
Hocanın anlattığı dersi zerre anlamıyordum, gözlerim kapanmak üzereydi. Duvar kenarındaki arkadaşım bile uykuya dalmıştı. Kendimle verdiğim bu zorlu savaşta mağlup olmak üzereyken hoca dersi bitirmişti. Herkesin ayaklanmasıyla beraber dersin bittiğine şükredip başımı sıraya koydum ve gözlerimi kapattım.
Birinin oturduğunu hissederek kafamı kaldırdığımda bu gelen kim diye baktım: "Senin benden başka işin gücün yok mu?"
Ellerini iki yana açıp teslim olmuş gibi yaptı: "Sakin ol, gerçekten kötü bir niyetim yok." Onu dinlemeden ayağı kalkıp gitmek üzereydim ki Gökay kalkmadığı için geçemiyordum.
"Çıkmam gerekiyor, müsaade eder misin?" Sözlerime karşı hiç tepki vermeyip sıraya oturmam için rica etti.
Yüzüne bakarak açıklamasını dinlemeye çalıştım. Lafa nereden gireceğini bilmiyormuş gibi direkt mevzuya girdi: "Sözlerimle seni gücendirdiğimin farkındayım. O günkü konuştuklarımızı tekrar düşündüm ve haksız olduğuma karar verdim. Hem ne olursa olsun seni orada bırakmamam gerekiyordu. Bütün gece evine sağ salim gidebildin mi diye düşündüm."
"Bunun için uykularını kaçırmana gerek yok. Sen benim için endişelenme."
"Seni oraya ben götürmüştüm, o mekanın evine uzak bir yerde kaldığını biliyorum ve sen gecenin bir vakti, tek başına, yolunu bilmeden evine gitmeye çalıştın."
"Ben kendimi korurum. Hem sen neden kafanda felaket senaryoları kurdun ki? Yani şimdi sen olmasan başımın çaresine bakamayacak mıyım? Benim korumaya ihtiyacım yok Gökay."
Gökay, söylediklerime gülümsedi: "Yine de iyi olmana sevindim, benim yüzümden başına bir şey gelmesini istemem."
"Gelmedi zaten bak sapasağlamım görüyor musun?" Diyerek tekrar ayağı kalktım.
"Görüyorum, oldukça güzelsin." Ciddi ciddi bunu söylemesine şaşırıp nedensizce tersledim: "Gökay kalk şu sıradan, yoksa.."
Bu sözlerime karşılık alay eder gibi bakıp sordu: "Yoksa ne Masal? Ne yaparsın buradan çıkmazsam?"
"Ne yapacağımı görecek kadar bilincinin açık olacağını zannetmiyorum Gökay." Anında gülümsemesi soldu: "Nereden geliyor sendeki bu özgüven? Bir sana bak, bir de bana bak. Sence ben, senden dayak yiyecek kadar güçsüz müyüm?"
Sıkıntıyla nefes aldım: "Gökay sen gerçekten buraya neden geldin? Bana sakın seni merak ettim yalanlarını devam ettirme çünkü hiç inandırıcı değilsin."
Ezberlemiş gibi bir çırpıda nefes almadan niye geldiğini anlattı: "Dün sen, 'Dua et burası çok kalabalık, insanların önünde uysal davrandığıma bakma, hayatını cehenneme çevirmem çok sürmez.' demiştin ya hani, hah işte ben de onu merak ettiğim için geldim."
"Şu sınav haftası tamamen bitsin göreceksin sen cehennemin dibini!"
"Alisa polisi arayıp peşinde olan iki sarhoş adamı ihbar ettiğinizi söyledi. Seni rahatsız etmediler değil mi?"
"Hayır rahatsız etmediler. Eğer Alisa gelmeseydi o ikisini birbirine vura vura perişan ederdim zaten acınacak hâldeydiler. Fazladan bir şey yapmama gerek kalmadı."
"Alisa geldiğinde adamlar yerde kan içindeymiş, sen de tam tepelerindeymişsin. Ne oldu o gün?"
"Ben onlara bir şey yapmadım. Peşime takıldılar zaten zil zurna sarhoşlardı. Baktım ki takip ediyorlar ikisini de yakasından tutup sarstım. Yakalarını birden bırakınca kafa kafaya çarpıştılar. Birinin burnu kanadı, öteki bilerek yanındaki ona vurdu zannedip boğuştular. Bu sefer ötekinin kafası kanadı. Kısaca belalarını birbirlerinden bulmuş oldular." Olayı anlatırken Gökay gülümsemeye devam ediyordu. Ders başlamadan dışarı çıkıp biraz hava alsam iyi olur diye düşündüm ama Gökay yerinden kalkmamakta ısrarcıydı. Mecburen uyuyan kızın olduğu taraftan geçecektim zaten kız bizim konuşmalarımıza uyanmıştı, oturduğu yerden kalkıp ayaklanarak eşyalarını toplamaya başladığını, kafamı çevirince görmüştüm. Çantamı alıp hızla Gökay'ın yanından ayrıldım.
Peşimden geliyordu. Kızlar tuvaletine girdim, oraya da gelecek değildi.
Tuvalette birkaç dakika bekledikten sonra, artık peşimden gelmediğini fark ettim. Rahat bir nefes alıp aynada kendime göz atarak elimden geldiğince oyalanmaya çalıştım.
Saçlarım dağılmıştı ve biraz yorgun görünüyordum. Hemen tokamı çıkarıp saçlarımı serbest bıraktım. Kendimi biraz daha toparladıktan sonra, tuvaletten çıktım ve koridora doğru ilerledim.
Etrafta Gökay'ı göremeyince biraz rahatlamış gibiydim. Sürekli peşimden gelmesine sinir oluyordum. Belki de bir süreliğine ondan uzak durmak iyi olur düşüncesiyle, sınıfımın olduğu kata doğru yöneldim.
Sınıfın kapısına yaklaştığımda içeriden gelen seslerin yükseldiğini duydum. Merakla içeri girdim ve içerde yaşanan hareketliliği boş verip düşüncelerimi susturdum. Öğrenciler birbirleriyle konuşuyor, bazıları ise ders notlarını paylaşıyordu.
Ben de hızlı adımlarla yerime geçtim ve sıramda oturdum. Sınıfın sessizleşmesini beklerken, içimde hâlâ Gökay'ın nereye gittiğini merak eden bir taraf vardı.
Ders başladığında, hoca konuyu anlatmaya başladı ve ben olabildiğince dikkatimi derse verdim. Gökay'ın neden peşimden gelmediği konusunu bir kenara bırakarak, dersin akışına odaklandım.
Derse giren biri hocadan özür dileyip sınıftan içeri girdi. Amfide en arkada oturduğum için kimin geldiğiyle ilgilenmiyordum. Hemen bir önümdeki sıraya oturdu ve yanındaki kızla ilgilenmeye başladı. Fısır fısır bir şeyler konuşuyorlardı, dikkatim dağılmıştı.
Dayanamayıp kıza seslendim: "Biraz sessiz olur musunuz, dikkatim dağılıyor."
Gökay arkasını dönerek yüzüme alayla baktı: "Hocayı dinlemek için en arka sırayı mı seçtin?"
Bu çocuk her yerden çıkıyordu: "Evet.." dedim kısık sesle.
"Bir şey anlıyor musun bari?"
"Anlıyorum ama sen buna mani oluyorsun sus artık."
"Aaa, insan hiç almadığı dersi dinlemek için en arka sıraları mı seçer yani, pes doğrusu.."
"Sen nereden biliyorsun benim bu dersi seçmediğimi? Her yerde beni mi takip ediyorsun? Düş yakamdan Gökay."
"Bu derse benden kaçmak için girdin öyle değil mi?"
"Sus yoksa yine hoca bizi dersten atacak."
Yanındaki kızın kalemini almıştı. Söylenmeye başladı: "Ne anlatıyor lan bu iki saattir, mıy mıy bir şey de anlamıyorum! Hocam biraz yüksek sesle konuşur musunuz arkaya sesiniz gelmiyor."
Hoca kendini fazla kaptırdığı dersi anlatmayı bırakıp konuşan Gökay'a dikkat kesildi. Ses tonunu biraz daha yükseltmeye çalışıp derse tekrar döndü.
Önüne dönmüş uslu uslu ders dinleyen Gökay'ın omzuna dokundum: "Sen öğrenci bile değilsin, buraya niye geldin?"
Mırıldanarak "Çıkalım şu dersten, sonra anlatırım niye geldiğimi.." deyince ne söyleyecekti merak etmiştim. Dersten beraber çıkmamız için hocaya mükemmel bir yalan bulduktan sonra elimde küçük defterlerimle, boş koridorda yürüyorduk.
"Aslında sen sussaydın çıkmamız daha kolay olacaktı." Dedi Gökay.
"Nerede yalan dolan varsa orada mutlaka sen de varsın Gökay. Bu kadar profesyonelce söylenmiş bir yalanı daha önce planlamış olmalısın."
"Yoo... Anlık gelişen bir şeydi."
Biraz uzaklaştıktan sonra ona döndüm: "Dersten dışarı çıktığımıza göre artık neden buraya geldiğini söyleyebilirsin."
Hiç lafı dolandırmadan, "Bugün bana gelir misin?" Deyince kaşlarım çatıldı. Niyetinin iyi mi yoksa kötü mü olduğunu bir türlü anlayamadığım Gökay'a kızarak baktım: "Akıllanmayacak mısın sen, daha dün gece bunun için bir konuşma yapmadın mı?"
Gökay hatasını anlamış gibi hemen açıklama yaptı: "Bir saniye beni dinlersen devamını getireceğim."
Kollarımı göğsümde birleştirip muhatabıma baktım: "Seni dinliyorum."
Gözlerini yüzümden ayırmadı: "Yakın bir arkadaşım bana gelecek yanımda olmanı istiyorum."
İlgilenmedim: "Bu beni ilgilendirmez. Git başkasını bul, mesela bunu derste dibine düştüğün kızdan isteyebilirsin."
Gökay olumsuzca başını sallayıp "O kız olmaz." Deyince dalga geçer gibi cevap verdim: "Çünkü kabul etmez öyle değil mi, bu yüzden de beni ikna edebileceğini düşünüyorsun."
"Çok istersem kabul ettirebilirim ama yapmıyorum."
"O zaman biraz gayret et ve onu ikna ettikten sonra beni rahat bırak."
"Benden hoşlanmayan biriyle olması şart."
"Yahu niye manyak mısın?"
Gökay gitmesine izin vermeyip önüme geçti: "Ne olur? Bir günlük yanımda olsan ölür müsün?"
"Kesin kötü bir şey içindir. Seninle gelmek istemiyorum."
Gökay kısık sesle mırıldandı: "Deli gibi isteyeceğin günler de gelecek.."
O sırada öğrencilerin koridordan geçmesine engel olmamak için duvar kenarına yanaştık.
"Beni manipüle etmeye çalıştığının farkında mısın?"
"Benim de mecbur olduğumu görmüyor musun?"
Zevkle karşımdaki adamın kıvranışlarını izledim: "Görmüyorum ve ilgilenmiyorum."
"Sen Allah'ın cezası mısın?"
"Sorma, zaten sen lütfuydun!"
"Çocuk gibisin, bu hareketler sana hiç yakışıyor mu?"
"Dersim başladı Gökay artık git."
Tekrar önüme geçince sinirlenmiştim. Elini gitmeme engel olacak şekilde duvara yaslamıştı. Bakışları değişmişti. Gökay gibi biriyle uğraşmak istemediğim için onu oyalayacak şeyler söyledim: "Sana cevabımı akşam yazarım, söz."
Elini çekip tekrar sevecen bakışlarıyla yüzüme baktı: "Söz verdin, yapmazsan eğer derslerinden kalman için elimden gelen her şeyi yaparım ve sana hiç acımam." Söylediğini komik bulmuştum bunu yapacak güç onda yoktu. Geçiştirmeye çalıştım: "Tamam bakarız."
Gökay velimmiş gibi konuşmaya başladı. "Hadi sen şimdi dersine git, uslu uslu öğretmenini dinle." Bakışımla susması bir oldu. Arkasını dönüp gittiğinde ben de dersliğe gitmek için birkaç adım attım buradan gittiğine emin olmam gerekiyordu. Arkası dönük yürüdüğünü görünce rahatlamıştım ama birden döndü. Gülümseyerek bir şeyler anlatıyor gibiydi. Yaptığı hareketlerden bir şey anlamayınca etrafıma bakındım. Bu işaretleri sol tarafımdaki kadına yaptığını anladım.
Ona baktığımı fark edince bana doğru alay ederek el salladıktan sonra oradan ayrılmıştı. Tabii ki Gökay'a yardım etmeyecektim ama o bunu bilmiyordu, keyfim yerine gelmişti. Dersim bittiğinde kütüphaneye uğrayıp birkaç kitap aldım.
Okuldan geldiğimde Alisa'yı evde görmeyi ummuyordum. Benden erken gelişine şaşırmıştım. Bir terslik olduğunu sezmiş gibi "Sen bugün işten erken mi çıktın?" dedim.
Tabak seslerine kendi sesini de katarak cevap verdi: "Hayır işten erken çıkmadım. Araf'la tartıştık bir daha asla ama asla oraya gitmeyeceğim." Mutfakta tabakları dolaba yerleştiriyordu. Bunun er ya da geç olacağını biliyordum.
"Araf yüzünden mi yoksa başka bir şey mi oldu?"
Alisa tabakları bırakıp sinirle söylendi: "Söyleyeceğini söyleyip pişman olduktan sonra yanıma geliyor."
"Sana kötü bir şey mi söyledi?"
"Bıktım Masal bıktım sürekli bana bu şekilde davranıyor. Gökay da en az onun kadar o şirkette söz sahibi ama o böyle davranmıyor."
"Erkekleri anlamaya çalışma, 'he' de geç, çok da umursama."
"Benim anlamadığım tek şey bu adamın bana karşı olan nefreti. Kötü giden her şeyin sorumlusu ben miyim? Benimle alıp veremediği şey ne?"
"Stres altında olduğu için böyle gergindir. Gökay işle ilgilenmediği için o tek başına her şeye yetişmeye çalışıyor. O kendi kurduğu planları başkalarına oynatma peşinde, bugün bana gelip ona yardım etmemi söyledi."
Şüpheyle "Gökay gerçekten bir şeyler karıştırıyor." Dedi.
"Neden bilmiyorum ama, benden istediği yardım Carly ile ilgili olacağını düşünüyorum."
Koltuğa oturup nefeslendim. Alisa da olayı baştan sona anlattı. Konuşmasını bitirince sordum: "Araf niye peşinden geldi?"
"Beni kırmak istememiş! Yanında kala kala onun gibi olmaktan korkuyorum."
"İyi ki orada değilmişim, yoksa büyük olay çıkartırdım."
Alisa o anı yaşıyormuş gibi tekrar heyecanlanarak "Alışmış o sesini çıkarmayan çalışanlara ben tepki gösterince şaşırdı tabii." Dedi. Ben zaten onu defalarca uyarıyordum.
Gideceğimi haber verdim: "Dışarı çıkıp dövüş kulübüne uğramam gerek. Sen ne yapacaksın?"
"Ben yapacak bir şeyler bulurum. Sen kulübe git geç kalma. Stephane birkaç günlüğüne tatil için buraya gelmiş. Onunla buluşmaya gideceğim biraz kafam dağılsın."
"Size iyi eğlenceler. Ben çıkıyorum." Evden çıkıp hızla yürümeye başladım. Kaybettiğim on dakikadan sonra adımlarımı hızlandırıp dövüş kulübünün kapısının önüne varmıştım. Tam o sıra telefonum çaldı.
Lüzumsuz Arıyor...
Açmadım. Şu an Gökay'a cevap verecek hâlde değildim. Ekranı kapatıp çantamın içine fırlattım.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 46.9k Okunma |
2.04k Oy |
0 Takip |
37 Bölümlü Kitap |