12. Bölüm

‧͙⁺˚*・༓☾Maske☽༓・*˚⁺‧͙

Mad
madnoble

Üzerimde ki elbisenin gereksiz kuyruğu bana yük olarak gelirken yüzümde ki maskeye şükrettim. Filiz on beşinci yaş günü konsepti için kendine maskeli baloyu seçmişti. Üzerimde ki elbise sanki özellikle seçilmiş gibi gri ve sönüktü. Boktan ruh halim yüzünden her şeyi bu konuya bağlayabilecek durumdaydım. Böyle bir durumun içindeyken olmak istediğim en son yer burasıydı. Elimde ince çubuğunu tuttuğum maske hoşnutsuzluğumu gizlemeye yetiyordu.1

Rengarenk, işlemeli ve kabarık etekli kadınlar sanki küçük bir kız çocuğunun doğum gününe değil de gerçek bir baloya katılmış gibi güzellerdi. Bazen çocukların kaprisleri yetişkinlerin eğlencesine dönüşebiliyordu. Tüm bu renk cümbüşü, kahkahalar arasında hem ruhen hem de fiziken acı çekiyordum. Elbisenin altına giydiğin sandaletler yüzünden eteğim yerlerde sürünüyor, kollarımı bileklerime kadar saran kumaş ise derimi tahriş ediyordu. Beyaz düz maskenin ince çubuğunu sıkarak dikkat çekmeyecek şekilde etrafa bakmaya başladım. Aradığım adamı bulmam uzun sürmemişti.1

Sarı elbisesi ile dans pistinde salınan, sadece gözlerini kapatan maskesiyle kendi masalını yaşan Filiz’e eşlik ediyordu. Abisinin saçları alan kız gerçekten bir prenses gibi görünürken tüm cesaretim toplamaya çalıştım.

Hissettiğim kadar güçsüz değildim. Ben düşsem bile beni tutacak bir Baysal vardı. Eşim olacak adama güvenebilirdim. O beni, bizi korurdu. Güçlü ve zekiydi. Evet. Kendi kendime verdiğim telkinlerle tam bir adım atmıştım ki kolumda hissettiğim temasla olduğum yerde kaldım.

Herkes konsepte uygun giyinmişken sıradan bir takım elbise giymiş adamın siyah maskeli yüzüne baktım. Tüm yüzünü kaplayan maskenin ardında ki keskin gözler ürpermeme sebep olmuştu.

“Bir şey mi istemiştiniz?” Tuttuğum maskeyi nazikçe elimden aldığında karşı koymadım. Maskenin tutacağımı çıkartıp yüzüme yanaştırdığında sonunda konuşmuştu.

“Tenin hassas biliyorum ama takmak zorundasın. Ve asla da çıkartmamalısın. Lavinia.” Vargın. Burada ne işi vardı? Maskeyi yüzüme yerleştirip kurdeleleri ile salık saçlarımın üstünden bağladığında göğsü ile bakışıyordum. Bahsettiği işi burada mı bitirecekti? Masumları koruduğunu söylememiş miydi? Neden küçük bir kızın en özel gününü kan gölüne çevirecekti ki? Hiç mi insafı yoktu bu adamın? Sorularım ardı ardına sıralansa da hiçbiri dökülmemişti dilimden. Görüş açıma giren eliyle başımı kaldırdığımda göz göze gelmiştik.1

“Kenarda dikilirsek dikkat çekecektir. Dans et benimle Lavinia. Daha çok dikkat çekelim hm?” Bir katille aynı çatıda yaşamam yetmiyormuş gibi başka bir katil ona katılmam için bana el uzatıyordu. Tereddüdümü fark eden Vargın sözlerine devam etti.

“Seni hayatta tutmaya çalışıyorum Lavinia.” Tehditkâr çıkan sesiyle olay çıkartmaması adına elimi avucuna teslim ettim. Yüzünü göremesem de maskenin ardından gülümsediğine emindim. Kalabalığı geniş bedeniyle yaran adamın peşi sıra piste çıktığımızda beni kendine çekmişti. Kalabalık dans alanında en sönük kişiler olarak göz ucuyla soluma bakmıştım. Baysal hala güneş gibi parlayan kız kardeşiyle ilgileniyordu.2

Vargın’ın sağ elini belime koymasıyla bakışlarımı ona çevirdim. Büyük ve pürüzlü avuçları beklediğim gibi sert değildi. Elimi hapseden eli gevşek, belimde ki eli ise tüy kadar hafifti. Bedenlerimiz arasında bıraktığı mesafe sayesinde rahat bir nefes alabiliyordum. Onunla dip dibe olmak istemezdim. Düzgün adımlarla başlattığı valse eşlik ettiğim sırada konuşmaya başladı.

“Seni zeki sanıyordum Lavinia, ama sanırım öyle değilsin. Ya da sadece benim laflarıma karşı gelmekten zevk alıyorsun. Söylesene hangisi?” Kısılan gözlerinden ve sert ses tonundan gram etkilenmezken neden geldiğini merak ediyordum.

“Neyden bahsediyorsun sen? Ve neden buradasın Vargın?” Ona olan öfkem geçmiş değildi. Sadece onun gibi tehlikeli bir adamın burada sorun çıkartmasını istemiyordum. Buna ne kadar engel olabilirsem tabii.

“Sana işin peşini bırak diyorum, bırakmıyorsun. Evinde otur diyorum, evimi basıyorsun. Uslu dur diyorum, durmuyorsun. Sana yaşa diyorum, ölüme kendi ayaklarınla gitmeye çalışıyorsun.” Ne anlatıyordu bu geveze? Yükselen müzikle adımlarımızla bir daire çizmiştik. Sesini net bir şekilde duyurmak isteyen Vargın’ın kulağıma doğru eğilmesiyle gerildim.1

“Neden burada olduğuma gelirsek. Sana gerçeklerden kaçamayacaksın demiştim. Madem ikimizde birbirimizi dinlemiyor ve istediğimizi yapıyoruz, şimdi benim sıram Lavinia. Sana yaşa dediysem yaşayacaksın. İstesen de istemesen de. Bu süreçte ne kadar canın yanarsa yansın. Yaşayacaksın.” Ses tonunda ki sertliğin ardına gizlenmiş duyguya anlam veremezken kaşlarım çatıldı. Vargın sadece bulanık olan aklımı daha da karıştırıyordu.

“Her işinde bu kadar titiz misin? Sana ne benden be adam! Ölmüşüm kalmışım niye umurunda olsun? Senin korumana, desteğine ihtiyacım yok benim. Şimdi yavaşça çek ellerini üzerimden yoksa olay çıkartacağım.” Vargın geri çekilmek yerine tutuşunu sertleştirdiğinde göğsüm göğsüne çarpmıştı.

“Sana zarar vermeye zorlama beni kadın. Benden kaçıp kime gideceksin?” Bana? Zarar? Elinden geleni ardına koyma, koyma da karşılığını misliyle al bakalım. Tanıdıklarla dolu odada öfkeyle burnumdan solurken yerinde sabit kalmış herifi adımlarımla hareket etmeye zorladım.

“Hakkımda ki her boku bilirken nişanlım olduğunu bilmemen çok komik. Senin boş laflarına ihtiyacım yok benim. Git kimi gebertiyorsan gebert. Sen kimsin ki benim üzerimde bir hakkın varmış gibi konuşabiliyorsun? Sırf birkaç evrak okudun diye beni tanıdığını düşünme sakın.” Vargın’ın kasılan kolları sinirini belli ederken aynı duyguları paylaşıyorduk. Sürekli yırtık çoraptan çıkar gibi karşıma çıkıyor ne isterse söylüyor ve siktirip gidiyordu. Her gidişinde de yaralanan ben oluyordum. Yeter artık.

“Nişanlın demek. Güya sevdiği kadın yanı başında öldürülürken sessiz kalan adamdan mı bahsediyorsun?” Ne? Ne saçmalıyordu yine? Titreyen elimi omuzunun üzerinde yumruk yaparken yutkunmaya çalıştım. Yalan. Yalandı değil mi? Bu kadar da olmazdı.2

“O kadar safsın ki. Duruşundan bile ne yapmaya çalıştığın belli oluyordu. Kendi ayaklarınla o adama giderek yardım isteyecektin. Ne olacağını sanıyordun ki? Sana demedim mi Lavinia? Baban olacak şerefsizle bunun babası ortak diye. Annen bu işin peşinde koşarken ölmedi mi? Senin gibi onunda bu durumlardan habersiz olduğunu mu sanıyordun? Bu kadar mı toz pembe bakıyorsun her şeye.” Bu adamın varlığı sadece beni bitirmek uğrana yaratılmış gibiydi. Ağzını açtığı her an bir bıçak daha saplanıyordu sırtıma.

“Benden ne istiyorsun?” Sesim beklediğimin aksine acınası değil öfke dolu çıkarken Vargın beni tutuşunu gevşetip hafifçe uzaklaşmıştı. Selam verip maskesinin üzerinden elimi öptüğünde müziğin bittiğini anca fark edebilmiştim.

“Yaşamanı.” Biten müzikle beraber kopan alkış sesleri arasında doğrulmuş ve kulağıma doğru eğilmişti.2

“Beni nerede bulacağını biliyorsun. Ve geleceğini ikimizde biliyoruz.” Son sözlerini söylemiş ve çekip giden adamın arkasından bakmıştım bir süre. Doğru olamazdı değil mi? Bu kadarını da kaldıramazdım. Tek başına çekip gideceğine bana da deli gömleği giydirip yol üstünde bir akıl hastanesinin kapısına atabilirdi.

Bu adam. Benden ne istiyordu?

🍁🍁🍁

Yine buradaydım. İnce kaşe kabanımın içine gömülmüş halde açık demir parmaklıklardan içeriye atmıştım adımımı. Dazlak koruma bana başıyla selam vermiş ve kenara çekilmişti. Bir hafta dayanabilmiştim sadece. O günden sonra dört duvar arasında sadece bir hafta durabilmiştim. Ne babam ne de Baysal ile konuşmadan, kimseyle konuşmadan geçen bir hafta. Tek bir kelime dökülmemişti dudaklarımdan ama o kadar fazla gürültü vardı ki kulaklarım uğulduyordu. Deliliğe giden uçurumun kenarına oturmuş ayaklarımı sallandırmıştım bu süre boyunca.1

Salak değildim. Sadece bunca kötü şeyden sonra iyi düşünmek istemiştim. Ve Vargın’ın söyleyecekleri için kendimi hazırlamam gerekmişti. Ahşap verandaya adımımı atmam ile kapı açılmış ve aynı kadınla göz göze gelmiştik. Çantamı omzumdan indirip ona vereceğim sırada elini kaldırdı.

“Gerek yok. Alaz bey yemek odasında. Beni takip edin.” Cevap verecek halim bile yokken kadının peşi sıra eve girdim. Merdivenleri es geçip sağda ki koridordan devam ettiğimizde bir odanın kapısı açıktı. Aralık kapıdan Vargın’ın tek başına yemek yediğini bir yandan da bazı kağıtları karıştırdığını görebiliyordum. Kadın geçen seferki gibi bir asker edasıyla sırtını kapının yanında ki duvara dayadığında içeri girerek peşim sıra kapıyı kapattım. Vargın kapı sesiyle bana dönmüş ve kağıtları bırakarak önünde ki kadehte duran şaraptan bir yudum almıştı.

“Beklediğimden erken geldin ve hala tek parçasın. Neden ceketini almadılar?” Odanın loş ışığıyla seçebildiğim üçlü koltuğa çantamı bırakıp kabanımı da çıkartarak yanına atmıştım. Bir ölüden farksız bir şekilde oturduğu dikdörtgen masada karşısına geçip bende oturdum. Kapıda ki koruma geldiğimi söylemiş olsa gerek önümde hazırlanmış bir tabak kırmızı et ve dolu bir kadeh vardı.1

“Zayıflamışsın, ye. Sonra konuşuruz.” Bana bakmadan konuşan adam yemeğine ve sağında duran evrak yığınına geri dönerken ne desem bilemedim. Hiçbir şey hissedemiyor gibiydim. Bıçağımı ete sapladığımda tam da sevdiğim gibiydi. Gözlerim Vargın’ın tabağına kaydığında onunkinin az pişmiş olduğunu fark ettim.2

“Doktorumla yemek zevklerimi paylaştığımı sanmıyorum. Ne tür bir sapıksın?” Soruma başını kaldırma gereği bile duymadan cevap verdi.

“Sorgulaman gereken insanlar sırasında en sonda yer alıyorum. Sus ve yemeğini ye, habersiz gelen sensin. Misafirperverlik yapıyorken en azından işimin bitmesini bekle.” Tavrına sinir olurken bir hafta sonunda bir şeyler hissetmek tuhaf bir şekilde iyi gelmişti. Sinirle çatalımı ete saplayıp tabağı önümden iterek kadehe uzandım.1

“Görende şirket yönetiyor sanacak. Alçak bir katil de olsan yemek yerken bile çalışman gerekiyor demek. Çabuk bitir fazla vaktim yok.” Şaraptan bir yudum aldığımda, yıllardır alkol almayan bedenim irkilmişti. Tatlı mayhoş koku hoşuma giderken bir yudum daha aldım.

“Yavaş iç, boş mideyle içki içip sarhoş olma sakın. Bir de bununla uğraşamam.” Sesi sinirli çıkarken arkama yasladım. Kadehin ince ağzı dudaklarıma dayalıyken karşımda ki adamı incelemeye başladım. Öyle boş ve ruhumdan arındırılmış hissediyordum ki ne dediği ya da yaptığı artık umurumda değil gibiydi.

Bitirdiği tabağı ileriye doğru ittikten sonra bakmadan şişeye uzanmış ve kadehini doldurmuştu. Kağıtları önüne çektiğinde kaşları çatılmıştı. Birkaç parça şeyde ne yazıyor olabilirdi ki? Babamın uyuşturucu işini bilen, kendi işi bozulduğu için onu öldürmek isteyen adam en fazla babam gibi bir adam olabilirdi. Manşetlerini katladığı beyaz gömleğinin ilk iki düğmesini açarken arkasına yaslanmış ve telefonunu çıkartmıştı.

“Bu önümdekiler doğru mu?” Ne selam ne sabah direkt konuya girdiğinde içkimden bir yudum daha aldım.

“Tamam. Eee.” Sesi yüksek perdeden çıkarken sıktığı yumruğu masaya geçirdi. Hiç etkilenmeyerek düşmesin diye çevik bir hareketle şişeyi yakalayıp yerine koydum.

“Siz ne sikime duruyorsunuz o zaman lan! Ne diye para ödüyorum ben size! Bana bak Umut oraya gelirsem sikerim belanı. Aması falan yok kes lan!” Öfkeyle az önce masaya geçirdiği eliyle saçlarını geriye atmış ve bağırmaya devam etti.2

“Adam gibi işinizi yapın Serhat mıdır ne sikimse bulun getirin adamı. Bir daha elinizden kaçırırsanız bayrak diye sallandırırım sizi. Anladınız mı? Güzel.” Kapattığı telefonu masaya fırlatıp başını geriye atmıştı. Kısa bir süre öyle kalıp doğrulduğunda uzandığım şişeyi elimden çekip aldı.

“Bir kadeh yeter sana.” Kadehimde ki son yudumu da içip masaya bıraktığımda az önceki sinirini bastırdığını fark ettim.

“Doğru hayatta kalıp kalamayacağıma karar veren sikik mafya ne kadar içeceğime de karışacaktı elbette.” Yüzünde sinirli bir gülümsemeyle bana bakarken kadehimi dolduran adam gereğinden fazla tehlikeli görünüyordu.

“Buraya içip benimle eğlenmeye geldiysen buyur iç.” Eğlenme kelimesini beni süzerek söyleyen herifin yüzüne yumruk atmak istesem de sakinliğimi korudum. Onu sinir ediyordum ve o da aynı şekilde karşılık veriyordu.

“Dinlemeye geldim. Hayatıma girdiğinden beri her şeyden şüphe etmekten bıktım artık. Sıkacak kaç kurşunun kaldıysa sık da gideyim.” Yaşadığım hayat tamimiyle yalan geliyordu artık. Ve ben ikinci defa yıkılmak için bu adama gelmiştim. Hayatımı mahveden adama.

“İlaçları hala içiyor musun?” Sorusu ile afallasam da hızla toparladım ne alakaydı şimdi?

“Bu seni neden ilgilendirsin?” Ayağa kalkıp yanıma gelen adam bileğime uzanmış ve sağ elimi avucuna hapsederken iki parmağını bileğimin içine bastırmıştı.

“Bu kadar kısa sürede bu kadar zayıflamana şaşırmamalı. Doğru düzgün yemiyorsun değil mi?” Elimi sertçe tutuşundan kurtardığımda kaşları çatılsa da bir şey demeden yerine geri geçmişti.

“Sormadım say. Ne de olsa öğrendiklerinden sonra içmeyi bırakacaksın. Çok sevgili koca adayından başlayalım mı?” Baysal’dan bahsederken sertleşen ses tonuna anlam veremesem de tüm sırtım gerginlikle kasılmıştı. Kendimi her şeye hazırladığım yalanımı hatırlattım kendime.2

Ne de olsa kaybedecek başka bir şeyim kalmamıştı.

Bölüm : 14.01.2025 03:10 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Mad / Lavinia / ‧͙⁺˚*・༓☾Maske☽༓・*˚⁺‧͙
Mad
Lavinia

3.63k Okunma

411 Oy

0 Takip
31
Bölümlü Kitap
‧͙⁺˚*・༓☾Lavinia☽༓・*˚⁺‧͙ İç Döküş ve Tanıtım‧͙⁺˚*・༓☾Ölü Gelin☽༓・*˚⁺‧͙‧͙⁺˚*・༓☾Sahte Umutlar☽༓・*˚⁺‧͙‧͙⁺˚*・༓☾Kurtuluş☽༓・*˚⁺‧͙‧͙⁺˚*・༓☾Şüphe☽༓・*˚⁺‧͙‧͙⁺˚*・༓☾Orak☽༓・*˚⁺‧͙‧͙⁺˚*・༓☾Pitbull☽༓・*˚⁺‧͙‧͙⁺˚*・༓☾Paravan☽༓・*˚⁺‧͙‧͙⁺˚*・༓☾YENİ KAPAK TASARIMI☽༓・*˚⁺‧͙‧͙⁺˚*・༓☾Sonbahar☽༓・*˚⁺‧͙‧͙⁺˚*・༓☾Maske☽༓・*˚⁺‧͙‧͙⁺˚*・༓☾Seher☽༓・*˚⁺‧͙‧͙⁺˚*・༓☾Bulanık☽༓・*˚⁺‧͙‧͙⁺˚*・༓☾Sema☽༓・*˚⁺‧͙‧͙⁺˚*・༓☾Kurt☽༓・*˚⁺‧͙‧͙⁺˚*・༓☾İzci☽༓・*˚⁺‧͙‧͙⁺˚*・༓☾ Araf ☽༓・*˚⁺‧͙‧͙⁺˚・༓☾Mezarlık☽༓・˚⁺‧͙‧͙⁺˚*・༓☾Piyon☽༓・*˚⁺‧͙‧͙⁺˚*・༓☾1. Kat Kibir☽༓・*˚⁺‧͙‧͙⁺˚*・༓☾2. Kat Şehvet☽༓・*˚⁺‧͙‧͙⁺˚*・༓☾3. Kat Açgözlülük☽༓・*˚⁺‧͙‧͙⁺˚*・༓☾4. Kat Uyuşukluk☽༓・*˚⁺‧͙‧͙⁺˚*・༓☾5. Kat Hiddet☽༓・*˚⁺‧͙‧͙⁺˚*・༓☾6. Kat 3. Halka Sahtekarlar☽༓・*˚⁺‧͙‧͙⁺˚*・༓☾7. Kat Doyumsuzluk☽༓・*˚⁺‧͙‧͙⁺˚*・༓☾Orakçı☽༓・*˚⁺‧͙‧͙⁺˚*・༓☾Mermi☽༓・*˚⁺‧͙‧͙⁺˚*・༓☾ Şah ☽༓・*˚⁺‧͙‧͙⁺˚*・༓☾Post☽༓・*˚⁺‧͙‧͙⁺˚*・༓☾Lavinya☽༓・*˚⁺‧͙
Hikayeyi Paylaş
Loading...