Nereye gittiğimizi bilmeden kurulduğum araç koltuğundan dışarı baktım. Lapa lapa yağan kara rağmen uzakta denizi seçebildim. Vargın’ın okul dışında bir de liman şirketi olduğunu biliyordum bilmesine ama durduk yere neden şirkete gidiyorduk ki?1
“Seni Baysal’a götürüyorum.” Duyduğum sözlerle hızla başımı çevirdim. Vargın sanki pamuk şeker almaya gidiyoruz demiş gibi sakin, telefonuna bakıyordu.1
“Baysal’a götürüyorum da ne demek?” Uzanıp telefonunu elinden alarak ekranı kapattığım gibi koltuğa attım. Vargın’ın yorgun gözleri beni bulduğunda derin bir nefes aldı.
“Baban, Baysal’la birlikte yurt dışına kaçma planı yapıyordu. Bunu öğrendiğimizde Umut devreye girdi ama babanı yakalayamadık. Elimizde bir adet şerefsiz varken görmek isteyeceğini düşündüm.” Nefretimi kusmamı, öfkemi üzerimden atmamı istiyordu demek. Beni buna alıştırabilirdi ama her zaman ki gibi bir olayı bomba gibi kucağıma bırakmayı tercih etmişti. Göğsüm sıkışırken elimi kalbime bastırarak arkama yaslandım. Neden ruhum bu kadar daralmıştı? Baysal’a karşı olan sahte sevgim çoktan nefrete dönmüştü. Buna rağmen çok daralmış hissediyordum. Araç hiç hız kesmeden limana girdiğinde kargo bölümüne doğru devam ettik.1
İki büyük yük gemisi demir atmış, sayısız paslanmış konteynır yüklenmeyi bekliyordu. Vargın’la beraber araçtan indiğimizde yanımıza hızla bir adam geldi. Tarık.
“İndirelim mi patron?” Vargın başıyla onay verdiğinde demir ve çeliğin çıkardığı çığlık sesleriyle başımı kaldırdım. Konteynırları gemilere yüklemeye yarayan bir vinç, kancasının ucuna takılı mavi bir konteynırı yavaşça önümüze indirdi. Tok ve ağır bir sesle konteynır beton zeminde yerini aldığında yumruklarımı sıktım.1
“Hepsini bu iş için mi kullanıyorsun?” Vargın bana bakmadan parmaklarını şıklattığında Tarık ve yanında ki uzun adam kapağı açmak için hareketlendiler.
“Bir kısmını. Kalanıyla mal dağıtıyorum.” Rahatlığından rahatsız bile olamadan açılan kapı ile bedenimden bir ürperti geçti. Metalik renkli konteynırın içinde katlanır bir sandalyede oturan Baysal öfke dolu gözlerle bana bakıyordu.2
Koca konteynırın içini aydınlatan tek şey portatif bir ayaklı lamba ve ufak güç kaynağıydı. Ona doğru adım atmamla Baysal, bantlı ağzının ardından homurdanıyor ileri doğru atılmaya çalışıyordu. Ayaklarım metal zeminle buluştuğunda ona tepeden bir bakış attım. Ne yüzünde bir yara izi ne de kıyafetlerinde bir leke vardı. Sadece yakalamışlar, bağlamışlar ve yerden bilmem kaç metre yüksekte metal bir kafeste kitli tutmuşlardı.1
“Tamamen senin.” Vargın’ın kan dondurucu sesiyle kendime geldim. Peşim sıra içeri girdiğini ve kapıyı kapattırdığını fark bile etmemiştim. Tek odağım bana nefretle bakan gözler olmuştu. Siyah kadife eldivenlerimi çıkartıp uzanarak Baysal’ın ağzında ki gri bandı sertçe çektim.1
“Seni orospu çocuğu! Hayatını sikeceğim senin duydun mu lan! Senin ölü-“ Yüzüne yediği tokatla Vargın’a ettiği hakaretler yarıda kesilirken elime baktım. Baysal’a tokat atan elime. Parmak uçlarım titrerken bu görüntüye dayanamayarak yumruğumu sıktım. Böyle daha iyiydi. Duyduğum histerik kahkaha ile gözlerim tekrar Baysal’ı buldu.
“Ne o Alaz piçinin orospusu oldun da kendini bir bok mu sandın Lavinya?” Bu sözlerin üstüne her şey çok hızlı gerçekleşti. Sessizce kenarda duran Vargın var gücü ile yumruğunu Baysal’ın suratına geçirmiş ve sandalye ile beraber geriye devrilmesine sebep olmuştu. Ardından hiçbir şey olmamış gibi zorlanmadan tek eliyle Baysal’ı kaldırmış ve karşıma geri oturmuştu. Baysal küfürler ediyor, dağılmış burnundan akan kan yüzünden açık kalan ağzıyla bana bakıyordu.2
“Neden?” Neyi sorguladığımı bile bilmezken bu yüzleşmeye hazır olmadığımı fark ettim. Baysal ise beş çayına katılmış gibi rahattı. Bu hali çok korku dolu ve histerikti.
“Ne neden? Bir nedeni yoktu Lavi, sen sadece kurduğumuz oyunda aptal bir piyondun o kadar. Beni ya da bizi değil salak gibi her boka inanan kendini sorgula.” Yumruk yaptığım avuçlarıma tırnaklarım batsa da umurumda değildi. Vücudumda ki zehir yüzünden yalanlarına inandığım adamın yüzü bana o kadar iğrenç geliyordu ki, midem bulanıyordu.1
“Hala daha ne kadar aptal olduğunu gösteriyorsun. Bizden kaçıp bu piç kurusuna mı sığındın gerçekten? Ne o Lavi ben seni altıma almadım diye kendini Alaz’a mı si-“ Vargın’ın attığı bir başka yumrukla sözü tekrar kesildi. Bu sefer yere yığılmış bedeni kaldırmakla uğraşmamış eli beline gitmişti. Önümde ki sahneyi izlemeyi bırakarak hızla fırladım. Vargın namluya mermiyi sürmüş Baysal’ın kafasına nişan almıştı. Silah tutan elini kavradığımda bana bakmadı bile.1
“Bu kadar çabuk kurtulmasına izin mi vereceksin gerçekten?” Gözleri beni bulduğunda onu ilk defa bu halde görüyordum. İrislerinde ki hayat ışığı sönmüş, çenesi kasılmış, sinirden anlında bir damar seğiriyordu. Saf öfke ve öldürme arzusunu iliklerime kadar hissederken korksam da geri adım atmadım.1
“İndir silahını Vargın, henüz işim bitmedi.” Her kelimemin üzerine basarken kolu gevşeyerek aşağıya kaydı. Tam rahat bir nefes alacakken gözlerimin içerisine bakan adam tetiği çekti. Vargın silahını indirmemiş sadece ateş edeceği yeri değiştirmişti. Kaval kemiğinden vurulmuş olan Baysal’ın çığlıkları ve akan kanla birkaç adım geri gittim. Her şey çok vahşiydi. Vargın’ın yüzünde ki ifade avıyla eğlenen bir avcıdan farksızken korkutucuydu. Eli kolu bağlı olan Baysal’ın çığlıkları ve çırpınışlarından resmen zevk alıyordu.1
“Hastasın sen.” Vargın silahını indirse de yerine koymadı, sadece kısa bir bakış atmakla yetindi.
“Değilim demedim. Ne konuşacaksan konuş, sabrım kalmadı.” Baysal’ın çığlıkları acınası bir hal almaya başladığında ağzımın içerisinde bir küfür mırıldanarak atkımı çıkardım. Hiç beklemediğim bu sahne içimi soğutmaktan çok beni korkuturken atkıyı turnike yapmak için kullandım. Titreyen ellerimle sıkı bir düğüm attığımda öfkemi Baysal’dan çıkarttım.2
“Kapa çeneni! Tepemde ki herif seni gebertmeye çalışırken ben burada durmuş seni kurtarıyorum!” Çektiği acıyla yüzü kıpkırmızı olan Baysal resmen yüzüme doğru kükredi.1
“Ne duymayı bekliyorsun kadın!” Bana nefret ve iğrenmeyle bakan adam gerçekten tanıdığım Baysal mıydı? Onu gerçekten tanımış mıydım? Acıyla gelen adrenalin ile bağlı olduğu sandalyeye rağmen doğrulmaya çalıştı.
“Çok para vardı anladın mı? Fatih amca yedi ceddimi zengin edecek kadar para teklif etti bende çatır çatır kabul ettim. Arada ki tek pürüz sendin. Sana verdiğimiz uyuşturucular işe yaramadığında daha fazla pay karşılığında koca rolü oynamayı kabul ettim. Ama inan bana Lavi sana dokunduğum her an midem bulandı. İrin dolu vücudun ve o kimyasal kremler yüzünden leş gibi kokan tenin yüzünden kusmamak için tüm irademi kullandım.” Elim hala düğüm attığım atkının üzerindeyken tek dizimin üstüne çöktüm. Kumaş pantolonum onun kanı ile ıslanırken ağzım açık kalmıştı.1
Bana methiyeler düzen, sözde aşkla bakan adamın birebir ağzından bunları duymak… tahmin ettiğimden daha çok koymuştu. Uyuşturucular yüzünden gidip gelen aklım yüzünden arada ondan şüphe etsem de hatıralarımın çoğunda mükemmel bir adamdı. Nasıl her gülüşü, dokunuşu, sözü yalan olabilirdi? Bir insan nasıl bu kadar iki yüzlü olabilirdi? Tanıdığım ve karşımda duran adam iki farklı kişiydi. Aynı kişi olmalarını kabul edemezken o zehrini tükürmeye devam etti.
“Ne o şaşırdın mı? Aptalsın kızım aptal! Anan olacak karı öldüğünde şüphelenmedin bile. Onun gibi her boka burnunu sokacağını bildiğinden bağımlı yaptı baban seni. Hem neye şaşırdın ki? Kafası güzel bir keşle yatacak olsam kerhanede senin gibilerden çok var. En azından vücutları temiz. AH!” Elimin altında ki açık yarayı istemsizce sıktığımı attığı çığlık ile fark ettim. Baş parmağım yaranın içine girmiş, ısınmış kurşunun yüzeyine değiyordu.3
“Ahahahah! İki güzel söz ettik diye nasıl kandın ama. Sen açsın kızım. İlgi açısın başka bir bok değil. Hangi akıllı kadın ona dokunmayan bir adamın sözlerine kanıp aşık olur? Şimdi eğlen, eğlen sen eğlen. Buradan çıktığım gibi geberteceğim seni. Sende annen gibi-“1
“Yeter!” Sözlerine daha fazla dayanamayarak bağırdığımda tırnaklarım da etine saplanmıştı. Sinirden tüm bedenim titrerken midem bulanıyordu. Baysal iğrenç bir adamdı. Yakalanmak ve aciz duruma düşmek onu daha da iğrenç bir hale getirmişti. Sırf yakalandığı için dağılan gururunu bana hakaretler ederek toparlamaya çalışıyordu. Cidden böyle bir adama mı aşık olduğumu sanmıştım? Kendimden iğrendim, Baysal’dan iğrendim. Bulunduğum ortamdan ve hayatımdan iğrendim. Öfkem can bulmuş damalarımda kol gezerken kan kokusu rahatsız etmemeye başlamıştı.
“Geri çekil Lavinia.” Vargın’ın tok sesi beni olduğum yere geri getirirken omuzumun üzerinden ona baktım. Gözlerine karanlık bir sis çökmüş ve her şeyi yutmaya hazır bir halde bana değil Baysal’a bakıyordu. Elimin altında hissettiğim iğrenç dokuyla ellerimi çeksem de bedenim sabitti.
“Sahibini dinle Lavi.” İyice dağılmış sinirlerimle daha fazla dayanamayarak Baysal’ın suratına sağlam bir tokat geçirdim. Bak bu iyi geldi.
“O çeneni kapat yoksa seni Vargın’ın önüne atarım!” Öyle bir bağırmıştım ki boğazım acımıştı. Kanım kaynıyor, kalbim ağzımda atıyordu. Hangi duyguyla çalkalandığımı bilmezken kanla yıkanmış ellerimi üstüme silerek kurtulmaya çalıştım. Baysal’ın kanı bile zehirli geliyordu.
“Onu öldüremezsin Vargın. Konuşmak zorunda.” Evet. Konuşmalıydı. Baysal olacak köpek konuşmalıydı. Babamla beraber kaçmayı planlıyorsa eğer onun yerini biliyordu. Vargın onu konuşturabilirdi. İki şirketin aslında neler yaptığını itiraf ettirip kayıt altına alabilirdi. Öldürmek zorunda değildi. Hayır. Ölmeli miydi? Buna karar verebilir miydik?
“Lavinia.” Baysal. Bana yaşattıkları ve şimdi söyledikleri yüzünden ölümü hak ediyor muydu? Öfke, aldatılma, aşağılanma duyguları o kadar keskindi aynı keskinlikle gebersin istiyordum. Annemi bile ağzına almaya cüret etmişti. Yıllarca. Yıllarca kandırılmıştım. O ise bunun her anından zevk almıştı. Beni aptal yerine koymuş alay etmiş ve hiç vicdanı sızlamamıştı. Adım adım ölüşümü keyifle izlemişti. Sadece babam değil, Baysal'da beni ölüme itmişti. Ne kadar korktuğumu, çaresizliğimi, çektiğim acıları, dibi boyladığım her anı görmüş ve üstüne katarak ilerlemişti. Utanmadan bana yaşattıkları yüzünden çektiğim acıları yine o teselli etmişti. Dalga geçer gibi oynamıştı benimle. Önce zehirlemiş, bedenimi, zihnimi mahvetmiş ardından alayla sırtımı sıvazlayarak geçecek demişti. Hah!
“Lavinia!” Beni kolumdan tutup ayağa kaldıran Vargın’ın göğsüne çarptığımda gözlerim gümüş silaha kaydı. Düşünmeden elinden kaptığım silahı Baysal’a doğrulttum. İşte şimdi o da korkuyordu. Belki beni anlardı ha?
“Ne o şimdi bakıyorum da gagan ötmüyor?” Anlık bir titremeyle başım sağa doğru seğirdi ama odağımı kaybetmedim. Baysal ise kendine yakışır bir şekilde it misali titriyordu. Beynime bir ağrı saplanırken bu vakte kadar içime gömdüğüm her şeyi yüzüne doğru kustum.
“Konuşsana! Benimle yıllarca nasıl dalga geçtiğini zevkle anlatmaya devam et hadi! Annemi kaybettim ben, yıkılmıştım. Evet aptalım! Seni adam sandığım, güvendiğim, dayanak olarak gördüğüm için aptalım! Sen ise su katılmamış bir şerefsizsin. Ben akıllanırım da senin şu andan itibaren düzelme şansın yok Baysal. Neden biliyor musun? Aptal yerine koyduğun, iğrendiğin, midenin bile almadığı o kadın tarafından vurularak gebereceksin. Leşine itler bile tenezzül etmeyecek. Ama bu kadar kolay kurtulamayacaksın. Öldüğünde ruhuna bile huzur vermeyeceğim. Seni cehennem bile kabul etmeyecek.” Ciddiyetimi fark eden Baysal tam ağzını açacakken birden yüzü bembeyaz kesildi. Silahı tutan ellerimi geniş eller kavradı. Vargın. Arkama geçmiş, beni kollarının arasına alarak silahı daha sağlam tutmamı sağlıyordu.2
“Yanlış tutuyorsun. Sağ elinin bir parmağı düz bir biçimde silahın sağ duvarına destek olmalı. Sol elini sağ elinin altına yerleştir işte böyle. Sol baş parmağının üzerine sağı koy. Kabzayı sağlam kavra. Orta parmağın tetiğe tam otursun. Kolunu düz ve sağlam tut. Silahın ucuna hedefini sabitle ve sol gözünü kapatarak odakla.” Büyülenmiş gibi dediği her şeyi adım adım takip ettim. Elimde eğreti duran silah şimdi bir şeye benziyordu. Sol gözümü kapattığımda namlunun ucunda çırpınan Baysal bunu sonuna kadar hak ediyordu.3
“Asla tereddüt etme. Çek tetiği Lavinia.” Bir şeytan misali solumda konuşan Vargın’ın fısıltılı sesiyle nefesimi tuttum. İçimde ki öfke Baysal var olduğu sürece dinmeyecek gibiydi. Boynumda hissettiğim sıcak nefesten güç alarak tetiği çektim. Bunu yaptığım anda bir pişmanlık duygusu bedenime yayıldı, ama hiçbir şey olmadı. Net bir klick sesi dışında hiçbir şey olmadı. Baysal hala yaşıyordu. Hatta rahat bir nefes almış ve başını sertçe zemine vurarak kan kaybından bayılmıştı. Ben ise Tanrım. Gözlerimden birer damla yaş akarken arkamı döndüm. Vargın titreyen ellerimin arasından silahı alarak gülümsedi.
“Artık nasıl silah tutacağını biliyorsun. Öğrenmem gereken iki şey kaldı Lavinia. Mermi nasıl sürülür ve emniyet nedir? Ama iyi ilerledin hm?” Tüm bedenim titrerken kabanının yakalarını kavrayarak göğsüne dayandım. Ayaklarım beni zar zor taşıyordu. Az önce ne yapacaktım ben? Gerçeklik algım geri gelirken tokat misali yüzüme çarptı. Ben ne yapacaktım?3
“Ben… ben az kalsın onu öldürecektim.” Sesim çaresizlikle kavrulurken dizlerim bana ihanet etti. Vargın yere kapaklanmama izin vermeden beni belimden kavradığında ağlamamı durduramıyordum.
“Ellerini kirletmene izin vermezdim Lavinia. Bu hikâyede tek bir şeytana yer var ve o sen değilsin.” Ben… Baysal’ı öldürecektim. Ben. Bir cana kıyacaktım. Ya namluda mermi olsaydı? Emniyet kapalı olsaydı? Kendimi çektiğim acılara, ihanete o kadar kaptırmıştım ki bir anlığına katil olacaktım.1
“Seni arabaya götüreyim.” Vargın bir kolunu bacaklarımın altından geçirip beni kucağına aldığında başımı göğsüne gömdüm. Kimse yüzümü görsün istemezken soğuk rüzgar tenime işledi. Ben birini öldürecektim. Beton zeminde yankılanan adım sesleri kesilip kapının açıldığını fark ettiğimde hızla kabanına tutundum. Beni bırakmaya hazırlanan beden kaskatı kesildi.
“Bin Vargın.” Başım dönüyor, midem kasılıyordu ama onu bırakamazdım. Eğer bırakırsam gider ve benim yapmaya çalıştığım şeyi sonuca ulaştırırdı. Ve ben bu vicdan azabıyla yaşayamazdım.
“İşimi halledip geleceğim.” Ensemden başlayıp omurgam boyunca bir ürperti geçerken boynuna sarıldım. Gidemezdi. Baysal her ne kadar yaşamayı hak etmese de benim yüzümden ölmeyi de hak etmiyordu. Buna ne ben ne de Vargın karar veremezdik. Bu kanlı oyunun daha fazla devam etmesini istemiyordum.
“Lütfen. Gidelim.” Sesim o kadar acınası ve boğuk çıkmıştı ki yüzümü daha da sakladım. Vargın ise sıkıntılı bir iç çekmiş ve pes etmişti. Sesi öfkeliyken öfkesinin neyden olduğunu çözecek mentalde değildim.
“Oturduğumda kucağımda olmak istemezsin o yüzden bin şu araca. Eve gidiyoruz.” Hissettiğim katil olma korkusu beni öyle bir sarsmıştı ki utanma duygum sıfırdı. Bir böcek gibi yapıştığım bedenden sıyrılıp beyaz aracın açık kapısından içeri girdim. Oturduğumda bile gözlerim Vargın’ın üzerindeydi. Sanki göz kırpsam arkasını dönüp silahına sarılacakmış gibi bir korku vardı üzerimde. O ise sözünde durmuş ve sakince kapımı kapatıp arabanın arkasından dolaşarak sağıma oturmuştu. Umut sorgulamadan ve konuşmadan aracı çalıştırdığında başımı ellerimin arasına aldım. Deliliğin kaçıncı evresinde geziyordum ki o silaha sarılmıştım?
“Onu öldürecektim.” Fısıltı gibi çıkan sesimi ben bile zor duyarken Vargın cevap verdi.
“Merak etme katil olmana asla izin vermeyeceğim.” Parmaklarımı doladığım saçlarımı salarak ona bir bakış attım. Nasıl bu kadar emin konuşabilirdi? Vargın’ı bu kadar yargılayan, hor gören ben Baysal’ı gerçekten öldürmek istemiştim. O an aklıma gelseydi mermiyi süreceğime emindim. Beni korkutan ve bu kadar sarsan şey bu gerçeklikti.
“Ben onu öldürmek istedim. Bana nasıl engel olabilirsin ki?” Vargın, çenesini yumruğuna yaslamış camdan dışarı bakarken sakince cevap verdi.
“Az önce yaptığım gibi. Ben olduğum sürece tetiği sen çekmeyeceksin.” Bu sözlerin beni rahatlatması mı gerekiyordu? Vargın en azından ne olduğunu ve ne yapacağını bilen bir adamdı ama ben?
Ruhuma, vicdanıma, karakterime ters gördüğüm bir şeye dönüşmeme bir adım kalmıştı. Bu ellerle can aldığını bildiğim iki kişiye hayat vermiş ve bugün bir silaha sarılmıştım. Benliğime ters bir şekilde can almak istedim. Bu arzum o kadar vahşi ve ilkeldi ki kendime gelene kadar çok doğru gelmişti. Kısa bir anlığına sempati duyduğum adam bu hisle mi ayakta duruyordu? Ruhum kirlenmiş gibi hissederken gözlerim ellerime kaydı. Kurumuş ve acı bir kahve rengine dönmüş ellerimde Baysal’ın kanı vardı.2
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
3.63k Okunma |
411 Oy |
0 Takip |
31 Bölümlü Kitap |