bırakılan o travmatik çocuklardanım ben. Ya çeneni kapatıp yemeğini yersin ya da kumandaya uzanıp terliği ağzına yersin. Annem sağ olsun izlemediğim moda programı yok."

Cihangir'i ellerini hayret edercesine kaldırarak sabır dilerken arabaya doğru hareketlendi. "Hacı hacıyı tekkede deli deliyi dakkada bulur diye boşa demiyorlar. Millet deliye biz akıllıya hasretiz anasını satayım."

"Nezaketsiz olduğu yetmiyor gibi bir de zevksiz çıktı." Sesim kısık olsa da o keskin kulaklarının beni çok iyi duyduğuna neredeyse emindim. Sıklıkla etrafta gezinen bakışları yeniden bana dönüp arabaya binmemi işaret edince dakikalardır bu teklifi bekleyen uzuvlarım istekle karıncalandı. Gururum kuyruğu dik tutma ayağına bir taraflarımın donmasına razıydı. Fakat akmaya başlayan ve gıcıklanan boğazım gururumu tekmeleyerek beni hastalığımla yüz yüze bıraktığında kendimi bir anda arabaya doğru yürürken buldum. Bazen ayıya dayı demek de gerekiyor.

Kendisi de tıpkı benim gibi arabanın etrafını dolanıp kapısını açarken Safa'ya döndü. İşte yine aynı hareketi yapıyordu. Uzun kıvrık kirpikleri kısılarak yeşil irislerini perdelediğinde hangi maskaraya sürersem süreyim kirpiklerimin bu kadar güzel görünmeyeceğini düşündüm.

"Dediklerimi unutma. Demirtepe'de."

"Emredersiniz Komutanım. Görüşürüz yenge."

Yenge mi?

Dudaklarım şaşkınlıkla aralanmış elim kapının kolunda Safa'nın arabasına binişini izlerken "Yenge derken?" dedim.

Cihangir öfkeyle soludu o an. "Geri zekalı herif." Arabaya binip kapıyı arkasından sertçe çekerek söylenmeye devam etti, gözleri uzaklaşan Safa'yı parçalamak ister gibi bakıyordu. Kontağın üzerinde takılı olan anahtarı çevirdiğinde "Hadi Defne hadi!" diyerek ceketinin cebindeki paketten bir dal sigara çıkararak ateşledi ve beni baştan aşağı inceleyip verdiği derin nefes eşliğinde gözlerini devirdikten sonra bizi köy yolundan çıkardı.

🌬

 

Yaklaşık bir saat sonra bir mağazanın önünde yavaşladığında arabayı uygun bir yere çekerek durdu Cihangir. Eli dizlerimin önündeki torpidoya uzandığında dizlerimi geriye doğru çekip torpidoyu açmasına yardımcı oldum. Torpidodaki gümüş silah tüylerimi bir kez daha ürpertti fakat buna alışmam gerektiğine inandırdım kendimi. O bir askerdi ve her an tetikte olmalıydı. Silahı alıp beline yerleştirdikten sonra arka tarafa uzatıp dizlerimin üzerine siyah bir kasket ve güneş gözlüğü bıraktı.

"Bunlar ne için?"

"Birilerinden kaçıyorsan saklanmayı da bileceksin."

"Ben kimseden kaçmıyorum." dedim. Bakışlarım karşıdan karşıya geçmeye çalışan küçük kız çocuğu ve annesinin üzerindeydi. Üzerime dönen gözleri tenimin karıncalanmasına sebep olduğunda omuzumun üzerinden ona baktım. Bana inanmadığı her halinden belliydi.

"Affan'dan da mı?"

Duyduğum isim aldığım nefesi kesti, paketten yeni bir sigara çıkardığı sırada benim aksime oldukça rahattı. Zehir yeşili irislerini sorduğu sorunun cevabıyla ilgilenmiyormuş gibi ön camda gezdirdi ve telefonuna gelen bildirimleri kontrol ettikten sonra telefonunu yeniden ceketinin cebine koydu. İçine çektiği duman yanaklarının içine çökmesine sebep olduğunda sakince nefes aldım. "Bunu sana Şevval mi söyledi?"

Sigaranın dumanı aramızda süzülerek genzimi yakmadan önce başını olumsuzca iki yana salladı. "Sen söyledin." Hayır. Cihangir'e böyle bir şey söylemediğime emindim. Yüzümdeki karmaşayı okumuş olmalı ki omzunun üzerinden baktıktan sonra önüne döndü. "Hastalandığın gece rüyanda adını sayıklıyordun." dedi kısaca ve kapıyı aralayıp arabadan indi.

O gece gördüğüm kabusalar bir bir zihnime dolarak bir karabasan gibi çökse de üstüme düşünmeyi erteleyerek Cihangir'in ardından bende arabadan indim ve dalgınca peşine takıldım. Elleri cebinde girdiği mağazada sarı saçlı güzel bir kadın tarafından karşılanırken yardıma ihtiyacı olmadığını söyleyerek kızın peşimize takılmasına engel oldu.

Askılardan siyah bir kazak aynı renk İspanyol paça yüksel bel pantolon, siyah bir şişme mont seçti ve kollarımın arasına bıraktığında aldığı parçalarını evirip çevirdikten sonra istemsizce yüzümü buruşturdum.

"Bu montu ancak cesedime giydirirsin. Arkadaşının aksine modadan hiç anlamıyorsun gerçekten. Üstelik neden aldığın her şey siyah olmak zorunda?"

"Cesedine mont yerine kefen giydiririm merak etme." dedi ve dizlerimin ancak birkaç parmak altına uzanacağını düşündüğüm kaşenin askısını parmağına takıp yukarı doğru kaldırdı. "İyi bu olsun o zaman. Gözlük ve şapka?"

"Dedim ya kimseden kaçmıyorum. Gizlenmeme gerek yok." İhtiyacımın olmadığını söylesem de Affan'ın kolunun uzun olduğunu bilmek huzursuz olmama sebep oluyordu.

Kollarımın arasına bıraktığı siyah kazağın üzerine uzun bir kaşkol bıraktıktan sonra ellerini ceketinin cebine koyarak bana döndü. "Peki kimseden kaçmıyorsun." Derin bir nefes aldıktan sonra mağazanın dışında gezen bakışlarını üzerime çevirdi. Yeşilleri kısa bir süre yanağıma takılsa da yeniden gözlerime çıkarak gözlerini irislerime sabitledi. "Kendin için değilse bile benim için gizlenmene ihtiyacım var. O yüzden mağazadan çıkarken benim seçtiğim kıyafetleri giyerek çık."

"Neden?"

"Soru sorma Defne. Sadece söylediğimi yap olur mu? Saat beşe doğru seni almaya gelirim, o zamana kadar neye ihtiyacın varsa hallet."

Ceketinin cebindeki telefonu çıkarıp uzattığında bunun evdeki, acil durumlar için verdiği telefonla aynı olduğunu fark ettim. Yanında taşıyor olmasına şaşırmıştım. "Yanından ayırma. Bir şey olursa ararsın." Ellerim dolu olduğu için bir süre çırpınsam da telefonu alamayınca bezgince soludum. "Nereme koymamı bekliyorsun?"

Dudaklarında belli belirsiz bir bıkkınlık peyda oldu. Bakışları kısaca üzerimde gezindikten sonra aradığı yeri bulmuş gibi hafifçe eğilip aramızdaki mesafeyi sıfırladı ve telefonu eteğimin cebine sıkıştırarak tenine karışmış tarçınla karışık nane kokusunu solumama izin verdi. "Dikkatli ol."

Tehlikede olup olmadığını sorgulayan tarafımı kısa bir süre görmezden gelerek başımı salladım. Aklımda onlarca soru işareti olsa da bana gösterdiği nezakete karşılık bende tıpkı onun gibi sorgulamamayı seçtim.

Cihangir gittikten yaklaşık yarım saat sonra benim için seçtiği cenaze kombini üzerime giyip aynanın karşısına geçerken oldukça mutsuzdum. Siyah rengini sevsem de baştan aşağı siyaha bürünmek içimin kararmasına sebep olmuştu. Çok aydınlıkmış gibi.

Aynadaki yansımamın arkasında beliren sarışın kız yüzünde derin bir gülümseme ile bana doğru yaklaştı. "Seçtiğiniz diğer ürünlerin aksine bu pek hoşunuza gitmedi sanırım."

Üzerimdekilere uzunca baktıktan sonra kaşlarımı kaldırarak dudaklarımı büktüm. "Siyahlara bürünmek hoşuma gitmedi diyelim. "Bunları takmakta pek hoşunuza gitmeyecek öyleyse. Erkek arkadaşınız siz kabine girdikten hemen sonra bu bere ve gözlüğü bıraktı. Sizi bütün gözlerden sakınmak istiyor sanırım." Bana uzattığı şapka ve güneş gözlüğünü alırken teşekkür ettim. Elimdekilerin bana arabadan inmeden önce verdiği gözlük ve şapka olmadığını anlamam birkaç saniyemi almıştı. Arabadaki siyah kasketin aksine elimde tuttuğum bere tıpkı dudaklarımı çerceveleyen ruj gibi bordo renkliydi. Gözlükse daha modern gözlerimi tamamen örten siyah bir güneş gözlüğüydü. Saçlarımı çözüp Cihangir'i dinleyerek bordo bereyi başıma geçirdim ve yüzümün neredeyse yarısı kapatan güneş gözlüğünü takıp kasaya yöneldim.

"Ödemeyi nakit yapacağım."

"Ücretiniz ödendi efendim."

"Anlamadım?"

"Erkek arkadaşınız biraz önce gerekli ücreti IBAN yoluyla gönderdi. Çıkarken ödemeyi bu şekilde yapacağını söylemişti."

Öfkeyle ayağımı yere vururken "Uyuz herif! Her seferinde beni bir şekilde deli etmeyi başarıyor."dedim.

O an aklıma gelenle çantamdaki telefonu hızlıca çıkarıp kadına beklemesini söyleyerek mağazanın dışına doğru adımladım, Ağır cam kapıyı açıp dışarı çıkmıştım ki döndüğüm an burnumun dibinde biten bedenle birlikte korku dolu bir nida döküldü dudaklarımın arasından. Kalbim kuş gibi çırpınırken sanki yavaşlatabilirmişim gibi elimi göğsümün üzerine bastırıp geriye doğru adımladım. Sırtım arkamdaki sert duvara çarptığında artık gidecek bir yerimin kalmadığının farkındaydım.

"Sen... Senin burada ne işin var?"

 

✨️

 

Yavru kuşlaar biz geldik!

Size bir sürpriz yapıp bu hafta iki bölüm birden attım.

Bu yoktu.Öyle bir içimden geldi. 😅

Bölüm biraz kısa oldu farkındayım ama bir an önce yayınlamak istedim. Yorum atmayı ve yıldızımızı parlatmayı unutmayın olur mu? Bir kelime dahi olsa yaptığınız tüm yorumlar beni aşırı mutlu ediyor.

Sonraki bölümde görüşmek dileğiyle...🐣

 

Bölüm : 21.09.2024 19:20 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...